Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hz. Peygamber ve Ashâbının Yaşayışlarındaki Fakirlik .

Hz

Hz. Peygamber ve Ashâbının
Yaşayışlarındaki Fakirlik


Hz. Âişe (r. anhâ) anlatıyor: "Bazı aylar
olurdu, hiç ateş yakmazdık, yiyip içtiğimiz sadece hurma ve su olurdu. Ancak,
bize bir parçacık et getirilirse o hâriç." (Buhârî, Et'ıme 23, Rikak 17;
Müslim, Zühd 20-27, hadis no: 2970-2973; Tirmizî, Zühd 38, h. no: 2357-2358, 35
h. no: 2473). Diğer bir rivâyette: "Rasûlullah ölünceye kadar Muhammed âilesi
buğday ekmeğini üst üste üç gün doyuncaya kadar yememiştir" denmiştir. Bir diğer
rivâyette: "Muhammed (s.a.s.) bir günde iki sefer yedi ise, biri mutlaka hurma
idi" denmiştir.

İbn Abbâs (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.)
ve ailesi üst üste pek çok geceleri aç geçirirler ve akşam yemeği bulamazlardı.
Ekmekleri çoğunlukla arpa ekmeği idi." (Tirmizî, Zühd 38, hadis no: 2361)

Hz. Ömer (r.a.) insanların nâil oldukları
dünyalıktan söz etti ve dedi ki: "Gerçekten ben Rasûlullah (s.a.s.)'ın bütün gün
açlıktan kıvrandığı halde, karnını doyurmaya adi hurma bile bulamadığını
gördüm." (Müslim, Zühd 36, hadis no: 2978)

"Şurası muhakkak ki, Allah hakkında benim
korkutulduğum kadar kimse korkutulmamıştır. Allah yolunda bana çektirilen eziyet
kadar kimseye eziyet çektirilmemiştir. Zaman olmuştur, otuz gün ve otuz gecelik
bir ay boyu, Bilâl ile benim yiyeceğim, Bilâl'in koltuğunun altına sıkışacak
miktarı geçmemiştir." (Tirmizî,
Kıyâmet 35, hadis no: 2474)

Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah
(s.a.s.)'a arpa ekmeği ile kokusu değişmiş erimiş yağ getirmiştim. (Bir
seferinde) şöyle söylediğini işittim: "Muhammed ailesinde, dokuz kadın
bulunduğu bir zamanda, bir sa' hurma, veya bir sa' hubûbat bile gecelememiştir."
(Buhârî, Rehn 1, Büyû 14; Tirmizî, Büyû 7, (1215); Nesâî, Büyû 50, (7, 288).]

Hz. Ali (r.a.) anlatıyor: "Evimden soğuk bir
günde çıktım. Çok açtım, (yiyecek) bir şey arıyordum. Bir yahudîye rastladım,
bahçesinde çıkrıkla sulama yapıyordu. Duvardaki bir açıklıktan adama baktım. "Ne
istiyorsun ey bedevi, kovasını bir hurmaya bana su çeker misin?" dedi. Ben de:
"Evet! ama kapıyı aç da gireyim!" dedim. Adam kapıyı açtı, ben girdim, bir kova
verdi. Su çekmeye başladım. Her kovada bir hurma verdi. İki avucum hurma ile
dolunca kovayı bıraktım ve bu bana yeter deyip hurmaları yedim, sudan içip sonra
mescide geldim." (Tirmizî, Kıyâmet 35, hadis no: 2475)

Ebû Talhâ (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah
(s.a.s.)'a açlıktan şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. Herkeste bir
taş vardı. Resûlullah (s.a.s.) da karnını açtı, O'nda iki taş vardı." (Tirmizî,
Zühd 39, hadis no: 2372)

Utbe İbnu Gazvân (r.a.) anlatıyor: "Gerçekten
ben kendimi, Rasûlullah (s.a.s.) ile birlikte olan yedi kişiden yedincisi olarak
görmüşümdür. Huble (asma) yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu. Öyle ki
avurtlarımız yara oldu." (Müslim, Zühd 15, hadis no: 2967)

