Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

MÜ'MİN..



MÜ'MİN

Allah'tan gelen her şeyi mutlak anlamda tasdik
eden, doğrulayan kimseler için kullanılan Kur'ânî bir terim.

Arapça "doğruladı, tasdik etti" anlamındaki "â.me.ne"
fiilinin ism-i failidir.

Kur'an-ı Kerim'de, tekil, çoğul ve müennes
siğalarında olmak üzere, iki yüz yirmi dokuz kere geçmektedir.

Mü'min, Allah Teâlâ'nın tek oldugunu, ibadette
hiç bir ortağı olamayacağını, O'nun dışında ibadete layık olan ve O'na denk
olabilecek hiç bir ilâhın bulunmadığını, ibadetin yalnızca O'na hasredileceğini
kalben ikrar ve zâhiren açığa vuran kimsedir. İman kalpte; Allah sevgisi, O'na
boyun eğme, korkma, ümid etme; varlığı karşısında ürperme, tevbe etme, tevekkül,
sığınma, güvenme ve buna benzer şekillerde tecelli eder. Dışa yansıyan yönü ise;
Allah'ın şerîatiyle hükmetmek, O'na ve Rasûlüne tam anlamıyla itaat etmek, bunun
yanında namazı kılıp, oruç tutmak, zekât vermek ve güç yetirebilenler için
haccetmek ve farz kılınan diğer şeyleri yerine getirmektir.

Buna, Allah Teâlâ'nın yasaklayıp haram kıldığı
şeyler de girmektedir. Allah Teâlâ'nın haram kıldıklarından kaçınmak da mü'minin
temel vasıtlarındandır. Bu haramların başında, Allah Teâlâ'ya şirk koşmak,
rububiyyetinde, uluhiyyetinde veya isim ve sıfatlarında O'na ortaklar izafe
etmek gelir. Mü'min, şirkten, şirk ve küfür ehlinden şiddetle sakınır. İçki,
zina, yalan, hile, emanete hıyanet, komşusuna eziyet vb. haramlara kesinlikle
yanaşmaz.

Allah Teâlâ'nın emrettiklerinin hepsine uyan ve
haram kıldıklarından sakınan kimse, azap görmeden Cennette girmeye hak kazanır
ve mutlak anlamdaki mü'min ismiyle isimlendirilir.

Bu emir ve yasaklara uyma hususunda eksiklik
gösterenler, mutlak anlamdaki mü'min ismiyle anılma hakkını kaybederler. Allah
Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

"Mü'minler ancak o kimselerdir ki; Allah
zikredildiği zaman kalpleri ürperir. Allah'ın âyetleri onlara okunduğu zaman
imanlarını kat kat artırır ve sadece Rablerine güvenirler. Onlar namazlarını
dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcarlar.
İşte gerçek mü'minler onlardır. Onlar için Rableri nezdinde dereceler, mağfiret
ve güzel rızık vardır" (el-Enfâl:
8/2-4).

"Allah'a imanında şüpheye düşmeyen, Allah
yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimseler ancak, hakkıyla iman
edenlerdir. Samimi olanlar da işte bunlardır"
(el-Hucurat: 49/15).

Rasûlüllah (s.a.s)'de bunu, şu şekilde dile
getirmiştir:

"Zina eden kişi zina ettiği zaman, mü'min olarak
zina etmez. İçki içen kişi de, içki içtiği zaman mü'min olarak içmez. Hırsız da
çaldığı vakit mü'min olarak çalmaz. Başkasına âit bir malı insanların gözleri
önünde zorla alan kişi de bunu alenen gasbettiği zaman mü'min olarak bu suçu
işlemez"[1]

"Hiç biriniz kendiniz için arzuladığınızı,
mü'min kardeşi için de arzulamadıkça iman etmiş olmaz"[2]

Bunlar gibi diğer bir takım âyet ve hadislerde
de, bazı emirleri terk eden veya bazı haramları işleyenlerin, mutlak anlamdaki
iman sıfatından tecrid edildikleri görülmektedir.

Ancak, mü'min ismiyle isimlendirilmeyi hak
etmeyen kimse, kâfir olarak isimlendirilebilir mi? Şerîatın bazı hükümlerine
muhalefette bulunmak, bazı emirleri terk etmek ve Allah'a şirk koşmak, ölülerden
fayda beklemek, yardım dileyip onlara sığınmak, Allah'ın indirdiklerinin dışında
başka bir şeyle hükmederek, O'na ortak koşmak, Allah'ın, kullarından birine
hulûl ettiğini söylemek, Vahdeti vücûd iddiasında bulunmak, müşrikleri dostlar
edinmek, onları mü'minlere karşı desteklemek ve "Allah zatıyla her yerdedir"
demek gibi birtakım haramları işlemek, insanın küfrüne sebep olur.

