Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Sekizincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu Kadere Ve Tevekküle Inanan Bir Hareket Metodudur.

Sekizincisi

Sekizincisi:
Allah'tan Gelen Hareket Metodu Kadere Ve Tevekküle Inanan Bir Hareket Metodudur.

İslami hereket metodunun şimdiye kadar geçen
özelliklerinden okuyucu, bu metodda özellikle insanın etkinliği üzerinde
durulduğunu, bu metodun gerçekleştirilmesinde insanın rolünün öneminin ortaya
çıkarıldığını görmüştür. Bunun asıl nedeni; Yüce Allah'ın, İslam'ı insanın
gayret ve çabalarını yönlendiren olumlu bir güç olarak görmesidir.

Fakat İslam, insanın etkinliğini kabul ettiği
gibi hiçbir sınır tanımayan ilahi iradeyi de kabul etmekte, hatta bu iradenin
etkinliğinin dışında veya onunla birlikte herhangi bir mutlak etkinliğin
varlığını kabul etmemektedir. İşte bu, İslam Akidesindeki kader anlayışıdır.''

(İslam Düşüncesi s: 141)

Hiç şüphe yok ki, bu dinin bekası, müslüman
cemaatlarin hangi devirde olursa olsun kudret ve kuvvetleri ve hayatlarındaki
maddi imkanları nisbetinde, çalışmalarına bırakılmıştır. Bunun manası, insan
oğlunun, bu vazifeyi üzerine alırken, sırf kendine güvenmesi ve Allah'ın
dilemesine bağlanmaması veya onun yardımından kesilmesi demek değildir.

Bunu bu şekilde düşünmek dinin hakikatine ve
İslami mefhumlara aykırıdır."

"Bütün insanları ve hayatlarında cereyan eden
olayları Cenab-ı Hakkın takdir ve iradesi kuşatmıştır. Ve insan ancak bu irade
ile imtihanlarla karşılaşıyor. Ve yine onunla kurtularak felah ve saadete
kavuşuyor..."

(Din Dediğin Budur s: 12)

"İslam ilahi iradeye çok önem verir. Başka hiç
bir gücün yetmediği meselelere sadece onun gücünün yettiğini ve gücünün devamlı
olduğunu kabul eder.

İslam insan iradesine de olumlu bir şekilde
bakar. Yeryüzünde hilafet görevini yerine getiren insanoğluna en mühim
fonksiyonu ihsan eder. Aslında bu çok yüce bir görevdir. Kainat içinde insana
seçkin ve merkezi bir hüviyet verir. İnsan iradesine, faaliyet, tesir ve çalışma
bakımından geniş ve engin sahalar açar. Ne var ki bu ilahi iradenin enginliğine
dayalı, gerçek yaratıcının tekliğine dayanan, görünen sebeplerin gerisindeki
gerçek iradeye istinad eden itikad prensibi ile tam bir uygunluk içerisinde
belirir ve böylece denge sağlanmış olur. Bu değerlendirme şöyle yapılır:

Meydana gelen olaylarda görünen sebeplerden
birisi insanın enerjisidir. Ve insanın varlığı başlangıç itibarıyla iradesi ve
çalışması, hareketi ve enerjisi bu engin ilahi iradenin hudutları içerisindedir.
İlahi irade bütün mevcudatı ve içinde bulunan eşyayı kaplamış ihata etmiştir.

İnsan Kur'an'da şu ayeti kerimeyi görüyor ve
okuyor:

"Yeryüzünde ve sizin başınıza gelen herhangi bir
olay yoktur ki onu yaratmadan önce kitapta bulunmasın ve onu bilmiş olmayalım.
Doğrusu bunu bilmek Allah'a kolaydır."
(Hadid:22)

"De ki: Allah'ın bize yazdığından başkası
başımıza gelmez. O bizim mevlamızdır. İnananlar Allah'a güvensin."
(Tevbe:51)

"Onlara bir iyilik gelirse "Bu Allah'tandır"
derler. Bir kötülük gelirse "Bu senin tarafındandır" derler. Ey Muhammed! De ki:
"Hepsi Allah'tan'dır." Bunlara ne oluyor ki hiç bir sözü anlamaya
yanaşmıyorlar." (Nisa:78)

"De ki: Evlerinizde olsaydınız, haklarında ölüm
yazılı olan kimseler yine de devrilecekleri yere varırlardı."
(Al-i İmran:154)