Fudâle İbnu Ubeyd (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah
(s.a.s.) cemaate namaz kıldırırken, bazı kimseler açlık sebebiyle kıyam
sırasında yere yıkılırlardı. Bunlar Ashâb-ı Suffe idi. (Medîne'de misâfir olarak
bulunan) bedevîler, bunlara delirmiş derlerdi. Efendimiz namazdan çıkınca
yanlarına uğrar ve: "Eğer (bu çektiğiniz sıkıntı sebebiyle) Allah indinde
elde ettiğiniz mükâfaatı bilseydiniz, fakirlik ve ihtiyaç yönüyle daha da
artmayı dilerdiniz" derdi." (Tirmizî, Zühd 39, hadis no: 2369)

Bu hadisler, (son on hadis) Rasûlullah (s.a.s.)
ve ashâb-ı kirâmın zâhidâne hayatı hakkında bilgi vermektedir. Hattâ son
rivâyette görüldüğü özere, ashâb-ı suffe, zühdün ötesinde "yokluk" ve "darlık"
şartlarını yaşamıştır. Zühd, belli bir ölçüde irâdî bir hayat tarzı, varlığa
rağmen bir tercihdir. Halbuki açlıktan karna taş bağlamak, namazda kıyam
sırasında yere yığılıp kalmak irâdî bir zühd değil, yokluğun getirdiği bir
mahkûmiyettir. İslâm inkılâbı, bu maddî imkânsızlıklar içerisinde başlamıştır.
Rasûlullah (s.a.s.) şahsen mahkûm olduğu maddî darlıktan hiç şikâyetçi olmadan,
zerre kadar fütura düşmeden sıkıntılara katlanmış, Allah indindeki sevabı
hatırlatarak ashâbını da metânet ve sabra dâvet etmiştir.

Rivâyetler, Efendimiz'in fetihlerden sonra,
gelirlerin artmasıyla maddî bolluğa kavuşulmuş olmasına rağmen yaşayış tarzını
değiştirmeyip üst üste üç gün buğday ekmeğini doyuncaya kadar yemeyecek,
mutfağında günlerce ateş yakmayacak kadar mütevâzi/sade yaşayışını devam
ettirdiğini bildirmektedir. Yani O, ömrü boyunca, irâdî ve kasdî bir zühd
hayatı yaşamış, ümmetine vecîbe kılmadan, ideal hayat örneğini fiilen vermiştir.
(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 7/463)

"Sizden kim nefsinden emin, bedeni
sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut ise sanki dünyalar onun olmuştur."
(Tirmizî, Zühd 34, h. no: 2347; İbn Mâce, Zühd 9, h. no: 4141).

"Âdemoğlunun şu üç şey dışında
(temel) hakkı yoktur. İkamet edeceği bir ev, avretini örteceği bir elbise,
katıksız bir ekmek ve su."
(Tirmizî, Zühd 30, hadis no: 2342)

"İslâm hidâyeti nasip edilen ve
yeterli miktarda maişeti olup, buna kanaat edene ne mutlu!"
(Tirmizî, Zühd 35, hadis no: 2350)

Ebû Saîdi'l-Hudrî (r.a.)
anlatıyor: "Ensâr (r.a.)'dan bazı kimseler, Rasûlullah (s.a.s.)'dan bir şeyler
talep ettiler. Peygamberimiz de istediklerini verdi. Sonra tekrar istediler, o
yine istediklerini verdi. Sonra yine istediler, o isteklerini yine verdi.
Yanında mevcut olan şey bitmişti; şöyle buyurdular: "Yanımda bir mal olsa,
bunu sizden ayrı olarak (kendim için) biriktirecek değilim. Kim iffetli davranır
(istemezse), Allah onu iffetli kılar. Kim istiğna gösterirse Allah da onu gani
kılar. Kim sabırlı davranırsa Allah ona sabır verir. Hiç kimseye sabırdan daha
hayırlı ve daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır." (Buhârî, Zekât 50, Rikak
20; Müslim, Zekât 124, hadis no: 1053; Muvattâ, Sadaka 7 -2, 997-; Ebû Dâvud,
Zekât 28, h. no: 1644; Tirmizî, Birr 77, h. no: 2025; Nesâî, Zekât 85, -5, 95-)
Rezin rahimehullah şu ziyâdede bulunmuştur: "İslâm'a girip, yeterli miktarla
rızıklandırılan ve verdiği bu miktara Allah'ın kanaat etmeyi nasip ettiği kimse
kurtuluşa ermiştir."

