Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İnsan Denen Âyet

İnsan Denen Âyet


İnsan Denen Âyet:

Allah Teâlâ, bu çeşit canlı
âyetlerin insanın sadece etrafındaki varlıklarda değil; bizzat kendisinin maddî
ve mânevî yapısında da olduğuna şöyle işaret eder:
?Yeryüzünde de kesin
inanacak insanlar için (Allah'ın varlığını, birliğini ve kudretini gösteren)
nice âyetler (işâret ve deliller) vardır. Bizzat kendinizde de. Görmüyor
musunuz?? (Zâriyât: 51/20-21).
Gerçekten de insanın bizzat
kendisi esrârengiz bir âlemdir. Onun hakkında bilinenler, keşfedilmeyi bekleyen
bilinmeyenler yanında hâlâ bir hiç hükmündedir. Onun için, Yüce Allah, bu tip
âyetlerin sırrı hemen kavranılmasa bile zaman içinde keşfedileceğine şöyle
işaret etmektedir:
?O (Kur'an), ancak bütün
âlemlere zikirdir/öğüttür. Onun haber(ler)ini(n doğruluğunu) bir süre sonra
gâyet iyi anlayacaksınız!? (Sâd: 38/87-88).
?Her haberin gerçekleşeceği
bir zaman vardır. Bir müddet sonra öğreneceksiniz.? (En'âm: 6/67).
?Ve (yine) de ki: ?Allah'a
hamdolsun, O size âyetlerini gösterecek, siz de onları öğreneceksiniz...? (Neml:
27/93).
?Âyetlerimiz size
göstereceğim; acele etmeyin.? (Enbiyâ: 21/37)
Kur'an, bu gibi âyetleriyle
insanların gözlerini kendilerine ve dış âleme/çevreye doğru çevirirken kendinden
gâyet emindir. İlmin ilerlemesiyle kendisinin yanlışlarının ortaya çıkıp gözden
düşeceği, bu sebeple insanların kendinden uzaklaşacağı gibi bir endişesi yoktur.
Bilakis, insanlar kâinatın yapısındaki ince sırları keşfettikçe Yüce Allah'ın
varlığının, birliğinin, gücünün ve ilminin sonsuzluğunu daha iyi kavrayacaklar
ve imanları daha da kuvvetlenecektir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:


?Biz âyetlerimizi hem âfak'ta (insanın
dışında), hem de enfüste (kendi nefislerinde) onlara göstereceğiz; öyle ki
şüphesiz onun (Kur'an'ın) hak olduğu kendilerine apaçık belli olsun. Her şeyin
üzerinde senin Rabbinin şahit olması (her şeyi görmesi sana)
yetmez mi??
(Fussilet: 41/53).

Görüldüğü gibi Yüce Allah bu âyetlerde,
insana bu evrenin bazı sırlarını göstereceğini, kendi iç dünyasının kapalı
noktalarını açacağını vaad etmektedir. Bütün bunların kendilerine seslenen bu
kitabın hak bir kitap olduğunu anlayıncaya kadar devam edeceğini belirtmektedir.
Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?

Allah Teâlâ bu vaadini doğru çıkarmış ve
insanlara yapmış oldukları araştırmalarla önceden bilinmeyen pek çok sırrını
açmıştır. Evet, bu gün insanlık, aradan geçen on beş asır zarfında henüz
bilebildikleri bilemediklerinin yanında çok az da olsa, pek çok şeyi
öğrenmiştir. Kâinatın merkezi sandıkları dünyalarının aslında güneşe bağlı, onun
etrafında dönen çok küçük bir zerre olduğunu, güneşin ve onun içinde yer aldığı
sistemin de, milyarlarca benzerinden sadece birisi olduğunu, kâinat yaratılalı
beri ışığı yola çıkmış ama henüz ışığı bize kadar ulaşamamış nice yıldızların
bulunduğunu öğrenmiştir. İnsanlar, kendi dünyalarını da gittikçe daha iyi
tanıdılar. Onun hem kendi ekseni etrafında ve hem de güneşin çevresinde
döndüğünü keşfettiler. Karada ve denizde yer alan birçok bitki ve hayvanı tesbit
ettiler. Son asırlarda Yüce Rablarının kendileri için yerin derinliklerine
gizlediği kömür ve petrol gibi çok büyük enerji kaynaklarını tesbit edip
kullanmaya başladılar. Kendi vücutlarının maddî ve rûhî yönü ile ilgili de pek
çok keşiflerde bulundular, ama araştırdıkça bilmediklerinin gittikçe daha da
arttığını, çok esrârengiz, muhteşem bir sanat ve dehşetli bir yapı ile karşı
karşıya olduklarını anladılar. Ve insanlar, Allah'ın yarattığı bu muhteşem
evreni ve kendilerini keşfetmeye, onlarda geçerli olan kanunları tesbit etmeye
hâlâ devam etmektedirler.

