Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Kısasın Hikmetleri

Kısasın Hikmetleri



Kısasın Hikmetleri

Bir kimsenin hayatına
saldıranın, bunu hayatıyla ödemesi, birinin vücudunu yaralaması, kendi bedeninde
bunun karşılığı kadar zedelenmeye uğramasını gerekir. Bu, insana ve onun
haklarına bir saygıdır. Öldüreni affetmek, ölenin hakkına tecâvüzdür. Kur'an,
öldürenin (katilin) bağışlanmasını tavsiye etmektedir. Ancak, bu af yetkisi,
yalnızca ölenin yakınlarına âittir. Onlar dilerse affederler, dilerse diyet (kan
bedeli) alırlar. Ama affetmezlerse, suçlunun cezâsı verilmelidir. Bu cezâyı da
ancak müslümanların işlerini yürüten yetkililer (İslâm devletinin yöneticileri)
yerine getirebilir.
Kısas, Kur'an'ın tesbit ettiği
bir cezâdır. Peygamberimiz bunu hem uygulamış hem de tavsiye etmiştir. Bütün
İslâm âlimleri bu konuda fikir birliği (icmâ) etmişlerdir. Akıl yönünden de bu
cezanın gerekliliği ortadadır. Bir tarafta suçlu, bir tarafta ise haksızlığa
uğrayan taraf vardır. Suçlunun ceza alması, haklının da hakkının ödenmesi
gereklidir.
"Ey iman edenler!
Öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Hüre hür, köleye köle,
kadına kadın öldürülür. Ancak kim kardeşi tarafından affedilirse kısas düşer.
Bundan sonra ma'rûfa/iyiye uymak, öldürülenin velîsine (gereken diyeti) güzel
bir şekilde ve tam olarak ödemek gelir. O halde söylenenler, Rabbinizden bir
hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra saldırıya kalkışırsa, muhakkak
onun için elem verici bir azap vardır. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için
hayat vardır. Umulur ki, prensiplere uyar da kendinizi (kötülüklerden)
korursunuz.? (2/Bakara, 178-179).
Mâide Sûresi beşinci âyetinde
ise, cana can, kulağa kulak, göze göz, buruna burun, dişe diş karşılığı kısas
olduğu bildirilmektedir.
Günümüzde bazı kimseler, kısas
cezâsını ağır bularak karşı çıkarlar. Kısas, dengiyle karşılık vermektir, yani
adâleti yerine getirmedir. Üstelik katilin vârislerine affetme veya diyet alma
yetkisi de verilmiştir. Hatta bunu Kur'an'ın teşvik ettiğini de yukarıda gördük.
Asıl haksızlık, bu cezâların kaldırılması, ölenin yakınlarının haklarının
kendilerine sorulmadan ellerinden alınmasıdır. Kim, hangi yetkiyle öldürülenin
vârislerinin bu hakkını ellerinden alıyor? Katile cezâ vermemek, bir başkasının
hakkına saldırıdır. Aynı zamanda ölenin vârislerinin intikam duygularını
kabartır. Nitekim bir çok yerde, katillere hak ettiği cezâ verilmediği için
ölünün yakınları cezâ vermeye kalkıyorlar ve kan dâvâları sürüp gidiyor.
Öldüren katilin yaşama hakkı,
öleninkinden daha kutsal değildir. Kısasta insanlar için hayat vardır. Hem ahlâk
yönünden, hem sosyal barış yönünden, hem caydırıcılık yönünden, hem de merhamet
yönünden en tutarlı yol, kısastır. Allah, insanları bu konuda akıllı davranmaya
çağırıyor. Kötülüğün cezâsı, yapılan kötülük kadardır. Ancak affedip barışma
yolunu seçenlere Allah mükâfat verecektir (42/Şûrâ, 40). İslâm'da, bir yanağına
vurana öbür yanağı da çevirmek yoktur. Ne zulmetmek vardır, ne de zulme
uğrayınca sessiz kalmak. Kur'ân-ı Kerim, haklının hakkını ortaya koyduktan
sonra, hak sahibini affetmeye çağırır. Bu da tam bir denge, adâlet ve
merhamettir.
Kısas cezâsını uygun ve gerekli
gören bizzat Allah'tır. Her şeyi bilen Rabbimiz insanlar hakkında şüphesiz en
hayırlısını bilir. Kimin hak sahibi olduğunu en iyi o gösterir. Doğruyu ve
yanlışı O'ndan daha iyi kim bilebilir? O'nun hükmüne karşı çıkanlar ya bilgisiz
câhillerdir, ya da çok cür'etli kibirlilerdir. Onlar Allah'ın Rabliğini
yeterince bilemeyen ve kabul etmeyenlerdir.
Kısas cezasının uygulanması
için birtakım şartlar aranır. Bu şartların önemlilerini, kısaca şöyle
sayabiliriz:
1) Kısas, cinâyeti
(suçu) kim işlemişse ona uygulanır.
2) Kısası ancak müslüman
otorite sahipleri yerine getirir. Herhangi bir kişi veya topluluk bunu yapamaz.
3) Bir cinâyeti birkaç
kişi beraber işlemişse, kısas hepsine uygulanır.
4) Cinâyetin işlendiği
tam kesin olmazsa, yani şüphe halinde kısas uygulanmaz.
5) Suçlulara bu cezâ
uygulanırken makamlarına göre ayrım yapılmaz. Halk ile devlet başkanı arasında
bile fark yoktur.
6) Suçun, kasden yani
bilerek işlenmesi gerekir. Hatalı öldürme ve yaralamalarda başka cezâlar
uygulanır.
7) Öldürülenin vârisleri
veya yaralananın kendisi ?diyet' isterse veya affederse, kısas uygulanmaz.
8) Kısas, kendi dengine
göre uygulanır, aşırıya gidilmez.
İslâm'ın bütün hükümlerinde ve
ölçülerinde insanlar için hayırlar ve faydalar vardır. Kimi câhiller bunu
görmese de bu böyledir. Çünkü o, yerin ve göklerin sahibi Allah'ın dinidir.
Yaralamalara ve organlara verilecek zararlara karşı, onların dengi bir ceza,
yani bir diyet uygulanır. "Göze göz, kulağa kulak" demenin, anlamı, gözün aynen
çıkartılması, kulağın aynen kesilmesi değil, onların bedellerinin günün
şartlarına uygun olarak diyet şeklinde verilmesidir. İnsanlar arasında adâlet,
ancak Allah'ın koyduğu hükümlerin uygulanmasıyla sağlanır. İnsan, toplum, hayvan
ve çevre haklarının garantisi İlâhî hükümlerdir. Bu hükümlere yüzçevirenler hem
gerçek adâletten, hem de herkese âit hakları gereği gibi yerine getirmekten
mahrum kalırlar. Adâletten mahrum kalmanın sonucu ise zulüm, baskı, ezilme,
horlanma ve hakkını alamama gibi kötülükler ve İlâhî azaptır.[1]
Kısas, herhangi bir hakkı
dengiyle takas etmek, değiştirmek anlamına da gelmektedir. Kavram olarak bir suç
işleyenin aynı cinsten bir ceza ile cezalandırılmasıdır. Kanı, aynısıyla
ödetmek, bir hakkı misliyle takas etmektir. Hayat kutsaldır. Hayatı veren Hayy
(diri) ve Muhyî (hayat veren) isimlerinin sahibi Allah, onu alan da Mümît
(öldüren) ismiyle yine Allah'tır. Allah'a ait olan bu hak ve yetkiyi O'nun
dışında, O'nun izni ve emri olmadan kimsenin kullanma hakkı yoktur.
İslâm hukukunun ana
kurallarından biri olan kısas, suçluya, işlediği suç kabilinden ceza vermektir.
Kasden ve haksız yere bir insanı öldüren kimseye hapis cezası vermek, aklın
kabul edeceği bir şey değildir. İslâm'da hapishane yoktur, tutuk evi vardır. Suç
işleyen bir kimse, ya öldürülür, ya para ya da sürgün cezasına çarptırılır;
hapse atılmaz. İslâm'da af da büyük bir yer işgal eder. Suçundan dolayı
öldürülmesi gereken kimse, hak sahibi tarafından affedilirse, cezası paraya
dönüşür. Kısası emreden Bakara, 178. âyetinde bu cihet de ifade edilmiştir.
Meşrû müdafaa yaparken öldürmek gibi, ilk öldüreni cezalandırmak için öldürmek,
yani kısas, hayata kasdetmek değil; tam tersine hayata hizmettir (2/Bakara,
179).
Kısas hükmü, bazılarına çok
ağır bir ceza gibi gelse de ülü'l-elbâb/akıl sahipleri kabul ederler ki, bu
adaletin gereğidir, kangren olmuş bir uzvun kesilmesiyle vücudun kurtarılmasının
sağlanması gibi, hayat sağlayan bir yaptırımdır. Çünkü kısas, dini veya nefsi
müdafaa gibi meşrû bir sebep olmadan bir adamı zulmen öldürenlere uygulanır.
Birisinin yaşama hakkını yok yere, kaba gücüne dayanarak elinden alan kimseye,
kendisinden daha güçlünün var olduğunu bildirmek, onun da elinden hayat hakkını
almak lâzımdır. Birisini haksız yere öldürdüğü takdirde kendisinin de
öldürüleceğini bilen insan, kimseyi öldürmeğe cesâret edemez. Böylece toplumda
öldürme olayları çok azalır. Arada sırada gözü dönmüş katiller çıkarsa, onlar da
Allah'ın kanunuyla ortadan kaldırılınca topluma tam bir huzur havası egemen
olur. Sonra zâlimler öldürülünce mazlum olarak öldürülen kimsenin yakınlarının
kalbinde kin ve intikam hissi kalmaz. Hak yerini bulacağı için, fertler intikam
hissine kapılıp kendileri ceza vermeğe kalkmazlar, kan dâvâları olmaz. Belki
birkaç yılda bir kişi kısas olarak öldürülür ama, kendisinin kısas yapılarak
öldürüleceğini düşünen kimse, başkasını öldürmeye kalkmaz, toplum yaşar. Her gün
yüzlerce insanın çeşitli cinayetlere kurban gitmesi yerine saldırgan bir insanın
öldürülerek toplumda güvenin sağlanması daha iyi değil midir?[2]

?Ey akıl sahipleri! Kısasta
sizin için hayat vardır. Umulur ki, prensiplere uyar da kendinizi
(kötülüklerden) korursunuz.? (2/Bakara, 180).
?Kısasta hayat vardır? sözü,
gerçekten îcaz bakımından mûcizevî özellikler taşıyan ve çok dikkate değer bir
ifadedir. Çünkü kısas tatbik edilirse bir kişinin öldürülmesiyle pek çok
kimsenin yaşaması sağlanır, kan dâvâları böyle önlenir. Bir insanın hayatına
kast eden zâlimi affetmek için, öldürülen mazlumun hakkını gasb etmek, merhamet
ve insanlık değildir. Toplumun hakkını ferdin affetmesi mümkün olmadığı gibi,
bir ferdin hakkını da toplum veya onlar adına düzenlerin affetme hakkı ve
yetkisi yoktur. Katilin toplum veya kanunlar tarafından affedilmesi veya
Allah'ın koyduğu cezanın dışında hafif cezalara çarptırılması, merhamet değil;
zulümdür. Mazluma karşı, onun yakınlarına karşı, insanın yaşama hakkına, can
emniyetine ve dolayısıyla insanlığa karşı bir zulümdür. Toplumun ve düzenlerin
görevi, hak sahiplerinin haklarını korumaktır; başkasının en temel haklarından
birini ihlâl edeni kurtarmak için bahane aramak değil.







[1]
Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, s. 355-356.




[2]
Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi, c. 1, s. 71.