Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

ULÛHİYET..

ULÛHİYET

ULÛHİYET

Kulluk etme, birini koruma,
himaye etme, hayranlık duyma, korkudan birine sığınma; üstün bir güç, olağanüstü
bir varlık karşısında aciz kalma, gizlenme, saklanmak maksadıyla başkalarına
karşı kendini göstermeme, örtünme, ibadet etme, kulluk etme manasına gelen "alehu"
fiili, ismi mef'ul olarak alındığında kendisine ibadet edilen varlık, mabud
anlamında Kur'ânî ve İslâmî bir terim. Uluhiyet, kelime olarak yukarıdaki
değişik anlamları bir arada toplayan "ilah"ın, masdar halidir ve "ilahlık.
tanrılık" anlamına gelir.
İslâm inancının temeli olan "La
ilâhe illallah" cümlesi Allah'ın dışında hiçbir ilah ve tanrı kabul etmez;
ancak, insanların Allah'tan başka varlıkları da kendilerine "ilahlar" edinmeleri
bir realite olduğundan, insanların kendi kafalarından doğan bu düzmece ilahların
ilahlıklarını inkar masadıyla Kur'ân-ı Kerîm'de Allah (c.c) onlardan "sahte
ilahlar" olarak söz etmiştir. Sahte ulûhiyetin iki yönü vardır.
Birincisi; kendileri de diğer
varlıklar gibi bir yaratık oldukları halde Allah'ın yarattığı, hiç bir
güçlerinin olmadığını, ölümlü olduklarını bile bile diğer canlılar üzerinde
üstünlük iddiasıyla onları kendisine boyun eğdirmeye çalışan, Allah'ın
yeryüzündeki egemenliğini kendinde toplamayı hedefleyen ve ikna ya da hile,
korkutma, baskı veya daha başka metodlarla kendisinin yeryüzünde itaat edilmeye
layık "ilah" olduğunu kabul ettirdiği insanlara ilahlık taslayan kişiler
uluhiyetin özneleridir.
İkincisi, kendileri ilahlık
taslamayıp, Allah'ın yeryüzündeki egemenliğini gaspeden sahte ilahlara boyun
eğerek onların ilahlıklarını onaylayan veya cinlere, şeytanlara, meleklere, gök
cisimlerine, ateşe, değişik hayvanlara, üstün insanlara, kahramanlara,
peygambere, atalarına, din adamlarına, bilginlerine, siyasetçilerine ibadet
edercesine tapan; onları sanki Allah'ın sıfatlarını kendilerinde
topluyormuşçasına ululayan; Allah'ı bırakıp söz konusu varlıklara veya kendi
heva ve heveslerine uyan kişiler, uluhiyeti Allah'tan başkalarına vermekle
"müşrik (çok tanrıcı)" konumuna düşmekte; tek Allah'ın hakkı olan ulûhiyyet
sıfatını çeşitli varlıklara layık görmektedir.
Kendilerini Allah yerine koyan
kişiler ile Allah'tan başka varlıkları Allah'ın yerine geçiren insanlar,
uluhiyetin gerçek anlamının daralmasına neden olmuşlardır. Çünkü Allah'ın
yanında başka ilahlar edinip ibadet veya itaat eden insanlar bu yaptıklarının
Allah katında suç olmadığını, o ilahların Allah ile kendileri arasında birer
aracı ve kendilerini Allah'a yaklaştıran şefaatçi durumunda olduklarını iddia
ederler. Onlara göre, yeryüzünde insanlar arasında hiç bir sözü dinlenmemesine,
indirdiği dinlerin, hayat düzenlerinin rafa kaldırılmasına rağmen gerçek ilah
yine Allah'tır; ona inanırlar, daraldıkları zaman yalnızca ona dua ederler, ama
günlük hayatlarındaki işlerine Allah'ı karıştırmazlar. Hatta onların bazıları
namaz, oruç gibi ibadetleri yalnız Allah'ın huzurunda yapar, heykelden ilahlara
tapınmaz, putların önünde saygı duruşunda bulunmaz; böylece kulluğu yalnız
Allah'a yaptıkları inancıyla kendilerini Müslüman sayarlar.
