Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hz. Yakup (a.s.)'ın Sabrı

Hz



Hz. Yakup (a.s.)'ın
Sabrı



Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yakup (a.s.)'ın sabrını
oku­du­ğu­muz zaman yine bizim için güzel örnekler oldu­ğunu gö­rüyoruz.

?Bir zaman Yusuf babasına (Yakub'a) demişti
ki: «Ba­bacığım! Gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi gördüm. Yani
onları bana secde ederken gör­düm.»

(Babası:) «Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine
an­latma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan in­sana apaçık bir
düşmandır.» dedi.

İşte böylece Rabbin seni seçerek sana (rü­yada
gö­rülen olayların yorumunu öğretecek) ve daha önce iki atan İb­rahim ve İshak'a
nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakup soyuna nimetini tamamlayacaktır. Çünkü
Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde (onların
haberle­rinden) soranlar için ibret vardır.

(Kardeşleri) dediler ki: «Yusuf'la kardeşi (Bünyamin)
babamıza bizden daha sevgilidir. Halbuki biz ka­labalık bir cemaatiz, her hâlde
babamız bir yanlışlık içindedir.»

(Yusuf ile Bünyamin) bir anadan, diğer oğulları
ise başka bir anadan idiler.

(Aralarında dediler ki:) «Yusuf'u öldürün veya
onu (uzak) bir yere atın ki, babanızın teveccühü yalnız size kalsın. Ondan sonra
da (tevbe ederek) salih kimseler olur­sunuz.»

Onlardan bir sözcü: «Yusuf'u öldürmeyin, onu
ku­yu­nun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün).» dedi.?[1]


Bu teklifi yapan Yehuda isminde birisiydi.
Kardeş­le­rine bunu kabul ettirdi ve babalarına geldiler.

?Dediler ki: «Ey babamız! Sana ne oluyor da
Yu­suf'u bize emanet etmiyorsun. Oysa ki, biz ona iyilik eden kim­seleriz.


Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol
bol ye­sin (içsin) oynasın, biz onu mutlaka koruruz.»

(Babaları) dedi ki: «Onu götürmeniz beni
mutlaka üzer, siz ondan habersizken, onu bir kurdun yemesin­den korkarım.»

Dediler ki: «Vallahi biz (kuvvetli) bir
top­luluk ol­du­ğumuz hâlde eğer onu kurt yerse o zaman biz ger­çekten aciz
kimseler sayılırız.»

Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla
ka­rar verdikleri zaman, biz Yusuf'a «Andolsun ki, sen onla­rın bu işlerini
onlar farkına varmaksızın (bir gün) kendile­rine haber vereceksin.» diye
vahyettik.?[2]

Kardeşleri Yusuf'un gömleğini çıkardılar. Onu
önce kuyunun yarısına kadar sarkıttılar, sonra da salı­verdiler. O büyük bir
taşa tutundu ve o yüzden bo­ğulmadı.

?Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.

«Ey babamız! Biz (atışta) yarışmak için
(sahraya) git­tik. Yusuf'u da eşyamızın yanında bırakmıştık (ne yazık ki) onu
kurt yemiş. Fakat biz doğru söyle­yenler de olsak sen bize inanmazsın.» dediler.

Gömleğinin üstünde yalancı bir kan ile
gel­diler, (Ya­kup) dedi ki: «Belki de nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel
gösterdi. Artık (bana düşen) güzel bir sabır­dır. Sizin an­lattığınıza göre
yardımına sığınılacak ancak Allah'tır.?[3]

Rivayet edildiğine göre kardeşleri, Yu­suf'un
göm­le­ğini kana bulayıp babalarına getirdiklerinde acı ha­beri alan Yakup
(a.s.) feryada başladı. Onun göm­leğini istedi, onu yüzüne sürüp ağladı ve dedi
ki: ?Bugüne kadar böyle yavaş huylu bir kurt görmedim. Oğlumu ye­miş de
sırtın­daki gömleğini yırtmamış.?

?Bir kervan geldi ve sucularını kuyuya
gön­derdiler. O da (gidip) kovasını saldı, (Yusuf'u görünce:) «Müjde, işte bir
oğlan!» dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakla­dılar. Halbuki Allah onların
yaptıklarını çok iyi bilir.

(Kafile Mısır'a vardığında) onu değersiz bir
pahaya, sayılı bir kaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona karşı rağ­betsiz
idiler.

