Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Gazap ve Fıtrî Duyguların Eğitilmesi

Gazap ve Fıtrî Duyguların Eğitilmesi


Gazap ve Fıtrî Duyguların Eğitilmesi

Hadis-i şerifler, gazaplanan
kimsenin öfkesinin sevkedeceği şeyi yapmamasını emretmektedir. Kişi, öfkesi
icabı bir şeyler yapmaya kalkarsa, mâkul ve meşrû bir şey yapamaz. Öfkesi
geçince pişman olacağı şeyler yapar. Öyleyse Rasûlullah (s.a.s.), kişinin
öfkeliyken bir şeylerle oyalanmasını veya öfkesi doğrultusunda faâliyetten
kaçınmasını sağlamaya çalışır. Rasûlullah'ın öfkesini yenen insanı, kuvvetçe
insanların en güçlüsü olarak ilân etmesi gösteriyor ki, nefis mücâdelesi,
düşmanla (hasım veya rakiple) yapılacak mücadeleden daha zor ve belki daha
faziletlidir.
Hadislerde gazaplanan kimsenin
ayaktaysa oturması, öfkesi yine geçmezse yatmasının tavsiye edilmesini şöyle
yorumlayabiliriz: Ayakta olan kimse, bir fiil/eylem yapmaya hazırdır; oturan bu
durumdan uzaklaşır; yatan daha da uzaklaşır. Öyle anlaşılıyor ki, gazaplanan
kişi, ayakta veya otururken kendisinden, sonra pişman olacağı bir şey sâdır
olmaması için, farklı bir eylem olarak bunu tavsiye etmiştir.
Rasûlullah'ın ?gazaplanma!?
tavsiyesi, mümkün ki, çabuk öfkelenen biri için yapılan tavsiyedir. Çünkü
Peygamberimiz, herkesin mîzâcına göre emreder, en uygun olanı tavsiye ederdi.
Hadis-i şeriflerdeki ?öfkelenme!? tavsiyesi de gösteriyor ki, öfke, nice
kötülükleri kendinde toplamaktadır. Rasûlullah'ın ?öfkelenme!? diye
tavsiye etmesi, ?öfke sebeplerinden kaçın, öfkeyi çekecek şeylere yer verme?
demektir. Öfkenin bizzat kendisinin yasaklanması düşünülemez. Çünkü öfke,
fıtrî/doğal bir haldir; insan karakterinden yok edilemez. Bu yasaktan maksat,
aynı zamanda öfke gibi duygularımızı bastıracak alışkanlıklar kazanmak, ruh
terbiyesine önem vermek demektir. Yine, öfkeyi ortaya çıkaran en büyük kaynak
kibirdir. Çünkü insanın arzu ettiği bir şeye muhâlefetten kibir ortaya çıkar;
kibir de onu öfkeye atar. Bu durumda, mütevâzi olan kimseden nefsi savunma
duygusu çabuk geçeceği için, kibirlenmeyen kimse, öfkenin şerrinden selâmette
kalır.
Sadece gazap değil; fıtratımıza
verilen bütün duygular, yok edilemez; zaten yok edilmiş olsa, insanın dengesi
sarsılır, o duyguların hayırlı istikamette ve ölçülü olarak kullanılmasından
doğacak dünyevî ve uhrevî güzellikler iptal edilmiş olur. O yüzden ?öfkelenme!?,
?inat etme!? demek, ?fıtratını değiştir!? emrinde bulunmak gibi, yapılması
mümkün olmayan bir şeydir. Bu değerlendirmeye göre, hadis-i şeriflerdeki ?gazaplanma!?
emri, ?meşrû olmayan konularda ve aşırı şekilde öfkelenme!? anlamındadır.
Böylece, bu fıtrî duyguları, sadece ?hayırda kullanma? tavsiye edilmiş
olmaktadır. Her uzvun ve her duygunun meşrû ve ölçülü bir kullanma yönü vardır.
Allah'ın yarattığı ve ihsan ettiği özellik ve nimetler, insana zulüm olsun diye
değil; rahmet ve sınav aracı olarak verilmiştir. Özellikle tasavvufî yaklaşımda
?nefsi öldürmek? tâbiriyle, olumsuz kabul edilen duyguların tümüyle yok
edilmesi ısrarla tavsiye edilir. Bu, hem imkânsız, hem de yanlış bir
yaklaşımdır. Yapılacak iş, onları yok etmeye çalışmak değil; hayır yolunda ve
ölçülü bir tarzda kullanmaktır. Öfke konusunda, nefsin isyanlarına öfkelenip
terbiyesine çalışmak, küfür, zulüm ve fesat sergileyenlere öfkelenip İslâm'ın
hâkimiyeti için gayret göstermek en mâkul yoldur. Ölçü bellidir: Allah için
sevmek, Allah için öfkelenip buğz etmek.
Rasûlullah
(s.a.s.), şahsını ilgilendiren meselelerde sabredip öfke göstermediği halde;
dini ilgilendiren konularda öfkesini izhar etmiştir. Bu hususta bir çok örnek
verilebilir. Bunlardan biri, şu hadis-i şeriftir: İbn Mes'ûd anlatıyor: ?Bir
adam gelerek Rasûlullah'a: ?Ben sabah namazına falanca (imam) yüzünden
gelemiyorum, çünkü namazı fazla uzatıyor' dedi. Ben, Rasûlullah'ın o günkü kadar
öfkelendiğini hiç mi hiç görmedim. Gazapla şöyle dedi: ?Ey insanlar! Sizden
bazıları nefret ettiricidir. Hanginiz halka namaz kıldırırsa, kısa tutsun; zira
cemaatte hasta var, yaşlı var ve ihtiyaç sahibi vardır.? (Kütüb-i Sitte Terc.
ve Şerhi, 12/300) Rasûlullah (s.a.s.)'in bu şekilde Allah için öfkelendiği
olaylar çoktur. Kur'ân-ı Kerim'de bazı peygamberlerin de Allah için öfkelendiği
belirtilir. Meselâ, Hz. Mûsâ'nın, kendisi Tur'da iken, kavminin altından buzağı
heykeli yapıp bu puta tapmalarından dolayı gazaplandığını, hatta kızgınlığından
Tevrat levhalarını yere attığını ve kardeşi Hârun (a.s.)'un başını ve sakalını
çekip asıldığını Kur'an haber vermektedir (7/A'râf, 150). Yine, bu olay üzerine
kavmine çok gazaplı/öfkeli ve üzgün bir şekilde döndüğünü ve onlara kızarak
nasihat ettiğini, bunun Allah'ın gazabını, dünyada da alçaklığı istemek olduğunu
açıkladığını, Kur'an bize bildirir (20/Tâhâ, 86). Demek ki, öfke yasağı mutlak
bir yasak değildir; bu fıtrî özelliğin kullanılması gereken durumlar
vardır.