Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Kur'ân-ı Kerîm'de Kıyâmet

Kur


Kur'ân-ı Kerîm'de Kıyâmet



Kur'ân-ı Kerim'de Kıyâmet kavramına çok yer
verilir. Değişik kelimelerle Kıyâmetten bin civarında âyette konu edinilir.
Kıyâmetle ilgili temel kavram mâhiyetindeki kelimelerin kısa bir dökümünü
vermek, bu konuda ufuk açıcıdır: ?Kıyâmet? kelimesi, toplam 70 yerde zikredilir.
Aynı anlamdaki ?sâat? sözcüğü ise toplam 48 yerde geçer. ?Âhir (yevmu'l-âhır)?
kelimesi 28 yerde, ?âhiret? kelimesi ise 115 yerde kullanılır. Âhirette hesaba
çekilmek ve Kıyâmet günü ve hesap günü anlamındaki ?hesap (hısâb) ve
?yevmu'l-hısâb? kelimeleri toplam 39 yerde ifâde edilir. Yeniden diriliş
anlamında kullanılan ?ba's? kelimesi ve türevleri toplam 67 yerde kullanılır.
Kıyâmetin kopması ve her yaratığın ölümünden sonra, yeniden dirilişle birlikte
mahşerde toplanmak anlamındaki ?haşr? kavramı ve türevlerinin toplam 43 yerde
zikredildiği görülür.

İslâm inancının üç temel esasından birini
oluşturan Kıyâmet veya âhiret konusu yüzleri aşan, çok değişik ve müstakil
sûrelerde ele alınmıştır. Burada, toplum hayatında büyük önem taşıyan mes'ûliyet
duygusunun telkin edilmesinin bir hedef teşkil ettiği şüphesizdir. Ayrıca,
"Herkes yarın için ne hazırladığının bilincini taşımalıdır" (59/Haşr, 18)
âyetinde ifâdesini bulan geleceği düşünme ve ebedî hayatın mutluluğunu sağlama
uğruna faâliyet gösterme ilkesinin hâkim rol oynadığını da söylemek gerekir.


Kur'ân-ı Kerîm'de zaman zarfı olan "yevme", "yevmeizin"
kelimeleriyle oluşup Kıyâmeti tasvir eden âyetlerin sayısı 400'e yakındır.
Bunların yetmişi "yevmu'l-kıyâmeh" şeklindedir. Ayrıca, Kur'an'ın altmış yedinci
sûresi olan Mülk sûresinden itibâren yer alan 48 sûrenin büyük ekseriyetinin en
belirgin muhtevâsı "Kıyâmet" konusudur. Bunlardan başka "Kıyâmetin kopma zamanı"
demek olan "sâat", "dünyanın sonu" anlamına gelen "ukbâ" (ukbe'd-dâr; 13/Ra'd,
22, 24, 35, 42), "mutlaka gerçekleşecek olan realite" mânâsındaki "vâkıa",
"kimini alçaltan, kimini yükselten olay" anlamındaki "hâfida-râfia (56/Vâkıa,
1-3),"yeniden diriltmek, dirilterek hesap meydanında toplamak" mânâsındaki "ba's"
ve "haşr" (22/Hacc, 5; 50/Kaf, 44) kelimeleriyle bunlara benzer kavramlar
Kıyâmet için kullanılmıştır. "Dönüş, dönüş yeri, çıkarıldığı yer" anlamına gelen
ve bir âyette yer alıp bir yoruma göre Kıyâmet mânâsında olan "meâd" kelimesi de
(28/Kasas, 85), özellikle kelâm ve felsefe kitaplarında Kıyâmet yerine
kullanılmıştır.

