Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Küfürde Önderler ve Onların İzinden Giden Uyduları

Küfürde Önderler ve Onların İzinden Giden Uyduları

Küfürde
Önderler ve Onların İzinden Giden Uyduları

İnsan psikolojisi, etkileşime açıktır;
insanın diğer insanlardan, çevrelerinden etkilenmesi sosyolojik bir vâkıadır.
Toplumların, kitlelerin de önderlerine tâbi oldukları gerçeğini de hemen
herkes gözlemleyebilir. Halk, bazen onlara hayran olur, taklit eder, bazen emir
alır, itaat eder ve isteyerek veya istemeyerek yönetilir, yönlendirilir. Halkın
kendi kendini yönetimi gibi aldatıcı slogana rağmen, demokrasilerde bile itaat
edenler ve itaat edilenler, uyanlar ve uyulanlar diye toplum iki sınıftan
ibarettir.

İşte bu yığınların hem dünyevî hem de
uhrevî sorumluluğunu büyük çapta önderler yüklenecektir. ?Bir fenalığa sebep
olan, onu işleyen gibidir? hükmünce, kötülüğe önder olup çığır açan
kimseler, öncülük yaptıkları toplumların günah yüklerinden de pay alacaklardır.
Tarihin her döneminde dalâlet ehlinden, milletleri saptıran, ideolojik bâtıl
inançlarını otoriteleri ve yönetimleri sayesinde toplumların bütün kesimlerine
derece derece empoze eden önderler ve elebaşılar çıkmıştır. Bazı gafil toplumlar
da bu dalâlet öncülerini gözlerinde büyütmüş, kahraman yaftası altında
yücelttikçe yüceltmiş, onlara büyük bir coşku ile itaat edip tâbi olmuştur.

Bazı uluslar, uyanıp akıllarını
başlarına alarak o sahte kahramanları yerle bir etseler ve bir zamanlar
taptıkları heykellerini devirseler de, bazı toplumların uyanışı bu dünyada
olmayıp âhirete kalmaktadır. Fakat oradaki uyanışları da, ?Ey Rabbimiz, biz
önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik, onlar da bizi hak yoldan
saptırdılar? (33/Ahzâb, 67) demekten ileriye gitmeyecek, dünyadayken itaat
edip peşinden gittikleri önderlerine kendilerine verilen azabın iki katını
vermesi ve lânet etmesi için Allah'a yalvaracaklardır (7/A'râf, 38). Bu fâni
dünyada, kendilerine ümit bağlayarak siyasî, idarî ve ekonomik bakımdan itaat
edip uydukları, müslümanlara rağmen tercih ettikleri, ?bizi kurtardı?, ya da
?kurtaracak? dedikleri, âdeta takdis edip dokunulmaz ve hata etmez saydıkları,
ilkelerini, görüşlerini ilâhî ve nebevî bildirinin üstünde tutarak
ilahlaştırdıkları o önderleri, büyük hesap gününde en büyük düşmanları haline
gelecektir.

Kalabalıkların şuursuzca itaat edip
izini takip ettikleri reislerine, ?Siz olmasaydınız elbette biz mü'min
olurduk!? (34/Sebe', 31) şeklinde suçladıkları zaman, o itaat ettiklerinden
alacakları karşılık da: ?Size hidâyet geldiği zaman, sizi ondan biz mi
çevirdik? Hayır, siz kendiniz suç işliyordunuz!? (34/Sebe', 32) cümlesinden
ibarettir. Toplumlara tahakküm eden bu müstekbirlerle itaatkâr uyduları
arasındaki bu tartışma, uyduların şöyle demesiyle sona erecek: ?Hayır, öyle
değil! Gece gündüz (sizin işiniz) hile ve tuzak kurmaktı. Allah'ı inkâr
etmemizi, O'na eşler koşmamızı bize emrederdiniz!? (34/Sebe', 33)

İşte beşerî düzenlerin hepsinde
görüldüğü üzere, âdeta bir sürü gibi yönetilenler, hak nizama gözlerini ve
gönüllerini kapayanlar, yanlışlık ve haksızlık karşısında hiçbir tepki
göstermeyip kalabalığa uyanlar, hakka karşı olduğu halde otoriteye itaat edip
boyun eğenler... sonunda yönetici önderlerine, şöyle diyecekler: ?biz size
uymuştuk, şimdi bize gelen bu ateş azabından küçük bir parçayı olsun bizden
savabilir misiniz?? (14/İbrahim, 21)

