Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Kur'an Tefsirine Duyulan İhtiyaç

Kur


Kur'an Tefsirine Duyulan İhtiyaç:




Her zaman ve her devirde, dini, felsefi ve ilmi
eserlerin muhatablar tarafından iyice anlaşılıp kavranabilmesi için, onların
kendilerini iyi anlayanlar tarafından izah edilip açıklanması lazım gelir. Bu
gibi eserlerde, öyle esas ve prensipler var ki, onu okuyan herkes, ne demek
istediğini anlayamaz. Hele insanlığı dalalet bataklığından kurtaracak esasları
ihtiva eden ilahi kitapların muhteviyatı, muhatabları tarafından daha iyi
anlaşılması gerekir. O halde, ilahi kitapların sonuncusu olan Kur'an'ın
müslümanlar, hatta bütün insanlar tarafından anlaşılıp insanların ona
bağlanabilmek için, onun mutlak surette tefsir ve izah edilmesi icab ediyordu.
Bütün insanlık için prensipler ihtiva eden bir kitabın, insanlığın ayrı ayrı
zamanlar ve mekanlar içinde bütün ihtiyaçlarını madde madde sıralayıp
muhtevasında derc etmesi mümkün değildi. Onda umumi esaslar vardır. Onda açıkça
anlaşılabilen ayetler olduğu gibi, sarih olarak anlaşılmayan ayetler de vardır.
Yine onda yüksek edebi sanatlar da mevcuttur. Bunlar ancak onları iyi bilenler
tarafından izah edilmekle anlaşılır. Ondaki dini hakikatler, ilmi kaide ve
mantık prensipleriyle de çözülemez. Eğer bu hakikatler, ilmi kaidelerle
çözülebilseydi, dinin ilahi karakterine lüzum kalmaz, onları eğitim ve öğretim
yoluyla öğrenir ve öğretirdik. Bu bakımdan dini eserlerin, diğer ilmi eserlere
nisbetle tefsire daha çok ihtiyacı vardır. Araplarda, yıllardan beri kökleşmiş
olan cahili adetlerin fena olanlarını söküp atacak ve ileride sosyal hayat
kanunlarını ortaya koyacak olan Kur'an'ı, Rasulullah'ın tefsir etmesi lazım
geliyordu.

Fütûhat devrinde Araplar yarımadalarının dışına
çıkıp, harici alemle temas ettiklerinde, ellerinde Kur'an'dan başka kitab da
yoktu. Onu okuyor ve onunla hükmediyorlardı. Kur'an'ın üslub ve belağatı onları
hayrette bırakıyor, taaccübe sevkediyordu. Çünkü onlar, bu kitapdan evvel,
kahinlerin secili nesirleriyle, şairlerin vezinli ve kafiyeli nazımlarından
başka bir şey işitmemişlerdi.
Halbuki Kur'an, bildikleri ne şiir ve ne de nesir idi. Onda, bildiklerinin
dışında ibret verici bir üslub ve belağat vardı. Hele onun ihtiva ettiği
hükümler ve kıssalar, onları teshir ediyordu. Elbette, onları bu kadar hayrette
bırakan bir kitabı okumak ve hükümlerini anlamak, onlar için en büyük gaye
olacaktı. Bundan dolayı, müslümanlar dini ve dünyevi işlerinde ve hatta günlük
muamelelerinde ona müracaat ediyor ve onu iyi anlamaya çalışıyordu.

Yukarıda Kur'an-ı Kerim'in ilim ve felsefe
kitabı olmadığını ve onun İlâhî bir kitap olduğunu söylemiştik. Ondaki
hakikatları bize en iyi öğretecek, bizzat kendisine kitap gelen mümtaz şahıstır
ki, o da Muhammed'dir (s.a.s.). O, Kur'an tefsirinin aslı ve esasıdır. Zira
Kur'an-ı Kerim ona indirilmiştir. O mutlak olarak, Kur'an'ı insanlar içinde en
iyi bilen ve en iyi anlayandır. Yine bu bakımdan o, mübelliğdir ve tebyinle
mükelleftir. Bu husus ayetlerde açık olarak belirtilmiştir. Bu bakımdan Kur'an,
kendisinin bizzat tefsir edilmesini yine kendisi istemiştir. O halde ilk tefsir
hareketi, İslam'ın kendi bünyesinden doğmuştur. Elbette yeni harekete geçen bu
faaliyete hız verecek veya onu frenleyecek bazı amiller zuhur edecektir ki,
bunlara yeri geldikçe temas edilecektir.

Rasulullah tebliğ ve tebyinle mükelleftir.
Tebliğ, nübüvvetin esaslarından biridir. Tebliğsiz nebi olamaz.
Tebliğ edeceği konuyu da en iyi bilen
nebi ve rasullerdir. Bu bakımdan Kur'an-ı Kerim'de gerek Muhammed
(s.a.s.)'e ve gerekse diğer
nebi ve rasullere ait tebliğ emirleri pek çoktur. Bunlardan bazıları şunlardır:
?Ey Rasul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmayacak olursan,
O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun.? (Maide: 5/67).
?(Hûd:) ?Ey kavmim, bende akıl
yetersizliği yoktur; ama ben gerçekten alemlerin Rabbinden bir alçiyim.? dedi.?
(7/A'râf, 67). ?O (Salih) da onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: ?Ey kavmim,
andolsun size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Ama siz,
öğüt verenleri sevmiyorsunuz.? (7/A'râf, 79). ?Sana da zikri indirdik ki,
insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler
diye.? (16/Nahl, 44). ?Biz hiç bir elçiyi, kendi kavminin dilinden
başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın.? (14/İbrâhim, 4).
?Âyetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye
sana indirdiğimiz mubarek bir kitaptır.? (38/Sâd, 29). ?Öyle olmasa
Kur'an'ı iyiden iyiye düşünmezler miydi?
Yoksa bir takım kalpler üzerine
kilitler mi vurulmuş?? (47/Muhammed,
24).
?Onlar yine de o sözü gereği gibi
düşünmediler mi, yoksa onlara geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi??
(23/Mü'minûn, 68). ?Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar
arasında görünmez bir perde kıldık. Ve onların kalbleri üzerine, onu kavrayıp
anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen
Kur'an'da sadece Rabbini bir ve tek andığın zaman, nefretle kaçar vaziyette
gerisin geriye giderler.? (17/İsrâ, 45-46). ?Fakat ne oluyor ki bu
topluluğa, hiç bir sözü anlamaya çalışmıyorlar??
(4/Nisâ,
78)
(İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 210-213).