"Onlar ki, namazlarına devam ederler. Mallarında
belli bir hisse vardır. İsteyene ve mahruma. Cezâ gününü tasdik ederler."
(70/Meâric, 22-26) Bu âyetler, Allah'a ve âhiret gününe iman etmenin,
insan hayatındaki önemini belirtiyor. Şu âyet de Kıyâmeti, âhireti
yalanlayanların bazı temel özelliklerini açıklıyor: "(Onlar da) dediler ki:
'Biz namaz kılanlardan olmadık. Yoksula da yedirmezdik. Boş şeylere dalanlarla
birlikte dalardık. Cezâ gününü yalanlardık." (74/Müddessir, 43-46)


"(Allah), Din gününün mâliki (cezâ gününün,
âhiret hayatının gerçek sahibi)dir."
(1/Fâtiha, 3)

?Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk
koşanlara diyeceğiz ki: ?Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?'
(Bundan) Sonra onların: ?Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden
değildik' demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.) Bak, kendilerine
karşı nasıl yalan söylediler ve düzmekte oldukları da kendilerinden
kaybolup-uzaklaştı.? (6/En'âm, 22-24)

?Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları
bir görsen: (Allah:) ?Bu, gerçek değil mi?' dedi. Onlar: ?Evet, Rabbimiz hakkı
için' dediler. (Allah:) ?Öyleyse inkâr edegeldikleriniz nedeniyle azâbı tadın!'
dedi.? (6/En'âm, 30)


?Allah'a kavuşmayı yalan
sayanlar, doğrusu hüsrana uğramışlardır. Öyle ki, sâat (Kıyâmet günü) apansız
onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek: ?Onda (dünyada)
sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize?' derler. Dikkat edin, o
işleyip yüklendikleri ne kötüdür!?
(6/En'âm, 31)

?Üzerinde Allah'ın isminin anılmadığı şeyi
yemeyin; çünkü bu fısk'tır (yoldan çıkıştır). Gerçekten şeytanlar, sizinle
mücâdele etmeleri için kendi dostlarına gizli çağrılarda bulunurlar. Onlarla
itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz.?
(6/En'âm, 121)

?Ey Âdemoğulları, şeytan, anne ve babanızın
çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları
cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve
taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz
gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.?
(7/A'râf, 27)

?Kimine hidâyet verdi, kimi de sapıklığı haketti.
Çünkü bunlar, Allah'ı bırakıp şeytanları veli edinmişlerdi. Ve gerçekten onları
doğru yolda saymaktadırlar.? (7/A'râf,
30)

"Sâatin (Kıyâmetin) ne zaman demir atacağını
(gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: 'Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır.
Onun süresini O'ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O,
size apansız bir gelişten başkası değildir.' Sanki sen, ondan tümüyle
haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: 'Onun ilmi yalnızca Allah'ın
katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.?
(7/A'râf, 187)

?O gün, onların tümünü bir arada toplayacağız,
sonra şirk katanlara: ?Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da'
diyeceğiz. Artık onların arasını açmışızdır. Şirk koştukları derler ki: ?Siz
bize ibâdet ediyor değildiniz. Bizim ile sizin aranızda şahid olarak Allah
yeter. Gerçekten biz, sizin ibâdetinizden habersizdik.' İşte orada, her nefis
önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları
olan Allah'a döndürülecekler. Yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup
uzaklaşacaklar.? (10/Yûnus, 28-30)

?(Kıyâmetin) Geleceği günde, O'nun izni
olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi ?bedbaht ve mutsuz',
(kimi de) mutlu ve bahtiyardır.? (11/Hûd,
105)

?(Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin
yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle
belireceği bir güne ertelemektedir. Başlarını dikerek koşarlar, gözleri
kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalbleri (sanki) bomboştur.?
(14/İbrâhim, 42-43)

"Göklerin ve yerin gaybı Allah'a âittir.
(Kıyâmet) Sâatin(in) emri de yalnızca (süratli) göz açıp kapama gibidir veya
daha yakındır. Şüphesiz, Allah her şeye güç yetirendir."
(16/Nahl, 77)

?O şirk koşanlar, şirk koştuklarını gördükleri
zaman: ?Rabbimiz, seni bırakıp bizim taptığımız ortaklarımız bunlardır'
diyecekler. (Onlar da bunlara:) ?Siz gerçekten yalan söyleyenlersiniz' diye sözü
(geri çevirip) fırlatacaklar. O gün (artık) Allah'a teslim olmuşlardır ve
uydurdukları (yalancı ilahlar) da onlardan çekilip uzaklaşmıştır.?
(16/Nahl, 86-87)

?Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak
(dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiç birini
dışarda bırakmamışızdır. Onlar senin Rabbine sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun,
siz ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, bizim size bir
kavuşma zamanı tesbit etmediğimizi sanmıştınız değil mi??
(18/Kehf, 47-48)