"Ey ademoğlu! Eğer fazla malını
Allah yolunda harcarsan bu senin için daha hayırlıdır. Kendine saklarsan senin
için zararlıdır. Kefâf (yeterli miktar) sebebiyle levm edilmez, kınanmazsın.
(Harcamaya), bakımları üzerinde olanlardan başla. Üstteki el (yani veren),
alttaki elden (yani alandan) daha hayırlıdır."
(Müslim, Zekât 97, hadis no: 1036; Tirmizî, Zühd 32, h. no: 2344).

"Siz Allah'a hakkıyla tevekkül
edebilseydiniz, sizleri de, kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı:
Sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz."
(Tirmizî, Zühd 33, hadis no: 2345)

"Zenginlik mal çokluğuyla
değildir. Bilâkis zenginlik göz tokluğudur, gönül zenginliğidir."
(Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 120, hadis no: 1051; Tirmizî, Zühd 40, h. no:
2374)

"(Hakiki) miskîn (yoksul), kapı
kapı dolaşırken verilen bir iki lokmanın veya bir iki hurmanın geri çevirdiği
kimse değildir. Fakat gerçek miskîn, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan ve
halini anlayıp kendisine tasaddukta bulunacak biri çıkmayan, (buna rağmen)
kalkıp halktan birşey istemeyen kimsedir."
(Buhârî, Zekât, 53, Tefsir, Bakara 48; Müslim, Zekât 102, hadis no: 1039;
Muvattâ, Sıfatu'n-Nebiyy 7, -2, 923-; Ebû Dâvud, Zekât 23, h. no: 1631, 1632;
Nesaî, Zekât 76 -5, 85-)

"Sizden biri, mal ve yaratılışça
kendisinden üstün olana bakınca, nazarını bir de kendisinden aşağıda olana
çevirsin. Böyle yapmak, Allah'ın üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için
gereklidir." (Buhârî,
Rikak 30; Müslim, Zühd 8, hadis no: 2963; Tirmizî, Kıyâmet 59, h. no: 2515).
Rezin bir rivâyette şu ziyâdede bulundu: "Avn İbnu Abdillah İbnu Utbe
rahimehullah dedi ki: "Ben zenginlerle düşüp kalkıyordum. O zaman benden daha
heveslisi yoktu. Bir binek görsem benimkinden daha iyi görürdüm; bir elbiseye
baksam, benimkinden daha iyi olduğuna hükmederdim. Ne zaman ki bu hadisi
işittim, fakirlerle düşüp kalktım ve rahata erdim."

"Sizden biri dilenmeye devam
ettiği takdirde yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah'a kavuşur."
(Buhârî, Zekât 52; Müslim, Zekât 103, hadis no: 1040; Nesâî, Zekât 83 -5, 94-)

"İstemeler bir nevi
cırmalamalardır. Kişi onlarla yüzünü tırmalamış olur. Öyle ise, dileyen
(hayâsını koruyup) yüz suyunu devam ettirsin, dileyen de bunu terketsin. Şu var
ki, kişi, zarûrî olan (şeyleri) iktidar sahibinden istemelidir."
(Ebû Dâvud, Zekât 26, hadis no:
1639; Tirmizî, Zekât 38, h. no: 681; Nesâî, Zekât 92 -5, 100-)

"Bir adam Rasûlullah (s.a.s.)'dan
bir şeyler istedi. Peygamberimiz de verdi. Adam dönmek üzere ayağını kapının
eşiğine basar basmaz, Rasûlullah: "Dilenmede olan (kötülükleri) bilseydiniz
kimse kimseye birşey istemek için asla gitmezdi!" buyurdu." (Nesâî, Zekât 83
-5, 94, 95-)

