Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Rasûlullah ve Unutma

Rasûlullah ve Unutma

Rasûlullah ve Unutma:

Beşer olması hasebiyle Hz.
Peygamberimiz'in de unuttuğu olurdu. Ama, bu unuttukları tebliğ edeceği dinin
esaslarıyla ilgili değildir. "Ben de sizin gibi bir beşerim, sizler gibi ben
de unuturum." (Kütüb-i Sitte Terc. 4/439)
Yezid İbn Seleme el-Cûfî (r.a.)
anlatıyor: "Ey Allah'ın Rasûlü, dedim; ben Senden pek çok hadis işittim. Ancak,
bunlardan, sonra işittiklerimin, önceden duyduklarımı unutturacağından
korkuyorum. (Hepsinin yerini tutacak) câmî bir kelime söyle!" Rasûlullah
(s.a.s.) şöyle buyurdu: "Bildiklerinde Allah'a karşı müttakî ol ve
bildiklerinle amel et (bu sana yeter)!" (Tirmizî, İlim 19, hadis no: 2684;
K. Sitte Terc, 11/504)
"Kur'an sahiplerinin birisi
için; 'şu şu âyetleri unuttum' demek ne fena şeydir. Belki, 'unutuldu" veya
'unutturuldu' denilmesi gerekir. Ey Kur'an sahipleri hâfızlar, Kur'an'ı daima
okuyup müzâkere edin. Çünkü Kur'an'ın, hâfız kişilerin gönüllerinden ayrılıp
kaçması, deve(nin boşanıp kaçmasın)dan daha zorludur." (S. Buhârî, Tecrîd-i
Sarih Terc, c.11, s. 242)
"Kur'an'ı muhâfazaya gayret
edin. Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki; Kur'an'ın hâfızadan çıkıp
kaçması, bağlı devenin (tedbirsizlik eseri) boşanıp kaçmasından daha zorludur."
(S. Buhârî, Tecrîd-i Sarih Terc, c.11, s. 242)
"Bir kimse, oruçlu olduğunu
unutarak yer, içerse (sakın) orucunu (bozmasın,) tamamlasın! Çünkü oruçluya
Allah yedirmiş, içirmiştir." (S. Buhârî, Tecrîd-i Sarih Terc, c.6, s. 274)