"Nerede olsanız, sağlam kale içinde bulunsanız
bile ölüm size yetişecektir." (Nisa:
78)
"Bir millet kendi durumunu değiştirmedikçe Allah
onların durumunu değiştirmez." (Ra'd: 11)

"Bu bir millet iyi gidişini değiştirmedikçe
Allah'ın verdiği nimeti değiştirmeyeceğindendir."
(Enfal: 58)

"Özürleri sayıp dökse de, insanoğlu artık
kendisinin şahididir." (Kıyamet:
14-15)

"Nefse ve onu şekillendirene, sonra da ona
iyilik ve kötülük kabiliyeti verene and olsun ki; Kendini arıtan saadete
ermiştir. Onu fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır."
(Şems: 7-10)

''Kim bir günah işlerse, kendisi için
kazanmıştır.'' (Nisa: 161)

"Hayır, şüphesiz bu Kur'an bir öğüttür. Dileyen
kimse öğüt alır. Allah dilemeksizin öğüt alamazlar. Koruyacak da O'dur.
Bağışlayacak da." (Müddesir : 54-56)

"Bu sadece bir öğüttür. Dileyen Rabbine giden
yolu tutar. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." (İnsan: 29-30)

"Onları iki misline uğrattığımız bir musibete
kendiniz uğrayınca: "Bu nereden dersiniz" öyle mi? Ey Muhammed! De ki: O, kendi
tarafınızdandır. Doğrusu Allah her şeye kadirdir. İki topluluğun karşılaştığı
günde başınıza gelen Allah'ın izniyledir."
(Al-i İmran: 165-166)

İnsan Kur'an 'da bu üç çeşit ayet topluluğunu
okuyor ve ondan İslam düşüncesindeki kader fikrinin genişliğini anlıyor. Ayrıca
bu ayetler insan iradesinin bu engin kader hududu içerisindeki faaliyet sahasını
da açıklığa kavuşturuyor."

(İslam Düşüncesi s: 141)

"İslam, müslümanın düşünce sisteminde bu hususu
yer ettirmek için ve bu gerçeği yerleştirmek kasdı ile son derece dikkat ve
itina göstermiştir. Müslümanların hayatında Allah'ın varlığını belirtmek, O'nu
genişliğine ve derinliğine müslümanın ruhunda hakim kılmak için son derece itina
göstermiştir.

İlahi vahyin ışığı altında ilk İslam cematinin
pratik hayatlarıyla ilgili hükümlerin birbiri peşi sıra geldiği ve vicdanlarının
en dip noktalarına kadar hükmettiği sıralarda yaşadıkları hayat bu gerçeğin
pratik bir numunesi ve canlı bur tercümanıdır.

Görüyoruz ki o sıralarda Allah onların
meselelerini değerlendiriyor, düşünce ve görüş ufuklarını ayarlıyor, günlük
hallerini, şahsi işlerini, ferdi ve sosyal hayatlarını düzenliyordu...

Buna göre Müslüman samimi olarak çaba ve emek
sarfederken Allah'tan yardım beklemeli, Allah'tan zafer ihsan etmesini ümit
etmeli; yani Yüce Allah'ın kendisini desteklemesini ve kolaylık ihsan etmesini
ummalıdır.

Yüce Allah Mekke'de ve Medine'de mü'minlere bu
gerçeği öğretmişti. Nitekim aynı gerçeği Bedir'de Uhud'da ve Hendek'teki
durumlarıyla da öğretmiştir.

İlahi itinanın, güçsüz, fakir ve basit bir aile
yuvasına açıkça müdahele edip bir karı ile koca arasındaki meselede hükmünü
yerleştirdiğini görüyoruz. Nitekim bu hadisede Rasulullah (s.a.s) kendi zihninde
bir çözüm yolu bulamamıştı:
"Ey Muhammed! Kocası hakkında seninle tartışan ve
Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü Allah muhakkak işitmiştir. Allah esasen
konuşmanızı işitir. Doğrusu Allah işitendir ve görendir." (Mücadele: 1)

Nitekim aynı hususu fakir bir kör olan İbn-i
Ümmü Mektum'un Rasulullah (s.a.s) ile olan hadisesinde de görüyoruz. Hem de son
derece parlak ve aydınlık bir şekilde...

"Yanına kör bir kimse geldi diye rasul yüzünü
asıp çevirdi. Ey Muhammed! Ne bilirsin, belki de o arınacak yahut öğüt alacaktı
da bu öğüt kendisine fayda verecekti. Ama sen kendisini öğütten müstağni gören
kimseyi karşına alıp ilgileniyorsun. Halbuki onun (şirkten) temizlenmemesi senin
elinde değildir. Sen Allah'tan korkup, sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun.
Dikkat et bu Kur'an bir öğüttür. Dileyen onu öğüt kabul eder."
(Abese: 1-12)

Bu müdahaleyi birçok büyük hadiselerde aynı
şekilde görmekteyiz. Nitekim hicret hadisesinde de aynı vakayı gördük. O sırada
Hak Teala şöyle buyuruyordu:
"Muhammed'e yardım etmezseniz bilin ki: İnkar edenler
onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona
yardım etmiştir. Arkadaşına: "Üzülme, Alah bizimledir." diyordu. Allah da ona
güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkar edenlerin sözünü
alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir. Allah güçlüdür, Hakimdir." (Tevbe:
40)

­­­­­­­­­Enes b. Malik (r.a)'dan rivayete göre
Ebu Bekir (r.a) ona şöyle demiştir:
"Biz mağarada iken Rasulullah (s.a.s)'e şöyle dedim: Eğer
onlardan birisi ayaklarına baksa, ayaklarının dibinde bizi hemen görüverir."

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):
"Ey Eba Bekr! Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında ne
dersin".

(Buhari-Müslim-Ahmed)

Bedir hadisesinde de aynı hususu görüyoruz.

Nitekim Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:

"Rabbin seni hak uğrunda evinden savaş için
çıkartmıştı. Oysa müslümanların bir takımı bundan hoşlanmamıştı. Sanki göz göre
göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi gerçek ortaya çıktıktan sonra bile seninle
tartışıyorlardı. Allah bu iki taifeden birini size vadetmişti; Siz kuvvetsiz
olanın size düşmesini istiyordunuz. Oysa suçluların hoşuna gitmese de hakkı
ortaya çıkarmak ve batılı tepelemek için, Allah sözleriyle hakkı ortaya koymak
ve inkarcıların kökünü kesmek istiyordu. Rabbinizin yardımına sığınıyordunuz.
O: "Ben size birbiri peşinden bin melekle yardım ederim." diye cevap vermişti.
Allah bunu bir müjde ve kalplerinizin yatışması için yapmıştı. Zafer ancak
Allah'tandır. Doğrusu Allah güçlüdür, Hakimdir. Allah katından bir güven işareti
olarak sizi hafif bir uykuya daldırmıştı. Sizi arıtmak, sizden şeytan
vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve sebatınızı arttırmak için
gökten size su indirmişti. Rabbin meleklere: "Ben sizinleyim, inananları
pekiştir." diye vahyetti. Ey Muhammed! Ben inkar edenlerin kalplerine korku
salacağım, artık onların boyunlarını vurun, parmaklarını doğrayın" dedi."
(Enfal: 5-12)

Muaz b. Rifa'a b. Rafi ez-Zuraki'den, o da
Bedir'e katılmış mücahitlerden olan babasından rivayetle; Babası şöyle demiştir:

Cebrail, Rasulullah (s.a.s)'in yanına geldi ve:
Sizler aranızdan Bedir'e katılmış olanları nasıl görürsünüz diye sordu.
Rasulullah: "Müslümanların en faziletlileri olarak" veya benzeri bir sözle cevap
verdi. Cebrail (a.s) dedi ki: "Meleklerden Bedir'e katılmış olanları biz de
böyle kabul ediyoruz."

(Buhari)

Rasulullah (s.a.s) Bedir gününde Ebu Bekir (r.a)
ile birlikte kendileri için yapılmış olan gölgelikte dua ederken uykuya daldı.
Daha sonra gülümseyerek uyandı ve şöyle buyurdu:

"Müjde ya Eba Bekr! İşte Cibril! İki tarafı tozu
dumana katmış geliyor." Daha sonra gölgeliğin kapısından: "Topluluk yenilecek ve
arkalarını dönerek kaçacaklar."
(Kamer: 45) ayetini okuyarak çıktı.
(Buhari)

Uhud savaşında da aynı hususu görüyoruz.

Allah-u Teala şöyle buyuruyor:

"Andolsun ki, Allah, size verdiği sözde durdu.
O'nun izniyle onları kırıp geçiriyordunuz ki, içinizde dünyayı isteyenler
bulunduğundan, sevdiğiniz zaferi size gösterdikten sonra başkaldırdığınız ve
yıldığınız zaman sizi denemek için Allah mağlubiyete uğrattı. Andolsun ki O sizi
bağışladı. Allah'ın inananlara nimeti boldur. Rasul arkanızdan sizi çağırırken,
kimseye bakmadan kaçıyordunuz. Kaybettiğinize ve başınıza gelene üzülmeyesiniz
diye Allah sizi kederden kedere uğrattı. Allah işlediklerinizden haberdardır.
Kederden sonra, bir takımınızı kendinden geçirecek huzur ve emniyet indirdi.
Oysa bir takımı da kendi dertlerine düşmüşlerdi. Haksız yere Allah hakkında,
cahiliyyet devrinde olduğu gibi inanıyorlar, "Bu işten bize birşey var mı?"
diyorlardı. Ey Muhammed! De ki: "Doğrusu işin hepsi Allah'ın'dır." Sana
açmadıklarını içlerinde gizliyorlar. "Bu bize ait birşey olsaydı, burada
öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız haklarında ölüm yazılı
olan kimseler yine de devrilecekleri yere varırlardı." Bu Allah'ın içinizde
olanı denemesi, kalplerinizde olanı arıtması içindir. Allah içinizde olanı
bilir." (Al-i İmran: 152-154)

Daha önce belirttiğimiz gibi bu ilahi itinayı
müslümanların yüz yüze geldiği bütün büyük hadiselerde gördük ve şahid olduk.
Hem bu olumlu manadaki müdahale sadece bu müslüman kitleye mahsus değildi. Hak
Teala'nın her zaman ve her vakit yaşayan İslam cemaatine karşı dikkat ve itinası
mevcuttur. Allah-u Teala'nın belirttiği gibi diğer rasullere de hep aynı şekilde
itina ve müdahalelerde bulunmuştur.

Mesela Musa (a.s)'ın Firavun ve topluluğu ile
beraber yüz yüze gelmesinde bu ilahi iradenin kesin ve direkt müdahalesini
Kur'an-ı Kerim şöyle tasvir ediyor.

"Bunlar apaçık kitabın ayetleridir. Ey Muhammed!
İnanan bir millet için sana, Musa ve Firavun olayını olduğu gibi anlatacağız.
Firavun milletinin başına geçti ve halkını fırkalara ayırdı. Ve içinden bir
topluluğu güçsüz bularak onların oğullarını boğazlıyor kadınlarını sağ
bırakıyordu. Çünkü o bozguncunun biriydi. Biz memlekette güçsüz sayılanlara
iyilikte bulunmak onları önderler kılmak, varis yapmak, memlekete yerleştirmek,
Firavn, Haman ve her ikisinin askerlerine, çekindikleri şeyleri göstermek
istiyorduk. Musa'nın annesine:''Çocuğu emzir, başına gelecekten korktuğun zaman
onu suya bırak. Korkma, üzülme, biz şüphesiz onu sana döndüreceğiz ve rasul
yapacağız'' diye bildirmiştik. Firavunun adamları onu almışlardı. Firavun, Haman
ve askerleri suçlu olduklarından, o onlara düşman ve başlarına da dert olacaktı.
Firavunun karısı: "Benim de senin de gözün aydın olsun! Onu öldürmeyiniz belki
bize faydalı olur, yahut onu oğul ediniriz'' dedi. Aslında işin farkında
değillerdi. Musa'nın annesi gönlü bomboş olarak sabahladı. İnananlardan olması
için kalbini pekiştirmeseydik, neredeyse saraya alınan çocuğun kendi çocuğu
olduğunu söyleyecekti. Musa'nın ablasına: "Onu izle!" dedi. O da kimse farkına
varmadan Musa'yı gözetledi. Önce süt annelerinin memesini kabul etmemesini
sağladık. Musa'nın ablası:" Size, sizin adınıza ona bakacak ve iyi davranacak
bir ev halkını tavsiye edeyim mi?'' dedi. Böylece onu, annesinin gözü aydın
olsun, üzülmesin, Allah'ın verdiği sözün doğru olduğunu bilsin diye, ona geri
çevirdik. Fakat çoğu bilmez." (Kasas:
2-13)