"Kişinin iplerini alıp dağa
gitmesi, oradan sırtında bir deste odun getirip satması, onun için, insanlara
gidip dilenmesinden daha hayırlıdır. İnsanlar istediğini verseler de vermeseler
de." (Buhârî, Zekât 50,
Büyû' 15)

Sevban (radıyallahu anh)
anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün):"Cenneti garanti
etmem mukabilinde, insanlardan hiçbir şey istememeyi kim garanti edecek?"
buyurdular. Sevban (r.a.) atılıp: "Ben, (Ey Allah'ın Resulü!)" dedi. Sevban
(bundan böyle) hiç kimseden birşey istemezdi." (Ebû Dâvud, Zekât 27, hadis no:
1643; Nesâî, Zekât 86, -5, 96-)

"İstemede ısrar etmeyin. Vallahi,
kim benden bir şey ister, ben ona vermek arzu etmediğim halde, ısrarı
(sebebiyle) bir şey kopartırsa, verdiğim o şeyin bereketini görmez."
(Müslim, Zekât 99, hadis no: 1038; Nesâî, Zekât 88 -5, 97, 98-)

İbnu'l-Firâsî'nin anlattığına
göre, babası: "Ey Allah'ın Rasûlü! (ihtiyacımı başkasından) isteyeyim mi?" diye
sormuş, Rasûlullah (s.a.s.) da: "Hayır, isteme! Ancak istemek zorunda
kalmışsan, bâri sâlihlerden iste!" buyurmuşlardır. (Ebû Dâvud, Zekât 28,
hadis no: 1646; Nesâî, Zekât 84, -5, 95-)

"Kim, kendisini müstağni kılacak
miktarda malı olduğu halde isterse (dilenirse), kıyâmet günü, istediği şey
suratında bir tırmalama veya soyulma ya da ısırma yarası olarak gelir!"
Yanında bulunanlar: "Kişiyi
müstağni kılan (miktar) nedir?" diye sordular. "Kırk dirhem altın veya o
kıymette bir başka şey!" buyurdu." (Ebû Dâvud, Zekât 23, hadis no: 1626;
Tirmizî, Zekât 22, h. no: 650; Nesâî, Zekât 87, -5, 97-; İbn Mâce, Zekât 26,
hadis no: 1840)

"Kim (malını artırmak için)
insanlardan dilenirse, o mutlak surette ateş talep etmiş olur. Öyleyse ister
azla yetinsin isterse çoğaltmayı istesin, (artık kendisi bilir)!"
(Müslim, Zekât 105, hadis no: 1041)

Kabisa İbnu Muharik (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Sulh için diyet (hamâle) ödemeyi kabullenmiştim. Bu hususta
yardım istemek için Rasûlullah (s.a.s.)'ı aradım ve karşılaştık. (Meseleyi
açınca): "Bekle, bize sadaka malı gelecek. O zaman ondan sana da verilmesini
emrederim" buyurdular. Sonra da: "Ey Kabisa! İstemek, üç kişi dışında hiç
kimseye helâl olmaz: Sulh diyeti (hamâle) kabullenen kimse. Buna, gereken
miktarı buluncaya kadar, istemesi helaldir. Ama o miktara ulaşınca, artık
istemez. Âfete uğrayıp malını kaybeden kimse. Buna da maişetini temin edecek
miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir. Fakirliğe uğrayan adam. Eğer
kavminden üç kişi, "Falancaya fakirlik isâbet etti" diye ittifak ederlerse,
geçimine yetecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helâldir. Bunlar dışında
istemek, ey Kabisa haramdır." (Müslim, Zekât 109, hadis no: 1044; Ebû Dâvud,
Zekât 26, hadis no: 1640; Nesâî, Zekât 86, -5, 96, 97-)