Hiç şüphesiz Allah Teâlâ'nın bu
kâinat/tabiat/çevre ve insan kitaplarının âyetlerini okuyup anlayacak, bu canlı
ve âdeta konuşan mûcizelerini en iyi bir şekilde değerlendirebilecek olanlar,
ancak onlar üzerinde araştırma yapıp onlardaki sırrı, esrârengiz ve muhteşem
yapıyı ortaya çıkarmaya çalışan âlimlerdir. Nitekim bu durum, Fâtır sûresi, 28.
âyette açık bir şekilde ortaya konmuştur. Allah (c.c.) bu âyette, önce yine
tabiattaki bazı âyetlere/tezâhürlere dikkatlerimizi çektikten sonra şöyle
buyurur:

?... Kulları içinde ancak âlimler Allah'tan
(tam lâyıkı ile) korkarlar.? (Fâtır:
35/28).

Demek ki her âlim, ilmi genişledikçe ve
Allah'ın bu varlıklardaki ince denge ve düzenini keşfettikçe Yüce Allah'ın güç,
kudret, sanat ve ilmini daha çok görüp daha iyi takdir edecek, böylece Allah'a
olan saygı, sevgi ve hayranlığı, huşû ve takvâsı da o derece artacaktır.


Demek ki, İslâm âlimlerine ve âlim adayı
gençlere pek çok görevler düşmektedir. Böyle bir övgüye en lâyık âlimler, Kur'an,
kâinat ve insan adlı kitapları birbirleriyle uyumlu, irtibatlı okuyan,
araştırmalar yapan ve birinin tefsiri için diğer ikisinin gözardı edilmemesi
gerektiğini bilen âlimler olmalı ve gece gündüz çalışıp bu yüksek dereceye
ulaşıp böylece, pek çok kimsenin de hidâyetine vesile olmalıdır.[1]

Âyet, açık alâmet, inkârı
mümkün olmayan mûcize demektir. Kur'an'ın cümleleri, Allah'ın varlığına,
birliğine, Kur'an'ın Allah'ın kelâmı olduğuna delâlet eden âyetler olduğu gibi
doğa olayları da Allah'ın varlığına ve birliğine delâlet eden âyetlerdir. Sözlü
olan âyetlerin (vahyin) yanında, herkesin gözü önünde serili bulunan tabiat
kitabının âyetleri olan sözsüz âyetler, tabiat olayları ve insan da besmeleyle,
Allah'ın ismi ve izniyle, O'nu yücelterek okunmayı beklemektedir. "Oku!" emrinin
muhâtabı olan insan için gösterilen nesnelerdir tüm bu âyetler. Aklını
çalıştıran, iyi düşünen insanlar için bütün tabiat olayları, dillenip Allah'ın
varlığını ve birliğini haykırır. Şu yeşillenen ağaçlar, şu uçan kuşlar, şu yüzen
balıklar, şu gece gündüz, şu kâinattaki düzen, kendilerini yaratan çok akıllı,
Rahmân ve Rahîm, her şeye gücü yeten muhteşem sanatını icrâ eden muazzam bir
yaratıcı Allah'ın varlığını söyler. Bundan dolayı Kur'an, her vesile ile insanın
dikkatini tabiat âyetlerini okumaya, onlardaki incelikleri düşünmeğe dâvet eder.
Gece ve gündüzün değişmesi, bize sonsuz görünen şu engin kâinatta aynı İlâhî
kanunların bulunması, zerreden sonsuz evrene dek her şeyin ince yasalarla
düzenlenmiş olması, bunların bir tesadüf/raslantı ile kendi kendine değil; büyük
akıl, irâde ve kudret sahibi bir yaratıcı tarafından yaratıldığını kanıtlar.
İşte bu kâinatı düşünen, tabiat varlıklarındaki ince hikmetleri, yasaları okuyan
kimse derhal Rahmân ve Rahîm sıfatlarıyla niteli bir Allah'ın var olduğunu
anlar, her şeyin O'na boyun eğdiğini görür. Kendisi de bilinçli olarak O'nun
emrine boyun eğer, O'na kulluk eder.

