Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hidâyet Vermek Sadece Allah'a Ait

Hidâyet Vermek Sadece Allah

Hidâyet Vermek Sadece Allah'a Ait

Biz kimseye hidayet veremeyiz. Ama
İslam nuruna davet eder, yol gösteririz. Gözlere nur vermek Allah'a aittir.
Doktorlar nur vermiyor, veremiyor; sadece gözü perdelenenlerin nurunun
açılmasına vesile oluyor. Hidayet gönül işidir. Kişinin kafasına tabanca
dayayarak iman ettiremezsiniz. Böylesi, hidayete ermiş gibi görünür ama,
gönülden inkâr eder. Yine, kişinin kafatası veya kalbi açılarak içinden iman
sökülemez. İman, hidayet bir gönül işidir. Gönüle de yalnız onu Yaratan hakim
olur. Bizim tebliğimiz, bir kişinin hidayetine sebep olursa, bu bizim için
yeryüzü dolusu altına sahip olmaktan daha hayırlıdır. Bu, bize biraz ters
gelebilir. Ama, yeryüzü, insan için yaratılmıştır. Yeryüzünün tamamı, insanın
haksız yere akıtılmış bir damla kanına denk olmaz. Dinimizin insana verdiği
değer bu!...

"Kim, bir cana veya yeryüzünde
bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa, bütün
insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa, ihya ederse
(hidayetine vesile olursa) bütün insanları kurtarmış, ihya etmiş gibi olur."
(Mâide: 5/32)

Kur'an-ı Kerim'de Rabbimiz haksız yere
herhangi bir kişiyi öldürenin bütün insanları öldürmüş gibi olduğunu haber
verirken[1]
öldürülenin mü'min veya kâfir olmasını ayırt etmez. Medeni zannedilen
Avrupalının, Amerikalının gözünde ise, bir varil petrol, hıristiyan olmayan
milyarlarca insandan daha değerlidir. İşte böyleleriyle aynı safta, aynı
zihniyet ve aynı paktta olmamak için "gazaba uğrayanların ve sapıkların
yoluna değil" diyoruz.[2]

"Rabbimiz, her şeye yaratılışını
verip, sonra hidayet edendir."
(Tâhâ: 20/50)

"Ne zaman benden bir "hüda" gelir de,
kim benim "hüda"ma uyarsa, böyleleri için korku yoktur, onlar üzülecek de
değillerdir." (Bakara:
2/38)

Yeryüzündeki hayatında insanın
önüne iki yol açılmış bulunuyor. Bu yollardan birisi, Allah'a giden yol, diğeri
ise, Allah'ın yolu dışındaki sayısız yollar. Allah, yarattığı kullarına karşı
son derece merhametli olduğu için, insanlara sürekli olarak "hüdâ"sını
göndermiştir. Nitekim ?hidâyet? kelimesinin bir anlamı "hediye" dir.

Allah'ın insanlara yol göstermesi, onlara
hüdâsını göndermesi, bütünüyle O'nun hediyesidir.
İnsana düşen, Allah'ın hediyesini
kabul etmektir. Bu hediyeyi
Allah, her insana doğrudan doğruya değil de, aralarından seçtiği elçileri
vasıtasıyla gönderir. İblis, dünya hayatının geçimliliğini insan için yegâne
amaç haline getirir. Bunun sonucunda, yalnızca tutkuları peşinde koşan ve
yeryüzünde fesat çıkaran insanın doğru yolu bulması için Allah, elçilerini
gönderir ve onlarla beraber Kitap indirir.

[3]

Kişinin bâtıl yolu bırakıp, hidâyete
yönelmesi Cenab-ı Hakk'ın dilemesi ve yardımı ile olur. Kur'ân-ı Kerîm'in
çeşitli âyetlerinde hidâyet ve dalâletten söz edilmiştir:

"Ey Muhammed de ki: Ey insanlar, size
Rabbiniz tarafından bir hak geldi. Kim doğru yola giderse, kendi lehine doğru
yola gitmiş olur. Kim de saparsa, kendi aleyhine sapmış olur. Ben üzerinize
vekil değilim" (Yûnus:
10/108).