Enes (r.a.) anlatıyor: "Ensârî bir
zat gelip Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan birşeyler istemişti.
"Evinde hiçbir şey yok mu?" buyurdular. Adam:"Evet, dedi. Bir çulumuz var.
Bir kısmıyla örtünüp, birkısmını da yaygı olarak yere seriyoruz! Bir de su
içtiğimiz kabımız var." "Onları bana getir!" diye emrettiler. Adam gidip
getirdi. Peygamberimiz eşyaları eline alıp: "Şunları satın alacak yok mu?"
buyurdular. Bir adam: "Ben bir dirheme satın alıyorum" dedi. Rasulullah:
"Bir dirhemden fazla veren yok mu?" dedi ve iki üç sefer tekrarlayarak
(açık artırmaya çıkardı). Orada bulunan bir adam: "Ben onlara iki dirhem
veriyorum" dedi. Rasûlullah eşyaları ona sattı. İki dirhemi alıp Ensârîye verdi
ve: "Bunun biriyle ailen için yiyecek al, ailene ver. Diğeriyle de bir balta
al bana getir!" buyurdular. Adam gidip bir balta alıp getirdi. Rasûlullah,
ona eliyle bir sap geçirdi. Sonra: "Git, odun topla, sat ve on beş gün bana
gözükme!" buyurdu. Adam aynen böyle yaptı, sonra yanına geldi. Bu esnâda on
dirhem kazanmış, bunun bir kısmıyla giyecek, bir kısmıyla da yiyecek satın
almıştı. Rasûlullah: "Bak, bu senin için, kıyâmet günü alnında dilenme
lekesiyle gelmenden daha hayırlıdır!" buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti:
"Dilenmek, sersefil, fakirliğe düşmüş veya rüsvay edici borca batmış ya da
elem verici kana bulaşmış insanlar dışında, kimseye câiz değildir." (Ebû
Dâvud, Zekât 26, hadis no: 1641; Tirmizî, Büyû' 10, hadis no: 1218; İbn Mâce,
Ticârât 25, hadis no: 2198)

Habeşî İbn Cünâde es-Selûlî (r.a.)
anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) Arafat'ta vakfede iken bir bedevî gelerek
ridâsının bir ucundan tutup, ondan bunu istedi. Peygamberimiz de ridâsını ona
verdi. Adam ridâyı beraberinde alıp gitti. Tam o sırada dilenmek haram kılındı.
Bunun üzerine Rasûlullah: "Sadaka zengine helal değildir; sağlığı yerinde
güç kuvvet sahibine de helal değildir. O, sersefil edici, fakre düşen,
haysiyeti kırıcı borca giren, eleme boğan kana bulaşan kimseler dışında hiç
kimseye helal değildir. Öyleyse, kim malını artırmak için insanlara el açarsa,
bu, kıyamet günü suratında cırmalama yaralarına ve cehennemde yiyeceği kızgın
taşlara dönüşür. Öyleyse (buyursun) dileyen azla yetinsin, dileyen de çoğaltmaya
çalışsın." (Tirmizî, Zekât 23, hadis no: 653). Rezin merhum şu ziyâdede
bulunmuştur: "Ben, bir adama ihsanda bulunurum. Adam da onu koltuğunun altına
koyarak alıp gider veya yiyip midesine indirir. Halbuki bu, (eğer lâyık değilse)
o adam için ateşten başka bir şey değildir." Rasûlullah'ın bu sözü üzerine
Hz. Ömer (r.a.): "Ey Allah'ın Resulü! Öyleyse ateş olan bir şeyi niye
veriyorsunuz?" diye sordu. Rasûlullah: "Allah benim cimri olmamı kabul
etmedi, insanlar da benden istememeyi kabul etmedi!" cevabını verdi. Orada
bulunanlar:"Dilenmeyi haram kılan zenginlik nedir?" diye sordular.
Peygamberimiz: "Sabah veya akşam yetecek kadar yiyecektir!" buyurdular."
(Kütüb-i Sitte, c. 14, s. 66)

"Kim kendisine gelen bir
fakirliği hemen halka intikal ettirirse (yani onlara açarak dilenmeye kalkarsa),
onun fakirliğinin önüne geçilmez. Kime de fakirlik gelir, o da bunu (sadece)
Allah'a açarsa, Allah ona er veya geç rızkıyla imdat eder."
(Tirmizî, Zühd 18, hadis no: 2327; Ebû Dâvud, Zekât 28, hadis no: 1645)