?Biz âyetlerimizi hem âfak'ta (insanın
dışında, ufuklarda, çevrelerinde), hem de enfüste (kendi nefislerinde) onlara
göstereceğiz; öyle ki şüphesiz onun (Kur'an'ın) hak olduğu kendilerine apaçık
belli olsun.? (Fussilet: 41/53).


Müfessirlerin çoğuna göre, bu âyette ifade
edilen âfâktaki âyetler; güneş, ay, yıldızlar, gece-gündüz, rüzgâr, yağmur, gök
gürültüsü, bitki, ağaç, dağlar, denizler ve benzeri doğa varlıkları ve tabiat
olayları; enfüsteki âyetler de insan anatomisindeki ve rûhundaki hârika sanat,
düzen ve hikmettir. Burada, Kur'an'ın gerçek vahiy olduğunun anlaşılması için
doğa olaylarından ve insanın kendi yaratılışından kanıtlar sunulacağı
belirtilmektedir. Âyette insanın bilgi edinme yollarına da dikkat çekilmekte ve
insanların ibret almaları istenmektedir. Öyle ise, âfâk ve enfüs âyetleri,
insana bilgi sunan, bilginin kaynağı olan âyetlerdir.
Kur'an, ilim ve hikmete çok
değer vermiştir. İlimden söz eden âyet sayısı 750'ye varır. Kur'an, âlimi görür,
câhili kör kabul eder.[2]

"Hiç bilenlerle bilmeyenler
bir olur mu? Ancak öz akıl sahipleri düşünüp ibret alır." (Zümer: 39/9).
"Ancak âlimler, Allah'a
gereğince saygı gösterir, huşû duyup korkar." (Fâtır: 35/28) buyrulur. Fakat
Kur'an'ın övgü ile söz ettiği ilim, ispatlanmamış teoriler, boş nazariyeler,
kuru ve soyut entellektüel teoriler değil; insanın iç dünyasını aydınlatan din
bilgisi ve dış dünyasını aydınlatan imanla irtibatlı müsbet ve hayırlı ilimdir.
İşte kesin bilgiye ermek için insanlara Allah'ın âfâktaki ve enfüsteki âyetleri
gösterilmektedir. Gerçekten âfâkta gösterilen âyetler, doğa varlıkları ve
bunların bağlı bulunduğu yanlış anlaşılmaya müsait şekilde "tabiat yasaları"
denilen, Allah'ın tabiattaki değişmez yasaları (sünnetullah); enfüste gösterilen
âyetler de insan ruhunun derin aşamaları ve bunlara konulan İlâhî nurlardır.
İşte her iki dünyadaki/kitaptaki Allah'ın yasalarını anlamak, bilgi ve hikmete
bağlıdır. Kur'an, dikkatimizi, çevremizi ve bu doğa olaylarını inceleyip
onlardaki İlâhî kanunları bulmağa yöneltir.[3]

Niçin Kur'an, insanın gözünü
tabiat olaylarına çeviriyor? Çünkü Allah'ın yasaları, her an bu olaylarda
görünmektedir. Bu yasaları keşfedenler, Allah'ın kudretini daha iyi anlayıp O'na
gereğince saygı gösterecekleri gibi; doğaya da, çevreye de egemen ve halife
olurlar. Doğanın büyük, hatta bazen yıkıcı güçlerini kendilerine boyun eğdirip
hizmetlerinde kullanırlar. Zira Allah, denizleri, dağları, güneşi, ayı,
hayvanları, özetle her şeyi, tüm doğayı insanın buyruğuna vermiş, melekî güçler
bile insana boyun eğmiştir. Ancak insanın aklını çalıştırması, doğanın
gizliliklerini bilmesi lâzımdır ki tabiata egemen olabilsin. Çünkü doğaya hâkim
olabilmek bilgi işidir. Bilgili olan, güçlü olur. İşte insanlığın yararına
dönüşecek, amele/icraata çıkacak müsbet ilim, imanla beraber olursa Kur'an
dilinde hikmet adını alır. Kur'an'ın hikmet dediği böyle hayırlı ilim, ruhsuz ve
mâneviyatsız bilgi değil; Yaratana karşı sevgi ve saygı, kulluğu kamçılayan
ilimdir. Bu ilim, insanı maddeye kulluğa değil; maddenin yaratıcısı Allah'a
saygıya; imansızlığa değil, imana götürür. Bundan dolayı Allah'ın Elçisi:
"Hikmetin başı Allah korkusudur." (Tirmizî) buyurmuşlardır.
Kur'an, insanın ilim sahibi
olmasını, doğayı incelemesini ve evrendeki ince düzeni, hârika yasaları keşfedip
bunları yaratan Allah'a daha bir gönülden saygı ile bağlanıp kulluk etmesini
istiyor. Eğer müslümanlar, din bilimlerinde yaptıkları gibi felsefe ve doğa
bilimlerinde de birtakım kuru nazariyata dalmayıp Kur'an'ın yönelttiği
doğrultuda gitmeyi sürdürselerdi, hiç kuşkusuz Avrupa'nın düzeyine, hem de
onlardaki olumsuzluklara düşmeden onlardan çok önce varabilirlerdi. Çünkü
başlangıçtaki gelişme, teorilerden çok eylem ve deneyim yönünde idi. Daha sonra
tecrübe ve araştırma bırakılıp nazarî ayrıntılara dalındı, orijinal eserler
yerine, şerhler ve şerhlere hâşiyeler yazılmağa başlandı ve böylece İslâm
dünyasının bilim adamları, yararsız ayrıntılar içinde kaybolup gittiler.
Böyle olmakla beraber şunu da
vurgulamak gerekir ki, İslâm'ın ilk feyzinden ilham alan müslüman bilim
adamları, ilk beş-altı asır, ilme büyük hizmetler verdiler; bugünkü Avrupa bilim
ve teknolojisine temel olacak altyapıyı hazırladılar. Müslümanların bu
hizmetleri, dünya bilim adamlarınca kabul edilen bir gerçektir. İşte, Yûsuf
sûresinin 105. âyetinde göklerde ve yerde bulunan nice âyetlerin yanından hiç
düşünmeden, ibret almadan geçenler kınanmaktadır. Bunları düşünüp tefekkür eden
insan, bunları sadece Allah'ın yarattığını, O'ndan başka kimsenin bunları var
edecek güçte olmadığını anlar. Bir tek hücreyi dahi en gelişmiş laboratuvarlarda
yaratmak mümkün değilken; bu kadar sayısız canlar, bu kadar çiçekler, yıldızlar,
galaksiler, bu ince âhenk ve düzen kendi kendine olamaz. Herhangi bir yaratık da
bunları yaratacak güçte olmadığına ve bunları sadece Allah yaratmış olduğuna
göre O'ndan başkasına tapmanın, kulluk etmenin hiçbir anlamı yoktur. İşte bu
tabiatı ve doğa olayları iyice düşünen, bu gerçeği anlar da Allah'a şirk koşmaz,
itaat ve ibâdeti sadece O'na yapar, yaratıklara kulluk etmez.
Necm sûresinde de
Peygamberimiz'in, Rabbinin âyetlerinden bir kısmını gördüğü anlatılmaktadır.[4]
Burada kastedilen âyetler, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in melekle karşılaşması,
hârikulâde mânevî haller görmesidir ki Kur'an, bunların ayrıntısını
belirtmemiştir. Bu âyetler, Peygamber'in mîraçta gördüğü olağanüstü şeylerdir.