?(Kâfirlere:) ?Benim ortaklarım sandığınız
şeyleri çağırın' diyeceği gün; işte onları çağırmışlardır, ama onlar,
kendilerine cevap vermemişlerdir. Biz onların aralarında bir uçurum koyduk.?
(18/Kehf, 52)

?Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde
dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sûr 'a da üfürülmüştür, artık onların tümünü
bir arada toparlamışız.? (18/Kehf,
99)

?Andolsun Rabbine, biz
onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin
çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.?
(19/Meryem, 68)

?Ve onların hepsi, Kıyâmet günü O'na,
?yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir.
(19/Meryem, 95)

?Sûr'a üfürüleceği gün, biz
suçluları/günahkârları o gün, (yüzleri kara, gözleri) gömgök (kaskatı ve kör)
olarak toplayacağız.? (20/Tahâ, 102)

"Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: 'Benim
Rabbim, onları darmadağın edip savuracak. Yerlerini bomboş, çırçıplak
bırakacaktır. Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek.?
(20/Tahâ, 105-107)

?O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan
çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir
hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.?
(20/Tahâ, 108)

?O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin
verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar
sağlamaz.? (20/Tahâ, 109)

"İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı,
kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar."
(21/Enbiyâ, 1)

"Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece
onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne
onlara süre tanınacak." (21/Enbiyâ,
40)

"Biz, Kıyâmet gününe âit duyarlı teraziler
koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal
tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak Biz yeteriz.?
(21/Enbiyâ, 47)

"Bizim, göğü kitabın sayfalarını katlar gibi
katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna)
iâde edeceğiz. Bu, bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, Biz yapıcılarız."
(21/Enbiyâ, 104)

?Hayır, onlar Kıyâmet sâatini yalanladılar; biz
Kıyâmet sâatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık. (Ateş,)
Onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu
işitirler. Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları
zaman, orada yok oluşu isteyip çağırırlar.?
(25/Furkan, 11-13)

?Sûr 'a üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği
kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her
biri ?boyun bükmüş' olarak O'na gelmişlerdir.?
(27/Neml, 87)

?O gün (Allah) onlara seslenerek: ?Bana ortak
olarak öne sürdükleriniz nerede?' der. Üzerlerine (azab) sözü hak olanlar derler
ki: ?Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp
saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan)
uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi. Denir ki:
?Ortaklarınızı çağırın.' Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler
ve azabı görürler. Hidâyet bulmuş olsalardı ne olurdu. O gün (Allah) onlara
seslenerek: ?Gönderilen (elçilere) ne cevap verdiniz?' der.?
(28/Kasas, 62-65)

?Kıyâmet sâatinin kopacağı gün,
suçlu-günahkarlar umutsuzca yıkılırlar. (Allah'a eş koştukları) Ortaklarından
kendilerine şefaatçi olan yoktur; onlar, ortaklarını inkâr ediyorlar.?
(30/Rûm, 12-13)

"Kıyâmet sâatinin bilgisi, şüphesiz Allah'ın
katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne
kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz
Allah bilendir, haberdârdır."
(31/Lokman, 34)

"İnsanlar, sana Kıyâmet sâatini sorarlar; de ki:
'Onun bilgisi yalnızca Allah'ın katındadır.' Ne bilirsin; belki Kıyâmet sâati
pek yakın da olabilir." (33/Ahzâb,
63)

"Onlar: 'Eğer doğru sözlü iseniz, bu vaad
(ettiğiniz azap) ne zamanmış?' derler. De ki: 'Sizin için belirlenmiş bir gün
vardır ki, ondan ne bir an ertelenebilirsiniz, ne de (bir an) öne
alınabilirsiniz." (34/Sebe', 29-30)

?Demişlerdir ki: ?Eyvahlar bize,
uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip kaldırdı? Bu, Rahmân (olan
Allah)'ın vaad ettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş.?
(36/Yâsin, 52)

"Onlar, yalnızca tek bir çığlıktan başkasını
gözetmezler, onlar birbirleriyle çekişip dururken o kendilerini yakalayıverir.
Artık ne bir tavsiyede bulunmağa güç yetirebilirler, ne âilelerine
dönebilirler." (36/Yâsin, 49-50)

