Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Yalan Söylemenin Câiz Olduğu Yerler

Yalan Söylemenin Câiz Olduğu Yerler

Yalan Söylemenin
Câiz Olduğu Yerler

Yalan, aslında haramdır; ancak
zarûrî hallerde yalana ruhsat verilmiştir. Kur'an'ın ahlâk normları çerçevesinde
genel olarak yalancılık olumsuz bir karakter olarak değerlendirilir. Fakat
insanlar arasında barışı sağlamak, savaş gibi durumlarda düşmana fırsat
vermemek, bir doktor olarak gerekiyorsa hastaya moral vermek ve benzeri
durumlarda şeklen yalana benzeyen davranışlar mâzur görülmüştür. Doğrunun
bilinmesi bazı durumlarda zararlara yol açar. Bir şeyin hakikatini bilmemek,
câhilin veya başkasının maslahatına daha uygun olduğu durumlar vardır. İşte bu
durumlarda yalan, o câhilliği oluşturduğu için bazen ruhsatlı, hatta bazen farz
olur. Yalanın günah olması, kendisinden dolayı değil; söyleyenin, muhâtabın veya
başkasının zararına yol açtığı içindir. O yüzden bazı yerlerde, yalan doğrudan
daha hayırlıdır. Bir insanı öldürmek için kovalayan zâlime, saklanan mazlumun
yerini doğru olarak söylemek, elbette yalan söylemekten çok kötü ve büyük
günahtır. Böyle bir durumda, yalansız ıslah gerçekleşmeyecekse, gerekli olan
yalan söz, dinin yasağı değil; emri olan bir yalandır.
Konuşma, maksat ve hedeflere
ulaştırma vesilesidir. O yüzden, yalanla ulaşılabilen her güzel maksada
doğrulukla da ulaşılabiliyorsa, bu durumda yalan söylemek haramdır. Eğer o güzel
hedefe doğrulukla değil; ancak yalanla varılabiliyorsa, burada yalan söylemek
mubahtır, ama tekrar edelim; eğer o maksat mubahsa/güzelse. Eğer elde edilmesi
istenen maksat, farz ise, ona varılmak için yalan söylemek de farz olur.
Nitekim, bir müslümanın kanını, canını, nâmusunu korumak farz olduğu gibi, onu
korumak için gerekli yalanı söylemek de farzdır. Ne zaman savaş ve benzeri
durumlarda zulmün ve fesâdın önlenmesi yalan söylenmeden olmuyorsa, bu takdirde
yalan söylemek câizdir. Ancak, yalanın câiz ve ruhsatlı olduğu yerlerde bile,
başka imkân varsa, yalandan kaçınmak uygundur. Çünkü yalan, şeytanın ve nefsin
kolay istismar edebileceği bir kapıdır. O yüzden yalanın esasında haram olduğunu
unutmamak, ancak zarûret için ve zarûret miktarı mubah olduğunu değerlendirmek
şarttır.
?İnsanların arasını
düzeltmek maksadıyla birinden ötekine uygun/hayırlı sözler taşıyan veya hayırlı
konuşan yalancı sayılmaz.? (Buhârî, Sulh 2; Müslim, Birr 101, hadis no:
2605; Ebû Dâvud, Edeb 50, hadis no: 1920; Tirmizî, Birr 26, hadis no: 2004).
Ümmü Külsûm şöyle dedi: ?Ben Rasûlullah (s.a.s.)'ın şu üç hal dışında, halkın
yalan söylemesine ruhsat verdiğini hatırlamıyorum: Harpte, kişilerin arasını
düzeltmekte ve (aile dirliğini sağlamak için) kocanın hanımına, hanımın kocasına
söylediği sözlerde.? (Müslim, Birr 101). ?Yalan, yalnız üç yerde câizdir:
Adam, karısını memnun etmek için (yalan) konuşur, savaşta ve insanları
birbiriyle barıştırmak için.? (Tirmizî, Birr 26, hadis no: 2003; Ebû Dâvud,
Edeb 58, hadis no: 1921)
Görüldüğü gibi, üç yerde yalan
konuşmanın câiz olduğuna dair açık bir istisnâ vardır. Yalnız, bütün bu
durumlarda bile, doğru söyleyerek ihtiyaç giderilecekse, yalana mürâcaat
edilmemelidir. Yalan kapısı, mecbur olmadan hiç aralanmamalı, şeytanın bu
yalancı ağız kapısından kalbe girip orayı işgal etmesine fırsat verilmemelidir.