"Allah kimi saptırırsa, artık onu
doğru yola sevk edecek, hiç bir kimse bulunmaz."
(er-Ra'd: 13/33).

"Biz, her Peygamberin karısına,
böylece mücrimlerden bir düşman çıkarmışızdır. Yol gösterici ve yardımcı olarak
sana Rabbin yeter."
(el-Furkân, 25/31).

İslâm'ın hidâyet yolunu gizleyip
açıklamayanlar âyette şöyle uyarılır:

"İndirdiğimiz delilleri ve hidâyeti,
biz insanlara kitapta açıkladıktan sonra onları gizleyenlere, işte onlara, Allah
lânet eder. Hem de bütün lânet edebilenler lânetler. Ancak tevbe edip
kendilerini düzelten ve Allah'ın indirdiğini açıklayanlar müstesna. İşte onların
tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri çokça kabul eden ve çok merhamet
edenim." (el-Bakara: 2/159,
160).

Cenab-ı Hakk'ın bazı kimselere
hidayeti nasip etmemesinin sebepleri âyetlerde şöyle açıklanır:

"Yalancılık ve küfürde ısrar etme"[4]
"Âşırı yalancılık"[5].
"Zâlim ve fâsık olma"[6]

Bir kimsenin, Allah dilemedikçe,
Peygamber'in istemesiyle hidayete kavuşamayacağı ayetlerde şöyle ifade edilir:

"Ey Muhammed şüphesiz sen, sevdiğini
hidayete erdiremezsin. Fakat Allah, dilediğini hidâyete erdirir. O, hidayete
erecekleri çok iyi bilir"
(el-Kasas, 28/56).

"Onları hidâyete erdirmek sana düşmez.
Allah dilediğini hidâyete erdirir"
(el-Bakara: 2/272)

"Sen ne kadar hırs göstersen de yine
insanların çoğu inanmazlar."
(Yûsuf: 12/103).

Buhârî ve Müslim'in naklettiği bir
hadise göre, yukarıdaki ilk ayet Allah Rasûlünün amcası Ebû Talib, Rasûlullah
(s.a.s)'i korur, ona yardım eder, bu yüzden Hz. Peygamber onu tabiî bir sevgi
ile severdi. Vefatına yakın, yanına gelerek şöyle demişti: "Ey amca, Allah
katında kendisiyle senin lehinde şehadette bulunabileceğim bir kelimeyi;
Allah'tan başka ilâh yoktur kelimesini söyle" Ancak, Ebû Talib, bu
kelimeleri söyleyemedi.[7]
Vefatından sonra, Hz. Peygamber'in, onun hakkında istiğfarda bulunması üzerine
hidayete ermeyenler için yapılacak duanın geri çevrileceği şu âyetle
bildirilmiştir: "Ne Peygamberin ne de Mü'minlerin, cehennemlik oldukları
belli olduktan sonra, yakın hısımları da olsa, müşrikler için af dilemeleri asla
doğru olmaz" (et-Tevbe: 9/113).

Sonuç olarak, bir kimse hidâyeti yüce
Allah'tan istemeli ve bu hali ömür boyu korumak için, salih amel işlemelidir.
Allahu Teâlâ, irade-i cüz'iyesini hak yola dönmek için kullanan ve iyi hal
gösteren kimselere aydınlık yolu gösterir.[8]




[1]
Maide: 5/32.


[2] M.
Toptaş, Şifâ Tefsiri, c. 1, s. 75-76.


[3] Ahmet
Kalkan, Kur'an Kavramları.


[4]
ez-Zümer, 39/3.


[5]
el-Mü'min: 40/28.


[6]
el-Âhkâf: 46/10, es-Saf:
61/5,7; el-Cum'a, 62/5; el-Münâfıkûn, 63/6.


[7] bkz.
İbn Kesîr, el-Kasas 56. âyet tefsîrî.


[8]
Şâmil İslam Ansiklopedisi: 2/421.