Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İmparatorun Huzurunda.

İmparatorun Huzurunda



İmparatorun
Huzurunda



?Onlardan sonra öyle kötü bir nesil geldi
ki, na­mazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Bunlar azgınlıkla­rının
karşılığını göreceklerdir. Ancak tevbe edip, iman eden ve salih ameller
işleyenler cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğramazlar.?[1]

Genç, hayret ve dehşetler içerisinde kendisini
im­pa­ratorun huzurunda buldu. İmparatorun huzuruna çı­kınca, hakikaten bu
imparator bambaşka birisiydi. Adil bir imparatora benziyordu.

İmparator:

- Bu gencin hikayesi nedir, ne istiyor?

Muhafız:

- İmparatorum, bu adam bir hazine bulmuş, ama
ya­lan söylüyor. Bir de bu para ile buraya dün yiyecek al­maya geldiğini
söylüyor.

Genç, imparatora dönerek:

- Hayır, ben hazine falan bulmuş değilim. Asıl
on­lar yalan söylüyorlar. Bu para benim öz paramdır. Bende bu memleketin
evladıyım, yemin ediyorum ben bu para ile daha dün buradan ekmek aldım. Bugün de
fırıncıya git­tim, aynı para ile bana ekmek vermediği gibi beni muha­fıza teslim
etti. Beni senin huzuruna çıkardılar, benim bir kabahatim yok.

- Sen bu memleketten kimleri tanıyorsun,
isimlerini tek tek söyle!

Genç adam, tanıdığı kimselerin hepsinin
isimlerini saymaya başladı.

Fakat hiçbirini tanıyan olmadı. Sözlerine
devamla:

- Dün ben ve arkadaşlarım, İmparator Dekyanus'un
zulmünden kaçarak şehri terk ettik. İmparator Dekyanus putlara tapıyordu. Biz
ise Allah'a inanıyor­duk. Onun için bizi yakalayıp öldürmek istedi, dedi.


İmparator hayret ederek:

- Ne dedin, ne dedin, İmparator Dekyanus mu?! O
öleli üç yüz seneden fazla bir zaman geçti.

- Hayır, bu olamaz! Biz bu memleketi daha dün
terk ettik. Siz neler söylüyorsunuz İmparator Hazret­leri! İmpa­rator Dekyanus
öleli nasıl üç yüz sene olur?! Yani biz üç yüz sene mi yaşadık? Bu inanılmayacak
bir şey.

- Bu, makul bir cevap olamaz.

Bu defa genç, yanındaki paraları çıkardı,
imparato­run önüne serdi ve:

- Bakın bu paralar, İmparator Dekyanus'un
resmini taşır. Dün ben bunlarla yiyecek satın aldım, dedi.

İmparator parayı aldı, avucunun içinde evirip
çe­vir­meye başladı. Sonra gence dönerek:

- Ben senin işine bir türlü akıl erdiremedim.
Senin bu hâlin hayret verici bir şey, dedi.

Genç:

- Yani biz mağarada üç yüz sene mi uyuduk? dedi.

- Uyudunuz mu? Demek senden başkaları da var?
Söyle bakalım kimler onlar?

- Evet ben ve arkadaşlarım, İmparator
Dekyanus'un zulmünden kaçarak mağaraya sığınmıştık.

- Şaşırdım, bu senin anlattıklarına. Bir türlü
akıl er­diremiyorum. Bu imkansız bir şey! Böyle bir şey şim­diye kadar ne
duyulmuş, ne görülmüştür! İnsan oğlu üç yüz sene uyusun ha! Bu, ancak Allah'ın,
sevdiği kullarına bah­şettiği bir mucizedir.

Genç:

- Eğer bana inanmıyorsanız, geliniz gidelim.
Arka­daşlarıma soralım, dedi.

Kabul ettiler.

İmparator ve maiyeti atlarına binerek,
Telmiha'nın peşine düştüler. Şehirden ayrılarak mağaranın yolunu tuttular.


Mağaraya yaklaştıkları sırada Telmiha:

- Sizin burada biraz beklemenizi rica ediyorum.
Ar­kadaşlarımın yanına ben yalnız gideyim, mağaraya gire­yim, hakikati onlara
haber vereyim. Çünkü onlar atların gürültülerini, ayak seslerini duyunca
İmparator Dekyanus'un adamlarının mağarayı bastığını düşüne­cek ve çok
korkacaklardır. Belki de daha fazlası olacak, ansızın ölecekler, dedi.

İmparator ve maiyeti bu ricayı makul buldular ve
beklemeye karar verdiler. Telmiha yalnız başına onlar­dan ayrılıp mağaraya
arkadaşlarının yanına gitti. Arka­daşları onu görünce çok sevindiler.

- Çok şükür, sağ salim döndün. İmparator
Dekyanus-un şerrinden seni kurtaran Allah'a şükürler olsun, dediler.

- Şimdi Dekyanus'u falan bırakın da beni
dinleyin ve cevap verin: Biz bu mağarada ne kadar kalmış ve uyumu­şuz, biliyor
musunuz?

- Bir gün yahut daha az, dediler.

- Hayır, biz bu mağarada üç yüz sene kadar uzun
bir müddet uyumuşuz, üzerimizden bunca yıl geçmiş. Ne İmparator Dekyanus kalmış,
ne de tebaası. Dünya değiş­miş, âlem bambaşka bir âlem olmuş. Yeni İmpa­rator da
ibadeti serbest bırakmış, adı da ?Tendüvis? imiş.

Bundan sonra o anda hepsi derin bir sessizliğe
gö­müldüler ve oldukları yerde adeta yığılır gibi kalarak bir daha uyanmamak
üzere ebedî uykularına daldılar.

Diğer taraftan sabırsızlanan imparator,
beklemeye ta­hammülü kalmayınca emir verdi:

- Gidin, bakın! dedi.

Fakat giden adamları da geri gelmedi. Bu defa
biz­zat kendisi gitmeye karar verdi. Lakin gitmesiyle kapı­nın ağzında
donakalması bir oldu. Çünkü gördüğü manzara akla mantığa sığacak bir şey
değildi.

Halbuki az evvel genci mağaraya girerken
gör­müş­lerdi. Şimdi ise mağaranın kapısını girilmeyecek şekilde örümcekler
örmüştü. Gençleri de yerde ölü vaziyette ya­tıyor görmüşlerdi, hem de gözleri
açık bir şekilde.

Maiyetiyle geri dönmek isteyen imparator tekrar
hay­retini mucip kılan şu manzara ile karşılaşmıştı:

Az önce ölü olarak yerde yatıyor gördüğü
gençler, arkasını döner dönmez ortadan kaybolmuşlar, yok ol­muşlardı. Yoksa
bunlar kendisi ile alay mı ediyorlardı? Gözünün görebildiği yerde olmadıklarına
göre, ne alay etmişler ne de oradan kaçmışlardı. Bu olsa olsa bir mu­cize, bir
yüce kudretin eseriydi.

İmparator bu esrarlı olay karşısında diz
çökerek:

- Ey Ulu Kudret! Bu gençleri üç yüz sene uyutup
bi­zim karşımıza çıkarmakla bize kudret ve büyüklü­ğünü ispat ettin. Bu ancak
senin kuvvet ve kudretinle meydana gelen bir mucizedir. Bu yeri, göğü yaratan
Halik-ı Mutlak olan sensin. Ben senin kudretine inanı­yorum, beni affet, dedi ve
ardından iman etti.

?Onlar mağaralarında üç yüz sene kaldılar,
(buna) dokuz (sene) daha kattılar.?[2]
Üç yüz dokuz yıl oldu. ?Şüphe yok ki, o kimseler ki iman
ettiler ve salih amel­lerde bulundular. Biz elbette böyle güzel amel
işleyen­lerin mükâfatını zayi etmeyiz Onlara altından ırmaklar akan Adn
cennetleri vardır. Onlar orada tahtlar üze­rinde ku­rularak, altın bileziklerle
bezenecekler, ince dibadan, kalın dibadan yeşil elbiseler giyeceklerdir. Ne
güzel sevap, ne güzel kalma yeri.?[3]

İşte dünyadayız?

Ayaklarımızın altından kayıyor bir yol, biz
istesek de istemesek de bir yerlere varacak bu yolun ucu. Öteye açı­lan
sonsuzluğa selâm edeceğimiz kapılara varıp dayana­cak. Sonra yine yollar,
yollar...

İnsan olmanın, fani olmanın, emaneti
omuzlama­nın serüveni bu. Sonsuzluğa açılan kapı sonrası, başka bir dünya
bekliyor bizi. Zaman, mekan ve boyut kav­ramları uçup gidiyor, yeni ve daha yüce
anlamlar yük­leniyor bu­rada.

O bizi sabırla bekleyen kapıya değin ne yapıyor
idiy­sek, kapıyı açarken de onu yapıyor olacağız, son­raki ya­şamımızı da bu
yaptıklarımız belirleyecek...

Öyle ya ne yaptık, işte dünyadayız?

Boyumuzu aşan hülyaların peşinden mi koştuk onca
yıl? Yükseklere merdiven dayayıp, Karun'un ha­zinelerine şarkılar mı besteledik?
Yoksa yönsüz bir halde dalgalarla mı boğuştuk, şimdiye değin? Akıntı vardı, biz
de kürek çektik durmadan; hangi yöne itti bizi bu çabalar? Oldu­ğumuz yerde
dönüp durduk mu yoksa?

Çalışma ve gayretlerimiz, alın terlerimiz,
hayatın an­lamını ne ölçüde kavradı? Bizimle aynı yolda yürü­yen şaşkınlara
benzemek miydi amacımız? Onların basit, ruh­suz, ama çok, ama ulaşılmaz arzuları
bizi de mi kuşattı yoksa?

Düşüncelerimiz, duygularımız günübirlik
sınırlara kilitlenip kaldı, belki akşama zor yetiyordu ömrü bu duy­guların? Kim
bilir bir gün batmadan yitiyorlardı belki?

Hayat günlük sınırları açtığı zaman buluyor
gerçek anlamını. Öteyi düşünerek yapılan en küçük işler, son­suz mutlulukların
kaynağı oluyor hemen. Dünya ile sınırlı kapılarını kıran ne varsa, ötede hayat
buluyor. Acılarımız orayı düşündükçe güzel, sevinç ve neşemiz orayı unut­madıkça
anlamlı. Bizler, ahirete inananlar kendimizi nasıl kilitleriz bugüne, dünyaya,
bu sonlu ülkeye? Bizler asıl ötenin insanlarıyız. Burada yaşama­mız, beşeriyet
gereği işlerle uğraşmamız, buralıyız an­lamına gelmez.

İnancımız, sonsuz mutluluğun anahtarını veriyor
bize; inanıyoruz ve üstünüz.

Yaşadığımız günler, saatler, sonsuzluk
diyarlarına alıp götürsün bizi. Ölçüsünü başkalarının verdiği bu çer­çeveyi
kıralım; insan olmanın, inanmanın onurunu günü­birlik duygulardan uzak tutarak
birlikte yaşaya­lım.

Mutluluğa giden hangi yol, zorluklar vadisinden,
sa­bır dağlarından geçmez ki?!..

?Artık kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa,
gü­zel bir amel işlesin ve Rabbine ibadette ortak tutma­sın.?[4]




Hayal denizine gemiler saldık

Kara yaygılarla uykusuz kaldık

Dünya varlığından sanki ne aldık

İşin başı sabır kanaat imiş



Bu farizayi yerine getiren ümmete en hayırlı
üm­met denmiştir.[5]

Hak kelimesinin yanı sıra ehl-i imanın ve
onların top­lumunun hüsrandan kurtulabilmesi için toplumun üyele­rinin
birbirlerine sabrı da telkin etmesi şart ko­şulmuş­tur. Yakînen onu himaye
etmenin uğrunda kar­şılaştık­ları bü­tün zorluk ve mahrumiyetler karşısında
birbirle­rine sebat göstermeyi telkin etmelidirler. Her fert bu şartlara karşı
sebat göstermesi için diğerine ce­saret vermelidir.

[6]







[1]
Meryem, 19/59-60




[2]
Kehf, 18/25




[3]
Kehf, 18/30-31




[4]
Kehf, 18/110




[5]
Bkz. Âl-i İmrân, 3/110



[6]
Fatma Keskin, Sabır, Misyon Yayınları.

SABIR..
Önsöz.
Sabr'ın Tanımı ve Mahiyeti
Sabrın Anlamı Ve Çeşitleri
Sabrın Önemi
Sabırlı Olmak.
Sözlü Saldırı Ve Eziyetlere Karşı Sabır
Fiilî Saldırı Ve Eziyetlere Karşı Sabır
Merhametli Olmak.
Mütevazi Olmak.
Daveti Allah İçin Yapmak.
Kur'an-ı Kerim Sabrı Anlatıyor
Asr Sûresinin Meali
Asr Sûresi Hakkında Açıklama.
Kur'an-ı Kerim'de Sabır
Sabırda Israrlı Olmak
Hadis-i Şeriflerde Sabır ve Sabrın Fazileti
Tahrife Kurban Giden Sabır Kavramı Sabır; Pasiflik, Zillet ve Miskinlik midir?.
Sabır Aktif Bir Direniştir
Sabrın Sözlük Anlamları
İman-Sabır İlişkisi
İslâmî Hareket Mücadeleyi; Mücadele de Sabrı Gerektirir
Sabrı Tavsiye.
Kur'an-ı Kerim'de Peygamberlerin Sabırlarından Örnekler
Hz. Musa ile Hızır Kıssası
Eyyüb (a.s.)'ın Sabrına Dair Birkaç Söz..
Hz. Yakup (a.s.)'ın Sabrı
Sabır Çeşitleri
1. İbadetlerin Getirdiği Çilelere Sabır
2. Günahların Zevklerine Karşı
3. Cenab-ı Hakk'ın İnsanlara Verdiği Belâlara, Musibetlere Karşı Sabır
Sabır Ve Namaz.
Belâlara - Sıkıntılara Sabır
Musibetlere Sabretmek.
Tarih Boyunca Peygamberlerin Tebliğ Mücadeleleri Ve İşkencelere Karşı  Direnmede Göstermiş Oldukları Sabır Ve Sebat
Tebliğ - İşkence Mücadelesi
Kızgın Güneşte Ve Büyük Kayanın Altında ?Allah Birdir? Diye İnleyen Mücahid Bilal-İ Habeşî
Kadın Sahabîlerden Zinnûre Hatun'un İşkenceyle Gözlerinin Kör Edilişi
Örnek Sabır Destanı
Önemli İlaç.
Ashâb-ı Kehf
İmparatorun Mabede Gelişi
Şehirden Ayrılış.
İmparator Dekyanus'un İntikamı
İmparatorun Huzurunda.
Asr Sûresinin Sonu. İnsanın Sabra Olan İhtiyacı
Sabrın Çeşitleri
İbâdetlere Sabır
Günah İşlememeğe Sabır
Allah'ın Sınavı Olarak Gelen Üzücü Olaylara Sabır
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar