Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Zühdün Kısımları

Zühdün Kısımları

Zühdün Kısımları:

Zühd üç kısma ayrılır:

1-
Haramları terketmek: Zühdün, bu türünün bütün müslümanlarda bulunması gerekir.
Herkes için farzdır.

2-
Helâllardan, gerekli olmayanları terketmek: Bu kullukta ileri derecelere
ulaşanlarda bulunur.

3-
Allah'la meşgul olmayı engelleyen her şeyi terketmek: Bu da, "ârif ' denilen
Allah'ı tam bilip ona itaat eden kullara ait olan zühddür (Süleyman Uludağ,
a.g.e., 256). (Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 489-490)

Zühd, lügat olarak rağbet kelimesinin zıddıdır.
Rağbet bir şeye ilgi göstermek, arzu ve istek izhâr etmek demektir. Zühd
kelimesi burada, Kur'ân ve Sünnet'in iktizâ ettiği şekilde, dünyaya karşı
duyulan alâka ve rağbeti terketmektir. Bu yola girene zâhid denir. Gazâlî zühdü,
"herhangi bir şeyden vazgeçip, onun yerine daha iyi ve daha güzeline dönmek"
olarak târif eder. Ona göre, gerçek zâhid Allah'a yönelip, onun dışında cennet
dâhil her çeşit zevkler dâhil her şeyi arkaya atan, îtibar etmeyen kimsedir.

Zühd, İslâm'ın övdüğü güzel ahlâklardan biridir.
Ancak bunun Kur'ân ve sünnete uygun olması gerekir. Bunun da ilk şartı, Allah
rızâsı için olmasıdır. Bu ilim, hâl ve amelden meydana gelir. Kişi, Allah için
imkânı dahilinde olan dünyayı fiilen terketmedikçe zâhid olamaz. Abdullah İbnu'l-Mübârek,
kendisine zâhid diyenlere: "Zâhid ben değilim, Ömer İbnu Abdilaziz'dir. Dünya
onun ayağına geldiği halde, onu terketmiştir. Ben nereden zâhid olayım? Dünya
bana teveccüh etmiş değildir ki, onu terk ile zâhid olayım" demiştir.

Rasûlullah (s.a.s.) zühd ile ilgili meseleler
üzerinde çokça durmuştur. Bu mevzû üzerine çok sayıda hadis rivâyet edilmiştir.
Bütün hadis kitaplarında zühd'le ilgili müstakil bölümler veya en azından bâblar
mevcuttur. Buhârî'deki bölüm Kitâbu'r-Rikâk adını alır. "Rikâk", "rakîka"
kelimesinin cem'idir, incelik, nezâket, acımak gibi mânalara gelir. Sertliğin
zıddıdır. Zühd hadislerinin rikâk diye de isimlendirilmesi, onlardan herbirinin
kalpte rikkat yani incelik ve rahmet duygularını uyandırması sebebiyledir.

Zühd, zihne ilk verdiği mânâ ile dünyayı
terketmektir. Dînimiz, dünyaya da ehemmiyet vermiş olması, dünya ve âhireti
beraber mütâlaa eden bir hayat ve din anlayışı üzerinde durması sebebiyle
dünyayı terk olarak anlaşılan zühd'ü övüp ona teşvik etmesi, ilk nazarda
İslâm'ın kendi kendine tezâtı gibi görülebilir. Nitekim bu mevzû ulemâ arasında
da uzun münâkaşalara sebep olmuştur.

"Zenginlik mal çokluğuyla
değildir. Bilâkis zenginlik göz tokluğudur, gönül zenginliğidir."
(Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 120, hadis no: 1051; Tirmizî, Zühd 40, h. no:
2374). Göz tokluğu diye tercüme edilen ibârenin aslı "ğaniyyu'n-nefs"dir,
yani nefis zenginliği. Bazı hadislerde "ğaniyyu'l-kalb = kalp
zenginliği" şeklinde gelmiştir. Dilimizde bunu en güzel ifade eden tabir göz
tokluğu tâbiridir. Bunun zıddı da aç gözlülüktür.

Hadisin İbnu Hibban'da gelen bir
veçhi şöyle: "Hz. Ebû Zerr (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (bir defasında) bana:
"Ey Ebû Zerr! Zanneder misin ki mal çokluğu zenginliktir?" buyurdular.
Ben: "Evet!" dedim. Tekrar: "Mal azlığının da fakirlik olduğunu mu
sanırsın?" buyurdular. Ben yine: "Evet! Ey Allah'ın Resulü!" dedim. Bunun
üzerine: "Şurası muhakkak ki gerçek zenginlik kalp zenginliğidir, gerçek
fakirlik de kalp fakirliğidir!" buyurdular. İbn Battal der ki: "Hadisin
mânâsı şudur: "Zenginliğin hakikati mal çokluğu değildir. Çünkü Allah'ın bol mal
verdiği pekçok kimse, kendisine verilene kanaat etmez, daha da artırmak için
gayret sarfeder; haram mı, helâl mi nereden geldiğine aldırmaz. Hırsındaki
şiddete bakınca fakir zannedersin. Ancak zenginliğin hakikati ise nefis
zeginliği, göz tokluğudur. Gözü tok olan da, kendisine verilenle müstağni olan,
ona kanaat getiren, rızâ gösteren, artırmak için hırsa kaçmayan, talepte ısrarlı
olmayandır. İşte bu, zengin gibidir." Kurtubî der ki: "Hadisin mânâsı: "Faydalı
veya büyük ya da memduh olan zenginlik nefis zenginliğidir. Şöyle ki: Kişinin
nefsi müstağni oldu mu tamahkârlığı bırakır, izzet ve büyüklük kazanır. Böyle
bir kimsenin elde ettiği itibar, saygı, şeref ve övgü, hırsı sebebiyle aç gözlü
olan bir kimsenin elde ettiği zenginlikten fazladır. Çünkü hırs onu, cimriliği
ve düşüklüğü sebebiyle rezil işlere, hasis ve âdî fiillere atar. Halktan onu
kınayanlar çoğalır, insanlar nazarında itibarı düşer, herkesten daha hakir, daha
zelil duruma düşer.

Özetle, gönül zenginliği ile
muttasıf olan kimse, Allah'ın kendine verdiği rızka kanaatkârdır, ihtiyaç dışı
olan şeyleri artırmak için hırs etmez, talepte ısrarlı olmaz; istemek, dilenmek
alçaklığını göstermez, bilakis Allah'ın verdiği nasibine râzı olur. Sanki ebedî
bir zenginliğe kavuşmuş gibidir. Aç gözlülükle muttasıf olan kimse, öbürünün
zıddınadır. Herşeyden önce Allah'ın verdiğine râzı değildir, durmaksızın habire
bir arayış ve talep içindedir. Onun gayesi mal elde etmektir, haram-helal nasıl
geldiği pek mühim değil, yeter ki kazansın. Bu hırs içinde kaybedecek olursa çok
üzülür, âdetâ yıkılır. O sanki mal yönüyle fakirdir. Çünkü kendisine verilene
istiğna göstermez ve sanki zengin değildir. Şurası da var: Tokgözlülük, Allah'ın
indindeki mükâfâtın daha hayırlı ve ebedî olduğunu bilerek Allah Teâlâ'nın
hükmüne rızâ ve emrine teslim olmaktan neş'et eder. Bu kimse hırs ve talepten
yüz çevirmiştir." Tîbî der ki: "Hadiste tokgözlülükle ilmî ve amelî kemâlâtın
husûlünün murad edilmiş olması da mümkündür. Öyleyse akıllı kişi, vaktini
kemâlâtı tahsilden ibâret hakiki zenginliği kazanma yolunda harcamalıdır. Mal
toplamak için değil; zîra bu fakrı artırmaktan öte bir işe yaramaz."İbn Hacer
der ki: "Gönül zenginliği, kalp zenginliğiyle, bütün işlerinde Allah'a karşı
fakrını idrakle hâsıl olur. Böylece, yakîn (imandan derinlik) kesbeder ki bütün
ihtiyaçları gören, maddî ve mânevî zenginlikleri veren O'dur. Bunları alan ve
engelleyen de O'dur. Bu yakîne eren kimse, Allah'ın kazâsına râzı olur,
nimetlerine şükreder. Sırrı ortaya çıkınca O'na ilticâ eder. Kalbin, Rabbine
duyduğu iftikârdan Rabbi dışındakilere karşı istiğnâ (tokgözlülük) neş'et
eder."

"Ey ademoğlu! Eğer fazla malını
Allah yolunda harcarsan bu senin için daha hayırlıdır. Kendine saklarsan senin
için zararlıdır. Kefâf (yeterli miktar) sebebiyle levm edilmez, kınanmazsın.
(Harcamaya), bakımları üzerinde olanlardan başla. Üstteki el (yani veren),
alttaki elden (yani alandan) daha hayırlıdır."
(Müslim, Zekât 97, hadis no: 1036; Tirmizî, Zühd 32, h. no: 2344).