"Sûr'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden
(diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp giderler."
(36/Yâsin, 51)

"İşte o, yalnızca bir tek çığlıktan ibârettir;
artık kendileri (diriltilmiş olarak) bakıp duruyorlar."
(37/Sâffât, 19)

"Derler ki: 'Eyvahlar
bize; bu, din günüdür.' 'Bu, sizin yalanladığınız (mü'mini kâfirden, haklıyı
haksızdan) ayırma günüdür.?
(37/Sâffât, 20-21)

?Ve onları durdurup tutuklayın, çünkü sorguya
çekileceklerdir.? (37/Sâffât, 24)

?Siz, O'nun dışında dilediklerinize ibâdet
edin.? De ki: ?Gerçekten hüsrana uğrayanlar, Kıyâmet günü hem kendilerini, hem
yakınlarını hüsrana uğratanlardır. Haberiniz olsun; bu apaçık olan hüsranın
kendisidir.? (39/Zümer, 15)

?Kıyâmet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin
yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler için cehennemde bir
konaklama yeri mi yok?? (39/Zümer,
60)

"Kıyâmet sâatinin ilmi O'na döndürülür. O'nun
ilmi olmaksızın, hiç bir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiç bir dişi, gebe kalmaz
ve doğurmaz da. Onlara: 'Benim ortaklarım nerede?' diye sesleneceği gün, dediler
ki: 'Sana arzettik ki, bizden hiç bir şâhit yok.?
(41/Fussılet, 47)

"Ki Allah, hak olmak üzere Kitabı ve mizanı
indirdi. Ne bilirsin; belki Kıyâmet sâati pek yakındır."
(42/Şûrâ, 17)

"Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine
apansız geliverecek olan Kıyâmet sâatinden başkasını mı gözlüyorlar?"
(43/Zuhruf, 66)

"Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların
mülkü kendisinin olan (Allah) ne yücedir. Kıyâmet sâatinin ilmi O'nun katındadır
ve O'na döndürüleceksiniz."
(43/Zuhruf, 85)

"De ki: 'Allah sizi diriltiyor, sonra sizi
öldürüyor, sonra kendisinde hiç bir kuşku olmayan Kıyâmet günü O sizi bir araya
getirip toplayacaktır. Ancak insanların çoğu bilmezler.?
(45/Câsiye, 26)

"Artık onlar, Kıyâmet-sâatinin kendilerine
apansız gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte onun işaretleri gelmiştir.
Fakat kendilerine geldikten sonra öğüt alıp-düşünmeleri onlara neyi sağlar?
(47/Muhammed, 18)

"O gün, o çığlığı bir gerçek (hak) olarak
işitirler. İşte bu, (dirilip kabirlerden) çıkış günüdür."
(50/Kaf, 42)

"O yaklaşmakta olan yaklaştı."
(53/Necm, 57)

"Gözleri zillet ve dehşetten düşmüş olarak,
sanki yayılan çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. Boyunlarını çağırana doğru
uzatmış olarak koşarlarken, kâfirler derler ki: 'Bu, zorlu bir gün.?
(54/Kamer, 7-8)

?(Çünkü o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından
tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar.?
(55/Rahmân, 41)

"Yer şiddetle sarsıldığı, dağlar darmadağın olup
ufalandığı, toz duman halinde dağılıp savrulduğu Ve sizler de üç sınıf olduğunuz
zaman..." (56/Vâkıa, 4-7)

"Ve diyorlardı ki: 'Biz öldükten, toprak ve
kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz? Önceki atalarımız
da mı?' De ki, öncekiler ve sonrakiler. Belli bir günün buluşma vakti için
mutlaka toplanacaklardır. Sonra siz ey sapık yalancılar, elbette bir ağaçtan,
bir zakkum ağacından yiyeceksiniz. Onunla karınlarınızı dolduracaksınız. Üzerine
de kaynar su içeceksiniz. Susuzluk hastalığına tutulmuş develerin içişi gibi
içeceksiniz. İşte cezâ gününde onların ağırlanışı bu şekilde olacaktır."
(56/Vâkıa, 47-56)

