Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

2- Doğuşun  Kaçınılmazlığı

2



2- Doğuşun
Kaçınılmazlığı:



Yıkımla, yokoluşla, tehdit edilmekle karşı
karşıya bulunan insanlığın tek kurtuluş yolunun, İslam toplumunun ortaya çıkması
olduğu apaçık bir gerçektir.

(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri s:122-129)

Tek kurtarıcı İslam olmakla birlikte, acaba
insanlığın İslamı kabul etmeyip helak olma yolunu seçmesi mümkün değil midir?

Seyyid Kutub insanlığın kesinlikle İslam'a
döneceği ve en sonunda İslam'ı seçeceği görüşündedir.

"Doğuşun zorunluluğu" bölümünde fesadın herşeyi
kuşatmış olduğunu, şu anda insanlığın bir kurtarıcıya ihtiyacı olduğunu
belirtmiştik.

İnsanlık imandan ve dinden sapınca bunun
bedelini pahalı ödedi. Bu herşeyi kuşatan fesadın tabii bir sonucudur. Bu sonuç
üzerinde biraz daha durmak istiyoruz.

Bu sonuç kaçınılmazdır. Çünkü insanlık Allah'ın
dışında pekçok ilahlar edinmiştir. Malını, hevasını ilah edinmiş, maddeden,
üretimden, topraktan, karşı cinsten ilah edinmiş, yalnızca Allah'a ait olan
teşri yapma (kanun koyma) hakkını gaspedenleri ilah edinmiştir. Bu ilahlar da
Allah'n kulları üzerindeki uluhiyet yetkisini gasbetmiştir... İnsan Allah'a
ibadetten kaçmak ve O'na ibadetten uzak durmak için bütün bu ilahları edinmiş ve
onlara ibadet etmiştir.

İşte insan bütün bunları kendisine yaptıktan
sonra fıtratın cezasına çarptırılması; onun derinden gelen sedasına kulak
vermeyerek muhalefet etmenin cezasını ödemesi ve bu cezayı herşeyi yıkıcı,
yokedici, mahvedici olarak ödemesi kaçınılmaz bir sonuçtur.

"Nitekim, oldu...

?Evet, bu oldu... Bunun cezasını nefsinden,
sinirinden, bedeninden, sağlığından, mutluluğundan, huzurundan, sükunundan,
kabiliyetinden, özelliklerinden, dünyasından, ahiretinden ödedi...

"Bunu ödedi. Bizzat maddi uygarlığın zirvesine
ulaşmış toplumlarda bile; doğumun eksikliği, insanlığın barbarlığı, insani
özelliklerin azalmasıyla ilmin çöküşüyle ve son olarak da akıl ve zeka düzeyinde
eksilmeyle yokoluş çanları çalındı ve bu suretle cezasını ödedi ve halen
ödemektedir."

(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri s:
122-129)

"Sanayinin diğer güçleri engellemesinden doğan
etkileri, materyalist toplumun geleceğinden yana huzursuzluğunun etkileri ,
felsefi görüşleri ve kafir medeniyet şartlarının meydana getirdiği ruhi boşluğun
etkileri... Bütün bunların etkileri sinirsel, akli ve psikolojik hastalıklar,
bunaklık, delilik, sapıklık, dengesizlik ve suç işlemek gibi şekillerde ortaya
çıktı."

(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri s:
133-140)

"İnsanın hayvani duygulara ve maddeye
yönelmesinin şehvet ve güdülerini tanımadan serbest bırakmasının etkileri,
çözülüş, aldırışsızlık, olumsuzluk, diktatörlükleri kabul edip benimseme ve
fesaddan, cinsel ilişkide bulunmaktan, yemek ve içmekten başka hiçbir hedefi
bulunmayan davar hayatı şeklinde ortaya çıktı."

(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri s:131-159)

"Böylece bütün insanlık bunun bedelini kesin ve
çok pahalı ödemek zorunda kaldı. Bu bedel; kurbanları milyonlara ulaşan korkunç
savaşlar, ölüler, yaralılar, organları telef olmuşlarla, delilikler, işkenceler
altında inim inim inlemeler, birbirini izleyen buhranlar ve bunalımlarla
ödedi...

