Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

3. Ümmî İhtilâf

3



3. Ümmî İhtilâf:




Ümmetler farklı coğrafyalarda, farklı
kimliklerle yaşıyorlar. Dil ve renklerinde olduğu gibi gidişatlarında da
ihtilâftalar. Farklı sistem ve farklı yollara sahipler. Bu ümmetler, eğer kevnî
sebeplerden ihtilâf ediyorlarsa hayırda yarıştıkça bu ihtilâfları müsbet
görülmelidir. Ama, ihtilâf sebebi kitâbî ise hayrın ölçüsü yitirilmiş olacağı
için ihtilâf da sonuçta menfi olacaktır. Bu cins bir ihtilâfın sebepleri,
şüphesiz negatif değerlerdir. Bireycilik, egoizm, şehvet, hırs ve sonsuz arzu
gibi toplumları helâke sürükleyen bu duyguları, "hevâ" başlığında toplayabiliriz
(45/Câsiye, 23). Bu hevâî duyguların hepsi "ben" merkezlidir. Birinci ve İkinci
dünya savaşlarında ümmetleri ihtilâfa düşüren sebepleri de bu duygular
beslemiştir.

Bireyde tercih belirleme merkezi olan nefisteki
fücur ve takvâ, toplum düzeyinde yerini hevâ ve hedâya bırakır. Yani bireyin
nefsinde oluşan ihtilâfı takvâ, ümmetin bünyesinde oluşan ihtilâfı hedâ sona
erdirir. Toplumsal ihtilâfı sona ermezse, tefrika doğar. Tefrika, aynı kitaba
(imama) bağlı olan ümmetin (imam) içinden, küfrî bir ihtilâfa doğru giden yoldur
(98/Beyyine, 4-5). Yaratıcı, bu sonuca karşı toplumları uyarmak için, orta
coğrafyada merkezî bir yer olan Ümmü'l Kurâ'ya (imam) Kitap indirmiştir. Bu
kitabın bir kısmını alıp bir kısmını atmak bizatihî tefrikadır (2/Bakara,
83-85). Kur'ân-ı Kerim, tefrikaya götüren bu tür ihtilâfın, azaba
sürükleyeceğini bildirmektedir (30/Rûm, 31-32; 6/En'âm, 153). "Kendilerine
açık deliller geldikten sonra ayrılığa düşüp ihtilâf edenler gibi olmayın. Onlar
için büyük bir azap vardır." (3/Âl-i İmrân, 105)

Hz. Peygamber'in arkadaşları, Bedir esirleri
hususunda (8/Enfâl, 67-69), savaşlara iştirak hususunda (24/Nûr, 62-63) ve daha
benzeri pek çok konuda ihtilâfa karşı uyarılmışlardır. Ama yine de ihtilâfları
olmuştur. Hatta Hz. Ebûbekir zamanında, dinden çıkmaya varan tefrikalar
olmuştur. Hz. Ali döneminde de etkileri günümüze kadar süren Cemel, Sıffîn ve
Hakem olayları, vuku bulmuştur. Tarih boyunca gündemimizden düşmeyen Hâricîlik,
Mu'tezilîlik, Şiilik ve Sünnîlik gibi adlandırmaların kökleri Hakem olayında
gizlidir. Sahâbe döneminde başlayan bu olayların şiddeti, olduğu gibi kalmamış,
zamanla artmıştır. Fikrî plandaki sert tartışmaların dozajı, Kitabın
sakındırdığı tefrika noktasına ulaşmıştır.

Her konuda aynı düşünerek akşamlayan arkadaşlar,
sabahleyin karşılaştıklarında farklı oldukları konu arayışına başlayacaklardır.
Zaten insanın mayasında var olan farklı görme hasleti, eğer şeytanın dürtüleri
ile "kötü" için tahrik ve teşvik edilirse, bu haslet tefrikayı doğuracaktır. Yok
eğer bu haslet yeryüzünde halîfenin imar ve ıslahını artırması için, İlâhî irâde
ile yönlenirse tekâmül doğuracaktır. Farklı görme temâyülü, sonunda tekâmülü ve
tefrikayı doğurur. Bu temâyülün faktörleri maddî ise, birey algılama, çevre,
örf, ictihad, unutma ve benzeri farklı bilgilenme yollarından biriyle ihtilâf
eder. Böyle bir ihtilâf kaçınılmazdır. Halîfe olarak yaşayabilmenin olmazsa
olmaz şartıdır. Tekâmül için elzemdir. Bu ihtilâf nihayet, bilgilenme faktörüne
bağlı olduğu için, bilgi, tekâmül seyrini tefrikaya dönüştürmeyecektir. Kan
dökecek ve fesat çıkaracak halîfenin yaratılışına meleklerin hayrette kalması
ilimle son bulmuştur (2/Bakara, 30-34). Ama eğer, o farklı görme temâyülünün
etmeni, akletmemek, büyüklenmek ve benzeri rûhî faktörler ise, bilgi, bu tür
ihtilâfı durduramayacaktır. Kur'ân-ı Kerim'in dilinde insanları azaba götürecek
olan tefrikanın kaynağı bu ihtilâftır (8/Enfâl, 70-73).