Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Ruhun Varlığının İsbatı

Ruhun Varlığının İsbatı


Ruhun
Varlığının İsbatı



Çağımızdaki psikoloji ilmi, ruha,
beyin fonksiyonlarının bir gölge hâdisesi olarak bakar. Bu tanıma göre ruh,
beynin faâliyetleri ile tezâhürleridir. Dolayısıyla insan bir makine ya da
sibernetik bir sistemdir. Görüldüğü gibi bu tanımda, ayrı bir varlığı olan bir
ruh yoktur. Ruh, sadece maddî beynin davranış biçimidir. Yani beynin
davranışlarının adıdır. Dolayısıyla, duyularıyla müşâhede edemediği her şeyi
inkâra kalkışan materyalist anlayış, mânevî özellikleri ve bunların kaynağı olan
ruhu kabul etmeme basitliğine düşebilmektedir.

Ruh, maddesel bir varlık olmadığından,
onun varlığının niteliği ve niceliği, algılarımıza ve aklımıza pek hitap
etmemektedir. Ancak, insan aklı, varlığına ve özelliğine ait birçok delili
rahatlıkla kavrayabilir.

Ruhun tanımı; çoğu hakikati
bilinmeyen, fakat sıfat ve özellikleri ile mâhiyeti, varlığı kavranabilen
mevcutların tanımlarına benzer şekilde yapılabilir. Esasen, biz gözle gördüğümüz
nesnelerin dahi hakikatini bilmiyoruz ki, ruhun hakikatini bilebilelim. Bir şey
hakkında bildiklerimiz, bilmediklerimiz yanında ihmal edilebilecek kadar azdır.
Örneğin, elimize aldığımız ve en çok bildiğimizi sandığımız bir taş, toprak vb.
ile alâkalı bildiğimiz, ağırlığı ve hacmi olduğu, bitkilere analık ettiği gibi o
nesneye ait bazı sıfatlardır. Ancak, o nesnenin atomlardan oluştuğunu bilmemiz
bilim tarihi gözönüne alındığında sadece bir yüzyıl gibi kısa bir süre önce
oluşmuştur. Ayrıca bir maddenin atomlarına inmemiz, onun hakikatini de
bildiğimizi göstermez. Atomdan sonra karşımıza, kuant denilen enerji titreşimi
çıkar ve en çok algılarımıza hitap eden maddenin de enerjiden ibaret olduğunu
görürürüz.

Demek ki; mâhiyetini bildiğimizi
zannetiğimiz çoğu şey hakkında çok az şey biliyoruz. İnsanın maddesel kısmı olan
bedeni, varlık ve yokluk arasında mütereddit enerji obitlerinden ibarettir.
Yani, en çok hakikatini anladığımız madde dahi, daha çok madde sıfat ve
özelliklerini taşımayan, meçhul bir mâhiyettedir. Hakikatini bildiğimizi
sandığımız maddenin mâhiyeti meçhul olursa; ruh gibi algılarımıza hitap etmeyen
bir varlığın hakikakitinin ve yapısının ne kadar meçhul olduğu daha iyi
anlaşılır. Ancak, yapısının hakikatini bilmemek, inkâr etmeyi gerektirmez.


İnsanoğlunun evrende görebildiği,
göremediği yanında çok sınırlıdır, çok azdır. Dolayısıyla insan, göremediğine
?yoktur? deyip geçemez. Nice şeyler vardır ki, varlığını bildiğimiz halde onları
hiç göremiyoruz. Örneğin; elektrik, çekme ve itme kuvveti ve virüsler gözle
görülmez. Ancak, varlığı hakkında hiç şüphemiz yoktur. Demek ki; bir şeyi
görmemek, yokluğuna sebep teşkil etmez. Bir şeyi görmemize engel olan birçok
neden olabilir. Bunlar, görme algımızın o nesneyi görmemize yeterli olmaması, o
nesnenin göremeyeceğimiz kadar küçük olması, gözün görme sınırları dışındaki
ışık spektrumunda olması, ortamda ışık olmaması, gözün sağlıklı olmaması gibi
sebepler olabilir.

Çok önemli bir görememe nedeni de,
varlıkların, ?varlıklarının şiddeti?nden dolayı görülememesidir. Örneğin, aşırı
ve yüksek şiddetteki ışığa biz ne bakabilir, ne de onu görebiliriz. İşte
ağırlık, hacim ve diğer maddesel özelliklerinden kısmen soyutlanan ışık, ışın,
elektrik, kuvvet ve ısı gibi yarı maddî varlıkların varlıklarının şiddetlenmesi
sebebiyle, onların mâhiyetini sınırlayamayacağımızdan dolayı algılayamamaktayız.
Bir şeyi algılayamamamızın diğer bir nedeni ?zıddının olmayışı?dır. Zıddı
olmayan varlıkları insanoğlu algılayamaz. Bir şeyin nicelik ve niteliğini bizim
algılamamıza takdim eden şey, ona zıddının müdâhalesidir. Karanlığın derecesi ve
şiddeti aydınlığa bağlıdır. Tek başına aydınlık ve karanlık, bir mana ifade
etmez.

Tüm yukarıda zikredilenler gösteriyor
ki; bir şeyi hissedip görmemek, beş dış duyumuzla algılayamamak, onun olmadığına
kanıt değildir. Ayrıca bir varlığı bizim görüp bilmemiz, onun var olma
nedenlerinden biri değildir. Yani varlıkların var olması, mâlumat ve bilgimize
bağlı değildir. Öyle anlaşılıyor ki, bizim görmediklerimiz ve bilmediklerimiz;
gördüklerimiz ve bildiklerimizden çok çok fazladır.

Bilgisayarın düğmesine basan olmayınca
o bilgisayar hiçbir zaman çalışmayacaktır. Diyelim ki yürümemiz gerekiyor. Bu
emri nörona kim veriyor da, ondan sonra fizyolojik ve biyokimyasal olaylar
devreye giriyor? İşte, beynin ve tüm bedenin çalıştırılmasını sağlayan, bedeni
bir piyano ya da robot gibi kullanan varlığın ruh olduğuna inanıyoruz. Ruhun
varlığı, fiillerinden daha kesindir. İnsanda ruh gibi bir mâhiyete
yüklenebilecek birçok fiil/eylem olduğuna göre ruha ait fiiller de vardır.
Dolayısıyla ruha ait fiiller sayısınca kanıtlar vardır.