Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Yahûdilerin Tevrat'ı Tahrif Etmesi

Yahûdilerin Tevrat

Yahûdilerin Tevrat'ı Tahrif Etmesi

İsrâiloğulları, Hz. Mûsâ'nın bütün
ikazlarına rağmen Tevrat'a sahip çıkamadılar, onu koruyamadılar, onu tahrif
ettiler. Bu tahrifatın kökeninde yahudi din adamlarının duyarsızlığı yatıyordu.
Bel'amlar, kendileri Kitab'ı öğrenmek kaydıyla muhafaza etmedikleri gibi, halka
da öğretmiyorlardı. Kutsal kitabın kaderi tamamen ruhban sınıfa kalmıştı. Kutsal
kitap, halk arasından tamamen çektirilmişti. Kitaba ancak ruhban sınıf ve
aristokrat sınıf ulaşabilirdi. Onlar da Kitabı mevcut statükoya göre, egemen
güçlerin arzuları istikametinde yorumluyorlardı. Hele kutsal kitap, halkın
arasından çektirildi mi, halk tamamen câhil hale gelerek bütünüyle şirk, hurâfe,
bid'at ve sapıklıkla başbaşa kalır. İşte yahudi din adamları ve hahamları Kitabı
muhafaza edecekleri yerde, revaçta olan, yaygınlık ve önem kazanan bâtıl ve
sapık inançlara, ahlâkî bozukluklara Tevrat'tan dogmalar bulmaya çalışarak
onları meşrû gösterme gayreti içine giriyorlardı. Giderek Tevrat'ta bulunmayan
dogmaları da kendi felsefelerinden türeterek tahrifata çalışıyorlardı.

Öyle oldu ki artık Allah'ın kutsal kitabı
olan Tevrat, din adamları ve hahamlar elinde bir taslak, bir oyuncak oldu. Bu
kimseler, Allah'ın kitabını kendi hevâ ve istekleri, kendi felsefe ve sapık
inançları doğrultusunda istedikleri gibi nesh ediyorlardı. Nesh ederlerken,
mensuh âyetler yerine kendi hezeyanlarını yerleştirerek tahrifi
pekiştiriyorlardı. Bu din adamları, menfaatleri istikametinde her türlü bâtıl
tefsir ve te'vil hakkına sahiptiler. Her çeşit ekleme ve çıkarmalar için
kendilerini yetkili görüyorlardı. Bütün bu yapılanlar yetmiyormuş gibi, "bunlar
Allah katındandır" diyerek tahriflerini tescillendiriyorlardı. Böylece, birçok
felsefecinin, tarihçinin, müfessirin, yorumcu, bid'at ve hurâfeci masalcının
görüşleri mukaddes kitaba sokularak Allah'ın kelâmı oluverdi. Bu saçmalıklar
Allah'ın kelâmı oluverince de kim bunlara karşı çıktıysa hemen dinden çıkmış
sayıldı.

İsrâiloğullarının birçok açık hakikatleri
inkâr ettiklerini veya tahrif edip değiştirdiklerini görürüz. Hz. Muhammed'in
vasfını Tevrat'tan kaldırmaları[1],
"İbrahim (a.s.) bizim dinimiz üzeredir" diyerek ona iftira etmeleri[2],
kendi yorumlarını "bu Allah'ın Kitabındandır" diyerek Allah'a iftirada
bulunmaları[3],
onların kelimeleri yerlerinden oynatarak tahrif etmeleri[4]
Kur'an'da vurgulanır.
İsrâiloğullarının
peygamberlerine Allah tarafından indirilen Tevrat'ı Kur'an tasdik eder.
Tevrat'ı bir nur ve öğüt[5],
hidâyet kaynağı[6],
bir hidâyet ve rahmet[7]
olarak vasıflandırır. Buna karşılık Kur'an, Tevrat'ın tahrif edildiğini de haber
verir. Onlar Kitabı elleriyle yazıp 'bu Allah katındandır' diye yalan
söylemektedirler.[8]
Allah'ın kelâmını değiştirmektedirler.[9]
Kelimeleri konuldukları anlamlardan çıkarmaktadırlar.[10]
Vahyi gizlemektedirler.[11]
Vahyi ciddi muhafaza etmeyip unutulmaya terk etmektedirler.[12]

İsrâiloğullarının Kitaplarını
tahrif ettiğini bizzat Tevrat'ın kendisi itiraf ederek, Yeremya peygamberin
dilinden şöyle söyler: "Allah'ımızın sözlerini değiştirdiniz."[13]

Tevrat'ın tahrif edildiğini
anlamak için derin bir araştırma yapmaya ihtiyaç yoktur. Tevrat satırları
arasında yapılacak kısa bir gezinti, bu kitabın tahrifine dair birçok örneği
gözler önüne serecektir. Tevrat'ta Allah'a oğul isnâd edilir.[14]
Allah'ın, yiyip bitiren bir ateş olduğu ifade edilir.[15]
Allah'a yorgunluk isnâd edilir.[16]
Allah'ın, Hz. Yakub'la güreşip ona yenildiği gibi komik hikâyeler aktarılır.[17]

İftira edilen sadece Allah
değildir. Onun peygamberleri de türlü iftiralara uğrar Tevrat'ta: Hz. Âdem,
Allah'ın dilinden ilâhlaşmış biri gibi tanıtılarak hem Allah'a hem Âdem'e iftira
edilir: "İşte Âdem iyiyi ve kötüyü bilmekte bizden birisi gibi oldu."[18]
Hz. Nuh'a içki içiren kızlarının onunla zina ettikleri ve öz kızlarının bu
peygamberden hamile kaldığı söylenir.[19]
Yine aynı peygambere yapılan bir başka çirkin isnat da torunu Ken'an tarafından
sarhoşken tecavüze uğradığıdır.[20]
Hz. İbrahim de Tevrat'taki iftiralardan payını alır. Bu yüce peygamber, hanımı
Sâra'yı kendi elleriyle Firavun'a peşkeş çeken biri olarak gösterilir.[21]

Hz. Yakub, Allah'a başkaldıran
ve onu azarlayan biri olarak gösterilir.[22]
Hz. Harun, Tevrat'a göre altın buzağı putunu yapıp buna tapılmasını emreden
biridir.[23]
Hz. Dâvud, Uriya adlı bir komutanının hanımıyla zina eden, ondan gayrı meşru
çocuk sahibi olan ve onunla evlenmek için kocası Uriya'ya komplo kurarak
öldürten bir zorba olarak takdim edilir.[24]
Hz. Süleyman, hanımlarından putperest olanların oyununa gelerek puta tapan biri
olarak gösterilir.[25]
Yine aynı peygamberin ağzından şuh ve müstehcen şiirler verilir.[26]

İsrâiloğullarının
peygamberlerine önce çamur atıp sonra onu kutsal kitaplarına geçirmelerini
Kur'an şiddetle yerer. Tevrat'ta yer alan peygamberlerden birçoğu Kur'an'da da
yer alır. Ne ki, Kur'an, kendisinde adı geçen hiçbir peygamber hakkında onların
peygamberlik şeref ve haysiyetiyle bağdaşmayacak herhangi bir rivâyete yer
vermez. Üstelik, Tevrat'ta iftiraya uğrayan kimi isimleri de aklar. Bunlardan
biri Tevrat'ta puta tapmakla itham edilen Hz. Hârun'dur. Kur'an, olayın
doğrusunu vererek, Hz. Hârun'un putçu yahudilere engel olmaya kalktığını, lâkin
buna güç yetiremediğini aktarır.[27]
Tevrat'ta iftira edilip de Kur'an'ın akladığı İsrâiloğulları peygamberlerinden
biri de Süleyman peygamberdir. Tahrif edilmiş Tevrat' ta sırf boy asabiyeti
uğruna Hz. Süleyman, küfre düşen ve putperest olan biri olarak lanse edilir.[28]
Kur'an ise, yahudilerin bu iftirasını "Onlar, şeytanların uydurdukları
sözlere uydular" diye reddederek Hz. Süleyman'ı "Süleyman kâfir olmadı,
lâkin (onu tekfir eden) şeytanlar kâfir oldu" (Bakara: 2/102)
ifadesiyle aklar.
Ayrıca yaratılış kıssası, Âdem
kıssası, Nuh kavmi ve kıssası, Lût kavmi ve kıssası, Kur'an'da, Tevrat'ta
geçtiği gibi yalan yanlış değil; doğru ve nübüvvet makamına yakışmayacak isnat
ve iftiralardan uzak bir biçimde anlatılır. Burada esas olan, asıl Tevrat'ta
doğrusunun anlatıldığından kuşku duymadığımız peygamber kıssalarının niçin
tahrif edildiği ve yahudileşen İsrâiloğullarının hayatlarına vâkıf oldukları
kendi peygamberlerine böylesine iğrenç isnat ve iftiraları hangi sebeple
yaptıklarıdır. Bu sebeplerden biri siyâsî idi: İsrâiloğulları âlimleri, uzun
süren sürgün ve işgal yılları sırasında her türlü tecavüz ve ahlâksızlığın revaç
bulduğu yahudi toplumunu kendilerine bağlayabilmek için böyle yalanlar
uyduruyorlardı. Güya böylelikle zulme ve tecavüze uğramış toplumu teskin ederek
millî bir görev icrâ ediyorlar ve toplumu moralize ediyorlardı. İkinci sebep
ekonomik idi: İsrâiloğulları âlimleri aslî görevleri olan dini tebliğ etme
vazifesini bırakıp işi yatırımcılığa, hatta halktan topladıkları parayla
tefeciliğe dökmüşlerdi. Bu kötü alışkanlıklarından millî felâketler sırasında
dahi vazgeçmiyorlardı. Bunun için halkın bozulan ahlâkını dine uydurmak yerine;
dini tahrif ederek halka uyduruyorlardı. Sonuçta, ahlâksızlık yapan insanlara
"bakın bunu yapan sadece siz değilsiniz, falan büyük, filân ulu kişi de böyle
yapmış" yollu teselli metotları geliştiriyorlardı.
Bu tür bir tahrif yönteminin
farklı bir biçimde günümüz İslâm toplumları arasında da revaçta olduğunu
müşâhede ediyoruz. İlkesizliğin pençesinde olan kimi sorumsuz âlimler (daha
doğrusu ?bilgin?ler, ucuz bir popülizmi bayraklaştırıp halka ve yöneticilere
şirin görünmek için dinin değişmez değerlerini zorluyorlar. En azından iyiliği
yayma ve kötülüğe engel olma noktasında görevlerini tavsatıyorlar. Halkı dine
uydurmak yerine; dini halka uyduruyorlar. Değiştirmeyi teklif bile edemedikleri
İslâm dışı düzen ve uygulamaları dinî gösteriyorlar. Câhil yığınların önünde
onlara klavuzluk edecekleri yerde yığınların ardına takılıp sürüden biri haline
geliyorlar.
Belki peygamberlerine
yahudileşen İsrâiloğulları gibi doğrudan iftira etmiyorlar, lâkin ne
hayatlarıyla, ne davranışlarıyla ve ne de duygu ve düşünceleriyle peygamberi
hatırlatan "örnek" olabiliyorlar. Aksine "örneği" unutturuyorlar. Dinin özünü
değiştirip peygamberin hâtırasını tahrif ediyorlar. Böylece peygamberlerini
mânen "öldürmüş" oluyorlar. Tabii bu da peygamberlere yapılabilecek dolaylı bir
hakaret anlamına geliyor. Bir gün birileri çıkıp peygamberlerine ve onun
yakınlarına en olmadık iftiraları yakıştırıp, ağıza alınmayacak küfür ve
ithamlarda bulununca, aynen İsrâiloğulları toplumu gibi "neme lazımcılıkla"
sineye çekiyorlar.
Tevrat'ın tahriften
korunamamasının temel sebebi, Allah'ın onu korumayı benî İsrâil âlimlerine
vermiş olmasıdır:
"Rabbânîler ve ahbâr da
Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildikleri için, onu koruyup
kolluyorlardı. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun da âyetlerimi basit
bir ücret karşılığı satmayın. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kâfirlerin
ta kendileridir." (Mâide: 5/44).
Ne ki, Allah'ın Tevrat'ı koruma
işini kendilerine emanet ettiği İsrâil oğulları âlimleri Allah'tan korkmayıp
emanete ihanet ettiler. Görevlerini yerine getirmediler. Allah'ın hükmü ile
hükmetmediler. Dolayısıyla Allah'ın hükümleri ve o hükümlerin içinde yer aldığı
vahiy unutuldu.[29]


[1]
Nisâ: 4/46.

[2]
Âl-i İmran:
3/65.

[3]
Âl-i İmran:
3/78.

[4]
Mâide: 5/13.

[5]
Enbiyâ: 21/48.

[6]
İsrâ: 17/2.

[7]
Kasas: 28/43.

[8]
Bakara: 2/79.

[9]
Bakara: 2/59, 75.

[10]
Nisâ: 4/46; Mâide: 5/13, 41; A'râf: 7/162.

[11]
Bakara: 2/159, 174; Mâide: 5/15; En'am: 6/91.

[12]
Mâide: 5/13-14.

[13]
Yeremya, 23/36.

[14]
Tekvin, 6/2; Mezmurlar, 2/7.

[15]
Tesniye, 4/24.

[16]
Tekvin, 2/2.

[17]
Tekvin, 32/28.

[18]
Tekvin, 3/22-23.

[19]
Tekvin, 19/30-36.

[20]
Tekvin, 9/20-25.

[21]
Tekvin, 12/14-19.

[22]
Sayılar, 11/10-15.

[23]
Çıkış, 32/1-5; 24, 35.

[24]
II. Samuel, 11/2-27.

[25]
Krallar, 11/4.

[26]
Neşideler Neşidesi, 1/1-4.

[27]
A'râf: 7/150; Tâhâ: 20/90-94.

[28]
I. Krallar, 11/5, 9.

[29]
M. İslâmoğlu, Yahudileşme Temâyülü, s.176-180. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram
Tefsiri.