Burada Rasûlullah, İslâm'ın ideal
ahlâkını tebliğ buyurmaktadır; ihtiyacı normal görecek kefaf miktarla yetinmek
ve fazlasını Allah yolunda, O'nun rızâsı için harcamaktır. Kişi böylece, uhrevî
sorumluluktan kurtulmaktan başka, onun sevâbına mazhar olacaktır.

Kefâf miktarla yetinen, levm
edilmez. Çünkü hayatının devamı için gerekli olan mesken, giyecek, yiyecek ve
içecek için hesap sorulmayacaktır. Kefâfı taşan tüketim ve mülkiyet, hesaba
sebep olacaktır.

Kişi malını harcarken, önce
bakmakla mükellef olduğu yakınlarına öncelik vermelidir. Kendi yakınları
ihtiyaç içinde iken, sevap düşüncesiyle yabancılara harcamak, tasaddukta
bulunmak câiz değildir. Rasûlullah, kişinin ailesine harcadıklarının da sadaka
olduğunu beyan buyurmuştur. Hadis, "veren el alan elden üstün" demekle,
"zenginlik fakirlikten üstündür" diyenlere delil olmaktadır.

"İslam hidâyeti nasip edilen ve
yeterli miktarda maişeti olup, buna kanaat edene ne mutlu!"
(Tirmizî, Zühd 35, hadis no: 2350). Yeterli miktar diye tercüme edilen "kefâf"ı
en-Nihâye'de İbnu'l-Esir şöyle açıklar: "Bu, kendisine muhtaç olunan miktarı
karşılayıp, artmayan şeydir. Bir başka ifadeyle asgarî ölçüde ihtiyaca yeten
miktardır. Kefaf miktarda; refaha erme ve övünme yoktur. "Şu halde hadis, İslamî
hidâyetle müşerref olduktan sonra muhânete muhtaç kılmayacak en az miktarda
maddî ihtiyaçlarını temin edebilen kimseyi tebrik etmekte, "ne mutlu ona"
demektedir. Çünkü fazlasının hesabı var, o fazlalığın şevkiyle şımarma, harama
kaçma, yani "hakkını verememe" tehlikesi vardır.

"Âdemoğlunun şu üç şey dışında
(temel) hakkı yoktur. İkamet edeceği bir ev, avretini örteceği bir elbise,
katıksız bir ekmek ve su."
(Tirmizî, Zühd 30, hadis no: 2342).

Âlimler, hadiste geçen hisâl (şey)
ile, kazanmak için peşinden koşması gereken temel ihtiyaçlarının kastedildiğini
belirtir. Bunlar: İkamet edeceği mesken, avretini örteceği giyecek ve kuru ekmek
ile sudur. Mesken ve giyeceğin de sade ve asgarî ölçüde olacağı açıktır. Çünkü,
gıda kuru ekmek ile ifade edilmiştir. Rasûlullah gıdayı ifade ederken kuru ekmek
veya katıksız ekmek mânasına gelen cilf kelimesini kullanmakla, bu zarûrî
maddelerin asgarî ölçülerini ifâde etmiş olmaktadır. Nitekim mesken veya ev
deyince gecekondudan villaya kadar çok farklı mertebeleri var; giyecek de öyle.
Şu halde hak olarak ifade edilen nisab, hayatın devamını konforsuz olarak
sağlayacak asgarî miktardır.

Münâvî, bazı âlimlerin şu
mütâlaasını kaydeder: "Dünyadan mal edinmek maksadıyla mesken, giyecek, binecek
gibi şeylerden, bu miktardan fazlasına sahip olan kimse, bu fazlalığı, ona
kendisinden daha fazla muhtaç olan Allah'ın diğer kullarına karşı yasaklamış
olur." el-Kâdi der ki: "Rasûlullah, 'hak' ile, Allah'ın kişiye -âhirette bir
mükâfât veya suali olmadan- vermesi gereken şeyi kasteder. Bundan dolayı kişiye
âhirette mükâfât veya mücâzât yoktur. Çünkü bunlar, nefsin yaşayabilmek için
mutlaka muhtaç olduğu şeylerdir. Bu zikredilen miktardan fazlası sorumluluğu
olan nasiblerdir. "Hakkı açıklama zımnında şöyle de söylenmiştir: "Onunla,
insanın müstehak olduğu şey kastedildi. Çünkü insan, o miktara muhtaçtır ve
hayatının devamı ona bağlıdır. Maldan gerçek mânâda kastedilen de o (hak olan)
miktardır. Zemahşerî der ki: "Mesken, giyecek, yiyecek ve içecek, insana zarûrî
olan ana unsurlardır."