Diğer bir kısmı Allah'ı,
Kur'ân'ı, İslâm'ı, Hz. Muhammed'i çok sevdiğini, onların saygı değer olduklarını
ama yaşanan çağda o kuralların uygulanma şanslarının olmadığını iddia ederler,
ama bu dine saygılı olmaları onların Müslüman kalmaları için yeterli bir sebep
olduğunu zannederler. Böyle düşüncelerin yaygınlaştığı toplumlar Kur'ân'a göre
çok tanrıcı (müşrik) oldukları halde, onlar kendilerini hâlâ Müslüman kabul
ederler. Kur'ânî bir deyimle "dinlerini parça parça yapıp" bazı alanlarda
Allah'ın haklarına riayet ederken, genellikle dünya hayatına yönelik işlerinin
bir çoğunda Allah'ın yerine başkalarını veya kendi düşüncelerini ilah edinirler,
ama bu onlara göre Müslümanlıklarına zarar vermez. Çünkü; "Biliyorsanız
söyleyin, kimindir yeryüzü ve içindekiler?" sorusuna cevap olarak "Allah"ındır
diyeceklerdir.[1]
Onlar; Yedi göğün Rabbi kimdir diye sorulunca, "Allah" derler. Her şeyin
kaderini elinde bulunduranın Allah olduğunu, yeri ve göktekileri Allah'ın
yârattığını, kuruyan toprağı gökten indirdiği yağmurla canlandırıp onunla
çeşitli yiyecekler bitirenin Allah olduğunu; vadilerden ırmaklar akıtanın O,
üzerine sapasağlam dağlar yerleştirip iki denizin arasına bir engel koyanın O,
darda kalmış olanın yakarışını işitip yardım edenin O, denizin ve karanın
karanlıklarında yolunun kaybedenlere yol gösterinin O, rüzgarları, güneşi, ayı
insanların yararına sunanın O, yaratanın da öldürenin de O; kısacası, insanların
"tabiat olayları" adını verdiği herşeyin yaratıcısının yöneticisinin Allah
olduğuna inanırlar.
Evrenin bir yaratıcısı
olmadığını, her şeyin tesadüf eseri olduğunu kabul eden insan sayısı hiç bir
dönemde öyle propaganda yapıldığı gibi büyük rakamlara varmamıştır. İnsanlar tek
kelimeyle mükemmel olan bu kainatın mutlak bir yaratıcısının olduğunu her zaman
zorunlu olarak kabul etmiştir. Ateizme bağlananların bir çoğu ya akıl
hastasıdır, ya da bunalımlıdır veya kendi benliğindeki olumlu duygulara rağmen
inatla Allah'ın olmadığını söylemektedir. Ateizm önderlerinin bir çoğu da zaten
Allah duygusundan yoksun olarak yaşamayı beceremediğinden intiharı seçmiştir.
Durum böyleyken, yani dengesini kaybetmemiş insan yaratılışı, kainattaki bu
düzenin her şeye gücü yeten bir varlık (Allah) tarafından idare edildiğini
onayladığı halde, her şeye egemen olan Allah'ın bu dünyaya da egemen olmasına
tahammül edemeyip onun gösterdiği kurallarla yaşayamazlar. İşte Allah'ın dışında
ilahlar edinme olayı bu noktada başlar. Göklerde ilah olarak kabul ettikleri
Allah'ı, sosyal yaşantılarında, ekonomide, ahlakta, insan-insan, insan-hayvan,
insan-tabiat ilişkilerinde yok sayarlar. Onun bu konular hakkında indirdiği
kuralları uygulamayıp, büyüklerinin, din adamlarının, politikacılarının, o da
olmazsa kendi havalarının görüşlerini kanun yapıp 'onlara uyarlar. Hatta
bazıları daha da ileri gidip hiç bir kuralı olmayan, isteyenin istediğini
yapabileceğine geçirilen bu insanlar artık kendilerine itaat edenlerin ilahları
haline gelmiştir. Onlar düzmece ilahlar, onlara uyanlarsa müşrikler ve sahte
ilahların kulları olurlar. Bu tip insanlara Allah soruyor:
"Peki, Allah geceyi
üzerinizde kıyamete kadar uzatsa, söyleyin, Allah'tan başka hangi ilah ışık
getirebilir size? Hâlâ dinlemeyecek misiniz? Sor (onlara); Peki, Allah gündüzü
üzerinizde kıyamete kadar uzatsa, söyleyin Allah'tan başka hangi ilah
getirebilir bağrında dinleneceğiniz geceyi. Hâlâ görmüyor musunuz?" (el-Kasas,
28/71-72);
"Sor (onlara); Peki, Allah
işitme duyunuzu ve gözlerinizi alsa ve kalplerinizi de mühürlese (aklınızı alsa)
söyleyin Allah'tan başka hangi ilah (geri) verebilirsize bunları?" (el-Enâm,
6/46);
"De ki: Çağırın Allah'tan
başka kimleri çağırıyorsanız, göklerde ve yerde zerre kadar birşeye sahip olamaz
onlar; göklerde ve yerde ne onların bir payları vardır, ne de Allah'ın onların
arasında bir yardımcısı. O'nun katında, O'nun izin verdiği kimsenin dışında
kimse için şefaatin yararı yoktur" (es-Sebe, 34/22-23);
"...Sizi, analarınızın
karnından üç (evreli) karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa çevire çevire var
ediyor. İşte Rabbiniz Allah bu; mülk O'nun; O'ndan başka ilah yok; öyleyse nasıl
döndürülüyorsunuz?" (ez-Zümer, 39/6).