Toplumlar, genellikle meliklerinin
dini üzeredirler. Meliklerin gidişatı, dünya görüşleri, tercihleri, değer
yargıları, tebaalarına da yansımaktadır. ?Ennâsü alâ dîn-i mülûkihim:
İnsanlar meliklerinin dini üzeredir? hadis-i şerifi bunu ifade etmektedir.
Bilindiği gibi, insanlar İslâm fıtratıyla doğuyor; dünyaya doğuştan inkârcı
olarak gelmiyorlar. Sonradan aile, çevre, ortam, eğitim ve yönetim, onların
mü'min kalmalarında ya da münkir olmalarında az veya çok etkili oluyor.
Bütün bunlar gösteriyor ki, itaat konusu, dünyada onurlu bir şekilde yaşamanın,
âhirette ateşten korunmanın temel dinamiklerindendir. Allah, Firavun ve adamları
hakkında, ?Biz onları, insanları ateşe çağıran önderler yaptık?
(28/Kasas, 41) buyuruyor. Bu liderlerin insanları ateşe çağırması demek, onları
cehenneme götürecek fiilleri yapmaya dâvet etmeleri ve buna vesile olmaları
demektir. ?Günü geldiğinde, her sınıf insanları önderleri ile birlikte
çağıracağız.? (17/İsrâ, 71) O gün, her insan topluluğu, ilâhî ya da şeytânî
önderlerine nisbet edilerek çağrılacak. Meselâ ?ey Firavun itaatkârları? , ?ey
Nemrut uyduları?... diye dâvet edilecek. Ayrıca, dinlerine, kitaplarına,
taraftarlıklarına nisbet edilerek çağrılacaktır.

Allah Rasûlü'nün, ?Kişi dostunun
dini üzeredir; onun için her biriniz kime dostluk ettiğine iyi baksın?
sözünden de anlıyoruz ki, insanlar, önderlerinin sadece şahsına değil;
görüşlerine de dost oluyorlar, itaat edip bağlanıyorlar. Onların yollarını
kendilerine izlenilecek yol edinmek suretiyle, bâtıl dinlerini kendilerine din
ediniyorlar. Dünyadaki ideolojik veya hevâî temele dayalı işbirlikleri,
kesinlikle görüş beraberliğine delâlet ediyor. Bunun için Yüce Hakk'ın fermanı,
?toplayın o zâlimleri ve onlarla beraber işbirliği edenleri, aynı yoldaki
arkadaşlarını ve Allah'tan başka tapmış oldukları putları? (37/Saffât,
22-23) şeklinde tecelli edecek.

Dünyadaki etkileme, tahakküm vâkıası
ve itaat anlayışı o derece açık ve enteresandır ki, ilâhî adalet gününde bunu
mütegallibelerin (haksız olarak ve zor kullanarak hükmedenler) yüzüne çarpan
taklitçi ve itaatkâr uyduları, sanki bugün yaşanan ?oyun?u dile getiriyor
gibidir. Şöyle diyor, itaat edip tâbi olanlar, itaat ettiklerine: ?Siz bize
sağdan gelirdiniz (suret-i haktan görünüp vesvese verir, telkinde bulunurdunuz)
derler.? (37/Saffâft, 28) Güvendiğimiz yönden bize sokulup propaganda
yapardınız. Siz bize hak cihetinden gelir, bâtılı bize süslü gösterirdiniz. Bizi
hidâyet yoluna uymaktan alıkoyardınız. Bize din taraflısı görünerek yaklaşır,
sahte delillerle aldatırdınız diyecekler. Zamanlar, metodlar ve imkânlar değişse
bile, aldatmadaki asıl unsurun nasıl her devirde birbirine benzediği hayret
vericidir. Yöneteni ve yönetileniyle, itaat edileni ve edeniyle, yönlendireni ve
kandırılanıyla hepsi ?o gün azabda müşterek/ortaktırlar.? (37/Saffât, 33)
(8)