Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Meale Duyulan İhtiyaç

Meale Duyulan İhtiyaç



Meale
Duyulan İhtiyaç:




Mâlum olduğu üzere Kur'ân-ı Kerim'i aynen
tercüme etmek mümkün değildir. Hadd-i zâtında insan sözünün bile, bir dilden
başka bir dile tıpatıp tercümesi fevkalâde zor, hatta imkânsızdır. Hal böyle
iken, Allah'ın kelâmının bütün incelikleriyle, tüm mânâ ve maksadıyla aynen
tercümesi nasıl mümkün olsun? Ama, "harfiyyen tercüme imkânsızdır" deyip,
milyonlarca müslümanı Allah'ın kelâmını onun mânâ ve maksatlarını, muhtevâ ve
mazmununu öğrenmekten mahrum bırakmak da elbette doğru değildir. Bu yüzden,
mümkün olduğunca İlâhî mesajı doğru bir şekilde yansıtmaya çalışarak ve beşer
tâkatının el verdiği bütün gayretleri bu uğurda bezlederek, Arapların dışındaki
insanların da onu anlamalarını sağlamak gerekir.

Eğer bu esnâda, onun lafızlarındaki mûcizevî
kudret, ifâdelerindeki zevk ve letâfet yansıtılamıyor, dolayısıyla bu tür
özellik ve incelikleri kayboluyorsa, bunu da, "eksik de olsa, hiç olmamasından
daha iyidir" düşüncesiyle, kabul etmek lâzımdır. Aksi takdirde, pek çok müslüman
ve bunların dışındaki diğer insanlar, Kur'an'ı anlamaktan mahrum kalabilirler.
Ancak, yapılan tercümenin eksik ve yetersiz olduğunu itiraf ve ifâde etmek için,
"meal" kelimesinin kullanılması da gereklidir. Zira, tercüme aslın yerini tutar,
"meal" ise, aslın yerini tutmaz; o sözün, biraz eksiğiyle başka bir dile
aktarılmasıdır. Mehmed Âkif de bundan dolayı yaptığına "tercüme" değil; "meal"
denmesini şart koşmuştur.

O halde, yapılan tercümelerin tıpatıp aslın
yerini tutmadığını, bazı yönlerden eksik kaldığını, onu aynen tercümeye imkân
olmadığını belirtmek için, "meal" kelimesi isim olarak kullanılmalıdır (Cerrahoğlu,
Tefsir Tarihi, I/33).

Buraya kadar serdedilen mâlumattan, Kur'an'ın
bütün özellik ve inceliklerini, mânâ ve maksatlarını edâ ederek tercümesinin
mümkün olmadığı anlaşılıyor. Bu durumu ileri sürerek Kur'an'ın başka dillere
çevrilmesine itiraz edenler olabilir. Nitekim böyle de olmuştur. Ancak,
unutmamak gerekir ki, Kur'an sadece Araplara nâzil olmamıştır. Hz. Peygamber
evrensel bir mesaj sunmuştur. Onun bu misyonu, Kur'ân-ı Kerim'de "âlemlere
rahmet" (21/Enbiyâ, 107), "tüm insanlara beşîr/müjdeleyici ve
nezîr/uyarıcı" (7/A'râf, 158; 34/Sebe', 28; 35/Fâtır, 24) olarak gönderilmiş
olmak gibi ifâdelerle belirtilmektedir. Tebliğ ettiği Kur'an'ın da bütün
beşeriye indirildiğini beyan eden pek çok âyet mevcuttur (Bkz. 2/Bakara, 158; 6/En'âm,
19; 17/İsrâ, 82, 89; 18//Kehf, 54; 30/Rûm, 58; 39/Zümer, 27; 41/Fussılet, 44).
Dolayısıyla, Kur'an'daki emir ve yasaklar, kural ve kaideler, hüküm ve hikmetler
Araplar kadar, dilleri farklı olan diğer müslümanları da, hatta bütün insanları
da ilgilendirmektedir. O halde Kur'an, Arapların dışındaki müslümanların onu
anlayıp kavramalarıy, emir ve yasaklarına şuurlu bir şekilde uymaları, kıssa ve
hikmetlerinden ibret almaları... diğer insanların da üzerinde düşünüp tedebbür
etmeleri, tahkik ve tedkiklerde bulunmaları... için, eksik ve yetersiz de olsa
onların dillerine tercüme edilmeli; ancak bunun "meal" olduğu da
belirtilmelidir.

Kur'ân-ı Kerim, sadece Türkçe değil; hiçbir dile
aynen çevrilemez. Her ne kadar Farsça, Fransızca, İngilizce gibi bazı diller,
kelime hazinesi açısından zengin iseler de, yine de Kur'an'ın tüm mânâ ve
maksatlarıyla bu dillere tercüme edilmesi mümkün olmamakta, bu açıdan bu diller
de yetersiz kalmaktadır. Buna rağmen, hemen hemen tüm bu dillere yapılan
çevirilere "Kur'an tercümesi" denmiş, sadece içinde yaşadığımız toplum, Kur'an'a
duyduğu sevgi ve saygının bir gereği olarak tercümeye "meal" deme nezâket ve
inceliğini göstermiştir. (6)