Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Rab Konusunda Bazı Hadis-i Şerifler

Rab Konusunda Bazı Hadis



Rab Konusunda Bazı
Hadis-i Şerifler




"Sizden biriniz (kölesine) kulum ve kölem
demesin. Köle de efendisine "rabbım" demesin; sadece efendim desin. Hepiniz
Allah'ın kulusunuz. Gerçek rab, Allah Teâlâ'dır."[1]


Peygamberimiz, Allah'tan başkasına kul olmak ve
O'na diğer varlıkları ortak koşmak tehlikesini gidermek için böyle
buyurmuşlardır. Çünkü her şeyin gerçek sahibi ve mâliki Allah'tır. Rubûbiyet,
Allah'a ait bir sıfattır. İnsanlar ise O'nun terbiyesi altındadır. Allah'tan
başka varlıkların rab diye isimlendirilmeleri, bazılarının da başkalarının kulu
kabul edilmeleri İslâm'la, tevhidle bağdaşmayan bir alçalmadır.

Başkasının emrinde olan anlamına gelen "memur"
ve görevlilerden bazılarının, yaptıkları bir haksızlığa kılıf bulmak için
yapıştıkları bir deyim vardır: "Ne yapayım, ben emir kuluyum." Yaptıkları işin
yanlış olduğunu, onu savunamayacağını bilen zavallının, bu birincisinden daha
büyük ikinci yanlışıdır, kula kulluğunu belirtmek. Kimsenin kimseyi, Allah'a
rağmen her istediğini emredebileceği emir kulu görmesini İslâm onaylamadığı
gibi; hiçbir kulun da başka bir kulun kulluğunu kabullenme gibi insanlık
şerefiyle bağdaşmayacak aşağılığa rızâ göstermesini de kabul etmez. İslâm'ın
hâkim olmadığı yerde, güçlüler kendilerini rab yerine koymaya; zayıflar da bu
rab taslaklarının rablığını kabul etmeye meyillidirler. Kur'an'ın rab
konusundaki tavrı ve yukarıdaki hadis-i şerif, öncelikle bu iddia ve
kabullenmeyi yasaklamaktadır.

Denilebilir ki, "günümüzde kölelik yok; kimse
kimseye kulum, kölem demez." Kölelik kalkmadı, şekil değiştirdi. Ceberut
devletler, vatandaşlarını kul köle gördükleri, çıkardıkları kanunlarla insanları
ezdikleri gibi; kapitalist zenginler de, işçilerini köle gibi, hizmetçi ve
sekreterlerini câriye gibi görmekteler. Değişen pek bir şey yok.


Yine, Rasûlüllah (s.a.s.)'ın şöyle buyurduğu
rivâyet edilir:

"Münâfığa seyyid (efendi) demeyin. Eğer o efendi
kabul edilirse, çok yüce ve aziz Rabbınız'ı gazablandırmış olursunuz."


Eğer münafık birisi, efendi, sözü dinlenen kişi
olarak kabul edilirse, o zaman ona itaat kaçınılmaz olur. Bu durum da Allah'ın
gazabını gerektirir. Çünkü münâfığı, sözü dinlenen bir kişi olarak kabul etmek,
ona itaatı kabullenmek demektir ki, bu durum Allah'ın gazabına sebep olur.
"Efendi" kelimesi yerine, münâfık ve İslâm düşmanlarına, saygıdeğer anlamında,
günümüzde "sayın", "beyefendi" gibi ünvanlar vermek de aynı yasağın sınırına
girer diye düşünüyorum. İslâm'ı yürürlükten kaldırmaya ve günlük hayattan
çıkarmaya çalışanlar "efendi" kelimesini artık saygı ünvanı olmaktan çıkardılar.
Çünkü müslümanlar, Peygamberlerine, büyük zatlara, âlimlerine "efendi"
diyorlardı. Bunları küçük gören zihniyet, romanlarıyla, filmleriyle "efendi"
ünvanını sadece kapıcılara, hizmetçilere lâyık gördüler ve topluma
benimsettiler. Efendi ünvanıyla birlikte nice İslâmî isimler de, başörtüsü de
hizmetçilere lâyık görüldü. Rablık taslayanlara artık efendi denmiyor; "sayın,
saygıdeğer, hocam, paşam" deniyor. Hadis-i şeriften anlayacağımız yasak,
inançsızlara saygı ünvanlarını verme, onları saygın görme yasağıdır. İslâm'a
düşman olduğu için krallığı ve otoritesi kabul edilmeyen birine, meselâ Fas'ta
yaşayan bir müslümanın "Kral Hasan" demesinin yanlışlığı, o makamı, onun o
makamdaki meşrûluğunu diliyle kabul etmiş intibaı oluşturacağındandır.


Bu duyarlılığı taşıyan bir İslâm ülkesi, resmen
ve fiilen "İsrail" diye bir ülke tanımadığını, bu ismi kullanmayarak gösteriyor.
Bu ülkeden bahsederken, Kudüs'ü işgal eden rejim demektedir. İslâm-küfür savaşı
aynı zamanda bir kavram savaşıdır. Bu, dün de böyle idi, bu gün de böyledir.
Hudeybiye antlaşmasında, müşrikler, besmeledeki "Rahmân" kavramını antlaşma
yazısından sildirmeye çalışmışlar, "biz Rahmân'ı kabul etmiyoruz" demişlerdi. "Rasûlullah"
ifadesi için de benzer tavır sergilemişlerdi. Bu gün de kâfirler aynı tavrı
sürdürüyorlar. "Şeriat, şehâdet, tesettür..." gibi kavramları unutturmaya
çalıştıkları gibi; "irtica, gericilik, çağdaşlık..." gibi kavramları kullanıma
sunuyorlar. Günümüz müslümanları, Kur'anî kavramları topluma gerçek anlamlarıyla
yeniden benimsetecek yerde; onların tüm kavramlarını, hem de onların içini
doldurdukları anlamlarla kullanmakta sakınca görmüyor. Atatürkçülük, demokrasi,
laiklik, özgürlük gibi kavramları sorgulayarak düşünüverin.

[2]









[1]
Buhârî, Itk 17; Müslim, Elfâz 14.



[2]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.