"Sizden kim nefsinden emin, bedeni
sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut ise sanki dünyalar onun olmuştur."
(Tirmizî, Zühd 34, h. no: 2347; İbn Mâce, Zühd 9, h. no: 4141). Hadiste geçen
"s-r-b" kelimesi, meşhur şekliyle sirb diye okunmuştur. Bu durumda nefis demek
olur. Serb diye de rivâyet edilmiştir. Bu durumda meslek mânâsında olur. Ayrıca
sereb şeklinde de rivayet edilmiştir ki, bu durumda beyt (ev, aile) mânâsına
gelir. Yani kişinin can, iş ve aile emniyetlerini ifâde eder.

Rasûlullah (s.a.s.)'ın hayat
denen dünya yaşayışının "gün" denen bölümlerden meydana geldiğini, ecel gizli
olması hasebiyle, ömrü bir günlük kesit halinde değerlendirmek gerektiğini, bu
bir günlük kesitin mutlu olması için başlıca üç şartın aranması gerektiğini
belirtiyor. Bu üç şart şunlardır: Can (veya meslek veya mesken) emniyeti, sağlık
ve günlük gıdâ (sabah ve akşam yiyeceği). Bunlardan birinin eksikliğini,
diğerlerinin fazlalığı ile telâfi edemeyeceğimizi düşünürsek, Peygamberimiz'in
bu hadislerindeki hikmetin büyüklüğünü anlarız. Sözgelimi, çok zenginiz ama
sağlığımız yok veya can emniyetimiz yok. O zenginlik ne işe yarar? Sağlığımız,
zenginliğimiz yerinde, fakat can emniyetimiz yok; her an ölüm ve düşman
tehlikesi içinde hayatımız zehir olur. Devlet ve içtimâî nizamın gâyesi,
fertlere mal, can ve ırz emniyetini, çalışma (meslek) sulhünü sağlamaktır. Bu
şartlardan birinin eksik olduğu yerlerde ve zamanlarda hayat tatsızdır,
insanlar mutsuzdur. Münâvî: "Hadis, fakrı gınâya efdal bulanlara hüccettir"
der.

?Ümmetimin fakirleri, cennete zenginlerden kırk
yıl önce gireceklerdir.? (Müslim,
Zühd 37; Tirmizî, Zühd 37, hadis no: 2351; Dârimî, Rikak 118, hadis no: 2844;
Ahmed bin Hanbel, II/169)

?Mü'minlerin fakirleri, cennete zenginlerden beş
yüz yıl önce gireceklerdir.? (İbn
Mâce, Zühd 6, hadis no: 4122; Tirmizî, Zühd 37, h. no: 2351; Dârimî, Rikak 118,
h. no: 2844; Ahmed bin Hanbel, II/296)

?Bana cennet gösterildi, ahâlisinin çoğu
fakirlerdi.? (Buhârî, Rikak 16, 51;
Müslim, Zikir 94; Tirmizî, Cehennem 11, h. no: 2602; Ahmed bin Hanbel, IV/443)

İbn Abdülberr şunları söyler: "Rasûlullah'ın
istiâze ettiği fakirlik, kefâfın altına düşen fakirliktir, bu durumda kalbî
zenginliği de olmaz. Rasûlullah (s.a.s.)'ın nezdindeki zenginlik kalp zenginliği
idi. Âyet-i kerîmede: "Seni fakir bulup zenginleştirmedi mi?" (93/Duhâ 8)
buyurulmuştur. Rasûlullah'ın zenginliği kendinin ve ailesinin bir yıllık kût'unu
biriktirmekten öte geçmemiştir. Onun zenginliği kalbinde Rabbine karşı beslediği
güveni idi. (Kulluğu) unutturucu fakirlikten de, tuğyana atıcı zenginlikten de
Allah'a sığınırdı. Bu durumda, fakirlik ve zenginliğin iki mezmûm kutupları
teşkîl ettiğine delil vardır. Bu bâbta gelen rivâyetler belirttiğimiz son
husûsta ittifak eder."

FAKİRLİK-ZENGİNLİK .. Fakirlik; Anlam ve Mâhiyeti
Fakirliğe Karşı Getirilen Çözümler
1) Çalışma
2) Zengin Hısımların Himâyesi
3) Zekât
4) İslâm Devletinin Diğer Gelir Kaynakları
Fairliğin Mertebeleri
Miskîn; Anlam ve Mâhiyeti
Zenginlik .
Fakirlik mi, Zenginlik mi Daha Hayırlıdır? .
1- Fakirlik Üstündür
2- Zenginlik Üstündür
3-Kefâf (orta yol) Üstündür
el-Ğanî; Allah'ın Güzel İsimlerinden .
Kanaat; Eldekiyle Yetinme .
Zühd .
Zühdün Kısımları
Zühdün Yozlaştırılması
Gerçek Zâhidlik
Hz. Peygamber'in Geçim Temini ve Zühdü .
Evlilik So asında Ticârî Meşgaleleri
Alış-Verişleri
Ticaretinin Prensipleri
Maîşet Temini Açısından Ticâretin Önemi
Allah, Helâl Rızık İçin Çalışanları Sever
Ticaret, Ziraat ve Cihad
En Hayırlı Kazanç; Kendi Eliyle Çalışıp Kazanma
Başkasına Yük Olmadan Yaşamak; Helâl Maîşet Temini
Maîşet Temini İçin Peygamberimiz Çobanlık da Yapmıştır
Yaşadığı Sâde Hayat ve İsraftan Kaçınması
Zühd ve Takvâsıyla Peygamberimiz .
Hasır Üzerinde Yatması
Sadaka Hususundaki Hassâsiyeti
?Beni Hûd Sûresi İhtiyarlattı? .
Âhirete Bakışı
Hayırdaki Sür'ati
Günlerce Aç ve Susuz Kalışı
Hz. Peygamber ve Ashâbının Yaşayışlarındaki Fakirlik .
Hz. Peygamber'in Ailesinin Maîşeti ve Sade Yaşayışı
Peygamberimiz'in Çocuklarına ve Ev Halkına Karşı Tavırları
Çocuklarını Ebedî Hayata Hazırlaması
Hz. Fâtıma'nın Hizmetçi İstemesi
O'nun Mutluluk Evinin Genel Atmosferi
Rasûlullah'ın Cömertliği ve Tevâzuu . Keremden Bir Kesit
Tevekkül
İsrâf
Kur'an'da İsrafın Mânâları
Müsrif
Cimrilik .
Cömertlik .
Sehâvet
Cûd
Îsâr
Ticâret/Alış-Veriş .
Alış-Verişin Şartları
Ticârette Mübâdele Edilen Malın Kıymetli Olması
Malın Özelliklerinin Belirli Olması, Gizli Bir Kusuru Bulunmaması
Satılan Malın Mevcut Olması
Mal ve Bedelin Belirli Olması
Malın Teslim Alınması, (Kabz)
Ticarette Kâr Sınırı
Müslüman Olarak Alış-Verişlerde Dikkat Edeceğimiz Bazı Hususlar Vardır
Çalıntı Olan Bir Malın Satılması Veya Piyasaya Sürülmesi de Câiz Değildir.
İslâm Toplumunda Malların Fiyatlarına Sun'î Olarak Yapılan Müdâhaleler Asla Câiz Değildir.
İslam Toplumunda Karaborsa (İhtikar) Haramdır.
Malı Değerinin Altında Almak
Ölçü ve Tartının Doğru Olması, Alışverişe Ailenin Karıştırılmaması
Mal; Dünya Varlığı
1) Mütekavvim Mal
2) Gayri Mütekavvim Mal
3) Menkul Mal
4) Gayri Menkul Mal
5) Mislî Mal
6) Kıyemî Mal
7) Tüketime Elverişli (İstihlâkî) Mal
8) Kullanmaya Elverişli (İsti'mâlî) Mal
Malı Koruma
Kur'ân-ı Kerim'de Fakirlik ve Zenginlik .
Hadis-i Şeriflerde Fakirlik ve Zenginlik .
Tefsirlerden İktibaslar
Kesb; Çalışıp Kazanma .
Meslek Öğretimi
1- Rubûbiyet Dairesi
2- Ubûdiyet Dairesi
Kurân'da Meslekî İhzâriyeler (Hazırlık ve Hazırlamalar)
1) Rızık Helâl ve Temiz Olmalıdır
2) Helâl Rızık , Emek Eseridir
3) İnsanlar Birbirlerine Muhtaçtırlar
4) Dünya İçin Talep Emri
5- Çocuğun Maddî İstikbalini Düşünme Fikri
Meslek Konusunda Yüksek İdeal
En Hayırlı Meslek
Rızık, Azalıp Çoğalabilir mi? .
Rızkın Genişlemesi ve Daralması
Rızıktaki Farklılığın Hikmetleri
Rızık Genişliği İmtihanı Karşısında Müslümanın Tutumu .
Rızık Darlığı İmtihanı Karşısında Müslümanın Tutumu .
İktisad; Harcamada Orta Yol
İnsan İktisadın Dışında Kalabilir mi? .
Menfaat