Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

3) Fetânet

3


3) Fetânet:



Fetânet, peygamberlerin üstün bir akıl
ve zekâya, kuvvetli bir hâfıza ve yüksek bir ikna gücüne sahip olmalarıdır. Her
peygamberin, şerefli ve yüce olduğu kadar da ağır ve çok mesuliyetli olan
peygamberlik görevini eksiksiz ve mükemmel bir şekilde yerine getirebilmesi için,
böyle üstün bir zekâya ve yüksek vasıf ve yeteneklere sahip olması gerekir. Aksi
halde, gönderildikleri milletlere karşı kuvvetli hüccet (kesin delil) ikame
edemez, onları ikna veya ilzam için gerekli güzel mücadeleyi yapamazlar;
kendilerine inananları irşad ederek onları hak ve hidayete sevkedemezler.

O halde peygamberler, en akıllı, en
zeki ve en kaabiliyetli mümtaz şahsiyetlerdir. Haklarında zayıf akıl ve zayıf
hâfıza, delilik ve gaflet gibi noksan sıfatlar asla caiz değildir.

Kur'an'da peygamberlerin üstün zekâ ve
kabiliyetlerine işaret eden ayetler vardır:

"Kur'an vahyedilirken, henüz bitmeden
okumaya kalkma. Rabbim ilmimi
artır, de" (Tâhâ: 20/114)


"Ey Muhammed, Cebrâil sana Kur'an'ı
okurken, acele ederek onunla birlikte dilini oynatma. Onu bir araya toplamak ve
okutmak şüphesiz bizim işimizdir"
(Kıyâme: 75/16-17).

Vahyin gelişi sırasında ezberlemek
için dilini Kur'an'la hareket ettirmesi onun fetânet ve zekâsındandır. Yine
vahiy tamamlanmadan önce, ayetleri yeniden okumak için acele etmesi, peygamberin
zekâ olgunluğunu gösterir. Çünkü O, böylece, zaten Cenab-ı Hakkın yardımı
sayesinde hâfızasına yerleşecek olan vahyi, kendi zekâ gücü ile ezberinde
tutmaya çalışmaktadır.


[1]

Fatanet[2]
Üstün ve keskin zekâ demektir. Gerçekten de pey­gamberler son derece parlak bir
zekâya, güçlü bir kavrayış yeteneğine, sa­hip­tirler. Duyuları çok güçlü,
dikkatleri keskindir. İnsanların hare­ket ve dav­ranışlarını isabetle değerlendirirler.
Gönül ve dimağları Allah (cc)'ın nu­ruyla apaydındır. Onlar için gaflet asla söz
konusu ol­maz. İyiyi kötü­den, gü­zeli çirkinden, doğruyu yanlıştan haklıyı
hak­sızdan ayırt etemede bütün in­sanlardan daha yetenekli, daha seri ve daha
başarılıdırlar. Kötü niyetli in­sanların hile ve oyunlarına hiç bir zaman
aldanmazlar. Peygamberler çeşitli baskılara uğramış, ama her­kesin uğrayabileceği
kom­ploların, hiç bir zaman kurbanı olmamışlar­dır. Onlara yapılan kötülükler ve
saygısızlıklar için ön­ceden yapılmış hesaplar ve planlar hiç bir zaman
tutmamış, bu nedenle düşmanları her zaman çok ani kararlar vererek, pek aşikar
ve açık şekilde niyetle­rini ortaya koymak zorunda kalmışlar­dır. Denebilir ki
saldırıya uğra­mış peygamberler, önceden planlanmış komploların değil, çok anî
ve seri şekilde girişilmiş süikastler sonucu an­cak şehid edilebilmişlerdir.


Peygamberlerin, üstün zekâ, güçlü
bellek ve keskin dikkat gibi nitelik­lere sahip bulunmaları Allah Teâlâ'ya
elçilik yapma görevinin zo­runlu ge­reğidir. Çünkü Alemlerin yüce Rabbi, aptal,
bön, hantal, dik­katsiz, ruh­suz, şaşkın ve unutkan insanları elçi edinmekten
münez­zehtir.


[3]








[1] Ali
Arslan Aydın, Şamil İslam Ansklopedisi: 5/198.





[2]Bu
kelime, kimi yazarlar tarafından «Fetânet» olarak kullanılmıştır.
Bilmek ge­re­kir ki, Bu
sözcükteki ilk (t), arapça yazılımda (t) değil, (tı) dır. Yani kalındır.
Dolayısıyla Türkçede bu harfi kalın okuyabilmek için ondan önceki harfin (e)
değil, (a) ol­ması gerekir. Daha önemlisi, ?Fetânet? sözcüğü araplar
tarafından pek kullanılmıyor olsa bile arap dil gramerinin il­gili
kurallarına göre bir masdar kabul edilirse ?Fitne? demek olur ki bu­nun
?Fatânet? le hiç bir ilişkisi yoktur.






[3]
Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi,
Kahraman Yayınları: 261.