Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Ölüm de Bir Nimettir

Ölüm de Bir Nimettir

Ölüm de Bir Nimettir

Ölüm, hem de birkaç yönden insan için bir
nimettir. Her şeyden önce, ölüm bir kurtuluştur. Omzumuza yüklenmiş olan hayat
külfetinden bir kurtuluş. Bir derece hürriyete, serbestliğe varıştır. Meselâ,
üzerimizde olan bir vazifeyi, yapmakla yükümlü olduğumuz bir işi hakkıyla
yaptığımız veya bir engel çıkıp da yapma imkânımız olmadığı zaman, o iş
üzerimizden kalkmış olur ve biz de rahatlayarak, ?üzerimden dağ gibi bir yükün,
bir ağırlığın kalktığını hissediyorum? deriz. İşte ölüm de böyledir. Hiç
ummadığımız ve beklemediğimiz bir anda geliverir ve artık taşımaktan âciz
kaldığımız hayat yükünden bizi kurtarıverir.

Bu gerçek, hadis-i şerifte şöyle dile getirilir:
Rasûlullah'ın yanından bir cenâze geçti. Ona baktı ve şöyle dedi: ?Bu, ya
kendi kurtulmuştur veya kendisinden kurtulunmuştur.? Sahâbiler sordular: ?Yâ
Rasûlallah! Kendi kurtulmuş veya kendisinden kurtulunmuş ne demek??
Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle açıkladı: ?Mü'min ölünce dünyanın eziyet ve
sıkıntılarından kurtulur; fâsık ölünce de onun şerrinden insanlar, beldeler,
ağaç ve canlılar kurtulur.? (Nesâî, Cenâiz 48)

Dünya hayatı, yapısı itibarıyla sıkıntılı,
problemli, dert ve ıstıraplarla doludur. Bazen gelir bir zindan oluverir, insanı
boğmaya başlar. Hayat çekilmez bir hal alır. Fakat ölüm geldiği zaman bütün bu
sıkıntıları ve dertleri silip süpürüverir. Sürurlu, geniş, ıstırapsız, sonsuz,
dertsiz ve gamsız bir hayat başlar. Zaten hadiste ?Dünya mü'minin zindanı;
kâfirin cennetidir? buyrulmuyor mu? Yani bu dünya, âhirete nisbetle mü'min
için bir zindan; kâfir için de cennettir. Çünkü mü'min imanı sayesinde âhirette
daha geniş nimetlere kavuşacak, âhiretin yanında dünya hayatı bir zindan gibi
kalacaktır. Kâfir de dünyadaki rahatlığı ve nimetleri âhirette bulamadığı için,
âhiretine oranla bu dünya ona cennet gibi olacaktır.

İnsanın yaşı ilerledikçe, altmışı-yetmişi
geçtikçe hayat ağırlaşır, yaşamak zorlaşır. Kulağı az duyar, gözü az görür;
hastalıklar, ağrılar birbiri peşi sıra gelmeye başlar. Bütün bu dertler insanı
ölüme biraz daha yaklaştırır. Ve yaşlı insan bu dertlerden ancak ölüm sayesinde
kurtulacağını bilmektedir. Ölümün kendisi için bir nimet olduğuna iyice inanır
ve kabul eder. O kadar dengeli bir manzara ki, insan hemen yerini arıyor. Demek
ki dünyadaki acı vaziyetler, hastalıklar, hatta bir yerde ihtiyarlığın ölümden
önce gelmesi sebepsiz değil. Bu durumlarla iç dünyamızda âhirete göçmek ve
dostlara kavuşmak üzere bir arzu uyandırılıyor. Ağırlaşan hayat yükü ve hayat
şartları karşısında ölümün nimet oluşu hissedilirken, bütün kâinata hükmeden o
Zat'ın sonsuz merhametini de anlamış oluyoruz.

Hayat, ölüm olmadan sürüp gitse ne olurdu,
bilinmez. Ama, bugünkünden kat kat kalabalık bir dünyada ve yedi, on yedi...
nesil öncesiyle beraber yaşamak zorunda kalacağımız düşünülürse, en değişmez
gerçeğe olan düşmanca bakışımızı bir ölçüde yumuşatmak gerekiyor. Dedemiz, onun
dedesi ve sayılamayacak kadar dedeler ve nineler... Her biri ayrı bir dert ve
hastalık içinde inleyip dursalar, hayat onlar için, hem de bizim için ne kadar
ağır ve çekilmez olacak ve ölüm ne kadar arzu edilecekti. İşte sadece bu
cihetten bakılsa dahi ölümün büyük bir nimet olduğu ortaya çıkar. Eflâtun, ölüme
?nimetlerin en büyüğü? derken, hiç de haksız bir hükmü dile getirmiyordu.

Ölümü bir an için yok farz ederek tahmin yürüten
İbn Sina şöyle diyor: ?Yeryüzünün hacmi ve kapasitesi belli. Ölmeselerdi bu
kadar insan nereye sığacaktı? Birbirine bitişik ve sımsıkı durmaları halinde
bile bunlar dünyaya sığmazdı. Nerede kaldı ki, oturdukları ve dağınık halde
bulundukları zaman bunlar sığabilsin? Bunlardan artabilecek ne barınacak bir
yer, ne bir bina, ne ekip biçilecek bir arazi ve ne de gezecek bir yer kalmazdı.
Bu durum az bir zaman için böyledir. Zaman geçtikçe hal ve keyfiyet nasıl
olacaktır? Ebedî hayatı arzu edip ölmeyi istemeyen ve bunun mümkün olabileceğini
zannedenin hali işte budur. Bu zan ve arzu, cehâletin sonucudur. Ölüm, ilâhî bir
ihsan olunca o kötü bir şey olmaz. Kötü olan şey, ondan korkmaktır.
Ölümden korkan da onun gerçek yüzünü bilmeyendir.? (5)

Ölümle uyku arasında çok yakın bir benzerlik
vardır. Başta hasta ve musîbet çekenler olmak üzere, herkes için uyku nasıl ki
bir istirahat ve rahmettir; uykunun büyük kardeşi olan ölüm de dert çekenler ve
intiharı düşünenler için de bir nimet ve rahmettir. Kendi ihtiyaçlarını
göremeyecek kadar âciz bir duruma düşen felçli ve yatalak bir insan veya
derdine çare ve ilaç bulamayan bir hasta ölümü o kadar bir iştiyakla ister
ki, onun tek arzusu varsa, o da bir an önce ölüm nimetine kavuşmaktır. İntihara
kalkışan kimse de aynı durumdadır. Böyle bir insanın imdadına ölüm yetişecek
olsa, hem büyük bir günaha girmekten kurtulur, hem de ebedî hayatını berbat
etmemiş olur. (6)