Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Dinde Kolaylık Esastır

Dinde Kolaylık Esastır



Dinde Kolaylık
Esastır:




Allah'ın gönderdiği ölçülere göre yaşayan, yani
İslâm'a uyanlar; hem dünya hayatını düzene koyarlar, hem hayat sınavını
başarırlar, hem de Allah'ın muttakî kullar için hazırladığı hesapsız nimetlere
ve mükâfatlara kavuşurlar.


Kullarının bu güzelliklere kendi
çabalarıyla kavuşmalarını isteyen Rahmân ve Rahîm olan Rabbimiz, zayıf bir
yapıda yaratılmış insan için tekliflerini yumuşatmış, kolaylaştırmış ve onun
sırtındaki ağır yükleri indirmiştir.

Rabbimiz bu konuda buyuruyor ki:

??Allah size kolaylık (yüsr) ister, sizin için
zorluk (usr) istemez.? (2/Bakara,
185)

İslâm'ın amacı insanları ağır yüklerle zorluğa
bırakmak değil, aksine her türlü kolaylığı göstererek, onların iyi birer insan
olup İlâhî mükâfatları hak etmelerini sağlamaktır.

?Allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister.
İnsan zayıf olarak yaratılmıştır.?
(4/Nisâ, 28).

İslâm, fıtrat (yaradılış) dinidir, yani insanın
yaratılışına uygun, tabiî bir yaşama biçimidir. İnsanı yaratan Rabbimiz, onun
fıtratına uygun tekliflerini İslâm adıyla ona göndermiştir. Bunu Peygamberimiz
(s.a.s.) şöyle açıklıyor:

?Şüphesiz ki bu Din kolaylıktır. Her kim, (kolay
olan) bu dini zorlaştırırsa altında kalır. Onun için orta bir yol tutun ve Dini
en uygun bir biçimde uygulayın.? (Buhârî,
İman 29)

İslâm'ın prensibi her işte kolaylıktır; zorluk
çıkarmak, insanları yokuşa sürmek, zor tekliflerle onlara güçlük vermek,
yapamayacaklarını emredip de onları bunaltmak değildir. Allah (c.c.) -hâşâ-
kullarına işkence etmez, onlardan intikam almaya kalkmaz.

İslâm'ın bu kolaylık prensibini birçok konuda
görmemiz mümkündür. Allah (c.c.), Kur'an'ı, okunup anlaşılsın, öğüt alınsın diye
kolaylaştırmıştır (54/Kamer, 17, 22, 32, 40). Kur'an, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in
dilinde de kolaylaştırılmıştır ki, takvâ sahiplerini müjdelesin, inatçı
toplulukları da uyarsın (19/Meryem, 97; ayrıca bkz. 44/Duhân, 58).

Mü'minler gerek namazda gerekse günlük
hayatlarında Kur'an'dan kolaylarına gelen kısmı okurlar, bu konuda bir sınırlama
yoktur (73/Müzzemmil, 20).

Peygamberimize hitâben söylenmiş şu gerçek,
Kur'an'ın asıl amacını ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir:

?Tâ Hâ. Biz sana bu Kur'an'ı güçlük çekmen için
indirmedik. ?İçi titreyerek korku duyanlara' ancak öğüt ve hatırlatma olsun
(diye indirdik).? (20/Tâhâ, 1-3)


Allah (c.c.), Peygamber tebliğini güzel yapsın
diye O'nun işini kolaylaştırır, önündeki engelleri aşması için O'na yardım eder
(92/Leyl, 7-10).

Kur'an, ödeme güçlüğü çeken borçluya kolaylık
sağlanmasını tavsiye ederken (2/Bakara, 280), Kıyâmet günü ameli iyi olanların
hesabının çok kolay, ameli kötü olanların ise hesabının çok zor olacağını haber
vermektedir (84/İnşikak, 7-13).

Allah (c.c.) takvâ sahiplerine işlerinde
kolaylık göstereceğini müjdeliyor (65/Talak, 4). Demek ki, Din'in ve ona ait
tekliflerin insana kolay gösterilmesinin sebebi takvâdır ve Allah (c.c.) bu
İlâhî bağışı da muttakîlere vermektedir.

Bir başka deyişle takvâ sahibi mü'minler,
Allah'a ihlâslı bir şekilde ibâdet ettikleri, Allah'a hakkıyla teslim oldukları
için, Din'in tekliflerini kolaylıkla yerine getirirler, onlarda bir zorluk
görmezler. Diğer taraftan İslâm karşısında inatçılık edip, Allah'a boyun eğmeyen
kibirliler, İslâm'ın emir ve yasakları karşısında sıkıntı duyarlar, bocalarlar;
deyim yerinde ise soğuk ter dökerler, zorluğundan bahsederler, kendi statülerine
ve zamana uymadığından dem vururlar ve onun hükümlerini tartışmaya açmaya
yeltenirler. İnsan, Allah'tan hakkıya korkup sakınabilse, şüphesiz Din'in
emirleri ona çok kolay ve çok sevimli gelir. Çünkü onları yerine getirdiği zaman
ölçülemeyecek kadar çok karşılığa kavuşacaktır.

Burada, kendilerine hidâyet verilen ile
sapıtanların psikolojisini hatırlamak faydalı olacaktır:

?Allah, kime hidâyet vermek isterse, onun
göğsünü İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse onun göğsünü, -sanki göğe
yükseliyormuş gibi- dar ve sıkıntılı kılar??
(6/En'âm, 125).

Mallarını Allah yolunda harcamayan cimrilerle,
güzelliğe sırtını dönen kimselere, zorluklar, sıkıntılar, darlıklar ve azap
kolaylaştırılır. Çünkü bu kimseler bunu hak etmişlerdir (92/Leyl, 8-10).


Allah (c.c.) her zorluktan sonra bir kolaylık
olduğunu haber veriyor (İnşirâh, 5-6; 65/Talak, 7). Zorluktan sonra kolaylığın
olması, gerekli tedbirleri almakla, duâ ve ibâdetle Allah'a rağbet etmek, O'na
yaklaşmakla mümkündür.

Şurası kesindir ki, İslâm'ın emir ve yasakları
içerisinde insanın fıtratıyla ve hayatın gerçekleriyle çatışan hiçbir şey
yoktur. İslâmî hükümlerin zor ve çağa uymadığını zannedenler; kendi hevâlarına
uyan, Allah'ı bırakıp tapacakları putları elleriyle icat edenler, ya da kendi
görüşünü Allah'ın koyduğu ölçüden daha doğru sanan ahmaklardır. Allah (c.c.) ve
O'nun son peygamberi, insanlara, altlarından kalkamayacağı hiç bir şeyi teklif
etmemiştir. Din'in bütün emir ve yasakları (hükümleri), insanlara faydalı olan
şeyleri kazandırmak, zararlı olan şeyleri de onlardan uzaklaştırmak gâyesine
mâtuftur.

Emredilen ibâdetler, bir zorluk, sıkıntı veya
işkence değil; huzur, rahatlık, düzen ve iç ferahlığı ve dengeli bir yaşayışın
plan ve programıdır.

Dinimizde nass'la (kesin deliller ile) sâbit
olan şeyleri değiştirmek, zamana ve toplumlara uydurmak mümkün değildir. Dinin
kesin hükümlerini sağa sola çekmek, onları yerli yersiz tartışmalara konu etmek
insanı İslâm'ın sınırlarının dışına çıkarabilir. Ancak, hakkında hüküm olmayan,
yani mubah alan dediğimiz konularda en kolayı ve Dine uygun olanı tercih etmek
Peygamberimizin tavrıdır. Müslümanlar da aynı şekilde hareket ederler. Hz. Âişe
şöyle diyor:

?Yüce Peygamber, biri daha kolay, biri daha zor
iki tercih karşısında kaldığı zaman, mutlaka kolay olanı seçmiştir.? (Buhârî,
Menâkıb 23, Edeb 80; Müslim, Fezâil 77-78)

Nitekim bazı ibâdetlerde yerine göre kolaylıklar
gösterilmiştir. Bunun sebebi ibâdetlerin her şart ve ortamda yerine getirilmesi,
müslümanın kolaylıkla kulluğunu yapabilmesidir.

Oruç tutmaya gücü yetmeyenlerin
oruçlarını Ramazan'dan sonra kazâ etmeleri, ayakta namaz kılamayanların
namazlarını oturarak kılmaları, su olmadığı veya suyu kullanma imkânı kalmadığı
zaman teyemmüm edilmesi, yolculukta namazın kısatılması; bilinen
kolaylıklardandır.

İslâm'da ruhbanlık olmadığı gibi, gevşeklik de
yoktur. ?Ne yaparsam yapayım, Allah beni affeder' mantığı sakat bir mantıktır.
Allah (c.c.) dilerse bütün günahları affeder, doğrudur. Ancak hiç kimse tevbe
edebilme ve tevbesinin kabul edilme garantisi veremez. Kul için Allah (c.c.)
rızâsından daha büyük kazanç var mıdır? Bize her türlü nimeti karşılıksız veren
Rabbimiz, şükredilmeye lâyık değil midir? Allah'ın katındaki yüce makamları hak
etmek zararlı mıdır? Allah'ın azâbına lâyık olmaktan daha korkunç bir kayıp var
mıdır?

Dinimiz her şeyde olduğu gibi ibâdette de
dengeyi emrediyor. Ne gevşeklik ne de ruhbanlar gibi dünyadan el etek çekme
anlayışı; her iki tutum da İslâmî değildir. Her konuda en büyük örnek
Peygamberimizdir. Allah'a en güzel kulluğu O yapmıştı. O'nun ibâdet hayatı da
ölçülüydü, aşırı ve insan gücünün üzerinde değildi.

Ne kadar gayret ederse etsin, hiç kimse
Peygamberden daha takvâ sahibi olamaz. O, ibâdetini insan olmanın sınırları
içerisinde yapardı, emredilenlerin dışında nâfile ibâdet de ederdi. Ümmetine de
az da olsa, devamlı ibâdet etmeyi tavsiye ederdi. Öyleyse, İslâm'ı her açıdan
zorlaştırarak, yaşanamaz, uygulanamaz bir hale getirmek, hayatın acı ve zor
gerçekleriyle karşı karşıya bırakmak doğru değildir. Anlatılan ve gösterilen
İslâm, ?yok, biz bunu yaşayamayız, çok zor, tahammül edilmez bir şey'
dedirtiyorsa, anlatanların ve İslâm'ı öyle sunanların vebâli vardır. Dinde
olmadığı halde, dinin emri gibi lanse edilen bir sürü formalite ve zorlama
şeyler, gerçekten insanları şüpheye düşürebilir, Âllah'a ibâdetten
uzaklaştırabilir.

Evet, Din kolaydır; her devirde, her ülkede ve
her iklimde yaşanabilir. Çünkü fıtrat dinidir. Kimileri İslâm'ı hayattan
uzaklaştırmak ve müslümanları kendi sahte tanrılarına tâbi kılmak için, İslâm'ın
çok zor olduğu propagandasını yapsalar da, bu böyledir. Ancak, Allah'ın Dini
Kur'an'da ve Peygamberin Sünnetinde tebliğ edildiği gibidir. Hiçbir kişinin,
rejimin ve ülkenin kalıbına göre şekil almaz. İnsanların uydurduğu ideolojilere
göre şekillenmez. İnsanlar, gönülden, ihlâsla Hak Din'e bağlandıkları ve samimi
bir şekilde yaşadıkları zaman, ne kadar kolay olduğunu bizzat görürler. Dünya
hayatında bile güzellikleri, mutlulukları ve Cenneti tadarlar. Buyursun;
insanlar bunu bir denesinler, kesinlikle kayıpları olmayacaktır.