Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İSTİKAMET.. (DOĞRULUK-DOĞRU YOL)

İSTİKAMET

İSTİKAMET
(DOĞRULUK-DOĞRU YOL)

Doğruluk, dürüstlük, her çeşit işte
i'tidal üzere bulunma, adalet ve doğruluktan ayrılmayıp din ve akıl dairesinde
yürüme. Din ve dünya ile ilgili vazifelerini emrolunduğu gibi yapmaya çalışan
bir müslüman dosdoğru bir insandır. Bu sıfatlara sahip olan bir kimse toplumun
en değerli bir ferdidir.

İstikametin karşıtı hıyanettir ki;
doğruluğu bırakıp, hak ve hukuka tecavüz etme, verilen sözde durmama ve ahde
riayet etmeme demektir.

İnanan ve inancının gereğini yerine
getiren, doğru insandır. iyi insan vasıfları arasında en başta doğruluk yer
almış ve temel prensip olmuştur. Doğruluk; sözde, düşüncede ve davranışta
gerçekleşir. Allah'tan gerçek manada korkmak, iyiliğe yönelmek, rahatlık ve
gönül huzuru duymak, ancak doğrulukla mümkündür. Doğrular, en güç ve çetin
işleri, doğrulukları sayesinde başarabilmişlerdir. Bu şekilde hareket edenler,
peygamberlerin ahlâklarını kendilerine örnek almış olurlar. Zanna ve yalana
tenezzül ve itibar etmezler.

Kur'an-ı Kerîm'de doğruluk, en geniş
şekilde fayda ve hikmetleriyle açıklanmıştır. "Sıdk" ve "istikamet"
kelimelerinden türetilen doğruluk, gerçekten ahlâkı yaşayışın ve ahlâkî
vasıfların tümünün kendisinde toplandığı bir ruh hâlidir. Allah'a, ahirete,
meleklere ve kitaplara iman edenler; mallarını akrabâya, yetimlere, yoksullara,
yolda kalmışlara, dilenenlere, köle ve esirlere harcayanlar; namazı kılan,
zekâtı veren, sözünde duran ve sabredenler "doğrular" ve takva sahibi kişiler
olarak nitelendirilmişlerdir. Ayrıca istikamet (doğruluk) müslümanların ortak
vasfı olarak tanımlanmıştır (el-Bakara, 2/177. Tefsiri için bk. Cemâleddin
el-Kâsımı, Mehâsinu't-Te'vil, III, s. 394; el-Ahzâb, 33/35) ve en büyük
ideallerinin "sırat-ı müstakîm" (istikametli yol) olduğu belirtilmiştir
(el-Fâtiha, 1/6).

"Ey inananlar, Allah'tan korkun ve
doğru söz söyleyin", ayetinin tefsirinde Cemâleddin el-Kâsımî (ö.1332/ 1913)
şöyle demektedir: "Doğruluk (istikamet) her türlü saadetin kaynağı ve bütün bir
kemâl'in temelidir. Doğruluk bütün mükemmelliklerin sebebi olan kalbin
saflaşmasıdır. Bu saflaşmanın her ne kadar takva ile gerçekleşmesi mümkün ise
de, yalandan kaçınma olan doğruluğun ve istikametin, kendi başına üstünlüğüne
ayette ayrı bir cümle halinde yer verilmiştir" (el-Kâsımî, a.g.e., XIII, s.,
4922. el-Ahzab, 33/70. ayetin tefsiri).

"Doğrularla beraber olun" (et-Tevbe,
9/119) ayetinde, istikamette olanlar örnek alınmaya değer iyi niyet sahibi
kişiler olarak tanımlanmıştır. Allah'tan gerçek manada korkmak, doğru olmakla ve
yalandan kaçınmakla mümkündür. Yalan insanlığa ters düşen rezilliklerin en
kötüsü ve en çirkinidir.

Doğruluk (istikamet)a insanın Allah'a
karşı yerine getirmek için önceden verdiği bir söz, bir misak ve bir ahiddir.
insan bu yaradılış ahdine vefa gösterdiği ölçüde sadıktır; sadakatın mükâfatı da
verilecektir (el-Ahzâb, 33/23, 24).

