Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Dâru'l-Harb ve Dâru'l-Harbde kâfirlerin Malı

Dâru

Dâru'l-Harb ve Dâru'l-Harbde
kâfirlerin Malı:

Müslümanlara göre, insanî ilişkiler savaş değil;
barış esasına dayanmaktadır. Burada aklımıza şöyle bir soru gelebilir: ?Mâdem
İslâmiyet'e göre barış esastır; o halde niçin ?kâfirler dünyası',
?dâru'l-harb/savaş dünyası' gibi ayrımlar ortaya çıkmıştır? Neden böyle bir
ayrıma gerek görülmüştür??

Evet! İslâm hukuk kitaplarında karşılaştığımız "dârul'-harb"
terimi, ister istemez, bizde insan ilişkilerinin barış değil de savaş esâsına
dayanmakta olduğu şeklinde bir kanaat uyandırmaktadır. Evet ama, böyle bir
yargı, gerçeklere inememekten ve meselenin esasını bilmemekten doğmaktadır.
Çünkü: İslâm hukukçuları, milletleri/toplumları üç kategori altında
toplamışlardır: 1) İslâm dünyası (dâru'l-İslâm): İçinde İslâm kanunlarının
uygulandığı ülkeler, 2) Müttefikler dünyası: Vatandaşlarının aşağı yukarı hepsi
gayri müslimlerden oluşan, fakat müslümanlarla antlaşma yapmış bulunan
memleketler, 3) Savaş dünyası (dâru'l-harb): Halkı müslüman olmayan ve
müslümanlarla da hiçbir antlaşması bulunmayan yerler. Bu ayrımı, onlara tarihî
olaylar empoze etmiştir. Yoksa şeriat onları bu hususta zorlamış değildir.

Böyle bir terimin (dâru'l-harb) kullanılması,
müslümanlara, savaşın dışındayken, düşmanın malına, servetine el koyma veya
onları yok etme, yahut da kişisel hürriyetlerine ilişme gibi bir bahâne hiçbir
zaman vermemektedir. Bazı câhillerin zannettiğinin aksine, bir yer dâru'l-harp
olsa, orada barış içinde yaşayış sürdürülürken, kâfirlerin mal ve canlarına
dokunulamaz; savaş şartlarındaki hususlar geçerli olmaz. Bütün bu sebeplerden
dolayıdır ki, bu terimin kullanılması, yani insanların çeşitli kategorilere
ayrılması, ortadaki gerçeklerden hiçbir şey değiştirmiyor, değiştirmez.

Tarihî olaylardan ve o zamanki gerçeklerden yola
çıkarak müctehidlerin tasnif edip tanımladıkları şekilde; bugünkü dünyayı dâru'l-harb
ve dâru'l-İslâm kavramlarıyla izah etmenin doğru olmayacağı kanaatini taşıyorum.
Sözgelimi Türkiye'nin durumu, dâru'l-harb tanımına girdiği iddiâsı, bu
değerlendirme ile, ancak savaş şartlarında câiz olabilecek nice uygulamaların,
sulh ve salâh ortamını bozacak ve bazı haramları helâl ilân edecek nice
yanlışların ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır. Safların net olmadığı,
müslümanlarla İslâm düşmanlarının cephelere ayrılmadığı, savaş şartlarının
tümüyle ortaya çıkmadığı yerlere dâru'l-harp denilmesi, bugünkü dünya için ve
İslâm'ın genel tavrı açısından yanlış tavırlara sebep olabilecektir diye
düşünüyorum. Unutmayalım ki, dâru'l-harb ve dâru'l-İslâm kavramları Kur'ânî
kavramlar olmayıp, tarihî şartlardan dolayı müctehidlerin tasnifinden ibârettir
ve bu konudaki fıkhî hükümler, o günkü dünya açısından doğru olsa bile, bugün
için aynen uygulanmasında büyük sakıncalar olan ictihâdî, o zamanlara âit,
beşerî yorumlardan ibârettir.

