Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Vasiyetin Hukuki Hükümleri

Vasiyetin Hukuki Hükümleri

Vasiyetin Hukuki
Hükümleri

Vasiyet, bütün alimlere göre lâzım (bağlayıcı
olmayan) bir akittir. Çünkü bir teberrudur. Vasiyette bulunan vasiyete karşılık
bir şey almamaktadır. Dolayısıyle, ister sağlıklı halinde, ister hastalık
halinde vasiyet etmiş olsun, istediği zaman vasiyetinin tamamından veya bir
kısmından dönebilir (İbn Kudâme, a.g.e., IV, 518; Zeylaî, Tebyinü'l-Hakaik, VI,186;
Meydanî, el-Lilbab Şeriru'l-Kitap IV, 178; Şirbînî; Muğni'l-Muhtâc, III, 71,
72).

Şartlarını haiz olan bir vasiyet sahihtir.
Vasiyet mutlaksa, musî öldüğünde ve musa leh kabul ettiği andan itibaren, bir
zamana veya şarta bağlı ise şartın tahakkuku ve zamanın gelmesinden itibaren
vasiyet edilen mala malik olur. Vasiyetin infazı miras taksiminden önce gelir.
Ölünün bıraktığı terikede yapılacak ilk işlem, techiz ve tekfin, sonra borçların
ödenmesi, peşinden de vasiyetlerin infazıdır (Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu
Feraizi Siraciyye, 2-5).

Mûsa bih muayyen bir mal ise sadece ona
bağlıdır. Dolayısıyla henüz mşa lehin eline geçmeden telef olursa vasiyet de
batıl olur. Mûsînin başka malları olsa o mallarla mûsâ lehin hiç bir ilgisi
yoktur. Vasiyet, bir mal çeşidinin belirli bir oranı ise, vasiyet edildiği
esnada mevcut olan mala taalluk eder.

Vasiyye bil'l-menfaa

Hanefilere göre menfaatten maksat, bir kölenin
hizmeti, bir evde oturma hakkı ve geliri, bahçe ve tarlanın ürün ve kirasıdır (Kasânî,
a.g.e., VII, 352).

Dört mezhep imamına göre menfaatin vasiyeti
caizdir. Daha önce aynıların vasiyetinde vasiyet edilen malın terikenin üçte
birinden fazla olmayacağına değinilmişti. Bu oranın, menfaatte nasıl takdiri
yapılacaktır? Bu konu mezhepler arasında değişik değerlendirilmiştir; Hanefîler
ve Mâlikîler menfaati vasiyet edilen malın değerine bakarlar. Şayet bu mal
terikenin üçte birini aşmıyorsa, süresi ne olursa olsun vasiyet uygulanır.
Fakat, bu mal terikenin üçte birinden daha fazla olursa, üçte biri kadarı
geçerli, kalanı geçersizdir. Yani bu mezheplere göre itibar, menfata değil,
menfaati vasiyet edilen aynadır. Şafii ve Hanbelî mezheplerine göre, muteber
olan, mal değil, malın vasiyet müddetindeki menfaatidir. Çünkü mûsa bih,
menfaattir. Hanbelîlerden bir görüşe göre, müddetin sınırsız olması halinde,
Hanefîlerde olduğu gibi aynın kıymetine itibar edilir (Zühaylî, a.g.e., VIII,
86, 87).

Menfaatin elde edilmesi ya mûsa lehin bizzat
kendisinin kullanması ile veya kiraya verip kirasını alması ile gerçekleşir.
Şayet mûsi, vasiyet ederken bunlardan birisini kayıtlamamışsa, mûsâ leh dilediği
şekilde istifade edebilir. Fakat, bir menfaat türü ile kayıtlamışsa Hanefilere
göre bu kayda uymak zorundadır. Aksine hareket edemez. Dolayısıyle, kendisinin
oturması için, oturma hakkı vasiyet edilen birisinin, evi kiraya vererek
kirasını alması caiz olmaz. Şafii ve Hanbelîlere göre, musâ leh, böyle bir kayda
uymak zorunda değildir. İstediği şekilde faydalanabilir.

Bir malın menfaati, mûsâ leh ile varisler
arasında müşterek ise, dilerlerse malı kiraya verip kirasını bölüşürler,
dilerlerse ve mal müsaitse malı aralarında bölüşüp her biri muayen bir kısmının
menfaatini alır. Üçüncü bir yol olarak da malı münavebeli olarak kullanabilirler
(İbn Âbidin, Reddu'l-Muhtar, VI, 691 vd.).

Vasiyet edilen menfaat geçici olabileceği gibi,
süresiz de olabilir. Şayet belirli bir süreye münhasırsa veya sonu gelecek bir
cihete ise malın kendisi mûsinin varislerine aittir. Sürenin bitiminde onlara
döner. Fakat, bir malın menfaati sınırsız olarak ya da mutlak olarak vasiyet
edilmiş ve mûsa leh sonu gelmeyen bir türdense o aynı vakıf hükmündedir (Zühaylî,
a.g.e., VIII, 92, 93).

İkinci Manada Vasiyet

Bir kimsenin, ölmeden önce küçücük çocuğuna ait
malî işleri yapması veya terikesinde tasarrufta bulunması için birisini yetkili
kılmasının, vasiyetin fıkıh ıstılahındaki ikinci manası olduğunu söylemiştik.
Akıl hastalığı, bunama, akıl zaafı ve sefahat sebebiyle, bir kimsenin tasarruf
yetkisi elinden alınmış ve işlerin yürütmesi için birisi tayin edilmişse buna da
kayyum denilir. Kayyum vasi mesabesindedir (Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm
Hukuku, II, 276). Şimdi de kısaca bu manadaki vasiyet üzerinde duralım.

Bir kimseyi, mallarında veya çocuklarının
işlerinde tasarruf etmekte yetkili kılan kişiye mûsî, yetkili kılınan şahsa vasî
veya musâ ileyh, bu zatın sahip olduğu sıfata da vesâyet denilir. Bu anlamda iki
türlü vasî vardır:

1- Vasıyyi Muhtar: Kişi tarafından seçilmiş olan
vasîdir. Yani, bir kimse ölümünden sonra bıraktığı terike veya çocukları ile
ilgili işlerde tasarruf etmesi için birisini yetkili kılarsa buna vasiyi muhtar
(seçilmiş vasî), vasiyyul-meyyit (ölenin vasîsi), vasiyyu'l-eb (babanin vasîsi)
denilir.

2- Vasiyyi Mensup (tayin edilmiş vasî): Yukarıda
söylenilen işleri yapabilmesi için hâkim tarafından tayin edilmiş olan vasîdir.
Buna vasiyyu'l kadî (hâkimin vasîsi) da denilir (Bilmen, a.g.e., V, 6).

İslâm hukuku prensip olarak vasî tayin etme
yetkisini babaya vermiştir. Şayet baba vefat etmeden önce birisini vasî seçmişse
çocuğun mallarında tasarruf etmek onun hakkıdır. Şayet seçmemişse ve varsa, sıra
dede (babanın babası) ve onun tayin ettiği vasîdedir. O da yoksa o zaman vasî
tayini hâkimin salahiyetine girer. Demek oluyor ki, çocuğun malı üzerindeki
tasarruf yetkisi sırayla, baba, babanın vasîsi, babanın vasîsinin vasîsi, dede,
dedenin vasîsi, dedenin vasîsinin vasîsi ve hâkimin vasîsine aittir (Mecelle,
madde, 974; Karaman, a.g.e., I,196). Anne, kardeş, amca gibi akrabaların küçüğün
malı üzerinde tasarruf yetkileri yoktur (Karaman a.g.e., II, 276).

Vesayet, mûsinin icabı ve vasînin kâbûlü ve
meydana gelir. Tek taraflı bir irade yeterli değildir, dolayısıyla vasînin
kabulü şarttır. Vasînin, âkil, bâliğ, hür ve taarrufa ehil olması gerekir. Bir
gayri müslimin, Müslüman üzerindeki vesayeti caiz değildir.

Vasînin, çocuğun malı üzerindeki tasarrufu,
küçüğün menfaatının kesin veya muhtemel olmasına bağlıdır. Kesin zararına olan
tasarrufları ise geçerli değildir. Buna göre, vasî, küçüğün malından hibe,
tasadduk gibi bir yolla teberruda bulunamaz. Hibe ve sadaka kabulü gibi mutlak
menfaat olan tasarruflara yetkilidir. Kâra da zarara da ihtimali olan alım satım
gibi tasarruflarda gabni fahiş * derecede zararına olmayacak tasarruflarda
bulunabilir (Karaman, a.g.e., II, 276). Şayet vasiyyi muhtarın küçüğün malındaki
tasarrufunda hıyaneti görülürse, hâkim tarafından azledilir. Ama bir hıyaneti
söz konusu olmazsa, bir görüşe göre azletemez, diğer bir görüşe göre azlederse
geçerlidir fakat günahkar olur. Hâkim kendi tayin ettiği vasîyi ise istediği
zaman ve hiç bir kayda bağlı olmadan azledebilir (Bilmen, a.g.e., V, 182).

Bir vasî vesayet işlerini tek başına görmekten
aciz ise hâkim ikinci bir vasî tayin edebilir. Ayrıca baba veya dedenin de
birden fazla kişiyi vasî tayin etmesi mümkündür. Bu durumda vasilerden birisinin
tek başına tasarrufta bulunma yetkisi yoktur. Şayet bulunur da yetimin malı zayi
olursa bu malı tazmin etmek zorundadır.

Vasiyi muhtar vesayeti kabul ettiği zaman,
musînin vefatından sonra artık vesayeti terk edemez. Hâkimin tayin ettiği vasî
ise istediği zaman kendisini vesayetten azledebilir. Ancak daha önce hâkime
haber vermesi gerekir. Vasiyyi muhtar, ücret alamaz, vasiyyi mansup ise hakimin
takdiri ile belirli bir ücret alabilir. Ancak, vasıyyi muhtarın da muhtaç olması
kaydıyla yetimin malından yemesi caizdir (Bilmen, a.g.e., V, 205 ; Zûhayıs,
a.g:e, VIII,148).

Vesayet, vasî tayin eden kişi veya mercinin
azli, çocuğun büyümesi, zamana bağlı olan vesayetlerde sürenin bitimi, belirli
bir iş için vasî kılınması halinde o işin yapılmış olması, vasînin aklını
kaybetmesi, fıska mübtelâ olması ve ölümü ile sona erer (Zühaylî, a.g.e., VIII,
149).