Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Aşk Güzel Bir Duygu mudur?.

Aşk Güzel Bir Duygu mudur

Aşk Güzel Bir Duygu mudur?

Ebu'l-Ferec İbnü'l-Cevzî, İbn
Teymiyye ve İbn Kayyim gibi âlimler, bir taraftan mutasavvıfların bu konudaki
görüşlerini ciddî şekilde tahlil ve tenkit etmişler, diğer taraftan konu ile
ilgili kendi görüşlerini geniş olarak ortaya koymuşlardır. Genellikle onlar
kelime ve kavram olarak "aşk"ı reddeder, yerine "muhabbet"i koyarlar. Onlara
göre aşk, şer'an da aklen de kötü, muhabbet ise hem din hem akıl yönünden
faydalı ve güzel bir duygudur. İbnü'l-Cevzî, Zemmü'l-Hevâ adlı eserinde en basit
arzudan başlayıp aşka kadar varan bütün his ve heyecan hallerini geniş bir
tahlil ve tenkide tâbi tutmuş, bunlardan dinî ve İslâmî olanlarla olmayanları
tesbit edip şer'î hükümlerini tâyin etmeye çalışmıştır. Ona göre aşk güzel
sûretlere meftûn olmaktır. Câzip ve güzel sûretlere düşkün ve tutkun olana "sûrî
âşık" denir. Sûretler fâni olduğu gibi onlara bağlı olan aşk da fânidir. Nitekim
çocuklar resim ve oyuncakları yetişkinlerden daha çok severler, eğitimle
olgunlaştıkları zaman bu türlü şeylere fazla ilgi duymazlar. Eğitilen ve
olgunlaşan insanlar sûretleri sevme mertebesini geçerek zatları sevme
mertebesine ulaşırlar. Bedenin güzelliğinden çok aklî ve ruhî güzelliği
severler. Mücerret güzelliğe duyulan sevgiyi müşahhas güzellikle alâkalı sevgiye
tercih ederler. Şekil ve sûretten ziyade ilim ve mârifetten hoşlanırlar.
İbnü'l-Cevzî, İbn Teymiyye ve
İbn Kayyim'e göre aşk insanı insan yapan aklı, fikri ve muhâkemeyi yok eder.
Çünkü aşk bir çeşit cinnet halidir. Bu sebeple aşk yolunu tutan mutasavvıflar
çoğunlukla akıl ve mantığa meydan okumuşlar, düşüncenin ürünü olan ilmi hiçe
saymışlardır. Düşünce haliyle aşk hali birbirine zıttır. Düşünce yok olduğu
nisbette aşk hâkim olur. Onun için şuur ve idrâk halini yok eden aşk bir fazilet
olamaz. Aklın duyguya hâkim olmasına fazîlet, duygunun akla hâkim olmasına
rezîlet denir. Şuuru yok eden ve hissî bir hal olan aşk bu bakımdan makbul bir
şey değildir. Gerek irâdelerine hâkim olamayıp arzuların esiri olmaları
bakımından, gerekse şuur ve idrâk halini kaybetmeleri bakımından âşıklar
hayvanların seviyesine, hatta daha da aşağılara düşerler. Aşk bir ifrat halidir.
Halbuki fazîlet ifratla tefrit arasında bulunan itidâl halidir. Şu halde aşk bir
fazilet değildir. Aşk ölçüsüzlüktür, âşık da dengesizdir. Ölçüsüzlük ve
dengesizlik hiçbir zaman iyi bir şey değildir.