Mısır'da onu satın alan (Maliye Bakanı Katfır)
karı­sına dedi ki: «Ona değer ver ve güzel bak. Umulur ki bize fay­dası olur ya
da onu evlat ediniriz.»

İşte böylece (Mısır'da adaletle hükmetmesi) ve
kendi­sine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yu­suf'u o yere
yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadir­dir, fakat insanların çoğu
bunu bil­mezler.

(Yusuf) buluğ çağına ulaşınca ona hü­küm ve
ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandı­rırız.

Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden (murad
almak) istedi. Kapıları iyice kapattı ve «Haydi gel!» dedi. O da: «Kocanız benim
efendimdir, bana gü­zel davrandı. Durum şu ki, zalimler felah bulmaz.» dedi.

Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin
bur­hanını görmeseydi, o da kadına meylede­cekti. İşte böylece biz kötülük ve
fuhşu ondan uzaklaş­tırmak için (delilleri­mizi) gösterdik, çünkü o, ihlasa
erdirilmiş kul­larımızdan­dır.

İkisi de kapıya koştular. Kadın onun göm­leğini
ar­ka­dan yırttı. Kapının yanında onun efendisine (koca­sına) rastladılar. Kadın
dedi ki: «Senin ailene kötülük etmek isteyenin cezası zindana atılmaktan ya da
acıklı bir işken­ceden başka bir şey midir?»

(Yusuf:) «Hayır, o kendisi benim nefsim­den (murad
almak) istedi.» dedi. Kadının akrabasından biri şöyle şa­hitlik etti: «Eğer
bunun gömleği önden yırtıl­mışsa kadın doğru söylemiştir, o ise
yalancılardandır.

Eğer gömleği arkadan yırtıldı ise, kadın yalan
söy­le­miştir, o ise doğru söyleyenlerdendir.»

(Efendisi, Yusuf'un gömleğinin) arkadan
yırtılmış ol­duğunu görünce (kadına): «Şüphesiz bu sizin tuzağı­nız­dır, çünkü
sizin tuzağınız gerçekten büyüktür.» dedi.

«Ey Yusuf! Sen bundan uzak dur (bu me­seleyi
kim­seye söyleme). («Ey kadın»:) «Sen de günahının affını dile. Çünkü sen,
günahkarlardan oldun.»

Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki: «Aziz'in
karısı deli­kanlısının nefsinden (murad almak) istiyormuş. Yusuf'un sevdası onun
kalbine işlemiş. Biz onu ger­çekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz.»

(Zeliha) onların dedikodusunu duyunca, onlara
(da­vetçi) gönderdi. Bir yandan da onlar için daya­nacak yas­tıklar hazırladı.
Her birine bir bıçak verdi. (Kadınlar mey­veleri soyarlarken Yusuf'a:) «Çık
karşılarına!» dedi. Ka­dınlar onu görünce (gözlerinde) büyüttüler.
(Şaşkınlıkla­rından) ellerini kestiler ve dediler ki: «Al­lah'ı noksan
sı­fatlardan tenzih ederiz. Bu asla bir beşer değildir, bu an­cak değerli bir
melektir.»

Dedi ki: «İşte hakkında beni kınadığınız şa­hıs
bu­dur. Ben onun nefsinden (murad almak) istedim. Fakat o, (bundan) şiddetle
sakındı. Andolsun, eğer o kendi­sine emredeceğimi yapmazsa mutlaka zindana
atıla­cak ve elbette zelillerden olacaktır.»

(Yusuf:) «Ey Rabbim! Bana zindan, bun­ların
ben­den istediklerinden daha iyidir. Eğer sen, onların hile­lerini benden
çevirmezsen onlara meyleder ve cahiller­den olu­rum.» dedi.

Rabbi onun duasını kabul etti ve onların
hilesini uzaklaştırdı. Çünkü O, çok iyi işiten, pek iyi bi­lendir.

Sonra, (Aziz ve arkadaşları) kesin delille­rini
gör­mele­rine rağmen (halkın dedikodusunu kesmek için) yine de onu bir zamana
kadar mutlaka zindana at­ma­ları kendile­rine uygun göründü.

Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha
girdi. On­lardan biri dedi ki: «Ben (rüyamda) şarap sıktı­ğımı gör­düm.» Diğeri
de: «Ben de başımın üstünde kuşla­rın yediği ekmeği taşıdığımı gördüm. Onun
yorumunu bize haber ver, çünkü biz, seni güzel davrananlardan görü­yoruz.»
dediler.

