Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Cehennem Ehli

Cehennem Ehli

Cehennem Ehli

Dünyada işlenen günahlara
karşılık ahirette uygulanacak cezanın yeri anlamındaki cehenneme sadece lâyık
olanlar girer. Rahmeti gazabını aşmış bulunan Allah, dilediğini hak ettiğinden
fazla mükâfatlandırdığı halde[1],
kimseye hak ettiğinden fazla azap vermez. Cehenneme lâyık olanlar kimlerdir?
Yaratıkların en şereflisi kılınan insan, Allah'ı tanımak gibi üstün bir
yetenekle donatıldığına göre[2]
kâinatın yaratıcı ve yöneticisini tanıyıp O'nu tâzime dönüşen bir sevgi ile
sevmedikçe, yani selim yaratılış istikametinden ayrılıp inkâra yöneldiği sürece
cehennem ehlinden sayılmaya lâyık olur. Uhrevî cezadan, yani cehennemden
kurtulmanın yegâne çaresi olan imanı Allah ile kul arasında oluşan bir sevgi
telakki eden Kur'an, Allah'tan kula yönelik sevginin gerçekleşebilmesi için
bütün semavî kitapları kucaklayan son ilahî mesajın tebliğcisi, geçmiş nebîlerin
tasdikçisi, son peygamber Muhammed (s.a.s.)'e uymayı şart koşmuştur.[3]

Önceki peygamberlerin ümmetleri
de dönemlerinde nebîlerine samimiyetle uymuşlarsa ebedî cezadan kurtulmuşlardır.
Allah Teâlâ, kendilerinden ahid aldığı İsrailoğulları'na şöyle demiştir:
"Ben sizinle beraberim. Eğer
namaz kılar, zekât verir, peygamberlerime inanır, onları desteklerseniz ve
ihtiyacı olanlara faizsiz borç verirseniz günahlarınızı örter, sizi zemininden
ırmaklar akan cennetlerime koyarım. Bundan sonra inkâr yolunu tutanınız iyi
bilsin ki doğru yoldan sapmıştır." (Mâide: 5/12)
Ne var ki bunu takip eden
ayetlerde anlatıldığı üzere İsrailoğulları da, kendilerinden benzer ahid alınan
hıristiyanlar da ahidlerini bozmuşlar, Allah'tan "bir nur ve apaçık bir
kitap" getiren son peygambere uymamışlar ve böylece Allah'ın rızasından
uzaklaşmışlardır.[4]

Allah, kullarından dilediğine
azap etmeye muktedir olmakla birlikte[5]
O, azabının inkâra ve isyana karşılık olduğunu bildirmiştir.[6]
İman edip ilahî emirlere itaat edenlerin dışında kalan insanlarla cinler,
inkârlarının derecesi ve günahlarının büyüklüğüne bağlı olarak cehennemde azap
göreceklerdir.[7]
Peygamber gönderilmeyen (ve kendilerine ilahî mesaj hiç ulaşmamış olan)
topluluklara azap edilmeyecektir.[8]
Buna karşılık Allah'ın huzuruna çıkacaklarına inanmayıp ayetleri inkâr eden
kâfirler, Kur'an'a sırt çeviren yahudiler, hıristiyanlar, münafıklar, müşrikler,
peygamberlerin bir kısmına inanıp diğerlerini inkâr edenler şiddetli azaba
uğratılacaktır.[9]
Kur'an'da belirtilen sınırları (hudûdullah) aşıp peygamberlerin bildirdiklerine
aykırı davranan büyük günah sahibi mü'minler de azaptan kurtulamayacaklardır.[10]
Sözü edilen bu zümreler, kısaca kâfirler ve âsi mü'minler, azaplarını Allah'ın
dilediği sürece kalacakları cehennemde çekeceklerdir.[11]