Kimileri bugün müslümanların yaşadığı tüm
ülkeleri "dâru'l-harb/savaş yurdu" ilan edip ifrâta kaçarken; bazıları da bu
memleketlerin "dâru'l-İslâm/İslâm yurdu" olduğunu tefrîtini gösteriyor. Ortadoğu
ülkelerinin başındaki tâğutlar, kendi İslâm dışı yaşayış tarzlarını örtbas etmek
ve halkı kandırmak için ülkelerinin yönetiminin şeriat olduğunu iddiâ
edebiliyorlar. Bu tür ülkelerden biri için söylenmiş meşhur bir sözü
hatırlatalım: "Suud'da şeriat olsaydı, önce kralın eli kesilirdi; çünkü en büyük
hırsız odur." İş imkânı, mal emniyeti, sosyal güvence gibi alanlarda devlet,
görevini yapmaz ve hırsızlığa giden yolları tıkamaz, hatta bu yollları
bilinçsizce teşvik ederken, hangi ortamda yetiştiği, hangi şartların kurbanı
olduğuna bakmaksızın, gariban biri, hırsızlık gibi bir suç işlediğinde âcilen en
ağır biçimde cezâlandırılır. Şartlar tümüyle oluşmuşsa hırsızın elinin kesilmesi
ancak İslâm Devletinde (eski tâbiriyle dâru'l-İslâm'da) mümkün olacağından,
kendi memleketlerini bu özellikte göstermeyi politikalarına uygun gören
yöneticiler, bunun ispatı olsun diye, gariban halka bu ağır cezâlar vererek işe
başlarlar. Ama aynı suçu daha büyük oranda resmî şemsiye altında işleyenler
ödüllendirilir. Meselâ 1970'lerden sonra Pakistan'da üç beş kez İslâm devleti
ilân edilmiş, şeriat kurallarının geçerli olduğu yetkililerce açıklanmıştır.
İslâmî muhâlefeti susturmak için ilân edilen şeriatın uygulanıyor gözükmesi için
de işe küçük hırsızların elini kesmek, düzenin ve çevrenin kurbanı olarak zinâ
eden halktan bir kadını cadde ortasında recmetmekle işe başlanır.

Kur'an'ın emrettiği inanç, ahlâk, eğitim, sosyal
ve ekonomik imkânları temin etmek gibi devlete ait görevlerin hiçbirini
Kur'an'ın istediği gibi yapmayan devlet, oluşturduğu bataklıklarda doğal olarak
üreyen sinekleri öldürmeyi mârifet sayar. Tabii, şeriat cezâ demektir, İslâm
insanların gözünü korkutmak demektir, câhiliyyyenin bozduğu insanın cezâsını
zavallılara çektirmek demektir bu anlayışta ve bunların tavırlarını gözlemleyen
kamuoyunda. Sonra kamuoyunda ve medyada bu uygulamalara karşı soğukluk ve
eleştiriler oluşur, fatura, sorumlulara değil; İslâm'a kesilir; şeriat(!) tekrar
rafa kaldırılır. İleride muhâlefeti ve halk isteğini başka yollarla
engelleyemeyince ilân edilecek yeni bir şeriat devletine(!) kadar bu böyle
sürer. Sonra rafa kaldırılan eski tas aynı hamamda farklı tellaklar tarafından
kullanılmaya devam eder. Bu uygulamalar Batı tarafından İslâm'ı suçlama aracı
olarak kullanıldığı gibi, halkının önemli bir oranı müslüman olan ülkelerin
başındaki yöneticiler açısından da tâğutî yönetimlerin ne kadar insancıl, İslâm
şeriatının da ne kadar acımasız ve çağdışı olduğunun ispatı olarak sunulur.
Tâliban bu görüntüyü daha da abartılı hale getirmiş, İslâm düşmanı kanallar da
bunları daha da abartarak dünya kamuoyuna sunma başarısını(!) göstermiştir.

Vatandaş küçük hırsızlarla, kapkaççılarla meşgul
olur, onların cezâsını beklerken büyük hırsızlar malı götürür. "Küçük hırsızları
asıp yok ederler. Büyükleri çok ilerlemiştir, ülkeyi yönetiyorlar." Ziya Paşa
da, şöyle der: "Milyonla çalan mesned-i izzette serefrâz, / Birkaç kuruşu
mürtekibin câyı kürektir!" (Milyonla çalan onur tahtında yükselirken, birkaç
kuruş çalan insanın yeri kürek mahkûmluğudur/zindandır.) Sivrisinek-bataklık
örneğini unutmamak, esas hırsızlığın kökenini, kaynağını kurutmak gerek.

Bunun yanında, bazı insanlar basit ve ucuz
eşyaların çalınmasını önemsiz bir şey olarak görür. Hatta bazen bu küçük
aşırmalar şaka maskesiyle örtülür. Sahibi görürse "şaka" olduğu, görmezse adına
hırsızlık denilemeyecek küçük bir aşırma olduğu değerlendirilir. Toplum da fazla
tepki göstermez. Oysa Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: ?Yumurta çalıp
eli kesilen, ip çalıp eli kesilen hırsıza Allah lânet etsin.? (Buhârî, Hudûd
13, 29; Müslim, Hudûd, 7, h. no: 1687; Nesâî, Sârik 1, h. no: 4844, 7, 65; İbn
Mâce, Hudûd, 22, h. no: 2583). Çünkü hırsızlığın biri de birdir, bini de.
"Hırsızlığın çirkinliği, çalınan şeye göre değişmez ki; ha altın çalmışsın, ha
bir iğne." İçki tiryakiliği ve uyuşturucu bağımlığı da bir yudumla, bir gramla
başlar, arkası gelir. Atasözünde ve aşağıda anlatılacak hikâyesinde denildiği
gibi: "Hırsızlık bir yumurtadan başlar."

HIRSIZLIK..
Hırsızlık; Anlam ve Mâhiyeti
Hırsızlığın Cezâsı
Hırsızla İlgili Şartlar Şunlardır
Çalınan Malla İlgili Şartlar
Malı Çalınanda Bulunması Gereken Şartlar
Hırsızlığın İsbâtı
İkrarın Şartları
Hırsızlık cezâsını Düşüren Haller
Cezânın Uygulanması
Hadler; Hırsızlık ve Yol Kesme Cezâları
Hırsızlık cezâsı (hadd-i sirkat)
Yol kesme cezâsı
Kur'ân-ı Kerim'de Hırsızlık Kavramı
Hadis-i Şeriflerde Hırsızlık Kavramı
Malı Koruma.
Lukata; Yitik Malı Bulma.
a. İşhâd
b. İlân
Lukatanın kısımları
İlân müddeti dolduktan so a sahibi gelmeyen lukatalarda yapılacak muâmeleler
Lukatanın vergisi
Hırsızlığa Giden Yolun Kapanması ve Müslümanın Mala/Paraya Bakışı
Sosyal Adâlet
Cezâ Tedbiri
Emeği sömürmek
Haram Kazanç Yolları
Çalınan ve Gasbedilen Şeyi Satın Almak
Rızıktaki Farklılığın Hikmetleri
Rızık Darlığı İmtihanı Karşısında Müslümanın Tutumu.
Haramdan, Hırsızlıkla Oluşmuş Hakdan Temizlenmek.
a- Tevbe
b- Haramı Mülkünden Çıkarmak
c- Haram Malın Verileceği Yer
Farklı Hırsızlıklara Örnekler (Dolandırıcılık, Üçkâğıtçılık, Kleptomani, İntihâl, Yol Kesme, Soygun, Zimmet, Rüşvet, Kumar...)Dolandırıcılık.
Üçkâğıtçılık.
Yankesicilik.
İhtilâs.
Kapkaççılık.
Vurgunculak.
Sûiistimal; Görevi Kötüye Kullanma.
Yolsuzluk.
Zimmete Geçirme.
İrtikâp.
Haraç
Gasb.
Yağma.
Sahtekârlık.
Taklitçilik.
Hıyânet, Hâinlik.
Hile.
Borcu Ödememek.
Ğulûl
Kleptomani
Kleptomani
İntihâl
Nebbâşlık.
Soygunculuk.
Rüşvet
Kumar
Hırsızlık ve Günümüz.
Fâiz Soygunu
Robin Hood'luk İslâm'da yoktur.
Dâru'l-Harb ve Dâru'l-Harbde kâfirlerin Malı
Hırsızlığın Günümüzdeki Bin Bir Çeşidi...
Çocukları Çalınan Ana-Babalar
Dili Koparılan Anne
Hırsızlık Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar