Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

ÖLÜM...

ÖLÜM

ÖLÜM

Ruhun bedenden ayrılması olayı. Ölüm insan
varlığı için bir âlemden diğerine intikal etmektir. Bu anlamda ölüm yok olmak
değildir, kelâm bilginlerinin çoğunluğuna göre ruh, suyun yaş ağaca nüfuz etmesi
gibi bedenle iç içe olan latif bir varlıktır. Ehli sünnete göre ruh bâkidir, yok
olmaz. İslâm bilginleri; ?Allah, Ruhlar öldüklerinde onları vefat ettirir"
(ez-Zümer: 39/42) ayetini "cesetleri ölünce" şeklinde anlamışlardır.

Her canlı varlık için ölüm kaçınılmaz bir
gerçektir. Canlılar doğar, büyür ve ölürler. Kur'an-ı Kerim'de ölümle ilgili pek
çok ayet vardır. Bazıları şunlardır: "Her can ölümü tadıcıdır" (Âl-i
İmrân: 3/185); "Onlar için bir ecel tayin ettik ki onda hiç şüphe yoktur."
(el-İsrâ: 17/99); ?Biz senden önce de hiçbir beşere dünyada ebedîlik
vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar baki mi kalacaklardır?" (el-Enbiyâ:
21/34); "Yer yüzünde bulunan her canlı fanidir" (er-Rahmân: 55/26).

Allah'ın diriliği ve ölümü yaratmasının sebebi
şöyle açıklanır: "O, hanginizin daha güzel amel yapacağınızı denemek için
ölümü de dirimi de takdir edip yaratandır." (el-Mülk: 67/2). Ölüm ancak Yüce
Allah'ın belirlediği zaman vuku bulur. Ölüm konusundaki kader yazgısı ayette
şöyle ifade buyurulur: "Allah'ın emir ve kazası olmadıkça hiç bir kimseye
ölmek yoktur. O, vadesiyle yazılmış bir yazıdır." (Âl-i İmran: 3/145)

Hiç bir kimsenin ölümden kaçıp kurtulma imkânı
yoktur: "Binlerce kişinin ölüm korkusuyla beldelerini terkettiklerini
görmedin mi? Allah onlara "ölün" dedi, sonra da kendilerini diriltti.?
(el-Bakara: 2/243); "Şöyle de: Siz evlerinizde olsaydınız bile üzerlerine
öldürülmesi yazılmış olanlar, yine şüphesiz öldürülecekleri yerlere çıkıp
giderlerdi." (Âl-i İmrân: 3/154); "Nerede olursanız olun, tahkîm edilmiş
yüksek kalelerde bile bulunsanız ölüm sizi bulur." (en-Nisâ: 4/78); ?Bir
gün bakarsın ki, ölüm baygınlığı gerçek olarak gelmiş "İşte bu, senin kaçıp
durduğun şey" denilmiştir" (Kâf: 50/19).

Cenab-ı Hak gerçekte insan varlığına sonsuza
kadar uzanan bir ömür takdir etmiştir. Ruhları dünya hayatından belirsiz bir
süre önce topluca yaratmış ve onlara Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusunu
yöneltmiştir. Kur'an'da ruhun başlangıcı ile ilgili olan bu olay şöyle
belirlenir:

"Hani Rabbin Âdem oğullarından onların
sırtlarından zürriyetlerini çıkarıp kendilerini nefislerine şahit tutmuş; Ben
sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da; Evet, (Rabbimizsin), şahit
olduk" demişlerdi. İşte bu şahitlendirme, kıyamet günü; Bizim bundan haberimiz
yoktu" dememeniz içindir" (el-A'raf:
7/172). ?Peygamber, Rabbinize iman etmeniz için hepinizi davet edip,
dururken, size ne oluyor ki, Allah'a iman etmiyorsunuz? Halbuki O, sizden kesin
teminat almıştır." (el-Hadîd: 57/8). Bu söz alma, "elestü birabbiküm"
sorgulaması sırasında veya insanlara akıl vererek delilleri değerlendirme gücü
kazandırmak suretiyle olmuştur.[1]

Ruh, dünya hayatına bir imtihan devresi geçirmek
üzere doğum yoluyla gelen insan oğluna anne karnında dört aylık cenin döneminden
sonra üflenir ve böylece dünya hayatı başlamış olur. Ruhun bedenden ayrılması
ile de kabir hayatı başlar. Kıyamet koptuktan sonra da ahiret hayatına yeni bir
yaşam için geçecek olan insan oğlu dünyadaki inanç ve amel durumuna göre Cennet
veya Cehennemdeki ebedî hayatta yerini alacaktır. İnanç sahibi olup da amel
eksikliği bulunanlar ise Cenab-ı Hakk'ın bileceği sürelerde cezalarını çektikten
sonra Cennet tarafına geçebileceklerdir.