İman ile davranışlar arasında
sıkı bir münasebet vardır. Gerçekten iman eden kimse, amellerini
de imanı paralelinde yerine getirir. Kur'an, bütün kurtuluş vesilelerini
iman-amel mutabakatına bağlar. İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren,
mü'minlerde göze çarpacak davranış bozukluklarının yani günahların ebedî saadet
açısından doğuracağı sakıncalar üzerinde durulmuştur. Hâricîler ve mu'tezile
âlimleri, samimi bir tevbe ile telafi edilmeyen büyük günahları işleyenlerin,
inkârcılar zümresine gireceğini ve ebedî olarak cehennemde kalacağını
söylemişlerdir. İslam tarihinde daima büyük çoğunluğu oluşturan ehl-i sünnet
âlimleri ise, irade zaafı ve benzeri faktörlerle işlenecek günahların kalpteki
imanı yok etmeyeceğine kani olmuşlar ve açık inkâr dışında kalan günahları
işleyenlerin, bir süre cehennemde cezalandırılsalar bile eninde sonunda oradan
çıkıp cennete gireceklerini kabul etmişlerdir.
Meryem
suresinde cehennemden ve onun ehlinden bahsedildikten sonra, "İçinizden oraya
gitmeyecek hiçbir kimse yoktur." (Meryem: 19/71) denilmektedir. Buradaki
gidişin (vürûd) yorumu hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Söz konusu
ayetlerden edinilen ilk kanaat, mü'minler de dahil olmak üzere herkesin
cehenneme uğrayacağı ve onu göreceği şeklindedir. Fakat bu ziyaret, doğrudan
cennete gireceklere bir zarar vermeyecektir. Cennet ile cehennem halkı arasında
vuku bulacağı haber verilen karşılıklı konuşmalardan, cehennemliklerin
cennetteki nimetlerden haberdar olacakları anlaşılmaktadır.[12]

Cehennem azabı
ile cezalandırılacak kişiler, ilgili ayetlerin ışığında tasnife tâbi tutulacak
olursa, hukukullah / Allah hakkı ile hukuku'l-ibâd / kul hakkına tecavüz edenler
şeklinde bir gruplandırma yapmak mümkündür. Hukukullaha tecavüz, iman yolunu
terk edip inkâra sapmak şeklinde özetlenebilir. Bu tecavüz türü küfür, şirk,
nifak, Allah'ın ayetlerini ve peygamberlerini tekzip gibi kavramlarla birçok
ayette dile getirilerek eleştirilmiş ve mücrimler diye nitelendirilen bu
mütecavizler için "Allah'ın düşmanı" tabiri kullanılmıştır. Yanılmak,
kulun âdeta bir özelliği ise, bağışlamak da Allah'ın en çok vurgulanan bir
sıfatıdır. Ancak, kul, hatalarında ısrar eder ve "suçu kendisini çepeçevre
kuşatırsa" muhakkak ki ebediyyen cehennemde kalır.[13]
Şu ayetler de cehennemlik insan tipini etkileyici bir şekilde tasvir etmektedir:

"Alabildiğine
inat eden, hayra (veya Allah yolunda harcamaya) var gücüyle engel olan, Allah'a
ortak koşan, şüpheci, nankör" (Kaf: 50/24-26).

Kul hakkına
tecavüz eden tiplerle ilgili birçok ayet ve hadis mevcuttur. Ayetlerde bu
kişiler hakkında zalim, katil, kibirli, mü'minlere işkence yapan, yetim malı
yiyen gibi vasıflar sıralanmakta, duyu organları sağlam ve zihnî muhakemeleri
yerinde olduğu halde gerçeği görüp idrak etmeyen bu kişiler için "dört ayaklı
hayvanlar gibi, hatta onlardan da şaşkın" (A'raf: 7/179) ifadesi
kullanılmaktadır. Bir ayetin tasviri de şöyledir:
"Alabildiğine
yemin eden, izzet-i nefsi bulunmayan, ötekini berikini ayıplayan, laf getirip
götüren, cimri, aşırı zalim, günaha dadanmış, kaba, haşin, şerefsiz ve soysuz"
(Kalem: 68/10-13).
Hadis
kitaplarında yer alan çeşitli rivayetler de bu tür tasvirleri dile
getirmektedir. Bir hadiste, kişileri cehenneme en çok sürükleyen iki şeyin ağız
ile tenasül organı olduğu ifade edilmiştir.[14]
Kadınların cehennem halkının çoğunluğunu teşkil ettiğini belirten rivayet[15]
eğer hadis kritiği açısından sahih ise, genelde kadın nüfusun erkek nüfustan
fazla olduğunu göstermiş olabilir. Çeşitli hadislerde, mü'min oldukları
anlaşılan, fakat günahları sebebiyle cehenneme giren kimselerin secde
halindeyken yere temas eden organlarına, iman mahalli olan kalplerine, Allah
korkusundan yaşaran ve Allah yolunda uykusuz kalan gözlerine cehennem ateşinin
nüfuz etmeyeceği belirtilmiştir.
"Doğrusu
Allah, iman edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere
koyar. Nankörlük edenler ise zevklenirler ve hayvanlar gibi yerler. Onların
yerleri ateştir." (Muhammed: 47/12)
Bu ayet,
kâfirin dünyada maddî hayattan faydalanma ve nefsinin istediğini yeme yönündeki
çabasının, mü'minin öngördüğü çabadan daha fazla olduğunu belirtmektedir.
Üstelik kâfir, maddî şeylerden yararlanırken tıpkı hayvan gibi kendisini kontrol
etmeyi bilmemekte, helal ve harama, başkasının varlığına saygı göstermemektedir.