Tasavvufî aşkın karşısında olan
âlimler aşkı elem, ıstırap, uykusuzluk, iştahsızlık gibi patolojik tezâhürlerle
kendini belli eden, cinnet ve intihara kadar götüren rûhî ve bedenî hastalıklara
yol açtığını dikkate alarak selim fıtrata da aykırı bulmuşlardır. İbnü'l-Cevzî
aşk yüzünden intihar eden veya cinâyet işleyen kimseler bulunduğunu belirterek
çeşitli isimler sayar ve örnekler verir (Zemmü'l-Hevâ, s. 458-465). Telbîs
İblîs'te mutasavvıfların aşk anlayışını tenkit eden İbnü'l-Cevzî'ye göre
muhabbet, iyi bir duygu olmakla birlikte, onun aşırı şekli olan aşk kötüdür.
Zira aşk insanın gözünü kör, kulağını sağır eder. Bu sebeple aşkla başlayan ve
gerçekleri görmeme esasına dayanan birleşme ve beraberlikler ayrılık ve hüsranla
nitecelenir. Aşkı uğurunda katil olanlar, intihar edenler bulunduğu gibi, bu
yolda din değiştirenler de az değildir.
Aşkı, "nefsin kendisine zarar
veren şeyi sevmesidir" diye tarif eden İbn Teymiyye'ye göre aşk, rûhî ve kalbî
bir hastalıktır. Beden üzerindeki tesiri arttıkça cismânî bir hastalığa da
dönüşebilir. Kendini aşka kaptıran hüsrâna uğrar. Aşk bir irâde bozukluğu ve
hastalığıdır. Aşkı, mâşuku tasavvur etmekten hâsıl olan mahayyile bozukluğu
olarak görenler de vardır. Aşk bir kimal hali olmadığı için Allah'ın vasfı
değildir. Allah âşıktır veya mâşuktur denemez. Bu durumda kulun Allah sevgisi
ancak muhabbet diye adlandırılabilir. İbn Teymiyye sûrî aşka (beşerî aşka) da
şiddetle karşı çıkmıştır. Zira aşk, önce kişinin dinini ve nâmusunu, sonra
aklını ve sıhhatini tahrip eder. Ona göre kalp Allah'ı sevmek için
yaratıldığından O'ndan başkasını kayıtsız şartsız olarak sevemez. Allah'ı
ihlâsla sevdiği için Hz. Yûsuf Züleyhâ'ya âşık olmamıştı. Züleyha müşrik olduğu
için Hz. Yusuf'a âşık olmuştu. Aşkın yegâne sebebi tevhid ve imandaki
eksikliktir. Allah'tan korkmak ve O'na gönül vermek, O'ndan başkasına gönül
vermeye engeldir.
Sevginin önem ve gereğine
işaret eden İbn Kayyim, aşk konusunda İbn Teymiyye'yi tâkip eder. Ona göre
konusu şekil ve sûret olan olan sûrî (beşerî) aşk, büyük bir belâ, korkunç bir
âfettir, kalbi tahrip eder. Ruhu Allah'tan başkasının kulu ve kölesi haline
getirir, esârete düşürür. Bunun için âşık mâşukuna "kulun kölen olayın, kurbanın
olayım" diye hitap eder. Böylelikle aşkını ve mâşukunu ilâhlaştırarak ona tapar.
Bir şeyi taparcasına sevmek, kişiyi o şeye bağımlı kılar, hürriyetini elinden
alır. Sadece Allah'ın kulu olan ve yalnız O'nun huzurunda boyun eğen bir kimseyi
kendisi gibi bir insanın kölesi haline getiren ve kayıtsız şartsız onun
irâdesinin ve hâkimiyetinin altına sokan aşkın hiçbir faydası yoktur. Hak Teâlâ,
"Hevâsını (aşkını) ilâhlaştıran kişiyi görmedin mi?" (45/Câsiye, 23)
diyerek aşkın sapıklık olduğuna işaret etmiştir. Ona göre, "Mü'minler Allah'ı
şiddetle severler." (2/Bakara, 165) meâlindeki âyet, "mü'minler, Allah'ı
müşriklerin putları sevdiklerinden çok daha fazla severler" mânâsına gelir.