"Vâkıa (kesin bir gerçek olan Kıyâmet) vuku
bulduğu zaman, Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur."
(56/Vâkıa, 1-2)

"O yaklaşmakta olan yaklaştı. Onu Allah'ın
dışında ortaya çıkaracak başka (hiç bir güç yoktur)."
(53/Necm, 57-58)

"Derler ki: 'Eğer doğru söylüyorsanız, şu tehdit
(ettiğiniz azap) ne zamanmış?' De ki: '(Bununla ilgili) Bilgi ancak Allah'ın
katındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.?
(67/Mülk, 25-26)

?O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları,
nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. ?Bugün sizin müjdeniz, içinde
ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar akan cennetlerdir.? İşte ?büyük
kurtuluş ve mutluluk' budur. O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman
edenlere derler ki: ?(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık
alıp-yararlanalım.? Onlara: ?Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya
çalışın? denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sûr çekilmiştir; onun iç
yanında rahmet, dış yanında o yönden azab vardır.?
(57/Hadîd, 12-13)

?Ey iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir
tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından
ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla birlikte iman
edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında
koşar-parıldar. Derler ki: ?Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz
Sen, her şeye güç yetirensin.?
(66/Tahrîm, 8)

?Gözleri ?korkudan ve dehşetten düşük',
kendilerini de zillet sarıp kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken
secdeye dâvet edilirlerdi.?
(68/Kalem, 43)

"Artık sûr'a tek bir üfürülüşle üfürüleceği.
Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma
ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman. İşte o gün, vakıa (bir
gerçek olan Kıyâmet) artık vukubulmuş (gerçekleşmiş)tur. Gök
yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, ?sarkmış za'fa uğramıştır."
(69/Haakka, 13-16)

?Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki:
?Alın, kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış
(anlamış)tım.' Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. Yüksek bir cennette.?
(69/Haakka, 19-22

?Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki:
?Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm her
şeyi) kesip bitirseydi.? (69/Haakka,
25-27)

"Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün;
Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak."
(70/Meâric, 8-9)

?(Böyle bir günde) Hiç bir yakın dost bir yakın
dostu sormaz.? (70/Meâric, 10)

"Şüphesiz, size vaad edilen gerçekleşecektir."
(77/Mürselât, 7)

"Yıldızlar ?örtülüp (ışıkları) silindiği' zaman,
Gök yarıldığı zaman, Dağlar kökünden sökülüp savurulduğu zaman, Ve Rasuller de
(şâhitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman..."
(77/Mürselât, 8-11)

?Bu ayırma gününü sana ne bildirdi? O gün,
yalanlayanların vay haline. Biz, öncekileri helak etmedik mi? Sonra arkadan
gelenleri onların izinde yürüteceğiz. İşte Biz, suçlu günahkârlara böyle
yapıyoruz. O gün, yalanlayanların vay haline!?
(77/Mürselât, 14-19)

"Sûr 'a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga
geleceksiniz. O sırada gök açılmış ve kapı kapı olmuştur. Dağlar yürütülmüş,
artık bir serab oluvermiştir."
(78/Nebe', 18-20)

"Şüphesiz o hüküm (fasl) günü, belirlenmiş bir
vakittir." (78/Nebe', 17)

"Şüphesiz, size vaad edilen gerçekleşecektir."
(77/Mürselât, 7)

?O ne zaman demir atacak?' diye, sana Kıyâmet
sâatini soruyorlar. Onunla ilgili bilgi vermekten yana, sende ne var ki? En
sonunda o (ve onunla ilgili bilgi), Rabbine âittir."
(79/Nâziât, 42-44)

?Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar; Annesinden
ve babasından.? (80/Abese, 34-35)

?O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek
bir işi vardır.? (80/Abese, 37)

?O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır;
Güler ve sevinç içindedir.?
(80/Abese, 38-39)

?Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azap
gibi azaplandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz.?
(89/Fecr, 25-26)

"Yer, o şiddetli
sarsıntısıyla sarsıldığı, Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı, Ve insan:
?Buna ne oluyor?? dediği zaman; O gün (yer), haberlerini anlatacaktır. Çünkü
senin Rabbin, ona vahyetmiştir."
(99/Zelzele (Zilzâl),
1-5)