Hayatın bu gerçeği karşısında ölüme hazırlıklı
olmak her insanın şiarı olmalıdır. Ölümü anmak ve hazırlıklı bulunmak her mümin
için müstehap sayılmıştır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: ?Lezzetleri yok
eden ölümü çok anın" Nesâî ile Beyhakî bu hadise şunu ilâve etmişlerdir:
"Eğer dünyada ölümü çok anarsanız, onu önemsemezsiniz; az anan ise onu çok
önemser"[2]
Başka bir hadiste, kabir içinde olanların hatırlanması istenir: "Ölümü ve
öldükten sonra kemiklerin ve cesedin çürümesini hatırlayın. Ahiret hayatını
isteyen dünya hayatının süsünü terk eder."[3]

Hasta ziyareti sünnettir. Ebû Hureyre (r.a)'den
rivayet edilen merfû bir hadiste şöyle buyurulur: "Müslümanın müslümandaki
hakkı altıdır. Karşılaştığın zaman selam ver, çağırdığı zaman davetine git, öğüt
istediği zaman öğüt ver aksırdığı zaman elhamdülillah" derse "yerhamûkellah
(Allah sana merhamet etsin)" de, hasta olunca ziyaret et, ölünce cenazesine
git."[4]

Hastanın yanında okunabilecek bazı dualar
hadislerde yer almıştır. Şu duanın yedi kere okunması müstehap sayılmıştır. Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur: ?Bir kimse eceli gelmemiş olan bir hastayı
ziyaret eder ve onun yanında yedi kere; "Eselüllâhel-âzime, Rabbel-arşil-azîm en
yüce (Ulu arşın Rabbi olan Yüce Allah'tan sana şifa vermesini dilerim)" diye dua
ederse Allah Teâlâ o kişinin hastalığına şifa verir."[5]

Yine hasta ziyaretinde, hastanın yanında Fâtiha,
İhlas ve Muavvizeteyn surelerinin okunacağına dair hadisler vardır.

Ölüm hastasına ecel konusunda hoşuna gidecek,
sevindirecek sözler söylemelidir. Çünkü Allah'ın hükmünü hiç bir şey geri
çeviremez. Sadece gönlü hoş olmuş olur.[6]
Hasta tevbe etmeye ve vasiyetlerini yapmaya teşvik edilir. Çünkü Allah elçisi;
"Vasiyet edeceği bir şey olup da, yanında yazılı vasiyeti bulunmaksızın iki
gece geçirmek müslümanın işi değildir"[7]
buyurmuştur. Sıkıntı, bela ve hastalığa maruz kalanın sabretmesi Allah Rasulünün
isteği ve Allah'ın yardımı ile olur. Allah Teâlâ sabrı emrederek şöyle buyurur:
"Sabret! Çünkü senin sabrın ancak Allah'ın yardımı iledir" (en-Nahl:
16/127)[8]

Bir kadın Allah elçisine gelerek; "Dua et, Allah
hastalığıma şifa versin" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
?Dilersen Allaha dua ederim, sana şifa verir. Dilersen sabret, o zaman senin
için sorgu sual yoktur" Kadın; ?o zaman sabredeyim de bana sorgu sual
olmasın.? dedi."[9]

Ölüm halindeki kişiyi sağ yanına yatırıp kıbleye
döndürmelidir. Çünkü Hz. Peygamber, Beytullah için "Ölü ve dirilerinizin
kıblesidir"[10]
buyurmuş. Hz. Fatıma (r.anhüm), Rafi'nin annesine; "Beni kıbleye çevir"
demiştir.[11]
Eğer yer darlığı yüzünden hastayı kıbleye çevirmek mümkün olmazsa sırt üstü
yatırılır ve yüzü ile ayakları kıbleye doğru çevrilir. Bu da yapılamazsa, olduğu
hal üzere bırakılır. Ölüm sırasında kişinin ağzına bir kaşık veya pamukla su
verilir.

Hasta can çekişirken ona yardımcı olmak
yakınları için bir görev ve sevap bir ameldir. Bu yüzden onun yanında kelime-i
şehadet getirmek ve söylemesine yardımcı olmak sünnettir. Çünkü Allah elçisi
şöyle buyurmuştur: "Ölülerinize; "Lâ ilahe illallah'ı" telkin ediniz. Çünkü
ölüm halinde onu söyleyen bir mümini bu kelime Cehennem'den kurtarır".

"Son sözü La ilahe illallah olan kimse Cennet'e
girer"[12]

Hastanın yanında şehadet getirilir ki, o da
hatırlayıp şehadet getirsin. Yoksa ısrarla, sen de yap denilmez. Zira o anda zor
bir durumdadır. Ona yeni bir zorluk çıkarmamalıdır. Bir defa da söylese yeterli
olur. Bu telkini hastanın sevdiği birisi yapmahdır. Amaç, hastada isteksizlik
uyandırmamaktır.

Kişi vefat edince ağzı kapatılır, bir bez ile
çenesi başından bağlanır. Gözleri yumulur. Eller yanlarına getirilir. Bunu
yaparken de şu dua okunabilir:

"Bismillahi ve ala milleti rasülih. Allahümme
yessir aleyhi emrahu ve sehhil aleyhi ma ba'dehü ve es'idhu bi likaike vec'al ma
harace ileyhi hayran mimma harace anhu".
Anlamı: "Allah'ın ismiyle ve Resulullah'ın milleti (dini) üzerinde olsun.
Allah'ım, onun işini kolaylaştır, bundan sonrasını ona kolay eyle, onu seni
görmekle mutlu eyle. Dünyadan kendisi için çıkanı, kendisinin çıktığı şeylerden
hayırlı eyle".

Sonra ölünun üstüne bir örtü çekilir. Öldükten
sonra yıkanıncaya kadar yanında Kur'an okumak mekruhtur. Öldüğü iyice
anlaşılınca hemen yıkanır.

İnsan ne zaman ve nerede öleceğini bilmez.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Kıyametin kopma zamanına ait bilgi
şüphesiz Allah nezdindedir. Yağmuru O indirir, Rahimlerde olanı O bilir, hiç bir
kimse yarın ne kazanacağını bilmez hiç bir kimse hangi yerde öleceğini bilmez.
Şüphesiz Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır." (Lokmân: 31/34)

Müminin şiarı, bu dünyadan imanlı olarak
ayrılmak olmalıdır. Kur'an'da Yâkub peygamberin oğullarına şu tavsiyesi
bildirilir: "Ey oğullarım! Allah sizin için İslam (dinini) beğenip seçti. O
halde siz de ancak müslümanlar olarak can verin" (el-Bakara: 2/132). Başka
bir ayette bütün müminlere şöyle buyurulur: "Ey iman edenler! Allah'tan nasıl
korkmak lazımsa öylece korkun. Sakın siz, müslüman olmaktan başka bir sıfatla
ölmeyin" (Âl-i İmran: 3/102). "Ey Rabbimiz! artık bizim günahlarımızı
yarlığa, kusurlarımızı ört, canımızı da iyilerle beraber al" (Âl-i İmran: 3/
193). "Ey Rabbimiz! Üstümüze sabır yağdır, bizi müslümanlar olarak öldür"
(el-A'raf: 7/126)[13]



[1]
Hasan Basri Çantay, Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, İstanbul 1959, III,
1006.

[2]
Tirmizî, Zühd: 4; Kıyâme: 26; Nesâî, Cenâiz: 3; İbn Mâce, Zühd: 31.

[3]
Tirmizî, Kıyâme: 24; Ahmed b. Hanbel, Müsned: I, 387.

[4]
Buharî, Libâs: 36, 45; Cenâiz: 2; Nikâh: 71; Eşribe: 28.

[5]
Ebû Davud Cenaiz: 8; Tirmizî, Tıbb: 32; Ahmed b. Hanbel, I, 236, 352, II,
441.

[6]
Tirmizî, Tıbb: 35.

[7]
Buharî, Vasâya: I; Müslim, Vasiyye: I, IV.

[8]
bk. Hûd: 11/110; el-Kehf: 18/28.

[9]
Ahmed b. Hanbel, Müsned: I, 347.

[10]
Ebû Dâvud Vesâyâ: 10.

[11]
Zeylaî, Nasbü'r-Raye, y.y., 1393/1973, II, 250.

[12]
Müslim, Cenâiz: 1, 2; Ebû Davud, Cenaiz: 16.

[13]
Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/166-167.