Peki onların Allah'ın yerine
koydukları ne yapmıştır, ne yapabilir?
Kendileri yaratılmış olan bu
sahte ilahların şu hayatın devamında ne gibi katkıları vardır? onların ne
kendilerine ne de başkasına faydası yoktur. Allah'tan başkalarını ilah
edindikleri için helak edilen toplumların sahte ilahları yardım edebildi mi
onlara?
"Hani kendilerine Allah'tan
başka yakınlar, ilahlar olarak seçtikleri (şeyler veya kişiler) yardımlarına
koşsaydı ya! Tersine bunlar berikilerden uzaklaştı, yok olup gittiler: Onların
yalan ve iftiralarını açıkta bırakarak" (el-Ahkaf, 46/27-28)
Allah'ın yanında kendilerine
şefaat ederler ümidiyle atalarının heykellerinin önünde ibadet eden ve bununla
Allah'a yakınlaştıklarını zanneden Mekkeli müşrikler, bugün değişik kılıklarda
ve görüntülerde Müslüman sıfatıyla aramızda dolaşmakta ve saygı görmekteler.
Atalarının dinini tehdit ediyor diye Hz. Muhammed'e düşman olan, ona her türlü
işkenceyi yapan müşrikler atalarının izinden gitmeyen Müslümanlara karşı
Mekkeliler sokak ortasında işkence yaparken, bugünkü müşrikler binaların bodrum
katlarında en gelişmiş işkence aletleriyle konuşturmaya çalışıyorlar
Müslümanları. Onlar Müslümanı "Ata" dinine döndürmeye çalıştıkça; O, Allah'tan
başka ilah, O'ndan başka ilke koyacak hiç bir ilah yoktur, La ilahe illallah
diyerek diyerek Allah'a sığınıyor. Ama atalarının izinde yürüyeceğine and içen
işkenceciler hâlâ kendilerinin de Müslüman olduğunu, kendilerinin karşı
çıktıkları şeyin saf İslâm değil, her şeye karışan şeriat olduğunu söylerler.
Ama karşı çıktıkları şeriatın Allah'ın mü'minlerden uymalarını istediği İslâm
hukuku olduğunu anlamak istemezler.
Onların yaptıkları diğer bir
hile de, başlarında peygamberin sarığını taşıyan sahte "din adamları"nı
kiralayıp, para karşılığında kendi isteklerine göre konuşturmaktır. Hem kendi
dinleri ideolojilerini İslâm'a uygun gösterip Müslümanların dostluğunu
kazanıyorlar, hem de kiralık din adamları kanalıyla Allah'ın indirdiği açık
hükümleri Müslümanlardan gizliyor, İslâm'ı ahlak ve ibadet dini olarak
gösteriyorlar. Camide namaz kıldığı, arada bir mevlit dinlediği zaman dindar bir
Müslüman olacağına inandırdıkları toplumun başına geçen bu Firavun'un çağdaş
temsilcileri, yeryüzündeki mülkün idaresini kendi ellerinde tutmak için halkı
gruplara bölerler: Şehirli-köylü, zengin-fakir, işçi-işveren, kadın-erkek,
ilerici-gerici, sivil-asker-polis. İktidarı elinde bulunduran Firavun kafalı
politikacılar, Haman ve Karun'un izinden giden zengin sanayici ve işadamlarını,
bir de Bel'am kılıklı din adamlarını yanına alarak halkı köleleştirirler; ama
bunu yaparken de sürekli olarak onların dostu olduklarını vurgularlar. Firavun
pozisyonundaki yöneticiler aslında Karunların keselerini doldurmak için seçilmiş
"meşru" yöneticilerdir. Sevimli politikacıların arkasına gizlenen Karun'lar
Allah'ın insanlar için yarattığı zenginlikleri, kurdukları hileli düzenleriyle
kendi kasalarına doldururlar. Kiraladıkları din adamları ise ahiret karşısında
bu dünya nimetlerinin ne kadar değersiz olduğunu anlatarak bu sömürü çarkının
daha güçlü dönmesine katkıda bulunurlar.