Bunların dışında kalıp da sahih
maksat taşıyanların da bunların hükmünde olduğu belirtilir. Zâlim bir kimseden
parasını, malını, canını korumak için yalan söylemek, İslâm'ın hükümleriyle
hükmetmeyen devlet yönetimine ve zulmedecek güçlere karşı müslümanlara zarar
verecek bilgiler vermemek için, meselâ çocuğu eğitmek için gerekli korkutma,
caydırma ve sakındırma amacıyla, yani, yalandan daha büyük günahlara, kötülük ve
zararlara engel olmak için başka çözüm yoksa, ifsâd değil; ıslah amaçlı yalana
mürâcaat etmek mubahtır. Tüm bunların da sınırı vardır, bu ruhsatlar istismar
edilmemelidir. Meselâ, doğru söyleminin büyük mahzurları olduğu herhangi bir
durumda, yalan söylemenin de mahzurları unutulmamalı, iki sakıncalıdan ehven
olan tercih edilmelidir. İki tarafın sakıncaları da birbirine yakın ise, doğru
tercih edilmelidir. Çünkü yalan, zarûretten veya çok mühim bir sebepten mubah
sayılmıştır. Tercih sebebi olmayınca, iş aslına rücû eder; asıl olan şey,
yalanda haramlık olduğundan, yalanda yasaklık devreye girer. Maksatları ve
sakıncaları ölçmek zor olduğu için, imkân nisbetinde yalandan kaçınmalıdır. Bu
konuda ölçü olarak; sadece kendi şahsını, kendi menfaat ve maslahatını
ilgilendiren hususlarda imkân nisbetinde yalana başvurmamalı; başkası ile
alâkalı konularda, diğer insanları zarara düşürmemek ve onların maslahatlarını
korumak için gerekli olduğu kadar doğrudan tâviz verilebilmelidir. Ama ne yazık
ki insanlar, çoğunlukla kendi menfaatleri, basit çıkar ve kârları için yalana
başvurmaktalar. Mubah olduğu kanaatiyle yalan söyleyen herkes ictihad
yapmaktadır. Yalan söylemesini gerektiren sebebin İslâm şeriatında doğru
söylemekten daha önemli olduğu değerlendirmesini yapmaktadır. Bu ictihadın çok
güç bir şey olduğunu unutmamak gerekir. Yalan mahzurludur; bu özel durumda
doğruluktan da mahzur doğacaktır; bu iki mahzuru karşılaştırmak, doğru bir
terâzi ile tartmak durumundadır. Doğruluktan doğan sakıncanın/mahzurun şer'an
yalandan daha şiddetli bir sorumluluk doğuracağını bildiği ve değerlendirdiği
zaman yalan söyleyebilir. Hayır, eğer o maksat, doğrunun maksadından daha
kıymetsiz ise, doğruluk farz olur.masdoğlı. O yüzden mutlaka gerekli olmayan
yalanı terketmek daha evlâdır. Kan dökmek ve günaha girmek gibi hususlardan
kaçınmak için, yalan mutlaka gerekiyorsa o durumlarda tercih edilir.
Bazı dinini ve kendini
bilmezler, amellerin faziletleri ve günahların şiddeti hakkında hadis uydurmanın
câiz olduğunu ve bundan maksadın sahih olduğunu iddiâ etmişler ve iyi niyetle(!)
nice hadis uydurmuşlardır. Allah'a ve Rasûlüne yalan isnâd etmek, dine iftirâ
etmek, en büyük günahlardandır. "Benim üzerime yalan uyduran cehennemdeki
yerine hazırlansın." (Buhârî; Müslim)