Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hidâyet İsteği ve Hidâyette Devam

Hidâyet İsteği ve Hidâyette Devam


Hidâyet İsteği ve Hidâyette Devam:



Fâtiha suresinde "ihdinâ" (bize
hidayet et) diye dua ediliyor. Dalalette bulunanların hidayet istemesi,
hidayetin meydana gelmesini istemek; hidayette bulunanların hidayet istemesi de
sebat ve hidayet mertebesinde yükselmeyi istemek anlamındadır. Bizi hidayet
üzere sabit kıl, hidayetten ayırma demektir. Şu ayette buna benzer dua ifadesi
vardır: "Ey Rabbımız, bizi hidayete ulaştırdıktan sonra, kalplerimizi
saptırma." (Al-i İmran: 3/8) Nice âlim ve âbid vardır ki, onun kalbine küçük
bir şüphe düşmüş, böylece de Hakk'tan sapmış, ayağı kaymış ve dosdoğru yoldan,
müstakim dinden dönmüştür. Müslümanca bir hayat önemlidir ama, müslümanca ölmek
çok daha önemlidir. "Başka türlü değil, sadece müslüman olarak ölün"
(Bakara: 2/132) Biz, her an hidayette kalabilmek, doğru yoldan sapmamak için
Allah'ın yardımına muhtacız. Zaten suredeki tüm cümleler istimrarı (devamlılığı)
ifade etmektedir. Hamdler, sürekli O'na; ibadetler, taatler, ve dualar da
kesintisiz O'nadır.

Hidayet, bizi hakka götüren her türlü
meziyet, araç, akl-ı selim, Peygamber ve Kitap'tır. Müstakim yolda kalabilmemiz,
kesintisiz olarak bunlara sahip olmakla mümkündür. Sürekli akl-ı selim sahibi
olmak, vahiyle irtibatlı bulunmak, Peygamber'e bağlı kalmak; dosdoğru yolu
bulmak kadar, o yolda kalmak için de önemlidir. Öte yandan müslüman daha
ileriye, en ileriye taliptir. Zarardan kurtulmak için, mü'minin iki günü
birbirine denk olmamalıdır. İlmî ve amelî yönden de kendini sürekli yenilemeli,
hidayet yolunda mesafe katetmeye, dosdoğru yolun en ilerisinde yer almaya gayret
etmelidir. İşte bu duamızla biz, Rabbımız'dan hidayetimizin artırılmasını da
istiyoruz.[1]


Bu ayetten hemen önce "Ancak Senden yardım
isteriz." denilmişti. İşte, bu
duanın nasıl yapılacağını göstermek için duaya başlanıyor: "Hidayet eyle bizi
doğru yola..." Bu talep ve dua, istianenin öneminin ve genişliğinin tatbik
sahasını gösteriyor. Dua ve isteğe ne suretle başlayacağımızı, Allah'tan ne
istememiz gerektiğini, bizim için en büyük ve en değerli şeyin ne olması
gerektiğini öğretmek için böyle dua etmemiz telkin edilmiş oluyor.

"İhdinâ" (Bizi hidâyete erdir)
ifadesi, ne istediğimizi anlatmaya yetebilirdi. Ama bununla yetinilmedi. Nereye
hidayet edilmesi, hangi yola Allah'ın bizi iletmesini istediğimiz de
"es-sırata'l-müstakim" ifadelerinde açıklanmış oldu: "Dosdoğru yola. Öyle yol
ki..."

Niçin "bana hidayet et" değil de; "bize hidayet
et" diye çoğul edatı kullanıldı, denilecek olursa, şöyle cevap verilir:
Dua, daha genel olduğu zaman, kabul edilmeye daha yakın olur.

Müslümanlar arasında duası kabul olunacak
mutlaka birisi vardır. Allah,
birisinin duasını kabul
edince, diğerlerinin duasını geri
çevirmez, denilmiştir. Peygamber Efendimiz, "Allah'a, kendisiyle isyan
etmediğiniz dillerle dua edin." buyurdu. Sahabe: "Ya Rasulallah, hangimizin
öyle dili vardır?" deyince de, O: "Birbirinize dua edersiniz. Çünkü sen onun
lisanı ile, o da senin lisanınla Allah'a isyan etmemiştir." buyurmuştur.
Kul, sanki şöyle der: "Senin Rasülünün 'cemaat, birlik rahmet; ayrılık ise
azabtır."[2]
buyuruyor. Sana hamdetmek isteyince de, bütün hamdleri dile getirerek "elhamdü
lillâh" dedim. İbadeti dile getirdiğimde, bütün herkesin ibadetini dile
getirerek "iyyake na'büdü - ancak Sana ibadet ederiz-" dedim. Yardım talebinde
bulununca da, herkesin yardım talebini söyleyerek, "ve iyyake nesteıyn (ancak
Senden yardım isteriz)" dedim. Şüphesiz hidayeti istediğimde, onu herkes için
isteyerek "ihdina -bize hidayet ver-" dedim." Ayrıca, çoğul zamiri kullanılan
bu ifade tarzında, müslümanların cemaat halinde olmaları gerektiğine işaret
vardır. Onlar toplu halde bir şeye karar verirlerse, bu doğru ve Allah katında
değeri olan bir hüküm olur. Toplu haldeki bu müslümanlara Allah, yeryüzünü varis
kılıp, onları da Kendisine yeryüzünde halifeler kılmıştır.[3]


"İhdinâ" derken, hidayetin yalnız ve yalnız
Allah'a ait olduğunu bildiğimizi de itiraf etmiş oluyoruz.
Allah, Rasulüne: "Sen sevdiklerine
hidayet veremezsin. Ancak Allah, dilediğine hidayet verir." (Kasas: 28/56)
buyurarak, hidayeti Rasülünün bile veremeyeceğini bildirir. Peygamberler ancak
hidayete vesile olurlar, insanlara yol gösterirler. "Muhakkak sen, sırat-ı
müstakıyme yol göstermektesin." (Şûrâ: 42/52) Rabbimiz vahiyle
peygamberlerine yol göstermiştir. Biz de o vahyin ışığında yürüyoruz.[4]











[1] Bkz.
Fâtır: 35/32.





[2]
Müsned, IV/278.





[3] Fâtır:
35/39; Enbiyâ: 21/105.





[4] Ahmet
Kalkan, Kur'an Kavramları.