Köleleştirdikleri halka karşı
ittifak kuran bu Firavun-Karun-Bel'am üçlüsü kendi ilahlıklarını kabul etmeyen
Musa'lar çıktığında toplantılar, "zirve"ler yaparlar ki bu çatlak ses toplumda
fazla yankı uyandırmadan susturulsun. Firavun'un düzeninde suçluları
yargılayacak olan mahkemeler vardır; karşılaşılan problemleri çözüme
kavuşturacak kanunlar, yasalar çıkaran meclisleri vardır. Atalarının dinine göre
oluşturduklarını söyledikleri ama daha çok kendi çıkarları doğrultusunda
hazırlanmış anayasaları vardır. Müslümanlar için Kur'ân ne kadar değerliyse
onlar için o yasalar o kadar değerlidir.
Müslümanlar Kur'ân'ın tek
harfinin nasıl ki değiştirilemeyeceğine inanıyor, bunu yapanın kâfir olup
Allah'ın cezasına uğrayacağına inanıyorsa; onlar da bu yasada hiçbir zaman
değiştirilemeyecek maddelerin varlığına inanır ve bunu teklif edecek bir Musa
çıktığında da Atalarının dinini inkar suçundan zindana atarlar ve sorarlar ona:
Biz izin vermeden, yasalarımız müsaade etmeden nasıl propaganda yapabiliyorsun?
Cezasını bilmiyor musun? Yoksa sen Atamızın dininden değil misin? İşte bu
şekilde bir toplum oluşturanlar, kurdukları şeytan üçgenine devlet adı verirler.
Ki Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezler, kendilerini ilahlaştırırılar,
köleleştirdikleri halka da kendilerine itaat etmeleri gerektiğini emrederek kul
edinirler. Onlar ilah, halk kuldur. Bu halkın arasından çıkan Musa'lar, Allah'ın
katında kendilerini kurtarırlar; ama hayatlarını bu düzene adayan köleler,
Firavun'u ve ortaklarını kendilerine ilah olarak benimsemekle hem bu dünyalarını
hem de ahiret hayatını kendileri için yaşanmaz hale getirmiş olurlar.
Allah'ın ulûhiyyet sıfatını
"kutsal" saydıkları din adamlarına, şeyhlere, efendilere, seyyidlere, kutblara
ya da ölülere, türbelerde yatan babalara layık gören budalalar da kendilerinin
hâlâ Müslüman olduklarını sanırlar; hatta daha da ileri giderek kendileri gibi
inanmayanları sapıklıkla suçlarlar; bu konuda Hz. Peygamber'in hadislerini
destek yaparlar. "Allah'ın kitabındaki açık ayetleri akledemeyen bu tip insanlar
"Allah'ın kendileri gibi adî, değersiz kulların dualarına cevap vermeyeceğini,
ama şeyhin kendileri adına yapacağı ricaların bir değeri olduğunu" sanarak
şeyhin eteğini bir türlü bırakmazlar. Onlara göre şeyh, Allah'ın sevgili
kuludur; yeryüzünde o olmasa Allah bir gün içinde kıyameti koparır. O olmasa ne
yağmur yağar, ne otlar biter. Bütün insanlar onun yüzü suyu hürmetine
rızıklandırılıyorlar. Şeyh, insanın kalbinden geçen düşünceleri bilir; onun için
onun yanında kalbinden kötü düşünceler geçirmeyeceğin gibi, onsuz geçirdiğin her
an sanki seni gözlüyormuşçasına onun buyruklarını yerine getireceksin derler.
Şeyhi olmayanın şeytan olduğunu sürekli olarak geveleyen bu insanlar Allah'ın
kitabında bu özelliklerin hiç bir insana verilmediğini, Hz. Muhammed'in bile
Allah'ın izni olmadan insani özelliklerin dışına çıkamayacağını bilmiyorlar mı
acaba?
"Ve Allah'tan başkalarını
tanrı yerine koydular ki, (güya bunlar) kendilerine (üstünlük, kuvvet ya da
destek sağlayıcı) olsunlar" (Meryem, 19/81);
"Âllah'tan başka,
kendilerine ne zarar ne de yarar eriştiremeyecek olan şeylere (ya da kişilere)
kulluk ediyor ve bunlar bizim Allah katındaki kayırıcılarımız
(şefaatçilerimiz)dir diyorlar" (Yunus, 10/18);
"...Sizi gökten ve yerden
rızıklandıran, bir başka tanrı mı Allah 'la beraber? Eğer doğru sözlü
kimselerseniz Haydi getirin delilinizi de (onlara)" (en-Neml, 27/64);
"Onların hepsi kıyamet günü
O'na tek başına gelecektir" (Meryem,19/95).
Onlar, şeyhlerine Allah'ın
sıfatlarını vermekle Rasûlüllah'ın tarihe gömdüğü cahiliye putperestliğini
tekrar diriltmektedirler. Tek Allah'a kulluğu emreden İslâm insanların
birbirlerini ilah edinmemelerini, Allah'a yaklaşmak için aracılara gerek
olmadığını bildirir. Günahkâr, hatta kafir bir insan gerçek bir tevbeyle Allah'a
dua ettiği zaman ona kucak açan Allah'ın, kendisine yönelen bu insandan "kul"
olma şerefini esirgemez. Tarih boyunca değişik görüntülerde ortaya çıkan şirk,
Mekke cahili düzeninde taştan yontulma putları aracılar sayarken, Hristiyan
dünyasında papazlar ve rahipleri insanlarla Allah'ın arasında aracı kılmış, bu
inanç İslâm'a da şeyhleri, ölüleri kutsallaştıranlar tarafından sokulmuştur.
Allah'a oğullar, kızlar
yakıştırmakla O'nu insan seviyesine düşüren hristiyanlar, yahudiler ve müşrikler
uluhiyette Allah'ın tek olmadığını, oğul ve kızlarının kendisinin yardımcıları
olduğunu iddia etmektedirler. Onların bu delilsiz iddialarını Allah Kur'ân-ı
Kerim "de cevap vermektedir:
"Gökleri ve yeri yoktan var
edenin, nasıl çocuğu olabilir ki, hem de eşi (zevcesi) yokken?..."
(el-En'am, 6/101);
"Yahudiler 'Üzeyr Allah'ın
oğludur' dediler, Hristiyanlar da '(İsa) Mesih Allah'ın oğludur' dediler. Bu
onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) önceden inkar etmiş
(olan müşrik)lerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da
(haktan) çevriliyorlar" (et-Tevbe, ' 9/30);
"Hiç bir insana yakışmaz ki,
Allah ona kitab, hüküm ve peygamberlik versin de, sonra (o kalkıp) insanlara
Allah'ı bırakıp bana kullar olun desin; fakat o "öğrettiğiniz kitab ve
okuduğunuz şeyler gereğince Rabb'a halis kullar olun der" (AI-u İmran,
3/79).
"Rabbiniz oğulları size
seçti de kendisine meleklerden kadınlar mı edindi? Gerçekten siz büyük (çok
tehlikeli) söz söylüyorsunuz" (el-İsra, 17/40)
Müslüman olduğunu dilleriyle
söyleyen insanlar, Allah'tan başka güçlerin koyduğu ilkelere uymanın insanın
imanına zarar vermeyeceğini iddia ediyorsa, ya da Allah'a bir takım aracılar
vasıtasıyla ibadet etmenin şirk olmadığını söylüyorlarsa, onlara, Allah'ın daha
önceki toplulukları hangi suçlarından cezalandırdığını sor'mak gerekmez mi? Nuh
(a.s)'ın gönderildiği kavim niçin suda boğuldu?
"Ey kavmim, Allah'a kulluk
edin; sizin O-'ndan başka ilahınız yok." (el-A'raf, 7/59) diye tek Allah'a
çağıran! Nuh'a karşı güç birliği yapıp, "sakın ilahlarınızdan vazgeçmeyin..."
(Nur, 71/23) dedikleri için boğuldular; halbuki Allah'a inanıyorlardı onlar.
Âd kavmi, "Âllah'a kulluk edin, O'ndan başka ilahınız yok" diyen
kardeşleri Hud'a "Ya, demek sen, sadece Allah'a kulluk edelim ve atalarımızın
taptıklarını bırakalım demeye geldin öyle mi?" (el-A'raf, 7/65, 70) deyip
kendilerini yöneten "İnatçı zorbanın buyruğuna boyun eğdikleri" (Hud,
11/59) için kökleri kazındı. Hz. Salih de aynı mesajla gönderildiği Semud kavmi
tarafından, "Rabbimiz dileseydi, (senin yerine) melekler indirirdi" denilerek
yalanlandı; onlar Hz. Salih'e düşman oldular da o haddi aşanların
(yöneticilerinin) sözüne uydular; halbuki "Onlar yeryüzünde ıslah değil
bozgunculuk yaparlar(dı)" (eş-Şuara, 26/151-152).
Allah tarafından kendisine
yeryüzünde yöneticilik verilen Nemrud ve adamları, Allah'ın bir süreliğine
verdiği bu yetkiyi aşarak insanlara ilahlık taslamaya başlayınca kendilerine Hz.
İbrahim gönderildi ki tek Allah'a kulluk etsinler; Nemrud Allah'ın hakkını
kendinde görmesin, halkı da, Nemrud'un ilkelerine değil Allah'ın kanunlarına
uysun.
Medyen halkına da Şuayb
gönderildi ki, tek Allah'a kul olsunlar, ölçü ve tartıda bencil davranarak
insanların mallarını haksız yere yemesinler. Fakat onlar atalarının izinden
gitmekte vahşi kapitalizmi uygulamakta kararlı idiler; ama Allah'a inandıklarını
söylüyorlardı devamlı. Onlar serveti Allah'ın verdiği bir nimet olarak değil,
istedikleri gibi tasarruf hakkına sahip oldukları kendi mülkleri olarak görüyor,
her türlü hile yöntemi ile artırıyorlardı. Irkçılık yaparak, kendi kabilelerinin
daha güçlü olmasından da yararlanarak Şuayb'a zulmettiler, Allah'ın Şuayb (a.s)
tarafından olduğunu ise unutmalarının cezası olarak, Allah'ın emri gelince
".... Şuayb'ı ve onunla beraber olanları bizden bir rahmetle kurtardık;
zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar. Sanki orada
hiç Şenlik kurmamışlardı. İyi bilin, Semud kavmi nasıl uzaklaşıp gittiyse Medyen
halkı da öyle uzaklaşıp gitti" (Hud, 11/94, 95).
Yanına servet sahiplerini, din
adamlarını ve çıkarcı grupları toplayarak halkı üzerinde egemenlik kuran Firavun
bir ilah gibi insanlara hükmediyor, her şeyi izne bağlıyordu; bir yanda
efendiler diğer yanda işçiler, köleler. Firavun hazırlattığı anayasayla kendini
ilah olarak benimsetmişti halkına; Firavun'u sevmeyenler cezalandırılıyordu.
Çünkü; "Ben diyordu, sizi doğru yoldan başkasına yöneltmiyorum"
(el-Mü'min, 40/28). Kendisini ve halkı gerçeğe yöneltmek için Allah tarafından
gönderilen Musa'yı tehdit etti: Ülkede yürürlükte olan benim kanunlarıma uymaz,
devleti getirdiğin dini kurallara göre yönetmek için benimle mücadele edersen,
ve "Eğer benden başka ilah edinirsen, seni hapse atacağımdan şüphen olmasın"
(eş-Şuara, 26/29). Musa'nın mesajının ülkede yayılmaya başladığını gördükleri an
çıkarları tehlikeye düşen Firavun ve yandaşları sorunu görüşmek için bir danışma
meclisi oluşturdular ve karar aldılar. Hükümet sözcüsü alınan kararı açıkladı:

"Musa ve kardeşi Harun'un
büyücü oldukları belli; (insanların beyinlerini yıkadıkları) büyüleriyle sizi
yurdunuzdan çıkarmak, benimsemediğiniz düzeni ortadan kaldırmak istiyorlar"
(Tâhâ, 20/63);
"Bırakın da Musa'yı
öldüreyim, Rabbini çağırsın bakalım. Bunu yapmazsam (getirdiği güçlü mesajla)
dininizi değiştirmesinden ya da ülkede karışıklık (anarşi) çıkmasından
korkuyorum" (el-Mü'min, 40/26) diye ordularıyla birlikte Musa'nın peşine
düşen Firavun, Musa ve inananlar geçsin diye yol olarak açılan denize
yürüdüğünde üzerine kapanan dalgalarla boğuşurken "Musanın Rabbine inandım" dedi
ama artık çok geç olmuştu.
Yahudiler ve hristiyanlar da
tek Allah'a kulluk yapmakla emrolunmuşken Allah'ın peygamberlerini ilah edinip,
Allah ile kendileri arasında aracılar yapıp, ardından bununla da yetinmeyerek
"Bilginlerini ve rahiplerini (din adamlarını) rab yerine koydular"
(et-Tevbe, 9/31); uyulan bu kişiler ise "Kendilerine kitaptan (ilimden) bir
pay verilenler oldukları halde, (hurafelerle uğraşan) cibte ve (Allah'ın
kanunlarını yasaklayıp kendi kafalarına göre yasalar-ilkeler yapan ve bunu halka
zorla kabul ettiren) tağuta inanıyor ve Allah'ın ilkelerinden sapmış bu gibi
kafirler için, "Bunlar, inananlardan daha doğru bir yol üzerindedirler
diyorlar(dı)" (en-Nisa, 4/51)
Kendilerinden önce hiç bir
toplumun işlemediği çirkinliğe bulaşıp, "Kadınları bırakıp erkeklere şehvetle
yaklaşıyor, yol kesiyor ve özel toplantılarınızda (her türlü) çirkin şeyleri
yapıyorsunuz öyle mi?" (el-Ankebut, 29/28) diyerek bu fuhuşu terketmeleri
için kendilerine gelen kardeşleri Lut'u şehirden çıkarmakla tehdit eden kavmi,
temiz olarak kalmak isteyen Lut gibi insanların varlılığına tahammül
edemiyorlardı. Allah ise onların "üzerine bir (taş) yağmuru yağdırdı ki"
(el-A'raf, 7/84) köklerini kazıdı.
