Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hikmetle Çağrı; Dâvetçinin Özelliği

Hikmetle Çağrı

Hikmetle
Çağrı; Dâvetçinin Özelliği


İnandığı dini, diğer insanlara da
sevdirmekle yükümlü olan her müslüman, bu dâvet işini en iyi bir şekilde ancak
hikmetle yapabilir. İnsanları cehâlet bataklığından kurtarmak görevi ile
gönderilen Allah Rasûlü'ne ve Onun şahsında bütün dâvâ eri müslümanlara, tâkip
etmesi gereken usûl olarak şu tavsiye ediliyor: ?Rabbinin yoluna
hikmetle ve güzel öğütle dâvet et?? (16/Nahl, 125). İnsanları İslâm'a dâvet
ederken hikmetle, yani hakkı açıklayan, şüpheleri gideren delillerle, sağlam
hüccetlerle çağırmamız emrediliyor. Çünkü bilgisiz, hikmetsiz, kaba dâvetle,
taassupla hareket etmenin faydası olmaz; hatta zararı olabilir. Ancak, hikmet,
tatlı dil, güzel üslûp gönülleri etkiler, insanları yumuşatır, yoldan çıkmışları
yola getirir.

Özellikle kültürlü, anlayışlı ve
okumuş insanları hikmetle çağırmak, halk tabakasını da güzel öğütlerle, tatlı
nasihatlerle Rabbe dâvet etmek gerekmektedir. Herkese anlayış kabiliyetine göre
söz söylemek, anlayacağı dilden, seviyesine ve uzmanlığına göre konuşmak,
neticeye ulaşmak bakımından gerekli bulunmaktadır. Allah Rasûlü'nün,
?insanlara akılları derecesinde hitap edin!? emri de zaten bunu ifade
ediyor. Yalnız şu var ki, elbette her insana ve topluma anlatılacak İslâm, aynı
din olacaktır. Din, toplumlara ve anlayışlara göre şekil almayacaktır.

Hakka dâvet eden tebliğci, hikmetle
(16/Nahl, 125) ve basîretle (12/Yûsuf, 108) insanları Hak yoluna çağıracak, bu
konuda ilmî deliller sunacaktır ki, "Helâk olan açık bir delille/kanıtla
helâk olsun, yaşayan da kanıtla yaşasın." (8/Enfâl, 42). Bu hikmet dolu
dâvet, İslâm'ın yolunun hikmet, basîret ve güzel öğüt (16/Nahl, 125) olduğunu,
İslâm'da zorlamanın yeri bulunmadığını (2/Bakara, 256), İslâm'ın insanlara
-sonucuna katlanmak şartıyla- tam anlamıyla inanç ve vicdan özgürlüğü tanıdığını
göstermektedir.

Mevdûdi, Nahl sûresi, 125. âyeti
tefsir ederken şunları söyler: ?Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle
çağır.? Bu emir, İslâm'ın tebliği ile ilgilenenler için çok önemlidir. Onlar
şu iki şeyi göz önünde bulundurmalıdırlar: ?Hikmet? ve ?güzel öğüt?. Hikmet;
kişinin tebliği sırasında dikkatli ve basîretli olması, bunu körü körüne
yapmamasıdır. Hikmet, hitap edilen kişinin zihin, yetenek ve şartlarının göz
önünde bulundurulmasını ve Mesaj'ın bunlara uygun bir şekilde iletilmesini
gerektirir. Bundan başka aynı metot, herkese veya her gruba uygulanmamalı;
aksine önce muhâtabın hastalığı teşhis edilmeli, ona göre zihin ve kalbi
uyarılarak tedâvi edilmelidir.

?Güzel öğüt?
iki noktayı vurgular:

1)
Kişi, muhâtabını sadece mantıkî iknâ metotlarıyla değil; aynı zamanda
duygularını da cezbederek de inandırmaya çalışmalıdır. Aynı şekilde kişi sadece
sapıklık ve kötülüklerin yasak olduğu konusu üzerinde durmamalı, aynı zamanda
insan doğasında var olan kötülük aleyhtarı tutumu, karşısındaki insanda da
uyandırmaya çalışmalıdır. Bu kötülüklerin sonuçlarıyla da muhâtabını
uyarmalıdır. Bunun yanı sıra kişi, karşısındakine hidâyetin ve iyi amellerin
mükemmel ve doğru olduğunu mantıken kabul ettirmeye çalışmakla kalmayıp aynı
zamanda onu sevdirmeye de çalışmalıdır.

2)
Öğüt, karşıdakinin mutluluğu ve refahını düşündüğünü gösterir bir tarzda
olmalıdır. Öğüt verenin karşısındakini küçük gördüğünü veya kendi üstünlüğü ile
övündüğünü gösterecek hiçbir davranışı olmamalıdır. Aksine, karşıdaki kimse,
öğüt verenin kendisini düzeltmeye ve mutluluğa ulaştırmaya çabaladığını
hissetmelidir.

Âyetin devamındaki ?...Onlarla en
güzel şekilde mücâdele et.? (16/Nahl, 125) emri, kişinin tatlı bir dile
sahip olması, soylu bir davranış göstermesi, aklî ve cezbedici fikirler öne
sürmesi ve polemik, tartışma ve karşıtlıklar içine düşmemesi gerektiğini ifade
etmektedir. Başkalarıyla en güzel şekilde mücâdele eden kimse, suçlamalara,
çarpık fikir ve iğneli sözlere yönelme; karşısındakini mat etmek ve tartışmada
kendi üstünlüğünün alkışlanması için onunla alay da etmez. Çünkü bu tür
davranışlar, inatçılık ve dik başlılığa neden olur. Bunun tam tersine, öğüt
veren kişi, karşısındakini alçak gönüllü ve basit bir şekilde iknâ etmeye
çalışır ve muhâtabının çarpık fikir ve kısır döngülere girdiğini gördüğü zaman
onun daha çok sapıtmaması için tartışmayı bırakır.?[1]




[1]
Mevdûdi, Tefhîmu'l Kur'an, c. 3, s. 71