(Yusuf) dedi ki: «Size yedirilecek yemek size
gel­me­den önce onun yorumunu mutlaka size haber vere­ceğim. Bu Rabbimin bana
öğrettiklerindendir. Çünkü ben, Al­lah'a inanmayan bir kavmin dinini terk ettim.
Onlar ahireti inkar edenlerin kendileridir.»?[4]

Hz. Yusuf, gençlerin bu durumundan is­tifâde
ede­rek, onlara tevhid dinini tebliğ etmek istedi. Dolayısıyla onla­rın
rüyalarını yorumlamadan önce kendi­sinin hak din üzerinde olduğunu, bilgilerinin
Allah tarafın­dan öğretil­diğini ve Mısırlıların yanlış yolda olduklarını
bildirerek, bir mukaddime hazırladı ve hak dini onlara tebliğ etti. İşte bu ve
bundan sonraki üç ayet bununla ilgi­lidir.

?«Atalarım, İbrahim, İshak ve Yakub'un
di­nine uy­dum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu bize
ve insanlara Allah'ın lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.


Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha
iyi yoksa kahredici olan bir tek Allah mı?

Siz Allah'ı bırakıp, sadece sizin ve
atalarını­zın tap­tığı (birtakım anlamsız) isimlere tapıyorsunuz. Allah, onlar
hakkında herhangi bir delil indirmemiştir, hü­küm Al­lah'tan başkasının
değildir. O da kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte o
dos­doğru din bu­dur. Fakat insanların çoğu bilmezler.

Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyalarınıza ge­lince)
bi­riniz (daha önce olduğu gibi) efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak
ve kuşlar onun başından (bey­nini) yiyecekler. Yorumu hakkında sorduğunuz iş
(bu şe­kilde) kesinleş­miştir.»

Onlardan kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki:
«Beni efendinin yanında an (umulur ki beni çıkarır).» Fakat şeytan ona
efendisine anmayı unutturdu, dolayı­sıyla (Yusuf) bir kaç sene daha zindanda
kaldı.?[5]


Hz. Yusuf, Allah'tan başkasından yardım istediği
için beş yıllık hapisten sonra yedi yıl daha ha­piste kal­maya mahkum oldu.
Böylece hapis süresi on iki yıl oldu.

?Kral dedi ki: «Ben (rüyada) yedi cılız
ine­ğin yediği yedi semiz inek görüyorum. Ayrıca yedi yeşil başak ve diğerlerini
de kuru gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da
bana yorumlayı­nız.»

(Yorumcular) dediler ki: «Bunlar karma ka­rışık
ya­lancı düşlerdir. Biz, böyle yalancı düşlerin yoru­munu bi­lenlerden değiliz.»


(Zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olanı uzun
bir zaman sonra (Yusuf'u) hatırlayarak dedi ki: «Ben size onun yorumunu haber
veririm, beni hemen (zindana) gönderin.»

(Yusuf'un) yanına gelerek dedi ki: «Ey Yu­suf,
ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi cılız ine­ğin yediği yedi semiz inek
ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum
yap. Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumunla) dö­nerim de belki onlar da
doğruyu öğrenirler.»

Yusuf dedi ki: «Adetiniz üzere yedi sene ekin
eker­si­niz, sonra yiyeceklerinizden az bir miktar hariç biç­tikleri­nizi
başağında (stok edip) bırakınız.

Sonra bunun ardından (tohumluk olarak)
saklaya­caklarınızdan az bir miktar hariç o yıllar için birik­tir­dikle­rinizi
yiyip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir.

Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o
yılda insanlara (Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyve)
sıkacaklar.»?[6]

Yani bol bol meyve ve sebzelere kavuşa­caklar.
Üzüm, hurma, zeytin ve susam gibi şeyleri sıkarak su­larından istifâde
edeceklerdir. Bu bolluk senesine dair rüyada bir işaret yoktur. Hz. Yusuf bunu
sadece bir vahiy ile, ilham ile onlara müjdelemiş, ileride aynı şe­kilde
teza­hür etmiş­tir.

?(Adam bu yorumu getirince) kral dedi ki: «Onu
bana getirin.» Elçi, Yusuf'a geldiği zaman (Yusuf) dedi ki: «Efendine dön de
ona, ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye sor. Şüphesiz benim Rabbim
onların hilesini çok iyi bilir.»