Hz. Ömer (r.a.) şöyle hitap
etmiştir: "Ey insanlar! Bilin ki tamahkârlık fakirliktir, yeis (tamahkâr
olmamak) zenginliktir. Kişi bir şeye tamah göstermezse ondan müstağnî olur."
(Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 14, s. 68)

İbn Ömer (r.a.) anlatıyor:
"(Babası) Ömer İbnu'l-Hattab (r.a.) dedi ki: "Rasûlullah (s.a.s.), (zaman zaman)
bana ihsanda bulunuyordu. (Her seferinde ben): "(Ey Allah'ın Rasûlü!) bunu, buna
benden daha muhtaç olan birine verseniz!" diyordum. Rasûlullah da: "Al bunu!
Bu maldan, sen istemediğin ve gelmesini bekler durumda olmadığın halde gelen
birşey olursa onu al ve temellük et (yani kendi malın kıl, malın olduktan sonra)
dilersen ye, dilersen sadaka olarak bağışla. (Bu vasıfta) olmayan mala nefsini
bağlama!" buyurdular. (Hadisi İbn Ömer'den rivâyet eden) Sâlim der ki: "Bu
(hadis) sebebiyle Abdullah, kimseden bir şey istemezdi, (kendiliğinden) gelen
bir şey olursa onu da reddetmezdi." (Buhârî, Ahkâm 17, Zekât 51; Müslim, Zekât
110, hadis no: 1045; Nesâî, Zekât 94, -5, 105-)

Amr İbnu Tağlib anlatıyor:
"Rasûlullah (s.a.s.)'a bir mal -veya bir şey- getirilmişti. Hemen onu taksim
edip dağıttı. (Ancak, bunu yaparken) bir kısmına verdi, bir kısmına vermedi.
Kendilerine verilmemiş olan kimselerin, sonradan hakkında dedikodu yaptıkları
kulağına geldi. Bunun üzerine, (uygun bir fırsatta, halka hitap etmek üzere
doğruldu). Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra: "Sadede gelince; vallahi ben,
birine verip diğerine vermediğim olur (bu doğrudur, ancak) vermediğim,
nazarımda, verdiğimden daha çok sevgiye mazhardır. Ben bir kısım insanlara,
kalplerinde gördüğüm sabırsızlık ve hırs sebebiyle veririm; bir kısmını da,
Allah Teâlâ'nın kalplerine koymuş bulunduğu zenginlik ve hayra havâle eder (ve
onlara bir şey vermem). İşte bunlardan biri Amr İbnu Tağlib'dir!"
buyurdular. Amr devamla der ki: "Vallahi, Rasûlullah (s.a.s.)'ın (hakkımda
telaffuz buyurduğu) bu kelâmına bedel kırmızı develerim olsaydı bu kadar
sevinmezdim." (Buhârî, Cum'a 29, Humus 19, Tevhid 49)

FAKİRLİK-ZENGİNLİK .. Fakirlik; Anlam ve Mâhiyeti
Fakirliğe Karşı Getirilen Çözümler
1) Çalışma
2) Zengin Hısımların Himâyesi
3) Zekât
4) İslâm Devletinin Diğer Gelir Kaynakları
Fairliğin Mertebeleri
Miskîn; Anlam ve Mâhiyeti
Zenginlik .
Fakirlik mi, Zenginlik mi Daha Hayırlıdır? .
1- Fakirlik Üstündür
2- Zenginlik Üstündür
3-Kefâf (orta yol) Üstündür
el-Ğanî; Allah'ın Güzel İsimlerinden .
Kanaat; Eldekiyle Yetinme .
Zühd .
Zühdün Kısımları
Zühdün Yozlaştırılması
Gerçek Zâhidlik
Hz. Peygamber'in Geçim Temini ve Zühdü .
Evlilik So asında Ticârî Meşgaleleri
Alış-Verişleri
Ticaretinin Prensipleri
Maîşet Temini Açısından Ticâretin Önemi
Allah, Helâl Rızık İçin Çalışanları Sever
Ticaret, Ziraat ve Cihad
En Hayırlı Kazanç; Kendi Eliyle Çalışıp Kazanma
Başkasına Yük Olmadan Yaşamak; Helâl Maîşet Temini
Maîşet Temini İçin Peygamberimiz Çobanlık da Yapmıştır
Yaşadığı Sâde Hayat ve İsraftan Kaçınması
Zühd ve Takvâsıyla Peygamberimiz .
Hasır Üzerinde Yatması
Sadaka Hususundaki Hassâsiyeti
?Beni Hûd Sûresi İhtiyarlattı? .
Âhirete Bakışı
Hayırdaki Sür'ati
Günlerce Aç ve Susuz Kalışı
Hz. Peygamber ve Ashâbının Yaşayışlarındaki Fakirlik .
Hz. Peygamber'in Ailesinin Maîşeti ve Sade Yaşayışı
Peygamberimiz'in Çocuklarına ve Ev Halkına Karşı Tavırları
Çocuklarını Ebedî Hayata Hazırlaması
Hz. Fâtıma'nın Hizmetçi İstemesi
O'nun Mutluluk Evinin Genel Atmosferi
Rasûlullah'ın Cömertliği ve Tevâzuu . Keremden Bir Kesit
Tevekkül
İsrâf
Kur'an'da İsrafın Mânâları
Müsrif
Cimrilik .
Cömertlik .
Sehâvet
Cûd
Îsâr
Ticâret/Alış-Veriş .
Alış-Verişin Şartları
Ticârette Mübâdele Edilen Malın Kıymetli Olması
Malın Özelliklerinin Belirli Olması, Gizli Bir Kusuru Bulunmaması
Satılan Malın Mevcut Olması
Mal ve Bedelin Belirli Olması
Malın Teslim Alınması, (Kabz)
Ticarette Kâr Sınırı
Müslüman Olarak Alış-Verişlerde Dikkat Edeceğimiz Bazı Hususlar Vardır
Çalıntı Olan Bir Malın Satılması Veya Piyasaya Sürülmesi de Câiz Değildir.
İslâm Toplumunda Malların Fiyatlarına Sun'î Olarak Yapılan Müdâhaleler Asla Câiz Değildir.
İslam Toplumunda Karaborsa (İhtikar) Haramdır.
Malı Değerinin Altında Almak
Ölçü ve Tartının Doğru Olması, Alışverişe Ailenin Karıştırılmaması
Mal; Dünya Varlığı
1) Mütekavvim Mal
2) Gayri Mütekavvim Mal
3) Menkul Mal
4) Gayri Menkul Mal
5) Mislî Mal
6) Kıyemî Mal
7) Tüketime Elverişli (İstihlâkî) Mal
8) Kullanmaya Elverişli (İsti'mâlî) Mal
Malı Koruma
Kur'ân-ı Kerim'de Fakirlik ve Zenginlik .
Hadis-i Şeriflerde Fakirlik ve Zenginlik .
Tefsirlerden İktibaslar
Kesb; Çalışıp Kazanma .
Meslek Öğretimi
1- Rubûbiyet Dairesi
2- Ubûdiyet Dairesi
Kurân'da Meslekî İhzâriyeler (Hazırlık ve Hazırlamalar)
1) Rızık Helâl ve Temiz Olmalıdır
2) Helâl Rızık , Emek Eseridir
3) İnsanlar Birbirlerine Muhtaçtırlar
4) Dünya İçin Talep Emri
5- Çocuğun Maddî İstikbalini Düşünme Fikri
Meslek Konusunda Yüksek İdeal
En Hayırlı Meslek
Rızık, Azalıp Çoğalabilir mi? .
Rızkın Genişlemesi ve Daralması
Rızıktaki Farklılığın Hikmetleri
Rızık Genişliği İmtihanı Karşısında Müslümanın Tutumu .
Rızık Darlığı İmtihanı Karşısında Müslümanın Tutumu .
İktisad; Harcamada Orta Yol
İnsan İktisadın Dışında Kalabilir mi? .
Menfaat