Müşriklerin putları sevmeleri sahte, mü'minlerin Allah'ı sevemeleri samimi ve
hakiki bir sevgidir. Âyette bu husus belirtilmiş olup bunun aşkla bir bir ilgisi
yoktur. Ebû Ya'lâ el-Mevsılî, Ebu'l-Hüseyin en-Nûrî'nin, "Ben Allah'a âşığım, O
da bana" sözü hakkında, "Bu, Hulûliye'nin sözüdür" demişti. İbn Kayyim de
Nûrî'ye şiddetle hücum ederek aşk kelimesinin sadece cinsî sevgi ile ilgili
hususlar için kullanıldığını, ayrıca Allah'ın sıfatlarının nakle dayandığımı ve
tevkıfî olduğunu belirtmiştir. Buna göre, "O sever" denilebilir ama "âşık olur"
denilemez. Übnü'l-Cevzî, Gazzâlî'nin, "İlâhîler Allah'a âşık olanın aşkını
pekiştirir" sözüne temas ederek, "Bu çirkin bir sözdür. 'Allah'a âşık oldum'
demek, vehim ve vesveseden başka bir şey değildir" demiştir.
İbnü'l-Cevzî, İbn Teymiyye ve
İbn Kayyim gibi müelliflerin tasavvufî aşka hücum ederek onu şiddetle
reddetmeleri sırf bir tepkiden ibâret kalmamış, aşkı reddederken muhabbet
unsurunu bütün genişliği ve derinliğiyle işlemişler ve İslâm dininin bir sevgi
dini olduğunu naklî delillere bağlı kalarak izah etmişlerdir. Öte yandan tabii
bir şekilde cereyan eden beşerî aşkı da anlayışla karşılamışlar, ancak bunun
ifrâta götürülmemesi ve tabii sınırları içinde bırakılması lâzım geldiğini ifade
etmişlerdir.
Zemahşerî, Mâide sûresinin 54.
âyetini tefsir ederken, kulun Allah'ı sevmesini O'na itaat etmesi, rızâsını
gözetmesi, gazabını ve azabını gerektirecek hal ve hareketlerden sakınması
şeklinde izah eder. Ona göre Allah'ın kulunu sevmesi ise, amel ve ibâdete
karşılık olarak onu en güzel şekilde mükâfatlandırması, böyle kullarına yüksek
makamlar vermesi, onları övmesi ve kendilerinden râzı olması mânâsına gelir.
Mu'tezile, mutasavvıfların anladığı mânâdaki dinî ve İlâhî aşkı Hanbelîller gibi
şiddetle reddeder. Büyük müfessir Zemahşerî, İlâhî aşktan bahseden
mutasavvıfları insanların en câhili, ilmin ve âlimlerin azılı düşmanı, şeriat
yolunun en menfur ve en rezil kişileri olarak tavsif eder. Ona göre aşk ve
muhabbeti kendi dinleri olarak ilân eden mutasavvıflar, vaaz meclislerinde ve
raks meydanlarında "şâhid" adını verdikleri oğlanlar hakkında söylenen birtakım
şarkılar okunursa vecde gelmiş gibi kendilerinden geçerek nâralar atarlar.
Zemahşerî bunlara, "Allah, meclislerini ve raksettikleri yerleri târumar ederek
virâneye çevirsin!" diye bedduâ eder (el-Keşşâf, I/647).