Cehennem ehli,
devamlı tartışacak ve çekişecektir. Dünyadayken şerli önderlerinin sözünü
dinleyenler, onları kendilerini saptırmakla suçlayacak, önderleri ise
kendilerini bütün suçlamalardan temize çıkarmaya çalışacaktır.[16]
Hadislerde
belirtildiğine göre cehenneme girenlere farklı derecelerde azap edilecektir.
Peygamberleri öldürenler, sapıklığa önderlik yapıp topluma bu şekilde yön
verenler ve zalim devlet başkanları en şiddetli azaba mâruz
bırakılacaklardır.[17]
Müslüman olmamakla birlikte Hz. Peygamber'i himaye eden ve dolayısıyla
İslamiyet'in yayılışını destekleyen Ebu Talib'e ise hafif bir azap
uygulanacaktır.[18]
Cehennemdekilerin kimi ayak bileklerine, kimi dizlerine, kimi de beline ve
göğsüne kadar ateşe gömülecek[19],
kâfirlerin bedenleri büyültülerek farklı şekillere sokulacaktır.[20]
Beşerî adalet
mekanizmaları, özellikle İslam'ın hüküm sürmediği beldelerde mutlak adaleti
sağlayamamaktadır. Hâkimlerin hâkimi olan Allah, ahiret hayatında mücrimlerin
mutlaka ayrı bir statüye tâbi tutulacağını birçok ayette açıklamıştır. Bu
bakımdan iyi ile kötünün farklı şartlarda, farklı sonuçlarla karşılaşacağı
şüphesizdir. İman edenle etmeyenin, Allah'a itaat edenle O'na isyan edenin
eşit tutulmaması, ilahî adalet ve hikmetin gereğidir. Kur'an'ın çeşitli
ayetlerinde, Allah'ın lütuf ve keremine güvenerek inkâr ve isyana düşülmemesi
konusunda bütün insanlar uyarılmaktadır.[21]
İyilerle kötülerin hem dünya hayatında hem de ahirette farklı muamelelere tâbi
tutulacakları ısrarla belirtilmektedir. Unutmamalıdır ki, Allah'ın, bağışlayıcı
olması yanında, azabı da şiddetlidir.[22]
İnkârcı ve isyankâr kullara azap etmek, hem bir adalet hem de rahmet olarak
düşünülebilir. Nitekim günahkârlardan ilahî azabın geri çevrilmeyeceği
anlatılırken Allah'ın geniş bir rahmet sahibi oluşuna temas edilmesinde de[23]
böyle bir hikmet aramak mümkündür. Kur'an ile birlikte bütün semavî kitaplarda
yer alan bu temel hükmü yok farzedecek bir yorum, tümüyle isabetsiz ve
geçersizdir. Ancak, suçluya uygulanacak cezanın sonsuza kadar ateş ve cehennem
olup olmaması tartışmalı konudur.[24]
Cehennemde görülecek azabın miktar, şiddet ve şekillerini ancak Allah ve
Rasülü'nün bizlere bildirmesiyle ve bildirdikleri kadarıyla bilebiliriz.

Ahiret
hayatının her devresinde olduğu gibi cehennem azabını ruh, beden ile birlikte
çekecektir. Ancak cehennem hayatında sözü edilen acı, ıstırap, azap, ateş vb.
şeyler, bu dünyadakilerine tam benzetilemez. Bunların iç yüzünü insanların
bilmesi mümkün değildir; ancak Allah bilir.
"O gün
cehenneme: 'Doldun mu?' deriz, o: 'Daha var mı?' der."
(Kaf: 50/30)
Duyguları
körelmemiş, hislerini kaybetmemiş hiçbir insan, bu ifadeleri okuduğu veya
işittiği zaman, sakin olamaz. Ruhunda bir şeylerin uyandığını, kabardığını
hisseder. Cehennem öyle anlatılmış ki, sanki insan azmanı. Gözünü dört açmış,
etrafında, yakınında gördüğü her şeyi içine çeken ve yok eden bir canavar gibi.
Görevi, insan yemek! İnsan bu ifadeleri okuyup, ruh dünyasında canlandırdığı
zaman hiç o müthiş tuzağa doğru gider mi? Yakınından bile geçmez.
Peygamberimiz
(s.a.s.) şöyle buyuruyor:
"Benim halim
ateş yakan bir adamın misali gibidir. Ateş, etrafını aydınlatınca, pervaneler ve
şu küçük hayvanlar, başlar içine düşmeye. O adam onlara mani olmaya çalışır.
Onlar adama galebe çalarlar da, düşünmeden kendilerini ateşin içine atarlar.
İşte benimle sizin örneğiniz budur. Ben, sizi eteğinizden tutup ateşten çekiyor
(alıkoymaya çalışıyorum). Ateşten uzak durun! Ateşten uzak durun! diye
çağırıyorum. Sizler beni yeniyor ve düşünmeden kendinizi ateşin içerisine
atıyorsunuz."[25]

Ya Rasulallah,
ne kadar merhametlisin! Sanki cehenneme karşı bize kalkan vazifesi görüyorsun.
Çünkü sen cehennemin vehâmetini, dehşetini biliyordun. Onu her an görüyor gibi
ona iman etmiştin. Böyle olduğu içindir ki "Benim bildiğimi bilseydiniz, çok
ağlar; az gülerdiniz." demiştin. Doğru, biz senin gibi ve senin kadar
bilmediğimiz için ateşe doğru uçan kelebekler gibiyiz. Orada sanki bir şey var
zannıyla koşuyoruz. Sen ise orada durmuş, gelenlere "gidin buradan, burada bir
şey yok, değilse helâk olacaksınız" diyerek uzaklaştırıyorsun. Selâm olsun sana,
ey Rasul...

[26]




[1]
Bakara: 2/105.


[2]
Zâriyat: 51/56.


[3]
Âl-i İmran: 3/31.


[4]
Mâide: 5/13-16.


[5]
Mâide: 5/40; Ankebut: 29/21.


[6]
A'râf: 7/96; Tevbe: 9/95.


[7]
Nisâ: 4/145; Nahl: 16/88.


[8]
İsrâ: 17/15.


[9]
Kehf: 18/105-106; Nisâ: 4/139, 145,
161, 172; Mâide: 5/72-73; Âl-i İmran: 3/151; Ahzâb: 33/73.


[10]
Nisâ: 4/10, 14, 93, 97; Mâide:
5/94-95; Nur: 24/23, 63.


[11]
Hûd: 11/106-107; Nebe': 78/23.



[12] bk.
A'râf: 7/50.


[13]
Bakara: 2/81.


[14]
Müsned-i Ahmed, II, 291,
392, 442.


[15]
Buhari, Rikak 16; Müslim, İman 132.


[16]
Sebe': 34/31-33; Sâd: 38/64; Kaf: 50/27-28.



[17]
Müsned-i Ahmed, I/375,
407; II/55.


[18]
Müsned-i Ahmed I/290.


[19]
Müsned III/ 13; Müslim,
Cennet 33.


[20]
Müslim, Cennet 44, 45; Tirmizi, Sıfatü Cehennem 3.


[21]
Lokman: 31/33; Fâtır: 35/5; Hadid: 57/14.


[22]
Hıcr: 15/50.


[23]
En'âm: 6/147.


[24] İslam
Ansiklopedisi, T.D. V. c. 7, s. 225 ve devamı.


[25]
Sahih-i Müslim.


[26] Ahmet
Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.