Nuh (a.s)'ın durumu da şöyle dile getiriliyor:

"Bu putperestlerden önce Nuh milleti de
yalanlamış, kulumuzu yalanlayarak "delidir" demişler ve yolunu kesmişlerdi. O da
"Ben yenildim, bana yardım et" diye Rabbine yalvarmıştı. Biz de bunun üzerine
gök kapılarını boşalan sularla açtık. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. Her iki
su belirtilen bir ölçüye göre birleşti. Tahtadan yapılmış mıhla çakılmış bir
gemiye bindirdik. İnkar edilmiş olan Nuh'a mükafat olarak gemi nezaretimiz
altında yürüyordu." (Kamer: 9-14)

İbrahim(a.s)'ın durumu ise şöyle belirtiliyor:

"Onlar: "Birşey yapacaksanız bunu yakın ki
ilahlarınıza yardım etmiş olasınız" dediler. Biz: "Ey ateş! İbrahim'e karşı
serin ve zararsız ol" dedik. Ona tuzak kurmak istediler. Fakat biz onları
hüsrana uğrattık. Onu da Lut'u da alemler için kutsal kıldığımız yere ulaştırıp
kurtardık. İbrahim'e buna ilaveten İshak ve Yakubu da verdik. Her birini iyi
kimseler kıldık. Onları buyruğumuz altında, insanları doğru yola götüren
önderler yaptık. Onlara iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi
vahyettik. Onlar bize kulluk eden kimselerdi."
(Enbiya: 68-73)
"Doğrusu, zeval bulmasın diye gökleri ve yeri tutan
Allah'tır. Eğer onlar zevale uğrarsa O'ndan başka andolsun ki kimse tutamaz. O,
şüphesiz Halim'dir, Bağışlayandır." (Fatır:41)
"Göğün boşluğunda Allah'ın buyruğuna boyun eğerek uçan
kuşlara bakmıyorlar mı? Onları Allah'tan başka tutan yoktur. İnanan millet için
bunda dersler vardır." (Nahl: 79)

"Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri
elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir. O işitir ve bilir."
(Ankebut: 60)

"Ektiğinizi gördünüz mü? Onu bitiren siz misiniz
yoksa biz miyiz? Dilesek biz onu çerçöp ederiz. Şaşar kalırsınız da sonra şöyle
dersiniz: "Doğrusu borç altına girdik, hayır; yoksun kaldık, dersiniz. İçtiğiniz
suyu buluttan çıkaran sizler misiniz, yoksa onu biz mi indiririz? Dileseydik onu
acılaştırırdık. Hala şükretmez misiniz? Yaktığınız ateşin ağacını vareden sizler
misiniz, yoksa onu biz mi varederiz? Biz onu bir ibret ve çölde konaklayanlar
için faydalı kıldık." (Vakıa: 63-73)

"Görmüyorlar mı ki: Biz inanmayanların
ellerindeki yerleri gitgide azaltıyoruz, hüküm Allah'ındır. Onun hükmünü bozacak
yoktur. O, hesabı çabuk görür." (Rad:
41)

Bütün bunların toplu ifadesini Yüce Allah'ın şu
buyruklarında görmemiz mümkündür:

"Savaşta kafir olanlarla karşılaştığınız zaman
hemen boyunlarını vurun, nihayet onları iyice vurup sindirince bağı sıkıca
bağlayın (onları esir alın). Ondan sonra artık ya lutfen bırakır veya
karşılığında fidye alırsınız. Harp ağırlıklarını bırakıncaya (savaş sona
erinceye) kadar. Böyle yaparsınız. Allah dileseydi (kendisi) onlardan öc alırdı.
Fakat sizi birbirinizle denemek için (size savaşmayı emrediyor). Allah yolunda
öldürülenler yok mu; Allah onların yaptıkları işleri boşa çıkartmayacaktır.
Onları hidayete iletecek ve durumlarını düzeltecektir. Onları dünyada iken
kendilerine tarif ettiği cennete sokacaktır. Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın
dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder, ayaklarınızı hakkı koruma
yolunda sağlam tutar. Kafir olanlara gelince, yok olsun onlar! Allah onların
işlerini boşa çıkartmıştır. Bu böyledir. Çünkü onlar Allah'ın indirdiğinden
hoşlanmamışlar, Allah da onların amellerini heder etmiştir. Onlar yeryüzünde
gezip dolaşmadılar mı? Kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu
görsünler. Allah onların evlerini barklarını yıkıp başlarına geçirmiştir. Bu
kafirlere de onun benzeri sonuçlar vardır. Bu böyledir. Çünkü Allah iman
edenlerin velisi koruyucusu ve yardımcısıdır. Kafirlerin ise koruyucusu yoktur."
(Muhammed: 4-11)

O halde zaferin şartları olan imani ve maddi
şartlar tamamlandığı takdirde, Yüce Allah'a güvenmek ve O'nun kesin olarak
mü'min topluluğa yardımda bulunacağından emin olmak gerekir. İmani ve maddi
şartlar ise Allah'tan gelen hareket metodunun köklü temel unsurlarıdır. İşte
bizim "tevekküli ve kadere inanan'' olarak adlandırdığımız Allah'tan gelen
metodun temel unsurları bunlardır

(Yoldaki İşaretlere s: 26-28)

İSLAMIN HAREKET METODU.. Önsöz.
Seyyid Kutub'un Kısaca Hayatı
1) İslam'a Yönelişten Önceki Aşama.
2) İslam'a Genel Olarak Yöneliş Aşaması
3) Sınırları Belli İslam'i Yöneliş Aşaması
Giriş.
İslami Hareket Metodu.
İslami Hakim Kilmak İçin Allah'in Bildirdiği Metodla Hareket Etmek Mutlaka Gereklidir
Allah'tan Gelen Hareket Metodunun Özellikleri
Birincisi İslami Hareket Metodu Pratik Bir Metoddur.
İkincisi İslami Hareket Ciddi Ve Pratiktir.
Üçüncüsü İslami Hareket Metodu Yapıcı Ve Hareketlidir.
Dördüncüsü İslami Hareket Metodu Merhalelidir.
Beşincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu, Davayı Dava Adamından Daha Üstün Tutar.
Altıncısı Allah'tan Gelen Hareket Metodunun Yeryüzünde Belli Bir Hedefi Vardır
Yedincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu Kolaylaştırılmış Bir Metoddur.
Sekizincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu Kadere Ve Tevekküle Inanan Bir Hareket Metodudur.
Allah'tan Gelen Hareket Metodunun Bölümleri
1- İslami Cemaatin Doğuşunun Gerekliliği
2- Doğuşun  Kaçınılmazlığı
3- Yeni Doğan Cemaatin Özellikleri
4) Sağlam Bir Karakter Ve Güzel Bir Ahlaka Sahip Olmak
5) Teşkilatın Sağlam Yapılı Olması
6) Teşkilatın Başında Liderin İlim Ve Basiret Sahibi Güvenilir Bir Müslüman Olması.
7) Bu Cemaatin Fertlerini Sadece Allah Rasulünün Ve Müslüman Liderin Velayetinde Olmaları, Cahili Toplum Ve Bu Toplumun Liderleriyle Herhangi Bir Dostluk Ve Ilişki Içine Girmemeleri...
4- Yol Azığı
5- Yıkma Ve İnşa Etme İçin Gerekli Aletler
A- İslam'ı Açıklamak
B- Hareket
6- Birinci Adım İslami Akideye Davet.
Akide Üzerinde Bu Kadar uzun Süre Durulmasının Ve Bu Süre İçinde Başka Meselelerin ele Alınmasının Sebebleri
7- Bu Yolda İlerlerken Karşılaşılacak Şeyler
a) Sebat
b) Allah'a Ve Rasulüne Itaat Etmek. Zikir Ve Dua Vasıtısıyla Allah'a Yaklaşmak.
c) Münakaşa ve İhtilaftan Uzak Kalmak.
d) Sabretmek
e) Maddi Hazırlık.
f) Sağlam Bir Temel Oluşturmadan, Davayı Geniş Bir Şekilde Yaymaktan Sakınmak Gerekir.
g) Davanın Menfaati Daima Dava Adamının Menfaatinden Önce Gelir.
Müslümanlar'i Tekfir Meselesi
1- Seyyid Kutub Kimleri Tekfir Ediyor?.
2- Seyyid Kutub'un Tekfir Ettiği Ve Lailahe Illallah'a Gereği Gibi Şehadet Etmeyen Kimselerin Özellikleri Nelerdir? 
3- Seyyid Kutub'un Delilleri
Cahil Taplum Ve Dar'ul Harb.