Üretim azalırsa buhran, üretim artarsa yine
buhran, ticari denge bozulursa buhran, ticari denge düzelirse yine buhran...
Ürünler azalırsa bunalım, artarsa yine bunalım... Nesilde azalma görülürse
bunalım, artma görülürse yeni bunalım. Şurada çalkantı ve ne yapacağını
bilememe, burada da aynı şey. Huzursuzluk, şaşkınlık, ızdırap ve karar
bulamamak. İnsanların sinirleri üzerinde bünyelerinin tahammül edemeyeceği
derecede aşırı bir baskı.

İşte bu sebeple ani bir krizle ceset olarak
düşüveriyor, beyinleri çatlıyor veya felç oluveriyor, delirebiliyorlar. Sanki
efsanevi şer güçler hiç ummadıkları bir yerden üzerlerine musallat oluyormuş
gibi... Halbuki onların üzerine musallat olan, kendi nefislerinden başkası
değildir. Onların başlarına gelen kalplerin ve kulakların dinlemek istemedikleri
Allah'ın şu uyarısından başkası değildir:
"Kim Allah'tan kendisine gelen nimeti değiştirirse,
bilsin ki muhakkak Allah'ın cezası çok çetindir. (Bakara: 211)

(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri s:120-121)

"Fıtrat kanununa muhalefet edenlerin cezasız
kalması ve azgınlıklarına devam etmeleri mümkün değildir... Fıtratın bu cezası
korkunç bir cezadır. Çünkü yeryüzünün bütün bereketlerinin, rahat yaşayışının,
gelirin kat kat artmasının, hayali maddi garantilerin kapıları sonuna kadar
açılmış olsa da insanlık hayatının iltimas kabul etmeyen, yumuşamayan kesin
fıtri kanunları vardır..."

(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri s: 160)

"Yüce Allah, bu fıtri ve tabii kanunlara aykırı
hareketten dolayı cezaya çarptırılmaktan kullarını sakındırıyor. Bu ceza,
Allah''ın kainattaki sünnetiyle paraleldir ve Allah'ın düzen ve hidayetinden yüz
çevirdiklerinde söz konusu olur. Böyle yaptıkları takdirde bu kanunlara karşı
gelmenin cezalarından kurtulmaları mümkün değildir.

Allah-u Teala şöyle buyuruyor:

"Kendilerine yapılan hatırlatmaları unutunca,
üzerlerine herşeyin kapılarını açıverdik. Kendilerine verilenlere sevince
daldıklarında da ansızın onları yakaladık. Birdenbire bütün umutlarını
yitiriverdiler. Böylece zulmeden topluluğun ardı arkası kesildi. Alemlerin Rabbi
olan Allah'a hamd olsun." (En'am: 44-45)

"Nihayet yer ziynetini takınıp süslendiği ve
halkı da onun ürününü biçip toplamaya kadir olduklarını zannettikleri sırada
birden bire emrimiz ona gece veya gündüz geldi. Sanki dün o hiç bitkisiyle
süslenip zengin olmamış gibi kökünden biçilmiş yaptık. İşte biz, düşünen bir
topluluk için ayetleri böylece geniş geniş açıklıyoruz." (Yunus: 24)
(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri s:160)

İnsanlığın izlemekte olduğu bu yoldan dönmesi
zorunludur. Çünkü bu korkunç balyozların altında uzun süre kalabilecek güce
sahip değildir. İnsanlık, insan yapısında bulunan ve kainattaki muazzam kanunlar
gibi var olan fıtratın sesine cevap vermek üzere, izlemekte olduğu bu yoldan
dönecektir.

İslam, fıtratın dinidir. Fıtratı, içine
gömüldügü yıkıntıdan kurtaracak düzendir. O halde insanlığın, fıtratın çağrısını
kabul etmesi demek; aynı zamanda İslam'ın çağrısını da kabul etmesi demektir.

Bundan önce insanlığın sadece canlı, hareket
halinde, bir grup insan tarafından yaşanan, gözün göreceği elin dokunacağı,
kulların da etkilerini görebileceği bir düzeni kabul edebileceğinden söz
etmiştik. Bu bakımdan İslam toplumu, İslam'ı insanlığa sunabilmek ve insanlığı
kurtarabilmek için izlenecek tek yoldur.

(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri)

Bu bakımdan İslami toplumun gerçekleşmesi
zorunlu bir emirdir.

"İslam toplumu, yok olmakla tehdit edilen
insanlığın kurtuluşunun tek yoludur..."

"Zor ve sıkıntılı dönemlerde fıtratın çağrısına
verilebilecek tek cevap odur. Fıtrat ise, tehlike ve zor zamanlarda ne kadar
sarhoş ve ne kadar başı dönmüş olsa bile kendisine gelir, uyanır ve çalışmaya
koyulur."

"Bu insani ve fıtri bir zorunluluktur... O halde
onun ortaya çıkmasını gerektiren sebepler, engellemek isteyen tüm güçlerden daha
da güçlüdür. Hilebaz Siyonizm''den, Emperyalist Haçlılıktan, yeryüzünün her bir
köşesinde bulunan ve insanlığa musallat olan araçlardan; müslümanların İslami
bilmeyişlerinden, duyarsızlıklarından ve herşeyi önüne katmış götüren genel
akımlardın da daima güçlüdür.

"Gerçek şu ki bu toplumun, yani İslam toplumunun
ortaya çıkması kaçınılamazdır."

"Bu toplum eğer bu gün kurulmazsa yarın
kurulacaktır. Burada kurumazsa orada kurulacaktır...

Herhangi bir zaman veya mekan ile ilgili
kehanette bulunmak istemiyoruz. Çünkü bizler insanız, hiçbir zaman bizim
değerlendirmelerimiz, Allah'tan başka hiçbir kimsenin göremediği gayb perdesinin
ötesine asla geçemez."

(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri)

Diğer taraftan müslüman toplumun ortaya
çıkmasının zorunluluğu fıtrata bağlı olmakla birlikte İslam akidesinin insanın
ruhu ile karşılıklı etkileşiminden de kaynaklanmaktadır.

"Gerçek şu ki, yalnız başına bir insan bile bu
akideyi kavrayıp kabul ettikten sonra, kendi başına bir kenara çekilemez... O bu
akidesi ile birlikte ileri atılacaktır... İşte bu İslam akidesinin tabiatıdır...
Canlı hareketin tabiatıdır bu... Kalbe giren bu yüze güç, kesinlikle bu kalbi
aşacağını bilmektedir. Bu akidenin kalbe soktuğu bu canlı itici güç hiç şüphesiz
kendi yolunda adım adım ilerleyecektir.

"Bu akideye iman edenler üç kişi olduklarında
bizzat bu akide onlara şunları söylemektedir:

Şu anda sizler bir toplumsunuz; bağımsız bir
toplum... Bu akideyi kabul etmeyen cahili çoplumdan ayrı bir toplum... Daha önce
değinmiş olduğumuz temel değerlerin egemen olmadığı toplumdan ayrı bir
toplumsunuz... İşte böyle olunca müslüman toplum fiilen ortaya çıkmış demektir.

Üç iken on, on iken yüz, yüz iken bin, bir kişi
iken onikibin kişi olunur... Böylece İslam toplumunun varlığı ortaya çıkmış ve
kesinlik kazanmış olur."

(Yoldaki İşaretler: 116)

"İslam akidesinin ve bu akideden ortaya çıkan
toplumun temel karekteri olan hareketin kendisi, hiçbir kimseden saklanmasına,
gizlenmesine izin vermez. Bu toplumun her bir ferdinin hareket etmesi kaçınılmaz
bir zorunluluktur. Çünkü hareketlilik onun akidesindendir, kanındadır,
toplumundadır ve bu organik toplumun oluşumundadır... Çünkü cahiliye onun
etrafını sarmıştır ve tortuları onun da çevresindekilerin de nefsinde hala
mevcuttur. Mücadele sürekli, cihad da kıyamet gününe kadar geçerlidir."

(Yoldaki İşaretler: 117)

Buna göre İslam toplumunun varlığının
kaçınılmazlığı bizzat akidenin özelliklerinden kaynaklanmaktadır.

"Doğuşun zorunluluğu" başlığı altında yeniden
dirilişin ve kurtarıcılığın öncülüğünü yapacak dinamik ve organik bir toplum,
işin başında açık olarak ortaya çıkmadıkça İslam toplumunun piratik ve gerçek
haline dönüşmesinin imkansız olduğunu açıklamıştık.

"Bir adam çıkıp, Allah'ın bildirmiş olduklarını
ortaya koyarak, bütün insanlığa karşı durup, emridildiği şekilde; insanlığın
cahiliye içerisinde bulunduğunu ve gercek hidayetin Allah'ın gösterdiği yoldan
gitmek olduğunu söyledi...

"Daha sonra tarihin akışı değişti. Bu muazzam
gerçek bu tek şahsiyetin kalbine yerleşince, dostun düşmanın bulduğu şekilde
tarihin akışı değişti.

İşte tek şahsiyetin kalbinde yerleşen bu gerçek
hala tabiat kanunlarının ayakta duruşu gibi ayakta durmaktadır... Bu sapık
beşeriyet de hala cahiliyete gömülmüş olarak ayakta duruyor.

İşte kısa ve özet durum bundan ibarettir... Önce
bir başlangıç noktası var olur, yani bu gerceğin her hangi bir kalpte yerleşmesi
noktası... Sonra bir kaç kalpte, mü'min topluluğun kalbinde... Sonra kafile
yoluna, upuzun, dikenli yoluna devam eder gider.

Bu yolun insanlık için yabancılığı, insanlığa
hidayetin ilk olarak geldiği günkü yabancılığını andırmaktadır. Tabii bunun bazı
istisnaları olabilir. Sonra kafile dikenli uzun yolun sonuna gelir... İlk
kafilenin varlığı gibi."

(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri s:191)

Seyyid Kutub yolun zorluklarını ve yolculuğun
sıkıntılarını daha da vurgulamak için sesini yükselterek şöyle diyor:

"Ben, diriliş çabaları ile liderlik dizginlerini
ele geçirme arasındaki uzaklığın oldukça fazla ve uzun olduğunu biliyorum...
Çünkü İslam toplumu uzun bur dönemdir varlık aleminden silinmiş, gözle görünür
olmaktan çıkmıştır. İnsanlığın liderliğini başka bir takım cahili düşünceler,
başka toplumlar, başka fikirler, başka şartlar uzun süredir elinde bulunduruyor.
Batı dehası bu süre içerisinde ilim, kültür, müessese ve maddi üretimden oluşan
önemli bir birikim ortaya koymuştur. İnsanlık şu anda bu büyük birikimin
zirvesinde bulunuyor. Bu birikimi ve onu temsil edenleri küçümsemek kolay birşey
değildir. Özellikle bu gün kendisine "İslam dünyası" adı verilen kesim, bu süs
noktasından hemen hemen uzak bir durumdadır denilebilir."

(Yoldaki İşaretler s: 6)

Yolcululuğun zorluklarını te'kid ederek şöyle
diyor:

"İnsanlığı kurtarmak için insani bir zorunluluk
olarak, galip gelmesi gereken dinin pratikte uygulunması zorunlu özelliği
sayesinde bu toplumun ortaya çıkışı kaçınılmaz olacaktır.

Bu kaçınılmazdır. Fakat ona götürecek yolun
rahat bir gezinti olacağı ve bunun sadece bir kaç adımdan ibaret olduğu anlamına
gelmez...

Doğuşun kaçınılmazlığı, doğum sancıları
olmayacaktır anlamına gelmez.

İslam toplumuna giden yol uzun ve yorucudur...
Dikenlerle doludur. Bu yolun en zor noktası ise, bizzat bizim fikirlerimiz,
düşüncelerimiz, ahlakımız, yaşayışımız ve daha sonra maddi uygarlığımızla
İslam'ın seviyesine yükselebilmemizdir.

Fakat bütün bunlarla birlikte bu doğuş insani ve
fıtri bir zorunluluktur. Bu doğuşun olması kaçınılmazdır. Fakat aynı şekilde
doğumun sancıları da... Sancıların acı vermesine gelince, o da kaçınılmazdır."


(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri s: 182)

Nefislerin bu zorlukları, sıkıntıları,
alabildiğine büyüterek beşer güzünün üstünde olduğundan dolayı çabaların
faydasız kalacağı duygusuna kapılmaması için Seyyid Kutub şunları söylüyor:

"Diriliş için harcanacak çabalar ile ulaşılacak
gaye arasındaki mesafe ne kadar uzak olursa olsun, bütün bunlara rağmen İslam'ın
yeniden dirilmesi kaçınılmazdır. İslamın yeniden dirilmesi için çaba harcamak
atılması gereken ilk adımdır."

(Yoldaki İşaretler s: 6)

"Ben bu meselelerin kolay ve onun mesafesinin
kısa olduğunu ileri sürmüyorum... Fakat sonucunu kesin olacağını söylüyorum...
Herşey onu desteklemektedir... Hakiki olan herşey, fıtri olan herşey, kainatın
ve insanın tabiatında var olan her şey, onu destekliyor... Bununla birlikte
yığın yığın kum birikintisi onun önünde dikilmektedir.. Onun yolunda muazzam bir
beşeri gerçek dikilmektedir. Fakat bu çerçöptür, köpüktür. Büyüktür, evet...
Fakat yine de çerçöp."

(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri s: 191)

"Allah emrini
(herşeye rağmen) yerine getirendir, fakat
insanların çoğu bilmezler." (Yusup: 21)

İSLAMIN HAREKET METODU.. Önsöz.
Seyyid Kutub'un Kısaca Hayatı
1) İslam'a Yönelişten Önceki Aşama.
2) İslam'a Genel Olarak Yöneliş Aşaması
3) Sınırları Belli İslam'i Yöneliş Aşaması
Giriş.
İslami Hareket Metodu.
İslami Hakim Kilmak İçin Allah'in Bildirdiği Metodla Hareket Etmek Mutlaka Gereklidir
Allah'tan Gelen Hareket Metodunun Özellikleri
Birincisi İslami Hareket Metodu Pratik Bir Metoddur.
İkincisi İslami Hareket Ciddi Ve Pratiktir.
Üçüncüsü İslami Hareket Metodu Yapıcı Ve Hareketlidir.
Dördüncüsü İslami Hareket Metodu Merhalelidir.
Beşincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu, Davayı Dava Adamından Daha Üstün Tutar.
Altıncısı Allah'tan Gelen Hareket Metodunun Yeryüzünde Belli Bir Hedefi Vardır
Yedincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu Kolaylaştırılmış Bir Metoddur.
Sekizincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu Kadere Ve Tevekküle Inanan Bir Hareket Metodudur.
Allah'tan Gelen Hareket Metodunun Bölümleri
1- İslami Cemaatin Doğuşunun Gerekliliği
2- Doğuşun  Kaçınılmazlığı
3- Yeni Doğan Cemaatin Özellikleri
4) Sağlam Bir Karakter Ve Güzel Bir Ahlaka Sahip Olmak
5) Teşkilatın Sağlam Yapılı Olması
6) Teşkilatın Başında Liderin İlim Ve Basiret Sahibi Güvenilir Bir Müslüman Olması.
7) Bu Cemaatin Fertlerini Sadece Allah Rasulünün Ve Müslüman Liderin Velayetinde Olmaları, Cahili Toplum Ve Bu Toplumun Liderleriyle Herhangi Bir Dostluk Ve Ilişki Içine Girmemeleri...
4- Yol Azığı
5- Yıkma Ve İnşa Etme İçin Gerekli Aletler
A- İslam'ı Açıklamak
B- Hareket
6- Birinci Adım İslami Akideye Davet.
Akide Üzerinde Bu Kadar uzun Süre Durulmasının Ve Bu Süre İçinde Başka Meselelerin ele Alınmasının Sebebleri
7- Bu Yolda İlerlerken Karşılaşılacak Şeyler
a) Sebat
b) Allah'a Ve Rasulüne Itaat Etmek. Zikir Ve Dua Vasıtısıyla Allah'a Yaklaşmak.
c) Münakaşa ve İhtilaftan Uzak Kalmak.
d) Sabretmek
e) Maddi Hazırlık.
f) Sağlam Bir Temel Oluşturmadan, Davayı Geniş Bir Şekilde Yaymaktan Sakınmak Gerekir.
g) Davanın Menfaati Daima Dava Adamının Menfaatinden Önce Gelir.
Müslümanlar'i Tekfir Meselesi
1- Seyyid Kutub Kimleri Tekfir Ediyor?.
2- Seyyid Kutub'un Tekfir Ettiği Ve Lailahe Illallah'a Gereği Gibi Şehadet Etmeyen Kimselerin Özellikleri Nelerdir? 
3- Seyyid Kutub'un Delilleri
Cahil Taplum Ve Dar'ul Harb.