Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Ruh Çeşmesinden Sızıntılar

Ruh Çeşmesinden Sızıntılar

Ruh
Çeşmesinden Sızıntılar:

İnsan, ruhuyla birini sever. Ve
sevdiğinin ruhunu sever. Ruhun şekli olmadığından bu sevgisini kalp resmiyle
simgelediği olur. Madde, ruhsuz sevilmez. Hâtıranın değeri, o yüzden büyüktür.
Ruhsuz maddeye değer verilmesi, ya ona atfedilen ruhsal özelliklerden dolayıdır
veya sevenin ruhundaki ona duyduğu meyille ilgilidir.

Rüya, nazar, hipnotizma, insanı
etkileme gücü, keşif, ilham, duâ ve bedduânın etkisi, buğzun kötülüğü değiştirme
gücü, aşkın zincirleri kıran büyüsü, candan sevmenin fedâkârlığa sevki, insanın
kullanabildiği ve kullanmasını bilmediği olumlu ve olumsuz enerjisi... hep ruhla
ilgili, Allah tarafından üflenen ruhun gücüne bağlı muhteşem imkânlardır. Göz,
rûhun esrârengizliğinin aynasıdır; Söz, rûhun enginliğinin yansıması. Öz ise,
nazargâh-ı ilâhî.

İnsanla ilgili esrârengiz tüm
özellikler, ruhuyla ilgilidir; hep ruhun sırlarından kaynaklanır. Altıncı his,
ruhlar âleminde birbiriyle kaynaşan ruhların birbirini sevmesi, evlât için büyük
fedâkârlık, karşı cinste sükûnete kavuşma ve her şeyin başı ibâdet ihtiyacı ve
zevki... Ruh olmasa, bütün bunlar da olmayacak, güzellikten ve sanatın
anlamından bahsedilmeyecekti. Zaten güzelliğin zirvesinde, keşfedilemeyen bir
gizlilik, izah edilemeyen ama etkileyen bir câzibe yok mudur? Ruh tümüyle
keşfedilemeyeceğinden, insanın anlaşılamayan sırları da olacak, esrârengizlikler
insanın hayret düğmesine basmaya devam edecektir.

Utanma, öfke, sevinç, hüzün, mutluluk,
tabii ki iman... hep ruhun halleridir. Vücut, bunları belli eder; çünkü beden
ruhun emrindedir. Ruhu bedenin ve hevânın hizmetine vermek, ruha en büyük
zulümdür.

Seven, sevdiğini herşeyiyle sever.
Allah'a tevekkül edip teslim olan bir müslüman için zenginlik de birdir,
fakirlik de; Hakkın kahrı da hoştur, lütfu da. Güncel hayatın ve dünya sınavının
zorluklarıyla yaralanan ruhlar, iman ve teslimiyet gıdalarıyla yeterli
beslenmeyen ruhlardır. Allah'a kulluğun zevkini tadamayan ruhlar, kendisini esir
alacak efendiler peşinde koşturup duracaktır. Bu, ruhun intiharıdır; zaten
inançlı insan hiç intihar eder mi? Peygamberler kutsal ruhla
kuvvetlendirilmiştir (bkz. 2/Bakara, 87). Insan da güçlenmek istiyorsa, vahiyle
-ki bir adı ruhtur- aküsünü şarz etmeli, ruhunu ruhla takviye etmelidir. Beden
için ruh/can ne ise, mânevî hayat için de vahiy odur, hatta ondan da ötedir:
?Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlüne
uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka O'nun
huzurunda toplanacaksınız.? (8/Enfâl, 24) Ve vahy, öncelikle ruh için
şifadır, rahmettir, ışıktır/nurdur, kılavuzluktur/hidâyettir.

Ruhun huzur ve tatmini, meşgûliyette,
zahmet ve gayrettedir. Ama hayırlı bir yönde değilse bunlar, ruh değil;
ego/nefis beslenmiş olacaktır. Allah'a kulluk ve itaatte, ibâdette ve Allah
yolunda Allah için çalışmadadır ruhun huzuru. Gece gündüz, gizli açık ibâdet ve
Allah için gayretten ayrılmayan peygamberlerin ruhları onun için daha çok
arınmıştır, mutmaindir. İşleyen demir ışıldar, tembel demir pas tutar. Ruh da
törpülendikçe keskinleşir. İnsanın rahatı zahmettedir. Tembel ya da gereksiz
işle meşgul olan kişi, mutsuzdur, huzursuzdur. Başkasına faydası olmayan,
kendine/ruhuna da zarar verir. Zahmetsiz rahmet olmaz. Arı bal yapmaktan zevk
alır, bal yapmanın ve eserini başkasına ikram etmenin lezzetini tadan arı, bal
yemekten daha tatlı gelen bu uğraştan ölünceye dek vazgeçmez. Vermenin tadını
alan, ibâdetin hazzını duyan kimse, tembellikte değil; cihadda bulur huzuru.

Ruhu, maddeyle tatmin etmeye kalkmak,
atı etle beslemeye çalışmak demektir. Kalp/ruh, vahyin nurundan ışığını
almadıysa, karanlıklar içinde bocalayıp duracak, ışıksız yerdeki ayna gibi,
hiçbir şeyi göstermeyecektir. Çarpıtılmış fıtrat ve sindirilmiş vicdan
lambalarının sızdırdığı cılız ışıkla, aydınlık çehreleri bile bulanık, sisli ve
karanlık gösterecektir o ruh aynası. Esas körlük budur işte; bedendeki gözlerin
görmemesi değil, ruh ekranının kararması. Vericiler sağlam olduğu halde,
yansıtıcıların, alıcıların bozukluğu. Ekranın olması yetmiyor; bu araç,
elektrikle/enerjiyle irtibatı olmazsa hiçbir işe yaramayacaktır.

Ruhun arındırılması/tezkiye edilmesi
lâzımdır; ibâdetlerle cilâlandırıp parlatılması gerekir. Yoksa, çevrenin
pislikleri ruh aynasını işlevsiz hale getirecektir. Aynanın sırları dökülünce,
çevreden yayılan pislikler aynanın parlaklığını kaybettirince, tertemiz
nesnelerin de görüntüleri câzip olmayacaktır. Problem, doğuştan tertemiz
verilen aynayı kirletmekte, onun temizliği için gayret sarfetmemekte
düğümleniyor.

Net ve doğru gösterebilmesi için
aynanın düz (sırâtı-ı müstakîm üzere hidâyette) olması da şarttır. Bâtıl düzen
ve inkârcıların ezip çukurlaştırdığı ya da şişirip kamburlaştırdığı aynalar da,
nesneleri olduğundan çok farklı gösterir; aynasına göre bazıları cüce, bazıları
dev görülecektir. Vahy ölçeğiyle doğruluğunun sağlaması yapılmayan, o teraziyle
ayarlanmayan ayna, olduğundan çok farklı gösterecektir her şeyi. Yıpratıcı,
tahrip edici araçlarla çizilen, kırılan aynalar da herşeyi çizik ve kırık
gösterir. Ayna, düzelmeden sağlıklı görüntü yansımayacaktır.

?Allah onların kalplerini ve
kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve
onlar için (dünya ve âhirette) büyük bir azap vardır.?
(2/Bakara, 7) ?Onların
kalplerinde/ruhlarında hastalık vardır.? (2/Bakara, 10) Gözlerinde perde
olan, ruh aynası kararmış insanlar; kara vicdanlı, karanlık zihniyetli
insanlardır; taktıkları şirk gözlükleri kara olduğu için, güneşi bile kara
görürler onlar.

Gözdeki şaşılık veya uzağı görememe
gibi hastalık düzeltilmeden, böyle göze sahip insan, nasıl herşeyi farklı görür
veya uzağındakileri göremezse, görüntülerin değerlendirildiği ruhun/kalbin
hastalığı, görülmesi gerekenleri, uzak saydığı âhireti göremeyecek, hastalığının
şiddetine göre sanal görüntüler, rüya, serap, hayal, illüzyon, hallüsinasyonları
gördüğü kadar hakkı göremeyecek, doğruyu eğri görecektir.

Günümüz insanı, sadece Kur'ânî
kavramları değil; dünyevî kavramları bile çarpıtıyor. Beyinlerinde hastalık
olanlara ?ruh hastası? diyor; ruhun varlığını kabul etmeyen anlayışla ruh
hastalığı ele alınıyor. Eski ismi ?ilmü'n-nefs? olan bilgi dalına ?ruh bilim?
anlamına gelen ?psikoloji? adı veriyor. Ruh konusunun gündeme hiç getirilmediği
?psikoloji?ye, bugünkü içeriğiyle ?karakter bilimi? gibi bir isim verilmesi daha
uygun olacaktır. Ama müşriklerin âdetidir bu; kavramların içini boşaltıp
çarpıtarak kendi görüşleri doğrultusunda doldurmak. ?Sözlerini bozmaları
sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin
yerlerini değiştirirler, tahrif ederler.? (5/Mâide, 13) Ruhu inkâr eden
Batılı, ?ruhun bilgisini? okuyor, okutuyor!

Bunun yanında, tabii ki, ruhu hasta
olanlar var. Mânevî hayatı, ümit, güven, korku gibi duyguları dengede tutamayan,
onlara doğru hedefler gösterip istikamet veremeyen kişinin ruhu hastadır. Zaten
kendi psikolojik/rûhî durumunu, kısmen de olsa hasta görüp şikâyetçi olmayan,
depresyon, bunalım, doyumsuzluk/tatminsizlik, can sıkıntısı, iç daralması, stres
içinde olmayan çağdaş insan pek bulunmaz. ?Kim Benim zikrimden (Kur'an'ımdan,
Beni hatırlamak ve anmaktan, namazdan) yüz çevirirse, şüphesiz onun
sıkıntılı/sıkıcı bir hayatı olacak ve Biz onu kıyâmet günü kör olarak
haşredeceğiz.? (20/Tâhâ, 124) Ve çözüm: ?...Bunlar, iman edenler ve
gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilin ki, kalpler/ruhlar ancak
Allah'ı zikirle (O'nu hatırlayıp anmakla, Kur'an okumakla, namazla, ibâdet ve
tâatla) huzur bulur.? (13/Ra'd, 28).

Ruh, terbiye edilmeye muhtaçtır; onun
da gıdaya ihtiyacı vardır. Ruh, mânevî bir varlık olduğundan onun terbiyesi de,
gıdası da mânevî olacaktır. Onu doyuracak Razzâk'ın ve eğitip yönlendirecek
Rabb'ın vahyi ile ihtiyaçlarını gidermezse, ruh tatminsizlik içinde çırpınıp
duracaktır. Tek kanatlı kuş uçar mı? İnsanın da sadece madde tarafı tıka basa
doyurulmaya çalışıldığı halde, ruh tarafı mânâ cephesi gıdasızlıktan ölümcül
hasta. Gideceği yere tek kanadıyla uçup gidebilir mi dersiniz? İşte,
yükseleceğim derken devamlı tökezleyip yere çakılması ve bunun ha bire tekrarı,
kanadın birinin durumu, içler acısıdır.

?Hayat varsa ruh da vardır.?

?Gören, duyan yalnız ruhtur; geri
kalan her şey sessiz ve sağırdır.?

?İnsan ruha bakmalı. Güzel bir vücutta
güzel bir ruh olmazsa neye yarar??

?Ruhun da vücut gibi ihtiyaçları
vardır.

?Ruh ve ceset, bu âlemde iki ortaktır.
Bunun için, âhirette insan, hem ruhuyla hem de cesediyle ödül veya ceza görür.?

?Ceset, ruhun evi ve elbisesidir.?

?Ceset, ruha dayanarak ayakta kalır.
Ruh ise kendi başına kaimdir. Ceset harap olursa ruh daha çok serbest olur,
melek gibi göğe uçar.?

?Ceset, ruhla zevk alır, mutlu olur;
Ruh ise vicdanla.?

?Ruh, yaşlı doğar, fakat gençleşir;
hayatın komedisi bu. Vücut da genç doğar, gitgide yaşlanır; bu da hayatın
trajedisi.?

?Ruhun büyüklüğü, büyük yerlerde
değil; gösterişsiz yerlerde çıkar ortaya.?

?Büyük ruhlar, ıstıraplarına sessizce
katlanırlar.?

?Başkalarının ruhu, karanlık bir
ormana benzer.?

?Bizi şartlardan çok, ruh yapımız
mutlu kılar.?

?Mutlu olmak istiyorsak, hayatın
cisimde değil; ruhta olduğuna inanmalıyız.?

?Ruhlar, bölüklere ayrılan askerler
gibidir. (Ruhlar âleminde) birbirleriyle tanışmış olanlar, dünyada da uyuşurlar,
anlaşırlar. Tanışmayanlar da anlaşamazlar, sevişemezler.? (Hadis-i Şerif)

?İnsanın gıdaya ihtiyacı olduğu gibi
zevke de ihtiyacı vardır. Nefis ve hevâ yönünden tatmin edilmezse, ruh
tarafından zevkini arayacaktır.?

?Şuur, ruhun ziyâsıdır.?

?İnsanın ruh gücüne sınır
çizilmemiştir. Enâniyet/bencillik ile öyle aşağı düşer ki toz kadar kalır.
Allah'a kulluk ile o kadar yükseğe çıkar ki Hz. Muhammed (s.a.s.) gibi iki
cihanın güneşi olur.?

?Ruh, zamana mahkûm değil. İnsan
duyguları ruh seviyesine çıkınca, yaşanılan zaman genişler. Başkalarına nisbetle
mâzi ve istikbal olan vakitler, ona şimdiki zaman hükmüne geçer.?

?Bu elem yurdu denî dünyanın; Derdine,
mihnetine gâyet yok.

Bir çürük diş gibidir bence bu can,
Çıkmadan sahibine râhat yok.? (Ferit Kam)

?Kim demiş, ?sağlam kafa sağlam
vücutta bulunur' diye? Doğrusu şöyle olmalı: ?Sağlam iş, sağlam ruh sahibinden
çıkar.?

?Ruh sağlıklı ve doğruysa, bütün beden
doğru olur, güzel iş yapar; Ruh hasta ise, bütün beden ve tüm davranış da bozuk
olur.?

?Cânânsız can, hayvanda da var.?

?Ruh kuştur; beden kafes.?

?Ruh misafirdir; beden ev/konut.?

?Ruh kanundur, sultandır; beden de
ülke.?

?Ruh âmirdir; bedense memur.?

?Ruh anlamdır; beden söz/kelime.?

?Ruh ustadır; beden tezgâh.?

?Ruh enerjidir/elektriktir; beden
fabrika.?

?Ruh sürücüdür/şofördür; beden
araba/otomobil.?

?Tuğyân eden/azana ve dünya hayatını
âhirete tercih edene, şüphesiz cehennem tek barınaktır. Rabbının makamından
korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için ise şüphesiz cennet yegâne
barınaktır." (79/Nâziât,
40-41) ?Ey huzura kavuşmuş nefs/ruh! Sen O'ndan hoşnut, O da senden râzı
olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir.!?
(89/Fecr, 27-30)