Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Ödeme

Ödeme

Ödeme:

Ödeme, karz-ı hasenin hem
kalbî, hem de fıkhî boyutları olan ilkesidir. Kalbî boyut, borç alan şahsın,
borcunu ödeme niyetinin olması demektir. Niyetin yeri kalp olduğu için, bana
kalbî boyut denilebilir. Niyet kalbe ait biramel olup azim, kast ve kararlılık
demektir. Kalbinde bu sıfatları barındıran yani niyet eden kişi, onu pratik
hayata yansıtabilme çarelerini araştırır. Böylesi kişilere de Cenâb-ı Hak, yümn
ve bereket ihsan eder. Halk tâbiriyle ?birini bin? yapar ve ona borcunu ödeme
imkân ve fırsatını verir. Nitekim Allah Rasûlünün (s.a.s.) şu hadis-i şerifleri,
bu noktaya parmak basmaktadır: ?Kim ödemek niyetiyle başkasının malını (borç)
alırsa, Allah bu borcu ödemeye onu muvaffak kılar. Kim de başkalarının malını
telef etmek niyetiyle alırsa, Yüce Allah bu malın bereketini giderir. Ve borcu
ödemeye muvaffak olamaz.? (Buhârî, Zekât 18, İstikrâz 2; İbn Mâce, Sadakat
11; Ahmed bin Hanbel, II/361). Bir başka hadis-i şerifte, aynı muhtevâ şöyle
dile getirilir: ?Bir kimse ödemek niyetiyle borçlanır, sonra borcunu
ödeyemeden ölürse, Yüce Allah onun borcundan vazgeçer ve istediği bedeli vererek
alacaklısını râzı eder. Buna karşılık, gönlünde ödemek niyeti olmaksızın
borçlanan kimse, borcunu ödemeden ölürse, Allah ondan alacaklıların hakkını
alır.? (S. Buhârî, Tecrîd-i Sarih Terc. c. 7, s. 273)
Hadis-i şeriflerden de
anlaşıldığı gibi, gerek karz-ı hasende, gerekse ticarî borçlanmalarda, ilk şart
olan husus, borçlunun borcunu ödeme niyeti içinde bulunmasıdır. Karz-ı hasen,
vâdesi geldiğinde, sözleşme şartlarında tarafların kabul ettiği usûl üzere
ödenmek zorundadır. Hatta, karz-ı hasenin geri ödenmesi için, tarafların
anlaşmış oldukları vâde bağlayıcı değildir. Borçlu, borcunun ödenmesi
istediğinde; ?henüz vâdesi dolmadı? ödememezlik yapamaz. Meselâ: ?bir ay sonra
ödemek şartıyla? denilerek verilen ödünç, ödünç veren isteği takdirde, hemen
iâde edilmek zorundadır. Yalnız, borç verenin bu tavrı, mürüvvet açısında uygun
olmayıp, ahlâkî bir davranış değildir. Bu hükmün nedeni sorulacak olursa; karzda
tâyin edilen süreye bağlayıcılık vasfı verdiğimiz takdirde, bu muâmelenin
veresiye fâizi denilen ?ribâ-i nesîe?den hiçbir farkı kalmaz. Zaten ?ribâ-i
nesîe? ile ?karz-ı hasen?i birbirinden ayıran en temel özellik, karzda vâdenin
bağlayıcı olmaması ve yardımlaşma ilkesinin gözetilmesidir.
Ödeme hâdisesinde hem borçluya,
hem de alacaklıya düşen görevler vardır. Öncelikle borçlu, borcunu tam tekmil
olarak ve mutlaka gününde veya ihtiyacı bitip ödeme gücü varsa onu gününden önce
ödeme cihetine gitmek zorundadır. Borçlu, karşı tarafın, kendisine ihtiyacı
olduğu bir günde yardım etmesinin karşılığın en azından bu şekilde vermelidir.
Kaldı ki Allah Rasûlü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: ?Zenginin borcunu erteleyip
süresinde ödememesi zulümdür.? (Buhârî, İstikrâz 12; Müslim, Müsâkat 33; Ebû
Dâvud, Büyû' 10; Tirmizî, Büyû' 68)
Ayrıca; borçlunun ister ödeme
şekli, isterse ödenecek eşyanın daha kalitelisini ödemek sûretiyle alacaklıya
kolaylık göstermesi, centilmenlik yapması İslâmî ve insanî bir davranış
şeklidir. Meselâ, Allah Rasûlü bir bedevîden üç yaşlarında bir deveyi ödünç
olarak almıştı. Ödeme günü geldiğinde, ona denk bir hayvan bulunamadı. Bunun
üzerine Hz. Peygamberimiz, daha değerli bir devenin verilmesini emretti. Bu
karşılıktan çok memnun olan bedevî: ?Sen bana hakkımı en güzel şekilde verdin.
Allah da sana mükâfatını eksiksiz versin? diye Rasûlullah (s.a.s.)'a duâ
etmiştir (Buhârî, Vekâle 5, 6, İstikrâz 6, Hibe 25; Müslim, Müsâkat 122).
Kaydettiğimiz bu hadisin ayrı bir rivâyetinde, Hz. Peygamber'den alacağını
istemeye gelen bu bedevî, (ihtimal ki, yeni müslüman olmuştu ve peygambere nasıl
davranılması gerektiğini bilemiyordu) âdâba yakışmayan birtakım şeyler söylemiş;
bu durum karşısında ashâb-ı kirâmdan bazıları ayağa kalkıp onun üzerine yürümeye
azmetmişlerdi. Allah Rasûlü, olaya hemen müdâhale ederek, ?Bırakın onu, hak
sahibinin konuşmaya yetkisi vardır? (Buhârî, İskrâz 4) buyurmuş,
böylece bir taraftan yükselen tansiyonları aşağı çekerek muhtemel bir tatsızlığı
önlemiş, diğer taraftan ekonomik alanda geçerliliği olan çok önemli bir düstur
ortaya koymuştur.
Ödemede alacaklıya düşen
vazifeler ise; borçlunun borcunu ödemek zorunda olduğu gün itibarıyla, ihtiyacı
devam ediyor ve borcunu ödemeye imkânları yetmiyorsa, ona ödeme kolaylığı
göstermesi gerekir. Bununla ilgili olarak Cenâb-ı Hak; ?Eğer borçlu darlık
içinde bulunuyorsa, ona geniş bir zamana kadar süre tanımak vardır. Eğer
bilirseniz, alacağınızı bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır? (2/Bakara,
280) buyurur. Hukukî boyuttan çok, ahlâkî boyutun nazara verildiği bu âyet
çizgisinde serdedilmiş bulunan birçok hadis-i şerif de vardır. Bu hadislerden
bir-iki örnek verelim: "Sizden önce yaşayanlardan bir tüccar vardı. Halka
borç verirdi. Borçluları arasında fakir görürse hizmetçilerine: "Onun borcundan
vazgeçiverin, böylece Allah'ın da bizim günahlarımızdan vazgeçeceğini umarız"
derdi. Allah da onun günahlarından vazgeçti." (Buhârî, Sulh 10; Müslim,
Müsâkat 19, hadis no: 1557; Tirmizî, Büyû' 67; Nesâî, Büyû 104). "Kim
borçluya mühlet tanır veya bağışlayıverirse, Allah, kendi gölgesinden başka
hiçbir gölgenin bulunmadığı günde (kıyâmet gününde) onu arşının gölgesinde
gölgelendirir." (Tirmizî, Büyû' 67)