(Kral) dedi ki: «Yusuf'un nefsinden (murad
almak) istediğiniz zaman durumunuz neydi?» (Ka­dınlar:) «Haşa, Allah için biz
ondan kötülük görmedik.» dedi­ler. Aziz'in karısı da dedi ki: «Şimdi hak meydana
çıktı, ben onun nefsinden (murad almak) istemiştim (şüphe­siz ki o, doğruyu
söyleyenlerdendir).»

(Yusuf) dedi ki: «(Onların) bu (itirafla­rına
lüzum görmem), benim kendisine gıyabında hainlik etmedi­ğimi ve Allah'ın
hainlerin hilesini başarıya ulaş­tırmaya­cağını onun da bilmesi içindir.

(Bununla beraber) nefsimi temize çıka­ramam.
Çünkü Rabbimin acıyıp koruduğu hariç, nefis aşırı şe­kilde kötü­lüğü
emredicidir. Zira Rabbim, çok ba­ğışla­yan, pek acı­yandır.»

Kral dedi ki: «Onu bana getirin. Onu kendime
özel (danışman) edeyim.» Onunla konuşunca dedi ki: «Bu­gün sen yanımızda yüksek
makam sahibi ve güvenilir biri­sin.»?[7]

Kral gördüğü rüyanın yorumunu bir de Hz.
Yu­suf'tan dinlemek istedi. O da kralın gördüğü rüyayı ve yorumunu anlattı.
Kral nasıl bir tedbir almak gerekti­ğini sorunca Hz. Yusuf: ?Bolluk yıllarında
çok ekin ekip, ürünü (stok etmek) gerekir. Böylece kıtlık yılla­rında hem
kendinizin geçimini sağlarsınız, hem de ih­racat yaparak hazineye bol döviz
kazandırırsınız.? dedi. Kral: ?Peki, bu işi kim yapacak?? diye sorunca Hz.
Yu­suf:)

?«Beni bu yerin (Mısır'ın) hazinelerine
ta­yin et. Çünkü ben onları çok iyi koruyan ve (tasarrufunu) pek iyi bilenim.»
dedi.

Ve böylece Yusuf'u orada dilediği yerde
konakla­mak üzere o yerde yerleştirdik. Biz dilediğimiz kimseye rah­metimizi
eriştiririz ve güzel davrananların mükâfa­tını zayi etmeyiz.

İman edip de (kötülüklerden) sakınanlar için
ahiret mükâfatı daha hayırlıdır.?[8]

Bütün Mısır Hz. Yusuf'un idaresine ve
tasarrufuna verildi. Kral, salahiyetlerini dahi kullanmasına müsa­ade etti.
Rivayet edildiğine göre, o sıralarda Aziz (eski maliye bakanı) ölmüş. Kral,
Yusuf'u Aziz'in eşi Zeliha ile evlen­dirmiştir. Hz. Yusuf, tarıma önem verdi,
üre­timi arttırdı, ihtiyaç fazlası olan ürünleri stok etti. Ni­hayet kıtlık
yılları geldi. Bu sefer stok edilmiş olan ürünleri yemeye ve ihraç etmeye
başladılar. Her taraf­tan insanlar gelerek Mısır'dan erzak satın aldılar. Ya­kup
(a.s.) da Yusuf'un öz kardeşi Bünyamin hariç diğer oğullarını erzak almak için
Mısır'a gönderdi.

?Yusuf'un kardeşleri gelip, onun huzuruna
girdi­ler. (Yusuf) onları tanıdı, onlar ise onu tanımıyor­lardı.?[9]

Hz. Yusuf, kardeşlerine kim olduklarını ve
nereden geldiklerini sordu. Onlar da Yakup isminde bir pey­gam­berin oğlu
olduklarını, kendileri on iki kardeş olup birisi­nin çöle gidip öldüğünü, bir
diğerinin de babala­rının ya­nında kaldığını anlattılar.

?(Yusuf) onların yüklerini hazırlayınca dedi ki:
«Ba­banızı ve kardeşinizi de bana getirin, görmüyor musunuz ben ölçeği tam
dolduruyorum ve ben misa­firperverlerin en iyisiyim.

Eğer onu bana getirmezseniz, benim yanımda size
verilecek bir ölçek erzak yoktur. Bana hiç yaklaşma­yın.»

Dediler ki: «Onu babasından istemeye
çalışacağız, kuşkusuz bunu yapacağız.»

(Yusuf) genç adamlarına dedi ki: «Sermayelerini
yüklerinin içine koyun. Olur ki ailelerine döndükle­rinde bunun farkına varırlar
da belki yine geri gelirler.»

Babalarına döndüklerinde dediler ki: «Ey
babamız! Ölçek bize yasaklandı. Kardeşimizi (Bünyamin'i) bi­zimle beraber gönder
de (onun sebebine) ölçüp alalım. Biz onu mutlaka koruyacağız.»

Yakup dedi ki: «Daha önce kardeşi (Yusuf)
hak­kında size ne kadar güven duyduysam bunun hak­kında da size ancak o kadar
güvenirim. Bu yüzden (ben
onu sadece Allah (c.c.)'a emanet ediyorum. Koru­yucu ola­rak Allah (c.c.) en
hayırlı olandır. Acıyanların en merha­metlisidir.»

Eşyalarını açtıklarında sermayelerinin
kendilerine geri verildiğini gördüler. Dediler ki: «Ey babamız, daha ne
istiyoruz! İşte sermayemiz bize geri verilmiş (onunla yine) ailemize yiyecek
getiririz. Kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla alırız, çünkü bu (sefer
aldığımız) bir ölçek azdır.»

(Yakup) dedi ki: «Etrafınızın kuşatılması (ve
ça­resiz kalma durumunuz) hariç onu bana mutlaka getireceği­nize dair Allah
(c.c.)'ın adına bana sağlam bir söz ver­me­diğiniz takdirde onu sizinle beraber
göndermem.» Ona (istediği şekilde) teminat verdiklerinde dedi ki:
«Söyle­diklerimize Allah (c.c.) şahittir.»

Sonra şöyle dedi : «(Ey oğullarım! Mısır'a)
hepi­niz bir kapıdan girmeyin. Ayrı ayrı kapılardan girin; ama Allah (c.c)'tan
(gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Çünkü hüküm Allah (c.c.)'tan başkasının
değildir. Onun için ben yalnız O'na dayandım. Dayananlar yal­nız O'na
dayan­sınlar.»

Babalarının emrettiği şekilde (çeşitli
kapılardan) gir­diklerinde (onun emrini yerine getirdiler); fakat bu tedbir
Allah (c.c.)'tan gelecek hiçbiri şeyi savamazdı. Şüphesiz o ilim sahibiydi.
Çünkü ona biz öğretmiştik, fakat insanların çoğu bilmezler.

Yusuf'un yanına girdiklerinde, kardeşini
(Bünya-min'i) yanına aldı.

«Şüphesiz ben senin kardeşi­nim, onla­rın
yaptıklarına üzülme.» dedi.?[10]

Rivayet edildiğine göre; Hz. Yusuf, kardeşlerine
zi­yafet verdi. Onları sofraya ikişer ikişer oturttu. Bünyamin yal­nız kalınca
ağladı ve dedi ki: ?Kardeşim Yusuf sağ ol­saydı o da benimle otururdu.? Yusuf
(a.s.) onu kendi sof­rasına aldı. Yemekten sonra kardeşlerini ikişer ikişer
ev­lere mi­safir verdi. Bünyamin yine yalnız kalmıştı. Hz. Yusuf dedi ki :
?Bunun ikincisi yok, o hâlde bu da benim yanımda kal­sın.? Böylece Bünyamin onun
yanında gece­ledi. Yusuf dedi ki: ?Ölen kardeşin yerine beni kardeş olarak kabul
eder misin?? Bünyamin: ?Senin gibi bir kar­deşi kim bulabi­lir? Fakat seni Yakup
ile annem Rahiyle doğurmadılar.? dedi. Hz. Yusuf bunu duyunca ağladı, kalkıp
Bünyamin'in boy­nuna sarıldı ve ?Ben senin karde­şinim? dedi.

?(Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman
maş­ra­payı kardeşinin yükü içine koydu. (Kafile hareket et­tik­ten) sonra bir
münadi: «Ey kafile! Herhâlde siz hır­sızlar­dansınız!» diye seslendi.


(Yusuf'un) kardeşleri ona dönerek: «Ne
yitirdi­niz?» dediler.

«Kralın su kabını yitirdik, onu getirene bir
deve yükü (bahşiş) var. Ben de buna kefilim.» dediler.

«Allah (c.c.)'a andolsun ki bizim yeryüzünde
fe­sat çı­karmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz.»
dediler.

(Yusuf'un adamları) dediler ki: «Peki, siz
yalancıysa­nız onun cezası nedir?»

«Onun cezası, kayıp eşya, yükünde bulunan
kim­seye verilir. İşte ona el koymak onun cezasıdır. Biz za­lim­leri böyle
cezalandırırız.» dediler.?[11]

Yakup (a.s.)'ın şeriatına göre; hırsız
yaka­landığında, çaldığı malın karşılığında mal sahibine bir sene köle ola­rak
hizmet ettirilirdi. Mısır kanunlarında ise, hır­sıza sopa vurulur ve çaldığı
malın iki misli ödettiri­lirdi. Hz. Yusuf, onlara babalarının şeriatına göre
ceza vermek istedi.

?Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden
önce onların yükünü (aramaya) başladı. Sonunda onu karde­şinin yükünden
çıkarttı. İşte biz Yusuf'a böyle bir tedbir öğrettik. Yoksa kralın kanununa
göre, kardeşini tutacak değildi. Ancak Allah (c.c.)'ın dilemesi hariç, biz kimi
di­lersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi
bilen birisi vardır.

(Kardeşleri) dediler ki: «Eğer o çaldıysa, daha
önce onun kardeşi de çalmıştı.» Yusuf bunu içinde sakladı, on­lara açmadı.
(Kendi kendine) dedi ki: «Siz (onlardan) daha kötü durumdasınız! Allah (c.c.)
sizin anlatmakta olduğu­nuzu çok iyi biliyor.»?[12]


Rivayete göre, Hz. Yusuf'un halası onu çok
severdi. Yusuf büyüyünce babası onu yanında bulundur­mak is­tedi. Halası da
Yusuf'un kendi yanında kalmasını istiyordu. Bunun için İbrahim (a.s.)'dan miras
kalmış olan kuşağını Yusuf'un beline bağladı. Sonra kaybol­duğunu söyledi. Kuşak
arandı ve Yusuf'un üzerin­den çıktı. Kanun gereği Yusuf'u yanında alıkoydu. İşte
Yu­suf'un kardeşleri bu duruma işaret etmek istemişlerdi.

?Dediler ki: «Ey Aziz! Gerçekten onun yaşlı
babası var (onunla kendini teselli ediyor). Onun yerine bizim biri­mizi alıkoy.»

«Eşyamızı yanında bulunduğumuz kimseden
baş­ka­sına yakalamaktan Allah (c.c.)'a sığınırız. Çünkü o tak­dirde biz
gerçekten zalimler oluruz.» dediler.

Ondan ümitlerini kesince (meseleyi) gizli
gö­rüş­mek üzere ayrılıp, (bir kenara) çekildiler. Büyükleri dedi ki: «Babanızın
sizden Allah (c.c.) adına söz aldı­ğını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz
kusuru bilmiyor mu­sunuz? Ben babam izin verinceye veya benim için Allah (c.c.)
hükmedinceye kadar bu yerden asla ay­rılmayaca­ğım. O hükmedenlerin en
hayırlısıdır.

Siz babanıza dönün ve deyin ki: «Ey babamız!
Şüp­he­siz oğlun hırsızlık etti, biz sadece gördüğümüze şa­hitlik ettik (ötesini
bilmiyoruz). Çünkü biz gaybın bek­çileri de­ğiliz.

(İstersen) içinde bulunduğumuz şehre (Mısır
hal­kına) ve birlikte geldiğimiz kafileye de sor, şüphesiz biz doğru
söyleyenlerdeniz.»?[13]


Kalkıp babalarına geldiler. Ve kardeşlerinin
söyle­diklerini aynen söylediler.

?(Babaları) dedi ki: «Bilakis nefisleriniz
size (böyle bir) işi güzel gösterdi. (Bana düşen) artık, güzel bir sa­bırdır.
Umulur ki Allah (c.c.) onların hepsini bana geti­rir. Çünkü O, çok iyi bilendir,
hikmet sahibidir (Beni mut­laka bir hikmete binaen imtihan etmektedir).»[14]


(Yusuf'un) kardeşleri daha önce babalarına karşı
ya­lan söylediklerinden dolayı, bu seferki doğrularına babası inanmak istemedi.
Onlara: ?Hayır, sizi nefisleri­niz aldatıp böyle büyük bir işe sürüklemiş,
yoksa bizim şeriatımızda hırsızın esir olarak yakalanacağını Aziz ne bilir??
dedi.

?Ve onlardan yüz çevirdi ve gamını yutarak
dedi ki: «Ey Yusuf'un üzerindeki gamım (gel senin zama­nındır)!» Ve üzüntüden
iki gözü ağardı (görmez oldu).

(Oğulları:) «Allah (c.c.)'a andolsun, sonunda ya
hasta olacaksın ya da helak olacaksın!» dediler.

(Yakup:) «Ben sadece gam ve kederimi Allah
(c.c.)'a arz ediyorum, ve ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Al­lah (c.c.)
tarafından (vahiy ile) biliyorum.» dedi.

«Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini
iyice araştırın. Allah (c.c.)'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kafirler
topluluğundan başkası Allah (c.c.)'ın rah­metinden ümit kesmez.»

(Bunun üzerine Mısır'a döndüler.) Yusuf'un
ya­nına girdiklerinde dediler ki: «Ey Aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı, ve
biz değersiz bir sermaye ile geldik. Bize yetecek miktarı tam ve ayrıca fazladan
bize biraz da sadaka ver. Çünkü Allah (c.c.) sadaka verenleri mükâ­fatlandırır.»


Yusuf dedi ki: «Siz cahilliğiniz yüzünden Yusuf
ve kardeşine yaptıklarınızı bilmiyor musunuz?»

«Yoksa sen gerçekten Yusuf musun?» dediler. O
da: «(Evet) ben Yusuf'um. Bu da kardeşim. (Birbirimize ka­vuşmayı) Allah (c.c.)
bize lütfetti. Çünkü kim (Allah (c.c.)'tan) korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah
(c.c.) güzel davrananların mükâfatını zayi etmez.»

(Kardeşleri) dediler ki: «Allah (c.c.)'a
andolsun, ha­ki­katen Allah (c.c.) seni bize üstün kılmış. Hakikat şu ki, biz
elbette hataya düşenlerden olduk.»

(Yusuf) dedi ki: «Bugün sizi kınama yok. Allah
(c.c.) sizi affetsin. Çünkü O, merhametlilerin en mer­hametlisi­dir.»?[15]


Hz. Yusuf, kardeşlerine sabah akşam ziya­fet
veri­yordu. Kardeşleri ise, önceleri ona yaptıklarını hatır­laya­rak
sıkılıyorlardı. Ona bir adam göndererek dediler ki: ?Siz, bizi sabah akşam
yemeğe davet ediyorsunuz. Fa­kat biz sana karşı yaptıklarımızdan dolayı senden
utanıyo­ruz.?

Hz. Yusuf da onlara şöyle cevap verdi:
?Mısırlılar şim­diye kadar bana hep ilk gördükleri gözleriyle bakı­yorlar ve
?Yirmi dirheme satılmış bir köleyi ulaştığı mertebeye yük­selten Allah (c.c.)'ı
tenzih ederiz.? di­yorlardı. Şimdi ise sizin sayenizde şeref kazandım. Çünkü
benim, sizin karde­şiniz ve İbrahim (a.s.) gibi büyük bir peygamberin torunu
olduğumu anladılar.

?«Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın
yü­züne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir ve bü­tün ai­lenizi bana getirin.»


Kafile (Mısır'dan) ayrılınca, babaları
(yanındaki­lere): «Eğer bana bunak demezseniz, inanın ben Yu­suf'un ko­kusunu
alıyorum.» dedi.

(Onlar da:) «Vallahi sen hala eski
şaşkınlığında­sın.» dediler.

Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koydu ve
(gözleri) görecek duruma geldi. O zaman şöyle dedi: «Ben size Allah (c.c.)
tarafından (vahiy ile), sizin bile­meyeceği­niz şeyleri bilirim, demedim mi?»

(Oğulları) dediler ki: «Ey babamız! Allah
(c.c.)'tan bi­zim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten gü­nahkarlar
idik.»

(Yakup:) «Sizin için Rabbimden af dileyeceğim.
Çünkü O, çok bağışlayan, pek esirgeyendir.» dedi.

(Hep beraber Mısır'a gidip) Yusuf'un yanına
gir­dik­leri zaman o ana babasını kucakladı. «Emin olarak Al­lah (c.c.)'ın
iradesiyle Mısır'a girin.» dedi.

Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu
ve hepsi onun için secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: «Ey Babacığım! İşte bu
daha önce (gördüğüm) rüyanın yoru­mudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Beni
zindan­dan çıka­rıp, şeytan benimle kardeşimin arasını boz­duktan sonra sizi
çölden getirdiği için Rabbim bana ihsanda bu­lundu. Şüphesiz ki Rabbim
dilediğine lütfe­dicidir. Çünkü O, çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.»

«Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve
bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri
yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür
ve beni salihler arasına kat.»?[16]

Rivayet olduğuna göre, Hz. Yakup Mısır'da
oğlu­nun yanında yirmi dört sene yaşadıktan sonra vefat etti. Ön­ceden yaptığı
vasiyet üzerine naaşı Şam'da defnedilmiş bulunan babası İshak (a.s.)'ın yanına
gö­müldü. Hz. Yu­suf da babasından sonra yirmi üç yıl daha yaşadı. Onun na­şını
da Mısırlılar mermer bir san­dık içine koyarak Nil'e gömdü­ler. Mısırlılar onu
çok sevdikleri için onun naaşının kendi memleketlerinde kalmasını istemişlerdi.
Daha sonra, Hz. Musa onun naaşını bularak babası Yakup (a.s.)'ın yanına
götürerek defnetti.

Burada demek isteniyor ki, ne kadar zamandan
sonra Yakup (a.s.) ile Yusuf (a.s.)'ın buluşmaları bu da sabra dayanıyor. İşte
sabrın sonu.

[17]









[1]
Yusuf, 12/4-10




[2]
Yusuf, 12/11-15




[3]
Yusuf, 12/16-18




[4]
Yusuf, 12/19-37




[5]
Yusuf, 12/38-42




[6]
Yusuf, 12/43-49




[7]
Yusuf, 12/50-54




[8]
Yusuf, 12/55-57




[9]
Yusuf, 12/58




[10]
Yusuf, 12/59-69




[11]
Yusuf, 12/70-75




[12]
Yusuf, 12/76-77




[13]
Yusuf, 12/78-82




[14]
Yusuf, 12/83




[15]
Yusuf, 12/84-92




[16]
Yusuf, 12/93-101



[17]
Fatma Keskin, Sabır, Misyon Yayınları.

SABIR..
Önsöz.
Sabr'ın Tanımı ve Mahiyeti
Sabrın Anlamı Ve Çeşitleri
Sabrın Önemi
Sabırlı Olmak.
Sözlü Saldırı Ve Eziyetlere Karşı Sabır
Fiilî Saldırı Ve Eziyetlere Karşı Sabır
Merhametli Olmak.
Mütevazi Olmak.
Daveti Allah İçin Yapmak.
Kur'an-ı Kerim Sabrı Anlatıyor
Asr Sûresinin Meali
Asr Sûresi Hakkında Açıklama.
Kur'an-ı Kerim'de Sabır
Sabırda Israrlı Olmak
Hadis-i Şeriflerde Sabır ve Sabrın Fazileti
Tahrife Kurban Giden Sabır Kavramı Sabır; Pasiflik, Zillet ve Miskinlik midir?.
Sabır Aktif Bir Direniştir
Sabrın Sözlük Anlamları
İman-Sabır İlişkisi
İslâmî Hareket Mücadeleyi; Mücadele de Sabrı Gerektirir
Sabrı Tavsiye.
Kur'an-ı Kerim'de Peygamberlerin Sabırlarından Örnekler
Hz. Musa ile Hızır Kıssası
Eyyüb (a.s.)'ın Sabrına Dair Birkaç Söz..
Hz. Yakup (a.s.)'ın Sabrı
Sabır Çeşitleri
1. İbadetlerin Getirdiği Çilelere Sabır
2. Günahların Zevklerine Karşı
3. Cenab-ı Hakk'ın İnsanlara Verdiği Belâlara, Musibetlere Karşı Sabır
Sabır Ve Namaz.
Belâlara - Sıkıntılara Sabır
Musibetlere Sabretmek.
Tarih Boyunca Peygamberlerin Tebliğ Mücadeleleri Ve İşkencelere Karşı  Direnmede Göstermiş Oldukları Sabır Ve Sebat
Tebliğ - İşkence Mücadelesi
Kızgın Güneşte Ve Büyük Kayanın Altında ?Allah Birdir? Diye İnleyen Mücahid Bilal-İ Habeşî
Kadın Sahabîlerden Zinnûre Hatun'un İşkenceyle Gözlerinin Kör Edilişi
Örnek Sabır Destanı
Önemli İlaç.
Ashâb-ı Kehf
İmparatorun Mabede Gelişi
Şehirden Ayrılış.
İmparator Dekyanus'un İntikamı
İmparatorun Huzurunda.
Asr Sûresinin Sonu. İnsanın Sabra Olan İhtiyacı
Sabrın Çeşitleri
İbâdetlere Sabır
Günah İşlememeğe Sabır
Allah'ın Sınavı Olarak Gelen Üzücü Olaylara Sabır
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar