Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İslâm Ahlâkı Açısından Gazap.

İslâm Ahlâkı Açısından Gazap

İslâm Ahlâkı Açısından Gazap

İslâm ahlâkıyla ilgili
eserlerde, öfke duygusunu ortadan kaldırmak yerine; öfkeli halde iken yanlışlık
yapmaktan sakınmanın gerekliliği üzerinde durulmuştur. Buna göre, gazap
sırasında kalp atışının hızlanması ile kanın damarları ve beyni zorlaması, aklın
normal görev yapmasını önler; yanlış ve zararlı işler yapılmasına yol açar. Bu
sebeple, ?gazap, muvakkat (süreli) bir deliliktir? denilmiştir. Gazap
halindeyken sağlıklı düşünmenin mümkün olmadığı, bu durumdaki kişiyle bir deli
arasında fazla fark bulunmadığı ifade edilir. Hüküm, karar ve ceza verme
durumundaki kişilerin öfkelenmeden, soğukkanlı olarak bu eylemlerini yerine
getirdiklerinden emin olmaları için, suçluyu hemen cezalandırma yoluna gitmeyip
bir süre beklenilmesi veya suçluyu gözaltında tutmanın yerinde olacağı ve
uygulamanın da bu şekilde sürdürüldüğü ahlâk ve hukuk kitaplarında belirtilir.
Adâletin tam olarak yerine getirilmesi için, hem öfke ve kibir gibi haksızlığa
yol açabilecek duyguların etkisinden sıyrılmanın, hem de âcizlik ve aldırmazlık
şeklindeki tutumlardan uzak durmanın gerekliliği de İslâm âlimlerince
vurgulanmıştır.
Gazapla hilim arasındaki
ilişki, hilimle ilgili tarifte açıkça görülür: Râgıb ve Mâverdi'ye göre hilim,
?nefsi gazabın azgınlaşmasından korumaktır.? Hadis-i şerife göre, gazap duygusu
bakımından insanların dört farklı karaktere sahip olduğu belirtilir. Bazıları
çabuk öfkelenir, çabuk yatışır. Bazıları nâdiren öfkelenir, fakat zor teskin
edilir. Bazıları da çabuk öfkelenir, zor yatışır. Nihayet nâdiren öfkelenip
çabuk yatışanlar gelir ki, en iyi olanlar, bunlardır. Gazap duygusu, mizaçlara,
alışkanlıklara, eğitime, yaş ve cinsiyete göre değişir.
Her fıtrî duygu gibi, gazabın
da hedefi İslâm'ın gösterdiği istikamette olmalıdır. Yine tüm duygular gibi
ölçülü, dengeli olmalı, ifrat ve tefritten uzaklaşılmalıdır. Yersiz gazap veya
haddi aşan ifrat noktasındaki gazap yerilmiştir. Gazap, fıtrî bir duygu
olduğundan, hiç gazaplanmayan kimse, dininin, dâvâsının ve şahsının onurunu
koruyacak ve düşmanlara tepki gösterecek cihadı gerçekleştiremez. Ilımlı bir
gazap duygusu, fazilet sayılır. Ilımlı bir öfke duygusu, ?şecaat? veya ?hamiyet?
diye adlandırılır. İnsanın onurunu, haklarını ve değerlerini korumak için
hamiyet ve şecaat sahibi olması gereklidir. Gazap gücünün ifratına tehevvür
(saldırganlık), tefritine de cübn (korkaklık) denilir. (2)
Bazı âlimler öfke konusunda
şöyle söyler: Allah öfkeyi ateşten yaratmıştır ve onu insanın fıtratına
koymuştur. Kişi ne zaman bir şeye niyet eder veya herhangi bir arzusunda
zorlukla karşılaşırsa öfke ateşi yanar ve yüzü ve gözleri kandan kızarıncaya
kadar kabarır. Zira insan derisi, gerisindeki rengi gösterir. Bu durum,
kendinden daha aşağıda olana kızan ve ona karşı kendisini güçlü hisseden kimse
içindir. Eğer kendinden daha üstün olandan öfke hissederse, ondan, derinin
zâhirinden kalbin içine doğru kan tutukluğu oluşur ve üzüntüden rengi sararır.
Öfke, kendi emsâline karşı ise, kan tutukluk ile genişleme arasında gider gelir,
rengi bir kızarır, bir sararır.
Öfke olayı, insanın içinde ve
dışında değişmeyi beraberinde getirir. İç organlarının çalışması daha çok
olumsuz şekilde bundan etkilendiği gibi; rengin değişmesi ve organlardaki
titreme gibi dışa da etki eder. Öfkenin diğer bir sonucu da, davranışların
tertipsiz olarak ortaya çıkması ve doğal mîzâcın değişmesidir. İçteki değişme,
dışta görülen olumsuzluklardan daha fazladır. Öfke, kalpte kin ve hased meydana
getirir ve çok çeşitli kötülükleri içe yerleştiri r. Dıştaki değişme de,
aslında içteki değişmenin neticesi ve meyvesidir.
Öfkenin dildeki etkisine
gelince; aklı başında bir kimsenin söylemekten hayâ edeceği, öfkesi geçince
pişman olacağı kötü, kaba ve çirkin sözlerin söylenmesi çoğunlukla ortaya çıkar.
Öfkenin insan davranışlarındaki eseri ise, kaba kuvvet kullanma, dövme, hatta
yaralama ve öldürme gibi nâhoş olaylardır. Eğer öfkelenilen kişinin kaçması veya
orada bulunmayışıyla bunlar yapılamazsa, öfkeli kendine yönelir; elbisesini
yırtar, kendi kafasına vurur, bazen yıkılır düşer veya kap-kacak, araç-gereç
kırar, bu işle hiç ilgisi olmayan başka insanları incitir.
Bu tür zararları düşünen kimse,
Peygamberimiz'in ?öfkelenme!? diye tavsiyesinin nice hikmetlere şâmil
olduğunu anlar. Tabii, öfkenin bütün bu zararları, dünyevî öfke hakkındadır;
yani, Allah için ve meşrû hedefe yönelik olmayan öfke içindir. (3)
Kur'an, mü'minlerin gazap
ettiklerinde, kızdıran insanların kusurlarını bağışlamaları gerektiğini
belirtir, gazap edene affı tavsiye eder: ?Onlar (mü'minler), büyük
günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar; gazap ettikleri, kızdıkları zaman da
kusurları bağışlarlar.? (42/Şûrâ, 37)
?O takvâ sahipleri ki,
bollukta da darlıkta da infak ederler, Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar
ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.?
(3/Âl-i İmrân, 134)