Şirkin dışında, helâl olduğunu iddia etmeden,
yani haramiyetine inandığı halde; içki, zina, hırsızlık, vb. bir takım
ma'siyetleri işleyenler kâfir olmazlar. Bu tip kimseler, mutlak anlamdaki mü'min
ismiyle anılma hakkını kaybederler. Onlar, imanlarıyla beraber İslâm dairesinin
içinde bulunurlar.

İman sıfatı tek başına ele alındığı zaman konu,
bu şekilde incelenebilir. Ancak, iman olayına İslâm'la birlikte yaklaşıldığı
zaman iman; kalbin tasdik edip, amel etmesidir. İslâm ise, bu imanın dil ile
ikrar edilip, erkânıyla amel edilmesidir.

Bu konu Cibrîl Hadisi'yle, eksiksiz olarak
ortaya konulmaktadır. Cebrail (a.s), Rasulullah (s.a.s)'e gelip onu, "Bana
İslâm'dan haber ver" dediği zaman o; "İslâm, Allah'tan başka ilâh olmadığına,
Muhammed'in de Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman,
zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve güç yetirebilirsen Beyt'i haccetmendir"
buyurmuş ve imandan sorulduğunda ise; "Allah'a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine, âhiret gününe ve kadere; hayrına ve şerrine inanmandır"[3]
demişti.

Rasûlüllah (s.a.s)'in, "Allah'tan başka ilâh
olmadığına şehadet etmen" sözü, ubudiyyet ve ulûhiyyetin tek olan Allah
Teâlâ'ya ait olduğunu kabul ve bu kabulün zorunlu kıldığı ibadetleri ifa etmeyi
ifade etmekte idi. Bazılarının zannettiği gibi, mücerred ikrar isteniyor
değildir. Bunun gibi, "Allah'a iman etmen" sözünün anlamı da, Allah'ın hak
olduğunu -farz kılınan amel ve davranışları üzerine bina etmeden- tasdik edip,
ikrar etmek değildir.

Allah ve Rasûlünün hak üzere olduğunu kalben
bilmek, hiç bir şey ifade etmez. Allah Teâlâ, Yahudilerin Peygamber (s.a.s)'e
karşı takındıkları tavrın yanlışlığını ortaya koyarken şöyle buyurmaktadır:

"Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler,
Peygamberi, kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar, yine de onlardan bir
cemaat, bile bile gerçeği gizlerler"
(el-Bakara, 2/146);

"Vicdanları doğruluğuna kanaat getirdiği halde,
sırf zulümleri ve büyüklenmeleri yüzünden, o mucizeleri inkâr ettiler"
(en-Neml, 27/14).

Bu âyetler onların, Allah Rasûlünü bâtınen
yalanlamadıklarını açıklamaktadır.

Kalpleri tasdik ettiği halde, yeryüzünde
büyüklük taslamaları onları bu tasdiğe boyun eğmekten kendilerini alıkoymuştu.
Bu da imanın; ibadeti tek olan Allah Teâlâ'ya hasretmek; şirki ve hiç bir gücü
olmayan batıl ilahları reddetmek olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.

Mü'min, emirlere uyup kötülüklerden sakınır.
İşlediği bu amelleri, âhirette bir cezalandırma ve mükâfaatlandırma olduğunun
bilincinde olarak işlemesi gerekir. Dünyada ise, imanın zahire varan tarafıyla
muamele görür. Çünkü hiç kimse, onun, iç dünyasında imanına halel getirecek olan
şirk hali üzere olup olmadığını bilemez. Bu, namaz, oruç, zekât vb. imanın
alâmetleri olan amellerde de böyledir: Bir câriye Peygamber (s.a.s)'e
getirildiğinde, ona;

"Allah nerededir?"
diye sormuş, cariye de;

"göktedir" cevabını vermişti.

?Ben kimim?"
diye sorduğunda da cariye;

"Sen Allah'ın Resûlüsün" cevabını verince,
Rasûlüllah, cariyenin sahibine;

"Onu azad et. Çünkü o, bir mü'minedir"
demişti.[4]

Bu olay, dünyada insanın dışa vurduğu imanın
durumuna göre muamele göreceğini açıkça ortaya koymaktadır. İnsanın içinde
saklayıp, hiç bir dış yansıması olmayan inancı, onun ahirette saadete erişen
kullardan olmasını temin etmez.

İmam Şafiî Hz. Ömer (r.a)'ın rivayet ettiği;
"Ameller niyetlere göredir"[5]
hadisini delil getirerek, namazın niyetsiz sahih olmayacağını belirttikten
sonra, Sahabe, Tabiin ve onlara yetişenlerin; "İmanın, söz, amel ve niyetten
ibaret olduğu ve bu üç şeyden biri olmadığı zaman hiç birinin caiz olmadığı"
şeklindeki görüş üzerinde icma ettiklerini eklemektedir.

Selef-i Salihîn, fasık bir kimse için, imandan
İslam'a çıktı denileceği, ancak, onda imandan hiç bir şey kalmadı demenin caiz
olmadığı görüşünde idiler. Fakat bu, amelin imanın bir parçası olduğunu kabul
etmeyenler için farklılık arzetmektedir. Ehl-i Sünnetin fasıkların ahiretteki
durumları hakkındaki görüşü, onların Cehennemden ancak şefâatle çıkabilecekleri
yolundadır.[6]



[1]
Buhârî, Mezâlim, 30; İbn Mâce, Fiten, 3.

[2]
Buhârî, İman, 81 ; Müslim, İman, 71.

[3]
Müslim, İmân: 1.

[4]
Müslim, Mesâcid: 33.

[5]
Buhârî, İman: 41.

[6]
Eymen ed-dımaşki, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/349/350.

İMAN.. İman; Anlam ve Mahiyeti
Kur'an'da İman.
İmanın Dereceleri 1) İcmali İman
2) Tafsili İman
Tafsili İmanın Dereceleri ve İman Esasları
İman Artar, Eksilir mi?.
İmanın Muhafazası, Kazanılmasından Daha Zordur
İmanın Gerektirdikleri
İman ve İslam..
İman ve Amel
İman Amelden Bir Cüz müdür?.
İman, Tasdik ve İkrar
Tasdikin Derece ve Türleri
İslam Istılahında İmanın Manası, Hakîkati ve Rükûnleri
İman ve İnkâr Yönünden İnsanlar
İnsanlar Niçin İman Eder? İmanın Sebep ve Sonuçları
İmanla İlgili Sünnetullah (Allah'ın Değişmez Yasaları)
İmanın Sahih (Geçerli) ve Kabule Şayan Olmasının Şartları
İmanı Bozan Haller
1) Cibt ve Tağuta İnanmak
2) Şirk Koşmak
3) Kâfirleri Veli  ve Yönetici Tanımak
Bâtıla İman.
İman Esasları
Sosyal Ve Toplumsal Faktör Olarak İman
İman Sözcüğünün Terimsel Anlamı ve İman-Vicdan Sorunu.
İmanın Niceliği
Taklîdî İman
Tahkıykî İman
Makbûl İman
Merdûd (Reddedilmiş) İman
Masum (Korunmuş) İman
Matbu İman
Mevkuf İman
İman ve Gayb, İnanabilme Yeteneği
İman ve Diyalektik.
Kelâmcı Kamplar
Mu'tezilîler
Mürcie
İman Açısından Kâinâta Bakış
Varlık Realitesi ve Kainat Tablosunda İnsan...
Neden mi?.
Madde ve Hayat
İman-Amel İlişkisi
Kur'ân'ın Bütünlüğü İlkesi ve İman
Genel Çizgileriyle İmansızlık (Küfür)
İmanın Temel İlkeleri
Bilgi Araçları ve İman.
1- Yanlış Algılama
2- Kuşku İle Algılama
3- Çözümleyememe
4- Kavrama Veya Duyumsama
1- Sağlam Duyular
2- Akıl
3- Doğru Haber
a) Allah Elçisinin Verdiği Haber
b) Mütevâtir Haber
İlham..
MÜ'MİN..
Mü'min Kelimesinin Anlam Sahası
Mü'min Kime Denir?.
Mü'minlerin Özellikleri
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
İMANIN ŞUBELERİ
Birinci Kısım Tasdikle İlgili İtikadiyat'tır
İkinci Kısım Dille Alakalı Ameller
Üçüncü Kısım Bedenî Ameller
1. Çeşit Muayyen Şeylere Ait Olanlar
2. Çeşit Kendisine Tabi Olanlarla İlgili Şeyler
3. Çeşit Âmmeye Müteallik Şeyler