Şîî âlimlerden Ahmed el-Ahsâî,
sevgide en ileri ve aşırı noktaya kadar götürülen ve aşk adı verilen şeyin
şeytanca bir çılgınlıktan ibaret olduğunu belirtir. Ona göre Yüce Allah'ı en
kuvvetli ve en harâretli bir şekilde seven Hz. Muhammed (s.a.s.) ile Ehl-i beyti
olduğu halde, onlar bu sevgilerini ifade etmek için hakikat, ne de mecaz olarak
aşk kelimesini kullanmamışlardır. Çünkü o zaman aşk sadece aşırı cinsî sevgiyi
ifade ediyordu, hatta mala ve dünyaya âşık olmak gibi ifadelere bile
rastlanmıyordu. Ahsâî'ye göre aşk, sûfîlere has bir ibâdet olup Allah bundan
münezzehtir. Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Ehl-i beyti bundan tenzih etmek gerekir.[1]
Hem İlâhî, hem de mecâzî
anlamda aşk, edebiyatın ana temalarından birini oluşturmuş, bu kavram etrafında
geniş bir aşk edebiyatı meydana gelmiştir. Edebiyatta ve tasavvufta "aşk", bazen
her iki anlamda ve birbirine karıştırılarak sunulmuş, İslâm'ın en temel konusu
olan "tevhid" hassâsiyetiyle ilgili zihinlerin ve gönüllerin bulandırılmasına
sebep olmuştur. İslâm'ın çok kesin olarak yasakladığı ve büyük günahlardan
saydığı içki, mubah gibi de değil, bir fazîlet unsuru olarak sunulmuş ve İlâhî
aşk anlamında kullanılmıştır. Tasavvufî kitaplarda, tasavvufî şiirlerde "şarap",
"bâde", "mey", "meyhane", "sâkî" gibi kelimeler İlâhî aşkı anlatmak için
kullanılan en güzel kelimeler olarak değerlendirilmiştir. "Aşk" ve "âşık olmak"
denilince, insan zihninde tümüyle dünyevî ve nefsî/hevâî özellikler çağrıştığı
halde, bunu yaratıklara hiçbir yönüyle benzemeyen Allah için hiç tereddüt
etmeden kullanabilmişlerdir. Sonra, bu edebiyatın adına da İslâm edebiyatı
diyebilmişlerdir.
Süleyman Çelebi, Mevlid diye
bilinip ibâdet kasdıyla ve kutsal kitap gibi okunan Vesiletü'n Necat adlı
kitabında, Cenâb-ı Hakk'ın Hz. Peygamber'e; "Ben sana âşık olmuşam ey Nebî"
şeklindeki ifadesi, Divan edebiyatına tasavvufun bu tür etkilerinden biri olarak
değerlendirilir. Samed olan Allah'ın bir kuluna âşık olmasını düşünmek, bunu
dillendirmek İslâm'ın Allah ve tevhid inancıyla nasıl ve ne kadar bağdaşır? Bir
kadının yanağından, dudağından, saçından, belinden... bahsedeceksiniz, sonra
bunların Allah aşkını ifade eden mazmumlar, mecâzî ifadeler olduğunu kabul
edeceksiniz. Peygamber ve ashâbı Allah sevgisini bu şekilde mi dile
getiriyorlardı? Böyle dile getirenleri duymuş olsalardı ne yaparlardı? Allah
sevgisini belirtmek için lügatlarda şaraptan, kadın yanağı ve dudağından başka
kelime mi kalmadı? Bunun faydası, gereği nedir, zararı ve sakıncası nedir? Ve
"atalarımız ne yaptıysa, bir hikmeti vardır, biz de o yoldan yürümeliyiz, en
azından bunları eleştirmemeli, yaptıklarına İslâmî sıfatı yakıştırmalıyız" mı
denilmelidir?
"O (şeytan) size ancak
kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
Onlara (müşriklere): 'Allah'ın indirdiğine uyun' denildiği zaman onlar,
'Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız' dediler. Ya ataları bir
şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?" (2/Bakara, 169-170)



[1]
Mustafa İslâmoğlu, Yürek Devleti, s. 83-125.

SEVGİ VE ALLAH SEVGİSİ
Sevgi; Anlam ve Mâhiyeti
Allah Sevgisi
Sevginin Dereceleri
Allah'ın Kulu Sevmesi
Allah'ın Kulu, Kulun Allah'ı Sevmesinin Belirtileri
Sevginin Esası ve Sebepleri
1) Nefsi Koruma
2) İyilik Görme
3) Güzellik
4) Sevenle Sevilen Arasındaki Gizli İlişki
Allah Sevgisi İçin "Aşk" Kavramının Kullanılması Doğru mudur?.
