Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İslam Istılahında İmanın Manası, Hakîkati ve Rükûnleri

İslam Istılahında İmanın Manası

İslam Istılahında
İmanın Manası, Hakîkati ve Rükûnleri:

İslami ıstılah olarak "iman", Peygamberimiz Hz.
Muhammed (s.a.s)'in Allah (c.c.) tarafından getirdiği kesin olarak bilinen
haber, dini esas ve hükümlerin doğru ve gerçek olduğuna tereddütsüz inanmak,
bunların tamamını iz'an ve kabul ile tasdik ve itiraf etmektir. Yani Allah'a, Hz.
Muhammed'in son Peygamber olduğuna ve "Zarûrât-ı diniyye" diye bilinen İslâmî
esaslara, hükümlere ve haberlere, kesin olarak inanmak, tamamını kabul ve itiraf
etmektir. Zarûrât-i diniyye; Peygamberimizden tevâtür yoluyla naklolunan ve aklî
delile muhtaç olmadan bilinen; Kur'an'ın Allah kelâmı olduğu, ölümden sonra
dirilmenin ve âhiret hayatının hak olduğu; namaz, oruç, zekât ve hac gibi
ibadetlerin farz; zinanın, şarabın, faizin, adam öldürmenin ve yalan söylemenin
haram olduğu gibi İslâmî esas, hüküm ve haberlerdir. Kesinlik ifade eden bu gibi
dinî esaslara her müslümanın tereddütsüz inanması gerekir. Bu bakımdan, dini
terim olarak iman, taalluk ettiği şeylerin arzettiği hususiyet bakımından daha
özel, dilciler nazarında ise daha genel ve şümullüdür.

İman hakîkatta bir kalp ve vicdan işi olduğuna
göre; dilciler nazarında da, dinî ıstılahta da aslolan, imanın hakîkatında
bulunması gereken tasdiktir. Fakat, bu tasdik ve itirafın masdarı, kaynağı
nedir? İmanın hakîkatını teşkil eden hükümler nelerdir? Yalnız kalp midir?
Yalnız dil midir? Veya her ikisi birden midir? Yoksa bu ikisine ilaveten,
azalarla yapılan işler, salih ameller midir? İşte bu hususta İslâm âlimleri
arasında görüş ayrılığı vardır. Bundan dolayı birçok itikadi mezhep ortaya
çıkmıştır.

a)
Ehl-i Sünnet'ten bazılarına göre şer'î iman; Hz. Muhammed (s.a.s)'in Allah
Teâlâ'dan getirdiği kesin olarak bilinen şeylerin hepsinin doğru ve gerçek
olduğunu kalp ile tasdik ve dil ile ikrar etmektir. Bu tarife göre imanın; biri
tasdik diğeri ikrar olmak üzere iki rüknü vardır. Ancak, bu rükünler aynı
seviyede birer aslî rükün değildir. Çünkü bunlardan "kalp ile tasdik", hiçbir
mazeret karşısında vazgeçilmeyen "aslî rükün" dil ile ikrar ise, dilsizlik ve
ölüm tehlikesi gibi zarûrî haller karşısında vazgeçilebilen ve vücubu sakıt olan
"zâid rükün" dür. Aslî rükün sayıları kalb ile tasdik zâil olduğu anda, o kimse
imandan çıkar ve kâfir olur. Çünkü her halükârda tasdiksiz iman olmaz. Ancak
ölüm tehdidi karşısında diliyle ikrar etmeyen bir kimse, kalbi samimi tasdik ve
imanla dolu olduğu için imandan çıkmaz ve kâfir olmaz.[1]
"Kavl-i Meşhur" olarak şöhret bulan bu mezhebi, bazı Ehl-i Sünnet Kelâmcıları,
Hanefi imamlarından Şemsü'l-eimme es-Serahsî, Fahru'l-İslâm Pezdevî ve diğer
Hanefi fakihleri benimsemişlerdir. Hatta İmam-ı Âzam'ın da bu görüşü tercih
ettiği rivayet edilmiştir.[2]
b) Ehl-i Sünnet'ten "cumhuru muhakkikîn" e göre
şer'î iman; inanılması gerekenleri kalb ile tasdikten ibarettir. O halde şer'i
imanın yegane rüknü, kalb ile tasdiktir. Kalbinde böyle tereddütsüz bir tasdik
bulunan kimse, gerçekte ve Hak Teâlâ indinde mümindir. Dil ile ikrar etmek ise,
imanın aslî veya zâid bir rüknü, yani imandan bir cüz değildir. Fakat, kalble
bulunan tasdike, ancak dil ile ikrar edilmesi halinde vakıf olunabileceği, aksi
halde mü'min midir, değil midir? bilinemeyeceğinden, dünyevî ve hukûkî hükümleri
tasdik edebilmek için, dil ile ikrar şart koşulmuştur. Bu esasa göre, kalbiyle
gerçekten tasdik edip de, bunu diliyle ikrar etmeyenler, dünyada müslüman
sayılıp dini ahkâm kendilerine uygulanmasa bile, Allah Tealâ katında mü'min
sayılırlar. Dini nasslar bu görüşü daha fazla desteklemektedir: "Allah işte
bunların kalbine imanı yazdı." (el-Mücadele: 58/22); "İman henüz
kalblerine girmedi." (el-Hucurât: 49/14 ve en-Nahl: 16/106 gibi). İmam Ebu
Mansur el-Maturîdi'nin tercihi de budur. Özellikle, İmam Ebu'l-Hasan el-Eş'ârî
ile İmamu'l-Haremeyn el-Cüveynî ve İmam Fahru'd-Din er-Râzî bu görüştedirler.[3]

c)
Selef Uleması ile, Hadis âlimlerinden birçoğu ise rivayete göre, İmam Mâlik,
İmâm Şâfiî ve İmam Ahmet (r.a)'a göre Şer'î İman; "İkrarın bil lisan, tasdikun
bil cenan ve amelün bil erkân"dır. Yani, "dil ile ikrar, kalp ile tasdik ve
rükünlerle amel" Fakat bu görüşe sahip olan Selef Uleması ve bazı mezhep
imamları, ameli terk eden kimseleri "fâsık-âsî" saymışlarsa da, bu gibilerin
imandan çıkarak kafir olacaklarına hükmetmemişlerdir. Ayrıca, abid ve zahid
müslümanlara tatbik edilmekte olan dini ahkâmın, ameli terkeden fâsıklara da
uygulanacağını söylemişlerdir. Nitekim tatbikatta hep böyle olagelmiştir. Bu
zevata göre şer'î imanın hakîkatı iki şekilde mütâlaa edilmektedir. Biri; er geç
Cennete girme imkânını sağlayan iman esasıdır ki, bu kalp ile tasdikle veya
tasdikle beraber dil ile ikrar ile tahakkuk eder. Diğeri ise, müslümanı
cehennemin azabından koruyan ve ebedî saadete erdiren "Kemâl-i iman", yani
imanın kâmil olmasıdır. Şüphe yoktur ki amel, yani dini emir ve esaslara uyarak
yasaklardan kaçınmak, imanın kemalinden olup, onun güzel bir semeresi ve
beklenen meyvesidir. Sonuç olarak, yukarıdaki tarif gerçekte, "imanın aslını ve
hakikatı"nın değil, "kemâl-i iman" yani iman olgunluğunun tarifidir. Bu
bakımdan, Selef ve bazı hadisçilerin görüşü, Mu'tezile ve haricilerin katı
görüşleriyle ilgili olmayan makul ve makbul bir görüştür.[4]

d)
Havâriç ve Mu'tezile ise Şer'î imanın; dil ile ikrar ve kalp ile tasdik
şartından başka, bunları amel ile tasdik etmek olduğunu iddia etmişlerdi.
Bunlara göre imanın hakikatı hem "fiil-i kalp, hem fiil-i lisan, hem de fiil-i
cevârih" dir. Yani Şer'î imanın "üç rüknü" vardır. Bunlar; Resulullah'ın Allah
Teâlâ'dan vahy ile telakki edip tebliğ ettiği ilâhî esasları ve şer'î hükümleri;
"a) Kalp ile tasdik, b) Dil ile ile ikrar, c) Azalarla
tatbik etmek"tir. O kadar ki, bu üç rükünden birine sahip bulunmayan; meselâ
kalbiyle tasdik, diliyle ikrar ettiği halde, bunlarla amel etmeyen bir kimse,
mümin sayılmaz. Bu şahıs, Haricîler nazarında "kafir", Mu'tezile nazarında ise,
"ne mümin ne de kafirdir", fakat imanın hakîkatından olan bir cüz'ü, yani ameli
terkettiği için "fâsık" sayılır. Bu esasa göre Mu'tezile, "günâh-ı Kebâir" den,
yani büyük günahlardan birini işleyen veya "vâcipler"den birini terkeden kimseyi
mümin olarak kabul etmez. Bu gibiler için meşhur "el-Menziletü beyne'l-menzileteyn"
tezini ileri sürer, bunların Cennet ile Cehennem arasında bir yerde
kalacaklarını iddia eder. Bu görüşlerini isbat için bir çok nassları te'vil
eder. Bu mesele, Ehl-i Sünnet'in red ve cerhettiği Mutezilenin beş ana
prensibinden biridir. Hâricîlerinki ise; siyâsî esasa dayanan, son derece katı
bir iddia olup, mesnetsiz ve akl-ı selimden uzaktır.

Bu müfsit görüşün karşısında "tefrid" sayılan
diğer bir iddia ise, "Kerrâmiyye" adıyla anılanların şu görüşüdür: Şer'î imanın
tek bir rüknü vardır. O da "tasdik-i kavlî" denilen "dil ile ikrar" dan
ibarettir. Yani kalbiyle inandığı halde, bu inancını diliyle ikrar ve izhar
etmezse, kimse, "mü'min değildir ama ölünce Cennete girebilir". Bu iddiaya göre,
kalbleriyle inanmadıkları halde, diliyle inanmış gözüken münafıkların da mü'min
olmaları gerekir. Halbuki bu gibilerin mü'min olmadıkları, Kur'an-ı Kerim'de
açık olarak belirtilmiştir: "İnsanlardan öyleleri vardır ki; Allah'a ve
ahiret gününe inandık" derler; Halbuki onlar mü'min değillerdir."
(el-Bakara: 2/8)[5]




[1]
en-Nahl: 16/106.

[2]
Fıkh-ı Ekber Aliyyu'l-Kâri Şerhi, s. 76-77; Şerhu'l-Makâred, 2/182,
Şerhu'l-Akâidi'n-Nesefiyye, s. 436-438.

[3]
Ali Arslan Aydın İslâm İnançları,
1/164-165.

[4]
Ali Arslan Aydın, a.g.e, 1/160-161.

[5]
İmamu'l-Harameyn el-Cüveyni, Kitabu'l-İrşad. 396, Ali Arslan Aydın, a.g.e,
158-167 ve arada kaydedilen eserler ve aykırı görüşleri reddeden deliller.
Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 3/146-147.

İMAN.. İman; Anlam ve Mahiyeti
Kur'an'da İman.
İmanın Dereceleri 1) İcmali İman
2) Tafsili İman
Tafsili İmanın Dereceleri ve İman Esasları
İman Artar, Eksilir mi?.
İmanın Muhafazası, Kazanılmasından Daha Zordur
İmanın Gerektirdikleri
İman ve İslam..
İman ve Amel
İman Amelden Bir Cüz müdür?.
İman, Tasdik ve İkrar
Tasdikin Derece ve Türleri
İslam Istılahında İmanın Manası, Hakîkati ve Rükûnleri
İman ve İnkâr Yönünden İnsanlar
İnsanlar Niçin İman Eder? İmanın Sebep ve Sonuçları
İmanla İlgili Sünnetullah (Allah'ın Değişmez Yasaları)
İmanın Sahih (Geçerli) ve Kabule Şayan Olmasının Şartları
İmanı Bozan Haller
1) Cibt ve Tağuta İnanmak
2) Şirk Koşmak
3) Kâfirleri Veli  ve Yönetici Tanımak
Bâtıla İman.
İman Esasları
Sosyal Ve Toplumsal Faktör Olarak İman
İman Sözcüğünün Terimsel Anlamı ve İman-Vicdan Sorunu.
İmanın Niceliği
Taklîdî İman
Tahkıykî İman
Makbûl İman
Merdûd (Reddedilmiş) İman
Masum (Korunmuş) İman
Matbu İman
Mevkuf İman
İman ve Gayb, İnanabilme Yeteneği
İman ve Diyalektik.
Kelâmcı Kamplar
Mu'tezilîler
Mürcie
İman Açısından Kâinâta Bakış
Varlık Realitesi ve Kainat Tablosunda İnsan...
Neden mi?.
Madde ve Hayat
İman-Amel İlişkisi
Kur'ân'ın Bütünlüğü İlkesi ve İman
Genel Çizgileriyle İmansızlık (Küfür)
İmanın Temel İlkeleri
Bilgi Araçları ve İman.
1- Yanlış Algılama
2- Kuşku İle Algılama
3- Çözümleyememe
4- Kavrama Veya Duyumsama
1- Sağlam Duyular
2- Akıl
3- Doğru Haber
a) Allah Elçisinin Verdiği Haber
b) Mütevâtir Haber
İlham..
MÜ'MİN..
Mü'min Kelimesinin Anlam Sahası
Mü'min Kime Denir?.
Mü'minlerin Özellikleri
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
İMANIN ŞUBELERİ
Birinci Kısım Tasdikle İlgili İtikadiyat'tır
İkinci Kısım Dille Alakalı Ameller
Üçüncü Kısım Bedenî Ameller
1. Çeşit Muayyen Şeylere Ait Olanlar
2. Çeşit Kendisine Tabi Olanlarla İlgili Şeyler
3. Çeşit Âmmeye Müteallik Şeyler