Peygamberlerin
elinde zuhur eden olağanüstü şeyler, onlar vâsıtasıyla Allah'ın gerçekleştirdiği
mûcizeler de birer âyettir. Çünkü bunlar, o insanın sıradan bir kimse olmadğını,
ancak Allah'ın desteği ve yardımı ile bu hârikaların olacağını anlatır. Bu
olağanüstü şeyler (mûcizeler), elinde ortaya çıkan insanın peygamberliğini isbat
eder. Mûcizeler çeşitlidir. Kurân-ı Kerim, Hz. Mûsâ'nın dokuz mûcizesinden söz
eder.[5]
Hz. İsa'nın da bazı gizli şeyleri bildiğini, ölüyü dirilttiğini, çamurdan
yaptığı kuş heykellerini üfleyerek canlandırdığını, körün gözünü açtığını,
alacalıyı iyileştirdiğini anlatır.[6]








[1]
Mevlüt Güngör, Kur'an Penceresinden Bakış, 203-212.



[2]
Fâtır: 35/19-21.



[3]
Meselâ bk. Ğâşiye: 88/17-20; Mülk: 67/19.



[4]
Necm: 53/18.



[5]
A'râf: 7/133.




[6]
Âl-i İmrân: 3/49. Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi, c. 3, s. 258-260.

ÂYET .. Âyet; Anlam ve Mâhiyeti
Kur'ân-ı Kerim'de Âyet Kavramı
l- Burhan, Delil Anlamında
2- Mûcize Anlamında
3- Alâmet, Nişan Anlamında
4- Acâyip İş Anlamında
5- İbret Anlamında
6- Kıyâmet Alâmeti Anlamında
7- Kur'an'ın Tümü Veya Belli Bölümleri Anlamında
Âyetin Anlam Sahası
Allah'ın Tabiattaki Âyetleri
İnsan Denen Âyet
Kur'an Âyetleri (Cümleleri)
Âyetlerin Sayısı
Kur'ân Âyetlerinin Âyet (Delil ve Mûcize) Oluşu; Kur'an'ın İlmî İ'câzı
Kur'an'ın Âyet Âyet İndirilmesi ve Hikmetleri
Âyetler Topluluğu Anlamında Kitap .
Hz. Mûsâ (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Âyetü'l-Kübrâsı
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Âyetü'l-Kübrâsı
Peygamberimiz'in Âyetü'l Kübrâ Oluşu
Âyetleri Doğru Okuyup Anlayabilme İçin Gerekli Şartlar
1) İlim
2) İman
3) Akıl
4) Tefekkür
5) Zikir
6) Tefakkuh
7) İttika
8) İstimâ
9) Tevessüm
10) Yakîn
11) Hikmet
12) Lübb
13) Sabır
14) Şükür
15) Zulümden Uzak Durmak
16) Kibirden Uzak Durmak, İstikbârlığa Meyletmemek
17) Tevbe
18) İnâbe
19) Âhiret Bilinci
Semâ Âyeti
Güneş
Yıldızlar
Dünyamız ve Güneş
Evrenin Muazzam Büyüklüğü
Galaksiler Ve Samanyolu Galaksisi
Kâinatın Nizamı, Muhteşem Sistem
Kâinat Büyük, Ama Ekber Değil!
İnsan Denen Âyet
İnsanın Değeri
Konu ile İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
ÂYETLERİ UCUZA SATMAK .. Az Bir Karşılık ile (Ucuza) Satmak .
Yahudi ve Hıristiyanları Taklit Perspektifi
Allah'ın Âyetlerini Ucuza Satmak Konusunda Âyetler
Kur'an Okuma ve Hatta Öğretme Karşılığında Ücret Almayı Yasaklayan Hadis-i Şerifler
Ücretle Kur'an Okumanın Fıkıhtaki Yeri
Zaruret Açısından Kur'an Kıraatine Ücret
Hiçbir Peygamber, Tebliğ Karşılığında İnsanlardan Ücret İstemez .
İslâm ve Basit Çıkar Gözetmek .
Allah'ın Âyetlerini Satan Karakter Bel'am ..
Allah'ın Âyetlerini Satmak; Dünyevîleşmek ve Dünyayı Âhirete Tercih Etmektir
Allah'ın Âyetlerini Satmak, Çok Zararlı Bir Ticarettir
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar