Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İçkinin Zararları

İçkinin Zararları

İçkinin Zararları

İslâm'ın tüm emir ve yasakları,
öncelikle Allah'a itaat edip O'nun rızâsını kazanmak için yerine getirilir.
Müslüman bilir ki, Allah'ın bizim bazı şeyleri yapıp bazı şeyleri terk etmemize
hiçbir ihtiyacı yoktur. O'nun emirlerine itaat, bizim için hem dünya ve hem de
âhiret açısından büyük faydalar sağlar. Yasakladıkları şeyler de bizim için
zararlı olduğu için haram kılınmıştır. İçki yasağına uymamak, öncelikle ve en
önemli zarar olarak âhirette büyük cezâsı olan bir suçtur. Kur'an'da içki
yasağının putlara tapınma (ensâb -dikili taşlar-) yasağıyla birlikte
zikredilmesi (5/Mâide, 90), içki haramlığının derecesinin putlara tapınmaya denk
olarak kabul edilebileceğine delâlet eder. Kur'an, bunun çirkinliğini; ?şeytan
işi pislik? olarak belirtir (5/Mâide, 90). İçkinin ayrıca toplumsal zararlarını
da özlü bir şekilde belirten Kur'an, içki ve kumar yoluyla şeytanın insanlar
arasına düşmanlık ve kin sokmak istediğini (5/Mâide, 91) açıklar. Peygamberimiz
(s.a.s.) de, içki içen kimsenin, tevbe etmeden öldüğü takdirde âhiret şarâbından
içemeyeceğini belirtir (Buhârî, Eşribe 1, Edeb 80, Ahkâm 21, 22, Meğâzî 60;
Müslim, Eşribe 72-75).
Mü'mini sarhoşluk veren
içkileri içmekten alıkoyan en güçlü ve mutlak otorite, sahip bulunduğu imanıdır.
Allah'tan başka sahte tanrılara ve putlara tapmak onun için ne ise, içki içmek
de aynı şeyi ifâde eder. Çünkü Yüce Allah ?içki? içmeyi ?putlara tapma?ya izâfe
etmek sûretiyle zikretmiştir (5/Mâide, 90). İmanının iç dinamikleri mü'min
kimseye putlara itaat etmemeyi, onlardan korkmamayı, onları sevmemeyi emrettiği
gibi, aynı dinamikler Allah'ın koyduğu içki yasağına tam bir itaat göstermeyi de
emreder. Şu hadis-i şerif, içki yasağı ile iman arasındaki bağı çok net bir
şekilde kurmaktadır: ?... Şarap içen, içtiği anda mü'min değildir." (Buhârî,
Mezâlim 30, Eşribe 1; Müslim, İman 100-104)
Bilindiği gibi, sarhoşluk veren
her şey ?hamr?, yani Türkçe söyleyişiyle ?içki? kabul edilir. Ve her hamr/içki,
az da içilse, bir damla da alınsa, içinde alkol miktarı az olan ?bira? ve
benzeri içecek de olsa; bir ?rics -pislik-?tir (5/Mâide, 90). Kur'an, Allah''ın
verdiği temiz rızıklardan yememizi emretmiş, habîs/pis olan yiyecek ve
içecekleri yasaklamıştır (2/Bakara, 172; 7/A'râf, 157). Ancak pislikler, pis
şeyler, pis insanlar içindir; onlar kendilerine helâl kılınmış sayısız temiz
gıdaları bırakıp pis şeyleri tercih ederler (24/Nûr, 26). Yediği ve içtiği haram
olan, haramla beslenmiş kişilerin duâsı da kabul edilmeyecektir (Müslim, Zekât
65; Tirmizî, Tefsîrul'l-Kur'an 3; Dârimî, Rikak 9). Haramla beslenip gıdalanan
vücudun hakkı ise Cehennem ateşidir (Tirmizî, Salât 429; Dârimî, Rikak 60).
?Allah, alkollü içkileri içen kişiye Cehennem'de azab göreceklerin irinlerini
içirmeye and içmiştir.? (Tâc, c. 3, s. 145). Hadis-i şeriflerde Cennete
giremeyeceği belirtilen üç kişiden biri, içki tiryakisidir (Kütüb-ü Sitte,
8/169). Allah'ın lânetinin de içki içene, imal edenlere, taşıyan, satana,
garsonuna Allah'ın lânet ettiğini bildiren hadis-i şerif (Tirmizî, Büyû' 58; İbn
Mâce, Eşribe 6), içki konusunda yardımcı olan veya geçimini şu veya bu şekilde
içkiyle bağlantılı yapanlara da Allah'ın rahmet nazarıyla bakmayacağını haber
verir.
İçki, uyuşturucu vb. sarhoşluk
veren şeyleri kullanan kimselerin kalbinden iman nurunun çıkacağını (Kütüb-ü
Sitte, cilt 8, s. 169) bildiren Peygamberimiz, içki, bira vb. içilen adına kahve
de denilse, bazılarının evdeki içkili sofrası da olsa, meyhâne cinsinden bu
sofra veya masalara oturulmasını yasaklamıştır (Tirmizî, Edeb 43; Ebû Dâvud,
Et'ıme 18). Bazı insanlar, içinde alkol miktarı az olduğu veya az miktarda
içilince sarhoş yapmadığı gibi gerekçelerle ?bira?yı veya bir-iki kadeh içmeyi
haram kabul etmeyebiliyor. Bu haramı daha büyük hale getirir; Allah'ın haram
kıldığı bir hükmü kabul etmediği için insanı küfre sokabilir. Peygamberimiz,
sanki ta 14 asırdan bu mantığı şu şekilde deşifre eder: ?Ümmetimden bir grup,
?hamr'ı (sarhoşluk veren içecekleri) kendi taktıkları bir adla helâl kılmaya
çalışırlar.? (Dârimî, Eşribe 8, hadis no: 2106)
Sarhoş eden şeyleri kullanmanın
ve kumar oynamanın haram olmadığını söylemek, bütün âlimlerin görüş birliği ile
küfürdür. Eğer Peygamber (s.a.s.) kumar oynayana değil de şarap içene had
vurmayı uygun görmüş ise, bu, aklı gideren şarabın, kişiyi, başkalarının hakkına
tecâvüz etmeğe de sürükleme ihtimaline bağlı olabilir. Allah'ın elçisi, şarap
içene, te'dîb ve ta'zîr türünden had vurmuştur. Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve
Tirmizî Hz. Peygamber (s.a.s.)'in şarap içeni sopa ve ayakkabı ile dövdüğünü
(veya dövdürdüğünü) rivâyet ederler. Ebû Hüreyre şöyle diyor: "Şarap içen
birisi, Allah'ın elçisine getirildi. Rasûlullah: "Onu dövünüz!" dedi.
Kimi eliyle, kimi ayakkabısı ile, kimi elbisesiyle vurdu. Adam dönüp giderken
bazıları ona: 'Allah seni perişan etsin!' deyince Allah'ın Rasûlü (s.a.s.)
buyurdu ki: "Hayır, öyle demeyin. Ona karşı siz de şeytana yardım etmeyin!"
(Buhârî, Hudûd11/184-185)
Alkollü şuruplardan ve tedâvi
amaçlı da olsa Allah'ın haram kıldığı pisliklerden kaçınmak gerekir. Bu konudaki
hadislerin zâhirine baktığımızda bu tür ilaçlardan da sakınılmalı, aynı cins
ilacın alkolsüzü tercih edilmeli veya en azından hayatî önem taşımayan bu tür
ilaçlar kullanılmamalıdır. "Allah Teâlâ hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve
her hastalığa bir ilaç var etmiştir. Öyleyse tedâvi olun. Ancak haram olan şeyle
tedâvi olmayın." (Ebû Dâvud, Tıb 11), ?Allah sizin için haram
kıldıklarında şifâ yaratmamıştır.? (Tâc, c. 3, s. 212), ?Alkollü içkiler
devâ değil; derttir.? (Câmiu's Sağîr, 1/72). "Peygamber habîs (pis, zehir)
ile tedâviden men etti." (Ebû Dâvud, Tıb 11)
Bu hadislere rağmen, alkolün
ilaç olarak kullanılıp kullanılamayacağı konusunda mezheb âlimlerinin görüş
ayrılığına düşmüşlerdir. Kur'an'da; leş, domuz eti gibi haram kılınan yiyecekler
belirtildikten sonra, "Kim çâresiz kalır da bunlardan yemek zorunda kalırsa,
aşırı gitmeden, başkasının hakkına saldırmadan yediği takdirde kendisine günah
yoktur" (5/Mâide, 3) ifâdesiyle, zorunlu durumlarda bu haram şeylerden
yenilebileceği belirtilmiştir. Bu ifâde, alkol içeren maddelerin ilaç olarak
kullanılabileceğini düşündürür.
M. Reşid Rızâ'ya göre ilâçlara,
belli olmayacak ve normalde sarhoş etmeyecek ölçüde alkollü içki katmak, haram
değildir. Elbiseye azıcık ipeğin karışması zarar vermediği gibi, ilâca -zarûret
gereği- alkol karıştırmakta da bir sakınca yoktur. Reşid Rızâ şöyle diyor: "Hamrın
sarhoş eden miktarı, içerdiği zarar ve bozukluktan dolayı bizzat haramdır.
Bundan azı da, kötülüğe meydan vermemek için haramdır. Fakat zarûret halinde,
haram olan şeyler mubah olur. Güvenilir doktorun tanıklığıyla şarapla tedavi
zorunluğu doğarsa "zarûretler, miktarına göre takdir edilir" kuralına uyulur. Ne
kadar alkol almak gerekli ise o miktar alınabilir. Ondan fazlası haram olur." (Tefsiru'l-Kur'âni'l-Hakîm,
7/89-90).
İçki doğurgan
bir kötülüktür; her günah, başka bir günaha kapı açar, ama içkinin açtığı
kötülük/günah kapıları hem daha âcil açılır hem de kapıların sayısı çok
fazladır. ?İçki bütün kötülüklerin anasıdır? (Nesâî, Eşribe 44),
?...İçki içme. Çünkü içki, bütün şerlerin/kötülüklerin anahtarıdır.? (İbn
Mâce, hadis no: 4034)
İçki, sadece içene zarar
vermekle de kalmaz; İçki içmenin toplumsal ve psikolojik yönleri bulunmaktadır.
Çünkü içki, bireyin âilevî, sosyal ve meslekî faâliyetlerini önemli ölçüde
aksatmaktadır. Alkol bağımlısı olan kişilerde sinir sistemi işlevinde birçok
bozukluklar ortaya çıkmasına bağlı olarak şizofreni ve duygusal bozukluklar
meydana gelmektedir. Aynı zamanda da, alkolik olan kişinin; işini, âilesini,
yaşamını kaybedebildiği, alkolik kadınlarda ise, çocuğun özürlü veya sakat
doğurma ihtimalinin çok yüksek bir düzeyde olduğu ve büyük oranda streslere yol
açtığı da tesbit edilmiştir (Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Remzi
Kitabevi, s. 471, 473). Kur'an da, (her iki dünyada da) kurtuluşa ermek için
içki ve kumardan uzak durmayı tavsiye etmektedir (5/Mâide, 90).
Günümüzde içki, hiddet ve
öfkenin ortaya çıkmasına etki eden en büyük faktör olarak kabul edilmektedir.
Sarhoş bir insan, sanki hiç uygarlaşmamış bir kimse gibi hareket eder. Çünkü
içki içen bir kimsenin akıl işlevi aksadığı için ağzından çıkan sözlere dikkat
edememekte ve hareketlerini kontrol altına alamamaktadır. Buna bağlı olarak
kendi kendini denetleyemez hale gelmekte ve başkalarına karşı olan saygısını
yitirerek bazı aşırı davranışları sergileyebilmektedir. Bu durum da,
çevresindekileri rahatsız etmekte ve toplumda bir kinin oluşmasına zemin
hazırlamaktadır. Kur'an da, bu alışkanlığın toplumda düşmanlıklara sebebiyet
verdiğine dikkat çekmektedir: ?... Şeytan içki ve kumar yolu ile aranıza
düşmanlık ve kin sokmak ister...? (5/Mâide, 91)
Toplumun temeli, fertler arası
nezâket bağlarına dayanmakta, hislerin taşkınlığı ise, büyük oranda bu bağları
koparmaktadır. İçki içen bir kimse, içki içmediği zamanlar, insanlığa karşı
duyduğu kini gizleyebilmekte ve düşmanlık eğilimlerini frenleyebilmektedir.
Ancak içkinin bu gibi insanda zihinsel ve devinsel işlevleri kalıcı bir şekilde
bozduğu için, kişiliği menfî yönde değiştirdiği, ferdi kuşkucu ve aşırı
saldırgan yaparak topluma karşı düşmanlık duygularını geliştirdiği tesbit
edilmiştir (Cüceloğlu, a.g.e. s. 235-238).
Fahreddi Râzî, içkinin aklı
giderdiği ve onun yerine şehvet ve gazabı hâkim kıldığını, bunun da kişi ile
toplum arasında çatışmanın meydana gelmesine sebebiyet verdiğini, bu çatışmanın
ise, zamanla dövüş ve cinâyete dönüştüğünü ifâde etmektedir. Yapılan bir
istatistikte, adam öldürme olaylarını gerçekleştiren fâillerin üçte birinin
kanlarında yüksek oranda alkol bulunmuşturd. Bu durum, Kur'an'da içkinin
zararlarını dile getiren ifâdelerin haklılığını ortaya çıkarmaktadır (Hayati
Aydın, Kur'an'da İnsan Psikolojisi, s. 304-305).
Bugün hemen hemen hiçbir tedâvi
edici özelliğinin bulunmadığı bilinen ve bütün dünyada bağımlılığı ve kötüye
kullanımı en yaygın madde olan alkol, insanlık tarihi boyunca farklı şekillerde
algılanmış, üretim ve tüketimi devlet tarafından bazen Amerika Birleşik
Devletleri'nde olduğu gibi yasaklanmış, bazen de glasnost öncesi Sovyetler
Birliği'nde görüldüğü gibi teşvik edilmiştir. Alkol kullanımı ve doğurduğu
sonuçlar çağımız da özellikle Batı ve batılışma yolundaki toplumların en önemli
problemlerinden biridir. Alkol kullanımının, yol açtığı sağlık sorunları
yanında, trafik kazaları, intiharlar, suça yönelme, aile bölünmesi, iş hayatının
bozulması, meslek kayıpları ve çeşitli ekonomik yıkımlar açısından toplumlara
verdiği zararlar çok boyutlu bir biyo-psikososyal sorun oluşturmaktadır.
Alınan alkolün yaklaşık % 10'u
midede, kalanı ise ince bağırsaklarda emilerek kısa sürede kana karışır. Aç
karnına alınan alkolün emilmesi daha hızlı, tok karnına alınanınki daha
yavaştır. Dolayısıyla kandaki alkol yoğunluğunun en yüksek noktaya ulaşma süresi
30-90 dakika arasında değişir. Alkol emildikten sonra vücut özümleme faâliyetine
geçerek kandaki alkol yoğunluğunu düşürmeye çalışır ve büyük bir kısmını
karaciğerde yakarak su ve karbondiokside dönüştürürken kalanı da solunum ve
idrar yoluyla dışarı atar. Ancak bu süreçte vücut, asetaldehid birikmesi sonucu
zehirlenme belirtileri göstermeye başlar. İnsan vücudu aşırı alkol yüklenmesine
karşı bir noktaya kadar kendini savunmakta ve mide yaptığı salgılarla cidarını
korumaya çalışırken arkasından çıkış kapağını kapatarak alkolün ince bağırsağa
geçip kana karışmasını engellemekte, daha sonra da kusma refleksiyle onu dışarı
atmaktadır. Ancak yine de aşırı yüklenme devam ettiğinde alkol koması ve
arkasından ölümün gerçekleşmesi kaçınılmaz olmaktadır.
Alkol, merkezî sinir sistemi ve
beyin üzerine fizyolojik baskı yapar. İçkinin beyni uyarıcı etkisi olduğu
şeklinde bir görüş varsa da, bu doğru değildir. Alkol alındığı zaman başlangıçta
kişinin canlanması, neşelenmesi, beyindeki savunma ve karşı kontrol
mekanizmalarının ilk anda baskı altında kalmasının sonucudur. Bu durum, birçok
kimseyi ve bazı hekimleri yanıltmakta ve az dozda alınan alkolün uyarıcı etki
yaptığı gibi yanlış bir kanaate yol açmaktadır. Alkol zehirlenmesinin bir miktar
ilerlemesiyle kişinin bunalımı yatışmakla birlikte kendini kontrol edemediği
görülür; hâfıza zayıflar, dikkat toparlanamaz ve basîret tamamen kaybolur.
Kendine aşırı güven kazanan kişi canlı, taşkın ve girişkendir. Kontrolsüz mizaç
dalgalanmaları ve duygusal patlamalar ortaya çıkar; bu psikolojik değişikliklere
davranış ve idrâk bozuklukları da eşlik eder.
Akşamları içki alınması
genellikle uykuya dalmayı kolaylaştırırsa da, alkolün asıl uyku üzerinde ters
etkisi vardır. Alkol, uykunun hızlı göz hareketlerinin olduğu ve rüyaların
görüldüğü dönemini etkileyerek derin uykuyu azaltır ve daha sık, daha uzun
uyanma dönemleriyle uyku parçalanmasını urttırır; dolayısıyla uykuya yardım
ettiği kanaati yanlıştır. Alkol zehirlenmesinin başlangıcında şahıslar çok
konuşkan ve hoş sohbet veyat tam tersine içe kapanık ve somurtkan, yahut hırçın
ve kavgacı ya da gülme ve ağlama nöbetlerinin birbirini takip ettiği bir görüntü
sergiler. Bazı kişilerde alkolün tesiri kısa sürede görülmez, yani alkol alımı
onlar için zehirlenmenin başlangıcında genellikle rahatlatıcı ve neşelendirici
rol oynar. Fakat sıkıntılarını, problemlerini ve öfkelerini kontrol altında
tutaıbilen bu şahıslar, ilerleyen saatlerde alkolün alkolün kontrol
mekanizmalarını depresyona uğratması ve bu arada savunma mekanizmalarını da
yıkması sonucunda daha sıkıntılı, üzüntülü, öfkeli ve saldırgan olurlar; bu
yüzden beraber içmeye gittiği arkadaşını içki masasında öldürenlerin sayısı az
değildir. Bazıları da çok hafif etkisi olabilecek kadar az miktarda alkol aldığı
halde, hemen çılgınlık derecesinde ağır davranış bozuklukları
gösterir.
Aşırı içki içmenin ilk ve
enönemli yan etkisi karaciğer hasarı şeklindedir. Yine, aşırı ve uzun süreli
kullanma mide, bağırsaklar ve pankreasta ağır bozukluklara, tansiyon
yükselmesine ve kalp atışlarının düzensiz hale gelmesine sebep olur. Ayrıca kan
yapımıyla ilgili sistemi olumsuz yönde etkileyerek karaciğer, kalın bağırs ak ve
akciğer gibi çeşitli organlarda kanser riskini arttırır. Alkoliklerin % 10'unda
kısırlık ve alkole bağlı sirozu olan erkeklerin % 30-50'sinde testis küçülmesi
görülmektedir. Genellikle otuz beş yaşından sonra, çok uzun süreyle fazla
miktarda alkol kullanımından dolayı hâfıza bozuklukları meydana gelir. Aşırı
alkol kullanımı, kişinin eşine olan sevgi ve saygısının, bu arada cinsel
ilgisinin de giderek azalıp kaybolmasına, özellikle onu umursamaz ve aşağılayıcı
tavırlar takınmasına, içinde beliren kıskançlık ve aldatılma duygularını
şiddetle sergilemesine yol açar. Çok sinirli, huzursuz, alıngan, her şeyden
şüphe eden ve sık sık öfke patlamaları gösteren bu kişilerde önceleri sadece
sarhoşluk ânında dışa vurulan şüphe, korku ve saldırgan davranışlar zamanla
süreklilik kazanıp gerçek bir hezeyan halini alır ve kişinin bütün düşüncelerine
ve hayatına hâkim olur. Hastalardaki aldatılma ve kıskançlık hezeyanları, şahsın
aile hayatını sarsan ve bazen intihara veya adam öldürmeye yol açabilecek kadar
tehlike arzeden, ?alkol paranoyası? adı verilen bir hastalıktır. Son yıllardaki
çalışmalar, alkol kullanımıyla ilişkili zararların ve bozuklukların sadece
alkolü kullananlarla ve yetişkinlerle sınırlı kalmadığını, gelecek nesilleri de
etkilediğini göstermiştir. Bir alkolik kadının özürlü bir çocuğa sahip olma
riski % 35 gibi yüksek bir orandadır. Bu risk, anneleri içki içen çocukların ana
rahminde iken alkole mâruz kalmalarının sonucudur. Alkol ana rahmindeki büyümeyi
ve doğum sonrası gelişmeyi engeller; çocukta zekâ geriliğine, boy kısalığına ve
davranış bozukluklarına sebep olur.
Evliliklerde kaçınılmaz bir
gerilme ve tahribata yol açan alkol, ailede sosyoekonomik problemlere yol
açabilir. Sürekli çekişme ve şiddetle dolu bir aile atmosferi çocuklar üzerinde
yıkıcı bir rol oynar ve sarhoş anne babalar çocuklarının onlarla özdeşleşmesi
açısından kötü örnek oluştururlar. Aşırı alkol alan kişilerin çoücuklarında
duygusal çöküntü ve davranış bozukluklarının gelişme riski çok yüksektir, bu
çocukların çoğu okulda da başarılı olamaz. Alkol kullanımı ile antisosyal
kişilik gelişmesi arasında âşikâr bir ilişki vardır ve bu durum, özellikle çocuk
yaşta alkole başlayan gençlerde görülür. Alkol, suça yönelimi ve saldırgan
davranışları kamçılar; ayrıca, başka madde bağımlılıklarını da körükler. Her
yıl, sadece alkol kullanımı ile doğrudan ilişkili binlerce ölüm meydana
gelmektedir. Dünya Sağlık Teşkilatı'nın Türkiye'nin de içinde bulunduğu otuz
ülkeyi kapsayan son araştırma raporlarına göre cinâyetlerin % 85'i (% 60-70'i
aile içine dönüktür), tecâvüzlerin % 50'si, şiddet olaylarının % 50'si, eşlerini
dövenlerin % 70'i, işe gitmeyenlerin % 60'ı ve akıl hastalıklarının % 40-50'si
(bu oran bizzat alkol kullananlarla ilgilidir; onlardan doğan çocuklarda aklî
ârızalar % 90'lardadır) alkolden kaynaklanmaktadır.[1]
Son yıllarda dünyayı felâkete
götüren alkollü içkilere âit verilen haberler korkunçtur. Rusya'da yılda bir
milyon kişi, alkole bağlı hastalıklardan ölmektedir. İngiltere'deki bir
araştırmaya göre, genç ve orta yaştaki insanların ölümlerinin % 25'i alkolden
olmaktadır. ABD Sağlık Bakanı, Kongreye verdiği raporda ağız, gırtlak, akciğer,
karaciğer kanserlerinde alkollü içkilerin birinci sırada sorumlu olduğunu
açıkladı. Dünya sağlık örgütü, suçların % 60'ının alkollü kimseler tarafından
işlendiğini, ırza geçme olaylarında bu oranın % 85'e çıktığını yayınlamıştır.
Yine, yapılan istatistikler bir alkoliğin neslinden gelenlerin % 30 suçlu, % 45
akıl hastası olduğunu ve bu zararın beş kuşak sürdüğünü ortaya koymuştur.
Alkollü içkinin hafifi,
kuvvetlisi olmaz. Dünya Alkolle Mücadele Derneği Başkanının açıkladığına göre
alkoliklerin tümü işe bira ile başlamıştır ve alkollü içkilerin yeryüzüne böyle
süratli yayılmasının sebebi biranın kolayca meydana getirdiği alışkanlıktır.
İçkinin insan sağlığına olumsuz etkilerini anlamak için önce onun kimyasal
birkaç özelliğini bilmek gerekiyor. Bilindiği gibi, alkol temel bir eriticidir.
Özellikle yağları eritir. Besin açısından ise bir sentez ürünü değil; bir
ayrışım ürünüdür. Temel besin maddesi şekerin, bakteriler tarafından
kullanılması, yani yenmesi sırasında ortaya çıkan, artık bir kimyasal maddedir.
Bu özellikleri sebebiyle insan vücudunda alkol zararlı bir kimyasal madde kabul
edilir ve karaciğer tarafuından hemen yakılıp bozulur (detoksike). Şu halde bazı
alkol sempatizanlarının iddia ettiği giibi alkol kesinlikle besin değildir.
Vücuda girince tüm besinlerin aksine, kontrol edilmeden yanar. (Bakara sûresinin
219. âyetinde işaret edilen zâhirî yarar bu olabilir.)



[1]
Musa Tosun, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 21, s. 462-463.