Kur'ân'da ibret olarak
zikredilen azaba çarptırılmış kavimlerin yaptıklarıyla bu günkü insanların
yaptıkları arasında her hangi bir fark yoktur. Helak edilen milletlerin bütün
özelliklerini bir arada toplayan günümüz toplumları cezalandırılmaya onlardan
daha layık değil midir? Bugün yeryüzünde Allah'ın kanunları yerine insanların
kendi heva ve heveslerinden çıkan kanunlar yürürlüktedir. Allah'ın dışında
sayısız ilahlar edinilmiştir. İnsanlar da ya bu sahte ilahlara boyun eğmekte ya
kendi hevalarına uymaktadırlar. Medyen halkının benimsediği kapitalizm tüm
dünyada en acımasız bir şekilde yürürlüktedir. Güçlülerin güçsüzleri ezmesi için
kanûnlar vardır. Bel'am kılıklı din adamları bütün İslâm dünyasında iktidarı
elinde bulunduran çağdaş Firavunlara destek olmakta ve Müslüman halka onların
şirk düzenlerinin İslâm'a uygun olduğunu anlatmaktadırlar.
Gerçek Müslümanlar ise tıpkı
Musa gibi, İbrahim gibi takip edilmekte, zindanlara doldurulmakta,
öldürülmektedirler. Daha önce hiç bir topluluğun işlemediği Lut kavminin fıtrata
aykırı fiili bugün bütün dünyada yaygındır. Artık erkek erkeğe, kadın kadına
veya hayvanlarla cinsel yakınlaşmalar kanunların himayesinde yapılmaktâdır.
Mekke müşriklerinin putlara tapma geleneği ise bütün dünyada resmen
yürürlüktedir. Her devletin bir veya bir kaç putu vardır, önünde saygı duruşları
yapıldığı. Müslüman olduğunu söyleyen insanlar ise Allah'ın düşmanları olan,
Allah'ın egemenlik hakkını gasbeden yöneticilerine gönüllü olarak itaat etmekle
onları ilah edinmektedir. Ayrıca aynı Mekke müşrikleri gibi kendilerini Allah'a
daha da yakınlaştırsınlar diye çeşit çeşit insanları, şeyh, hoca efendi, mürşit
adı altında kendilerine ilah edinmekte; Allah'tan daha çok onlardan korkmakta,
onların ağızlarına bakmaktadırlar. Yine türbeler, mezarlıklar, ölülerden şifa,
merhamet dileyen insanların akınına uğramaktadır. Böyle bir dünyada hâlâ
Allah'ın uluhiyetinin yürürlükte olduğundan bahsedilebilir mi? İnsanlar her
alanda yalnız Allah'a boyun eğmedikleri sürece O'nun uluhiyetine inanmış
olmazlar, her ne kadar la ilahe illallah, deseler de. Lâilahe illallah, ancak
nefislerde, ailede, caddede sokakta, pazarda, camide, devlet dairelerinde,
ekonomide hukukta ve ahlakta; kısaca her yerde Allah'ın kitabı Kur'ân'ı
yürürlüğe koymakla gerçekleşir. İnsan başıboş bırakılmadığını, yeryüzünde
sorumsuz bir varlık değil, Allah'ın temsilcisi, halifesi olduğunu anladığı ve
O'nun ilkelerini gözönünde bulundurduğu an yeryüzünde Allah'ın ilahlığı
gerçekleşir, ulûhiyyet yalnız ona mahsus olur.[2]



[1]
el-Mü'minun, 23/84, 35.

[2]
Fedakâr Kızmaz, Şamil İslam Ansiklopedisi: 6/244-248.

TEVHİD..
Tevhid; Anlam ve Mâhiyeti
Tevhid'in Amacı
Tevhid'in Kapsamı
Tevhid'in Kısımları
1- Zat'ta Tevhid
2- Sıfatta Tevhid
3- Fiilde Tevhid
Allah'tan Başka İlâh/Ta ı Yoktur İfadesinin Anlamı
Tevhidin Pratik Görüntüleri
1- Kâinattaki Tevhid
2- Siyasette Tevhid
3- Toplumda Tevhid
4- Kişide Tevhid
5- Yürekte ve Dilde Tevhid
Tevhid
Tevhid ve Ahlak
Tevhid; Hayatın Anlamı
1) Rubûbiyet Tevhidi
2) Ulûhiyet Tevhidi
İbâdet
Tevhidin Yansımaları
Evrendeki Tevhid.
Tevhid ve Allah'ın Hâkimiyeti
Tevhid ve Tâğutlarla Mücâdele.
Tevhidi Bozan Durumlar
Kur'ân-ı Kerim'de Tek İlâh/Tevhid Kavramı
Kur'an'da Tevhidle İlgili Önemli Vurgular
Kur'an Metodu
Allah İnancının Fıtrî Oluşu
Tevhidin Göstergesi; Kapsadığı Mânâ ve Sonuçları 1- Tevhid Bir Hayat Nizamıdır
2- Tevhid, Bir İnkılâp Projesidir
3- Tevhid, Kâinat Nizamıdır
4- Tevhid, Özel Bir Medenyet ve Kültür Oluşturur
5- Tevhide İnanmak, Gerçek üstünlüğü Doğurur
6- Tevhid, Bir Kurtuluş Reçetesidir
Tevhid Penceresinden Günümüz ve İnsanımız.
Amelde Tevhid.
MUVAHHİD..
KELİME. Kelime Nedir?
Kelime'nin Kur'an'daki Anlamları
KELİME-İ ŞEHÂDET..
KELİME-İ TAYYİBE.
KELİME-İ TEVHİD..
LÂ İLÂHE İLLALLAH..
LA İLAHE İLLALLAH'IN DİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ
La İlahe İllallah'ın Fazileti
La İlahe İllallah'ın İ'rabı
La İlahe İllallah'ın Rükûnleri
La İlahe İllallah'ın Şartları
La İlahe İllallah'ın Manası Ve Gereği
La İlahe İllallah Sözü Ne Zaman Fayda Verir?.
La İlahe İllallah'ın Fert Ve Toplum Üzerindeki Etkisi
ULÛHİYET..
% KAÇ MÜSLÜMANIM...
% Kaç Müslümansınız?.
Kelime-i Tevhidin Tarihçesi
İnsanoğlu Kendi Kendine Yeterli Midir?.
Niçin Peygamberlerin Kendi Kavimlerine Davet Ettiği İlk Kavram Kelime-i Tevhiddi?.
Nuh (a.s.)
Kelime-i Tevhide Olan Tepkiler
Kavmin Kelime-i Tevhid Anlayışı
Ve Sonuç
Hud (a.s.) (Ad kavmine Gönderilmiştir)
Kelime-i Tevhid Ve İlah Anlayışları
Kelime-i Tevhide Tepkiler
Ve Sonuç
Semud Kavmi
Kelime-i Tevhide Tepkiler
Ve Sonuç;
Sonuç.
Lâ İlâhe İllâllah Derken Ne Tür İlahları Red Ediyoruz.
İlah Olmanın Vasıfları
Kelime-i Tevhidin Şartları
Kelime-i Tevhidi Bozan Durumlar
Peki Nasıl Kandırıldık?.
Kelime-i Şahadet Üzerinde Oynanan Oyunlar
Peki Ne Yapmalı?.
% Kaç Müslümanız?.
1. Müslüman İtaatkârdır
2. Allah Rızası İçin Sever
3. Kardeşlerine Küsmez, Onları Terketmez.
4. Hoşgörülü ve Affedicidir
5. Güler yüzlüdür
6. Nasihat Eder
7. İyilik ve Vefakârlık Müslümanın Tabii Halidir
8. Kardeşlerine Karşı Yumuşaktır
9. Gıybet Etmez, Kardeşlerini Çekiştirmez.
10. Haset Etmez.
11. Münakaşa ve Rahatsız Edici Şakalardan Çekinir, Sözünde Durur
12. Doğrudur, Hile Yapmaz,Aldatmaz, İhanet Etmez.
13. Cömerttir
14. Kardeşlerine Dua Eder
15. Merhametlidir
16. Hayâlıdır, Ayıpları Örter
17. Fedakârdır
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
ŞÜPHELERİ YOKEDEN TEVHİD GERÇEĞİ
ÖNSÖZ..
Besmele'nin Şerhi