Allah'tan gerçek mânâda korkan,
inancını açığa vurarak günahlardan bağışlanmasını ve azabtan korunmasını isteyen
insanların ahlâkı vasıfları için "doğru olma hasleti" (Ali İmrân, 3/16, 17)
sardır. Muttakîlerin diğer özelliklerini de şöyle sıralamak mümkündür: Sabır,
itâat, infak, istiğfar.

İnsan; ibadetinin kabul edilişinde,
riya ve kibirden kurtuluşunda, ihlâsla temizlik ve karşılığını bekleme yönünde
doğru bir yol tutar; isteğini, kötülüklerden çıkma, nefsin heva ve heveslerine
boyun eğmeme, Şeytan, nefis ve insanlardan gelebilecek baskı ve şüphelerden uzak
kalma gibi noktalarda toplarsa, o zaman, "Rabbim beni kötülüğün olmadığın güzel
bir yere koy. Ve beni, hidâyetten sonra dalâletin ve nefse uyma afetinin
olmadığı, hoşlanılan güzel bir yere çıkar" (El-Kâsımî, a.g.e., X, ş 3975,
el-İsrâ, 17/80. ayetin tefsiri) mealindeki ahlâkî seviye gerçekleşmiş olur.

Davranışta istikametin önemini,
"Emrolunduğun gibi dosdoğru hareket et" (Hûd, 11/112; eş-Şûrâ, 42/15 ilâhî
emrinde görüyoruz. Hz. Peygamber Hûd sûresinin özellikle bu sûredeki "dosdoğru
ol" emrinin kendisini ihtiyarlattığını, saçlarını ağarttığını belirtmiştir
(Tirmizî, Tefsiru Sûre, 56/6).

Yüce Allah, Peygamberlerini doğruluk
örneği olarak takdim etmiştir. Hz. İbrahim, Hz. İsmâil, Hz. İdris, doğruluk ve
sözlerindeki sâdakatlarıyla nitelenen peygamberlerdir (bk. Meryem, 19/41, 54,
56).

"Her durumda doğruluğa sarılmanın, her
hükümde onu aramanın ve ona dönmenin temel kural olduğuna işaret eden Kur'an,
bunun davranışlarda değişmez bir alışkanlık olmasını sağlamıştır. Bu
alışkanlığın sağlanması da yalandan öte, zan, şüphe ve dedikodularla mücadeleyi
arttırmakla mümkündür" (Muhammed el-Gazzâlî, Hukuku'l-Müslîm, s. 32). O halde
istikamette olmayan ve doğrulukla hüküm vermeyenler "Zanna tabi oluyorlar, zan
ise gerçek bilginin yerini tutamıyor" (en-Necm, 53/28).

Kur'an'ın tespit ettiği ölçüler içinde
istikamet (doğruluk), hareketlerimize hâkim bir rûh olarak yerleşirse, "hayâ,
emanet ve sıdk" olarak ifadelendirilen üç haslet gerçekleşmiş olacaktır
(Muhammed Ahmed Câdu'l-Mevlâ, Hukuku'l-kâmil, I, 315, vd.).

Şeytan insanları doğru yoldan
uzaklaştırmak için devamlı çaba harcamakta, ön, arka, sağ ve sollarından girmeye
çalışmaktadır (el-A'raf, 7/16, 17). Bu durumda insan, doğruluk mücadelesini önce
içindeki düşmanlara karşı verme durumundadır. Karşılıklı ilişkilerde, doğruluk
prensibine riayet şarttır. "Bunlar size karşı doğru durdukça siz de onlara karşı
doğru harekette bulunun" (et-Tevbe, 9/7) ayetinde karşılıklı riayetin önemine
dikkat çekilmiştir.

"İstikâmet" kelimesi, ahlâkî bir vasıf
olmasına rağmen Kur'an'la ve Hz. Peygamber'le tefsir edilen lafız olması
açısından önem taşır. Kur'anı doğruyu Hz. Peygamber (s.a.s) getirmiş; müminler
de onu tasdik ederek takva sahibi kişiler olma özelliğini kazanmışlar ve
istikâmetlerini sağlamışlardır. Yalanlayanlar ise en büyük haksızlığı yapan
zalimler oluyorlardı" (el-Hac, 22/67; Yâsin, 36/4; ez-Zümer, 39/32, 33; eş-Şûrâ,
42/52).

Müslümanlar için gerçek gaye; Allah'ın
hoşnutluğunu kazanmaktır. Bu, dünya ve ahiret mutluluğu demektir. Hedefe en kısa
ve sağlam yoldan kavuşmak ise, bütün müslümanların ortak arzusudur.

Genel anlamda insanı, özel manâda da
müslümanı, ilâhî hoşnutluğa ve gerçek mutluluğa aday kıları Allah (c.c),
Peygamberi aracılığı ile kendisine giden doğru ve en kısa yolu tanıtmıştır. Bu
yol hiç şüphesiz ki doğru yol (sırât-ı müstakîm) dur. Allah Teâlâ bu yolu, ilâhi
hoşnudluğa (rıza) ve mutluluğa kavuşmak için vesile kıldığını ve ona uyulmak
gerektiğini çeşitli ayetlerle açıklamış bulunmaktadır: Meselâ, "İşte benim doğru
yolum bu, ona uyun! Başka yollara uymayın ki, sizi O'nun yolundan ayırmasın.
(Azabından) korkarsınız diye (Allah) size böyle tavsiye etti" (el-En'âm, 6/153).

Bu ilâhî çağrıya uymak, doğru yol
(sırat-ı müstakîm) üzere olmak ve o doğrultuda istikâmet almak, hiç kuşkusuz,
çok büyük bir mazhariyettir. Böyle yüce bir mazhariyetten uzak düşmekse, çirkin
ve derin bir mahrumiyet, dünya ve ahirete nasipsizlik demektir. Bu noktanın
akıllara ve zihinlere nakşedilmesi ve mücerred iradeyle talep çizgisinde
irtibatın sürdürülmesi için daha ilk sûrede Cenâb-ı Hak müslümanlara şu duayı
öğretmektedir:

"Bizi dosdoğru olan yola ilet"
(el-Fâtiha, 1/6). Ayetin devamında, bu yolun kendilerine nimet verdiklerinin
yolu olduğu açıklanır. Bu nimet verilenler de peygamberler, sıddîklar, şehidler
ve Allah'ın salih kullarıdır. Mümin, Allah'ın salih ve sadık kulları ile beraber
olur, onları sever, ilim ve sohbet meclislerinde bulunursa Cenâb-ı Hak onun
doğru yolu bulmasını ve onda devamını kolaylaştırır.

Şâmil İA

?İstikamet', kelime anlamı olarak
düzgün bir yolda olmak demektir. Bir anlamda Hakk yolda olmak, Hakk yola girmek
demektir.

Bu masdarın fail ismi olan ?müstakim',
düzgün olan, doğru olan-eğrisi büğrüsü olmayan, hakk olan anlamındadır.

?Sırat-ı müstekím', Allah'ın dosdoğru
yolu anlamına gelir. İslâmın diğer adı ?Sırat-ı müstekím'dir. Çünkü bu yol
dosdoğrudur, sağlamdır, eğrisi büğrüsü yoktur.

?İstikamet', doğruluk, her çeşit işde
denge anlayışı üzerinde olma, dürüst olma, işlerde din ve aklın sınırları
içerisinde hareket etme demektir.

Şu şekilde de tanımlanmıştır: Verilen
söze bağlılık, diní ve dünya işlerinde orta yolu takip etmektir.

Bu kavramın türediği ?kıyam'; dik ve
düzgün durmak, ?kıvam' ise; düzgün, ahenkli ve güzel olmak anlamlarına gelir.
Öyleyse ?istikamet', kıyam ve kıvam halini, yani düzgünlük, doğruluk, güzel olma
halini sürdürmek anlamına gelir.

İstikamet sahibi olmak, takip edilen
yolun dosdoğru olması, davranışların da düzgün ve dengeli olmasını gerektirir.

Allah (cc) hem evreni hem de insanı
düzgün ve sağlam bir şekilde yaratmıştır. Onun yaratılışında bir eğrilik, bir
dengesizlik yoktur. (95 Tín/4. 67 Mülk/3) İnsanoğlu, kendisini düzgün olarak
yaratan Rabbinin gösterdiği dosdoğru yolu izlemek durumundadır. Böylece
yaratılışındaki düzgünlüğe özel hayatında da kavuşma imkanını elde eder.

İnsan için en zor işlerden biri de
?istikamet' üzere olmaktır.

Allah (cc) Peygamberimize şöyle
buyurmaktadır:

?Bundan dolayı emrolunduğun gibi
dosdoğru ol. Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin.
Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır.? (11 Hûd/112)

Başta Peygamberimiz (sav) olmak
üzere, şirk'ten tevbe edip mü'min olanlar emredildiği, Allah'ın istediği gibi
dosdoğru, istikamet üzere olmaları gerekir. İstikamet üzere olmak, Kur'an'ın
gösterdiği ve tanımladığı gibi; düşüncede, davranışlarda ve ibadetlerde
dosdoğru olmaktır. Emredileni, istenildiği kadar yapmak, Allah'ın hükmünü O'nun
razı olacağı şekilde yerine getirmektir. Bunun başlangıcı da Allah'tan gelen
vahye, hiç bir tereddüte yer bırakmadan teslim olmaktır. Sonra da Kur'an
ahlâkıyla ahlâklanmak ve onun ahkâmına uygun yaşayarak onun canlı bir şahidi
olarak bir doğruluk örneği olmaktır. Peygamberimizin istikamet üzere olması;
O'nun başarısının ve peygamberliğinin delilidir. O, örnek bir insan olarak hem
özel hayatında, hem de peygamberlik görevinde dosdoğruydu, bütün bir hayatı
iskikamet üzerinde geçmişti. Buna rağmen O; ?Beni Hûd Sûresi ve benzerleri
ihtiyarlattı? (Tirmizí, Tefsir/57, Hadis no: 3297, 5/402.) buyurarak bu işin
önemine işaret etmiştir.

Hak yola ulaşmak için istikametten
başka bir yol yoktur. Bu bakımdan o yüksek bir makamdır; aynı zamanda zor bir
görevdir. Bir başarıya ulaşmak doğrulukla olduğu gibi, dinde ihlaslı olmak ta
doğrulukla (istikamet'le) olabilir. Bir hedefe ulaştıktan sonra, orada kararlı
bir şekilde sebat etmek, eğilmeden-tökezlemeden devam etmek te kolay değildir.
Bu görevi yerine getirmek, İslâmın tavsiye ettiği ilkelere, gösterdiği ölçülere
ve emirlere uymak; bunun yanında Allah'ın dininden yüz çevirenlerin hevasından
(istek ve tutkularından) yüz çevirmek insanı bu doğru yola götürür.

?Şu halde, sen (insanları) bundan
dolayı (İslâma) davet et ve emrolunduğu gibi dosdoğru bir istikamet tuttur.
Onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki: ?Ben Allah'ın indirdiği bir
Kitaba inandım. Aranızda adalet yapmakla emrolundum'...? (42 Şûra/15)

Müslüman insan istikamet sahibidir.
Takva üzere yaşayanlara ?istikameti doğru insan' derler. O, sözünde, işinde,
davranışlarında ve fikrinde doğrudur. Müslüman, peygamberi kendisine örnek alır.
Peygamber ise doğruluğun örneği idi.

İstikametin karşıtları; hiyanet,
sahtekârlık, yalancılık ve sapıklıktır.

Müslümanlar her gün namazlarında Fatiha Sûresini okuyarak, ?Allah'ım bizi doğru
yola ilet' diye dua ederler.