Enes bin Mâlik'in rivâyetine
göre; "Hz. Peygamber, (söylediği söz anlaşılsın ve unutulmasın diye) konuştuğu
zaman üç defa tekrar ederdi." (Buhârî, İlm 30)
Rasûlullah (s.a.s.), Hz. Ali
(r.a.)'nin Kur'an'ı unutma şikâyetini tedâvi etmiştir. İbn Abbas anlatır: "Rasûlullah
(s.a.s.) 'ın yanındayken âniden Ali (r.a.) geldi; "Anam babam sana fedâ olsun ey
Allah'ın Rasûlü! Kur'an'ı unutuyor, hatırlayamıyorum." deyince, Rasûl (s.a.s.):
"Ey Hasan'ın babası, öğrendiğinde sana ve senin öğrettiklerine fayda verecek,
öğrendiğini aklında tutmanı sağlayacak olan birkaç cümle öğreteyim mi?" Ali
(r.a.); "evet, ey Allah'ın elçisi, öğret" cevabını verdi. "Cuma gecesi
gelince, yapabilirsen, gecenin son üçte birinde kalk; çünkü bu saatler
şâhidlidir ve bu saatlerde yapılan duâlar kabul edilir. Kardeşim Ya'kub
çocuklarına: 'Sizin için Rabbimden, sonra bağışlanma dileyeceğim'
(12/Yûsuf, 98) demişti ki 'sonra' demekle 'Cuma gecesi gelince' demek
istemiştir. Yapamazsan, gece yarısı kalk, onu da yapamazsan gecenin başında kalk
ve dört rekât namaz kıl. Birinci rekâtta Fâtiha ve Yâsin okursun. İkinci rekâtta
Fâtiha ve Hâ Mîm/Duhân okursun. Üçüncü rekâtta Tebâreke('l Mufassal'ı) okursun.
Tahiyyâtı bitirince Allah'a hamdet, övgüsünü güzelce yap, bana ve öteki nebîlere
salevât getir. Mü'min erkek ve kadınlar için ve senden önce iman etmiş
kardeşlerine mağfiret dile. Bundan sonra şöyle duâ et: 'Ey Allah'ım! Beni
yaşattığın müddetçe, günahları terketmek sûretiyle beni kayır. Beni
ilgilendirmeyen şeylerle ilgilenmekten alıkoy. Senin râzı olduğun şeylere güzel
bakmayı nasip eyle. Ey gökleri ve yeri yaratan, celâl, kerem ve izzet sahibi
Allah'ım, Ey Allah, ey Rahmân, senin celâlin ve vechin hürmetine, Kitabını
öğrettiğin şekilde ezberlememi kalbime sağlamanı isterim. Benden râzı olacağın
şekilde onu okumamı nasip et. Ey gökleri ve yeri güzelce yaratan, ya Allah! Ya
Rahmân! Gözümü kitabınla aydınlatmanı, dilimi kitabınla söyletmeni, kalbimi
kitabınla rahatlatmanı, göğsümü kitabınla açmanı, bedenimi kitabınla hareket
ettirmeni Senden isterim. Çünkü bu uğurda bana Senden başka yardım edecek,
Senden gayrı bana verebilecek yoktur. Yüce ve büyük olan Allah'tan başka güç ve
kuvvet sahibi olan yoktur.' Ey Hasan'ın babası, bunu 3- 5- 7 Cuma uyguladığın
zaman, Allah'ın izniyle duan şaşmaz, kabul olur." İbn Abbas (r.a.) der ki:
Yemin ederim ki Ali 5-7 Cuma geçince Rasûlullah'a, yine böyle bir
mecliste geldi: "Ey Allah'ın rasûlü, bundan önce dört civarında âyet okuyor ve
ezberliyordum. Sonra tekrar okumak isteyince unutuyordum. Bugün 40 civarında
âyet öğreniyorum. Tekrar okuduğum zaman, sanki Allah'ın kitabı gözümün önünde
gibi. Bir söz duyuyordum, cevap verdikten sonra unutuyordum. Şimdi sözü
duyuyorum, konuştuğumda bir kelimesini bile unutmuyorum." Rasûlullah (s.a.s.):
"Kâbe'nin Rabbine yemin olsun ki ey Ebu'l Hasan, sen mü'minsin/buna
inanıyorsun" buyurdu (Tirmizî, Deavât 5; Tâc, V/140-142).
Son hadis-i şerife dikkat
ettiğimizde, hâfıza gücümüzün artması için, O'ndan başka güç ve kuvvet sahibi
olmayan Allah'ın yardımını istemek, bu konuda önemli zaman dilimlerinden ve
özellikle geceden yararlanmak göze çarpıyor. Bilindiği gibi, duâ, anlamsız bazı
sözlerin dillendirilmesinden ve tekrarından ibaret değildir. Duâdaki sözlere
gönlün ve düşüncenin de katılması gerekir. Ve sözlü duâdan önce fiilî duâ,
eylem, yani sebeplere yapışmak da, duâ şuurundan ayrılmayacak hususlardır. O
yüzden, ilmin şehri olan Hz. Peygamber'in, ilmin kapısı olan Hz. Ali'ye
öğrettiği bu hâfıza duâsında namazı vesîle kılmak, namazla bilinçlenmek, zekâyı,
hâfızayı namazla ve Allah'ın zikriyle cilâlandırmak vurgusu yapılmaktadır. Yine,
bu hadis-i şerifte altı çizilmesi gereken eylemle duâ olarak, günahları
terketmek tavsiye edilmektedir. Haramlardan uzaklaşmakla birlikte, yine mâlâyâni
denilen, bizi ilgilendirmemesi gereken gereksiz teferruattan ve lüzumsuz
meşgalelerden uzaklaşmak gerektiği belirtilmektedir.
İlim, daha çok bakarak, gözlem
yaparak, okuyarak, yani göz ağırlıklı olduğundan gözün nûrunun korunması
istenmektedir. Bu da haramlara bakmamak ve Allah'ın râzı olduğu bakışla
gerçekleşecektir. Güzel, dinin güzel dediği, helâl ve meşrû gördüğüdür. Güzele
bakan, güzel düşünecek, güzel yaşayacak, güzelin etkisinde kalacak, güzelden
ayrılmak istemeyecektir. Güzel şeyleri, hayatı boyunca hatırında tutacak,
onlardan kopmanın çirkinleşip esfel-i sâfilîn sınıfına düşmek olduğunu
bilecektir. Bunun için, hadiste ?râzı olduğun şeylere güzel bakmayı nasip et?
diye duâ edilmesi ve bu duâya uygun eylemde bulunulması tavsiye edilmektedir.
Unutulmaması gereken ilmin, başka kitaplarda yazılanlardan önce, Kur'an
hakikatleri olduğu vurgulanmaktadır. ?Kitabını öğrettiğin şekilde onu okumamı
ve ezberlememi, hâfızamda saklamamı nasip et? diye duâ istenmekte ve bu
doğrultuda gayret, dolaylı yoldan tavsiye edilmektedir. Sevginin, ilginin,
dikkatin merkezi olarak da gönül gösterilmekte ve bu gönlün/kalbin temiz bir kap
olarak Allah'ın nûru olan ilme hazır ve onu koruyacak özellikte olmasına dikkat
çekilmektedir.
Duâda geçen hitaplardan biri
olan ?ey gökleri ve yeri güzelce yaratan!? ifadesi de, Allah'a, O'nun
yaratıcılığına, âlemdeki nizam ve güzelliği tefekküre dikkat çekmekte, bunların
ilim öğrenmede, öğrenilenleri muhâfaza etmedeki önemine değinilmektedir. Ayrıca,
ilmin ve hatırlamanın tüm organlarla ilişkisi vurgulanmaktadır: ?Gözümü
kitabınla aydınlatmanı, dilimi kitabınla söyletmeni, kalbimi kitabınla
rahatlatmanı, göğsümü kitabınla açmanı, bedenimi kitabınla hareket ettirmeni
Senden isterim!? Bir adı da nûr olan Allah'ın kitabının nûruyla
aydınlanmayan göz, ne kadar keskin olabilir? Allah'ın kitabını okumayan dil ne
kadar temiz ve doğru olabilir? İçine Allah'ın kitabı yerleşmemiş zihin ve göğüs,
çöp kutusu olma vasfından nasıl ve ne kadar korunabilir? İnsan, tüm
davranışlarıyla Allah'a, O'nun mesajına teslim olmadan, haramlardan
uzaklaşmadan, nasıl canlı kitap haline gelebilir?
İmam Şâfiî'ye atfedilen Arapça
bir şiir vardır; tercümesi şöyledir:
?Hocam Vekî'ye şikâyet ettim,
hâfızamın yetersizliğini,
O beni mâsiyetleri terketmeye
irşâd etti.
?Çünkü ilim bir nûrdur;
Allah'ın nûru ise,
Âsi kimselere, günahkârlara
verilmez' dedi.?