Aşk Güzel Bir Duygu mudur?.
Sevgi İmanın Göstergesidir
Mü'minler Arası Sevgi
Kur'ân-ı Kerim'de Sevgi Kavramı
Allah Kimleri Sever?. İhsan Sahibi Muhsinleri (Güzellik Sergileyen, Allah'ı Görür Gibi O'na Kulluk Yapanları)
Tevbe Edenleri ve Temizlenenleri
Rasûlullah'a Tâbi Olup Uyanı
Takvâ Sahibi Muttakîleri, Sakınanları
Sabredenleri
Tevekkül Sahiplerini, Kendisine Dayanıp Güvenenleri
Âdil Olanları
Kendi Yolunda, Kenetlenmiş Gibi Saf Bağlayarak Savaşanları
Allah Kimleri Sevmez?. Aşırı Gidenleri
Fesâdı/Bozgunculuğu
Fâsidleri/Bozguncuları
Günahlarda Israr Eden Nankörleri, Fâizle Uğraşanları
Kâfirleri, Allah'a ve Rasûlüne İtaat Etmeyenleri
Zâlimleri
Şımarıkları
Kendini Beğenip Böbürlenen Kimseleri
Müstekbirleri, Büyüklük Taslayanları
Hâin Günahkârları
Kötü Sözün Açıkça Söylenmesini
Sınırı Aşanları
İsrâf Edenleri
Hadis-i Şeriflerde Sevgi Kavramı
Sevgi, Gönlün Ölümsüz Meyvesi
Allah Vedûd'dur; Çok Seven ve Çok Sevilendir
Sevgi Mahlûkat Ağacının Çekirdeğidir
Sevgi Mihenktaşıdır
Sevmek ve Adamak
Sevginin Zirvesi Takvâ.
Kimi, Nasıl Sevmek?.
Bir Meş'ale Ki Mevlâ Yaka, Üflemekle Sönmez
Sevgi Toplumu
Tutku (Çarpık Sevgi)
Sevginin Tezâhürleri
Emek
İlgi
Tanıma
Sorumluluk
Saygı
Sevginin Tezâhürü; Dostluk ve Dostun Nitelikleri
Sevginin Hayata Yansıması; Dostluk... Dost Olmak; Allah'a, Rasûlüne ve Mü'minlere. Allah ve Rasûlüne Dost Olmak
Müslümanların Birbirleriyle Dostlukları
Peygamber ve Onun Yolunu İzleyenler Dışındakileri Dost Kabul Edenler, Âhirette Büyük Pişmanlık Duyacaklar
O Gün Dostlar, Düşman Kesilecek
1- Mubah Sayılan İlişki
2- Haram Sayılan Velâyet
3- Küfrü Gerektiren Velâyet
Düşmanlıkta Aşırı Gidilmemesi, Düşman Bir Toplumun Bir Gün Dost Olabileceği
Düşmanı Yakın Bir Dost Haline Getirmek İçin Güzel Tavır
Düşmanlık ve Dostluk; Tevhidin Gereğidir, İmanın Dışa Yansımasıdır
Her din ve ideolojinin dostluk ve düşmanlık anlayışı kendine hastır
Velîliği Gerekli Olanlar
Velî Edinilmesi Yasak Olanlar
Bir Şeyi Allah'ı Sever Gibi Sevmek; Endâd Edinmek. Endâd ve Nidd Ne Demektir?.
Endâd Edinmenin İki Yansıması a- Endâdı (Bir Şeyi) Allah'ı Sever Gibi Sevmek.
b- Endâda Tâbi Olup Allah'a İtaat Eder Gibi İtaat Etmek 
Konu ile İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar