Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Ta'dîl-i Erkân.

Ta



Ta'dîl-i Erkân

Ta'dîl, düzeltmek,
kuvvetlendirmek demektir. Erkân ise, "rükn"ün çoğuludur. Kelime anlamlarıyla
ta'dîl-i erkân, rükünlerin yerli yerinde yapılması demektir. Terim olarak;
Namazda rükû, rükûdan sonra ayakta durma, secde ve iki secde arasındaki
oturmanın hakkını vererek, tam bir sükûnet içinde ve yerli yerinde mutmain
olarak yapmaya ta'dîl-i erkân denir.
Allah, Kur'an'da, Rasül-i Ekrem
de hadislerinde namazların gerektiği gibi kılınmasını özellikle belirtmiştir.
Peygamberimiz'in rükû şekli ve bu konudaki emirleri yukarıda ifade edilmişti.
Kur'an, namaz kılmayı ifade için "namaz kılmak" anlamına gelen "sallâ" fiili
yerine "ekaame" fiilini tercih etmiştir ki, bu kelime, "ikame etmek, hakkını
vererek yapmak" anlamına gelmektedir. Peygamberimiz de rükû ile ilgili yukarıda
belirtilen uygulama ve emirlerinin yanında, bir başka hadisinde şöyle buyurur:
"Rükû ve secdeleri tamamlayın." (Buhârî, Eymân 3; Müslim, Salât 111;
Nesâi, Tatbik 16, 60) Diğer bir rivayette de "Rükû ve secdelerinizi güzel
yapın." (Ahmed bin Hanbel, Müsned II/234, 319, 505) buyurmuştur.
Buhârî'nin rivâyetine göre,
sahâbenin seçkinlerinden Huzeyfe (r.a.), rükû ve secdelerini tam yapmayan bir
adamı gördü ve adam namazı bitirince, namazının olmadığını, eğer ölmüş olsa,
sünnet üzere ölmeyeceğini; bir başka rivayette de, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in
yaratıldığı fıtratın dışında bir fıtrat üzere ölmüş olacağını hatırlattı (Buhârî,
Ezan 119; Nesâî, Sehv 66; Ahmed bin Hanbel, Müsned V/384).
Bu nasslardan yola çıkan İmam
Mâlik, İmam Şâfiî, İmam Ahmed bin Hanbel, İmam Ebû Yusuf gibi fakihlerin
çoğunluğu ta'dîl-i erkânın farz olduğu görüşündedirler. İmam Ebû Hanife ve İmam
Muhammed'e göre ise, ta'dîl-i erkân vâciptir. Muhakkik fukahâ da bu
görüşü tercih etmiştir. Küçük bir gruba göre de ta'dîl-i erkân, vâcibe yakın
sünnet-i müekkededir. Tâdil-i erkânın farz olduğunu söyleyen fukahâya göre,
bunun terki halinde namaz bâtıl olur ve tâdil-i erkâna riâyet ederek yeniden
kılmak gerekir. Vâcip olduğunu söyleyenlere göre ise sehv secdesi gerekmektedir.

Tâdîl-i erkâna riâyetin ölçüsü
rükünler arasında en az "sübhânallah" diyecek kadar durmaktan ibarettir. Buna
göre, meselâ rükûdan doğrulduktan sonra dimdik ayakta durup, en az "sübhânallah"
diyecek kadar beklemek ve daha sonra secdeye gitmek; secdeler arasında da en az
bu kadar oturmak gerekmektedir. Hanefîlerden bazıları, rükû ve secdelerde buna
riâyet etmeyenin namazını iâde etmesi gerektiği görüşündedir. Diğer bazısı da
ta'dîl-i erkânın sehven terki halinde sehiv secdesi, kasden terki halinde ise
namazın iâdesi gerektiği görüşündedir. O yüzden, namazda, özellikle rükûdan
sonra ayakta durma ve ilk secdeden sonra oturma konusun-da dikkatli olmak
gerekmektedir. Çünkü bunlar, acele olarak hemen geçiştiriliveren yerlerdir.
Buralarda mutlaka en az bir tesbih miktarı beklenilmelidir. Bu kadar durulmazsa,
namazı bozul-mamakla beraber kişi günahkâr olur. (6)