Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Kur'ân-ı Kerim'de Zikir Kavramı

Kur

Kur'ân-ı Kerim'de
Zikir Kavramı


?Zikr? kelimesi ve türevleri Kur'ân-ı
Kerim'de 292 yerde geçer. Sadece ?zikr?
kelimesi ise, 76 yerde zikredilir. Sadece emir halinde 37 yerde geçer.
İslâmî kavramlardan, anlamı en çok
daraltılanlardan biri "zikir" kavramıdır. Zikir kelimesi, çok geniş bir anlama
ve muhtevâya sahip olduğu halde, neredeyse tek anlama indirgenmiş ve içi
boşaltılmıştır.

?Zikr? kelimesi, Kur'an'da 30'un
üzerinde farklı anlamlarda kullanılmaktadır: Zikir kelimesiyle ifade edilen bu
anlamlar: Zikretmek, söylemek, bahsetmek, konuşmak, hatırlamak, hatırlatmak,
anmak, gereğini yapmakla birlikte hatıra getirmek, kadrini bilmek, tefekkürle
birlikte hatıra getirmek, mükâfatlandırmak, övmek, şükrünü edâ etmek, tekbir
getirmek, telbiye, duâ ve yakarış, söz, laf, kıssa, haber, Kitab, Kitab indirme,
Kur'an, Kur'an dışnda ilâhî kitaplar, Peygamber, şân, şeref, şeref verici
husus, nasihat ve düşünceye sevkeden husus, düşünce, ikaz ve nasihat, delil,
hatırlamaya (ibrete) sevkeden vaaz ve öğüt anlamlarına gelir.[1]

Bir başka araştırıcı, zikir
kelimesinin Kur'an'da 37 mânâda kullanıldığını belirtir. Bu anlamları alfabetik
olarak şöyle sıralar: Anlamak, anlatmak, besmele, bilme, dâvet etmek, delil,
düşünenler, düşünmek, görmek, hatırlamak, hatırlatmak, ibâdet etmek, ibret,
iman, itaat etmek, kıssa, kitap, konuşmak, kulluk yapmak, Kur'an, Levh-i Mahfûz,
mükâfatlandırmak, namaz kılmak, okumak, öğüt, öğüt almak, öğüt vermek, sevmek,
söylemek, şan, şeref, şerefli, şükretmek, Tevrat, uyarı, vahiy, yol göstermek,
erkek.[2]

Zikir ve türevleri, fiil ve isim olarak
Kur'an'da çok sık geçen kelimelerden biridir. Kur'an bu kavramı Allah'ın
insanlara ?Hakkı, görevlerini ve hesabı' hatırlatması, Kur'an ile hatırlatma,
kulların Allah'ı her türlü ibadetle hatırlamaları, uyarı, şeref ve üstünlük gibi
anlamlarda kullanmaktadır.[3]

Kur'an'da "zikir" kelimesinin
anlamlarını göstermek için, bu kavramın geçtiği âyetlere örnekler vererek
belirtelim:

Anlamak:
Kur'ân-ı Kerim, bir durumun belirginleşmesi ya da iki konu arasındaki farkın
anlaşılması hususunda zikir kavramını anlamak şeklinde kullanır. Bu anlamda
Kur'an'da dokuz yerde kullanılan zikir, daha çok akıl sahipleri ve ilim ehli
için kullanılmaktadır.[4]
Bu âyetlere bakıldığında ilim, araştırma ve tefekkür isteyen konuların, ancak
ilim sahiplerince anlaşılabileceği ifade edilmekte, bir konuyu derinlemesine
düşünüp araştırmayanların onu anlamayacakları, zikir kavramılyla ortaya
konulmaktadır.

Anlatmak:
(10/Yûnus, 71; 12/Yûsuf, 42)

Besmele:
(6/En'âm, 118)

Bilmek:
(13/Ra'd, 19; 24/Nûr, 27)

Dâvet etmek:
17/İsrâ, 46; 37/Sâffât, 3)

Delil:
(21/Enbiyâ, 24-25)

Düşünenler:
11/Hûd, 114)

Düşünmek:
(3/Âl-i İmrân, 191; 7/A'râf, 3; 11/Hûd, 30). Zikrin Kur'an'da en çok kullanılan
anlamı, düşünmektir. Allah Teâlâ, kullarından düşünmelerini istemekte, ancak
düşünenlerin gerçekleri kavrayacaklarını, düşünmeyenlerin ise, yolca
hayvanlardan daha sapık olduklarını bildirmektedir. Çünkü düşünmeyenlerin
âyetleri anlamayacakları, bu nedenle Yüce Allah'a gereği gibi kulluk
yapamayacakları bir gerçektir. Düşünmek, vahyî gerçekleri kavramayı ve Cenâb-ı
Hakk'ı gereği gibi tanımayı sağladığı için hem insanı, insan olma onuruna
yükseltir, hem de kulluk bilincini geliştirir. Bu nedenle de ibâdetlerin
temelidir.

Görmek:
(Mü'min, 44)

Hatırlamak:
(2/Bakara, 40; 5/Mâide, 11; 6/En'âm, 68; 7/A'râf, 201)

Hatırlatmak:
(6/En'âm, 69; 8/Enfâl, 2; 14/İbrâhim, 5; 25/Furkan, 73; 38/Sâd, 49)

İbâdet etmek:
(2/Bakara, 151-153, 238-239; 18/Kehf, 28; 20/Tâhâ, 14). Yüce Allah'a ibâdet
etmek anlamına da gelen zikir, bu ibâdetin nasıl ve ne şekilde yapılacağı ile
ilgili açıklamaları da beraberinde getirir.

İbret almak:
(7/A'râf, 57; 8/Enfâl, 57; 38/Sâd, 43)

İman etmek:
(6/En'âm, 126; 7/A'râf, 130; 9/Tevbe, 126; 13/Ra'd, 28)

İtaat etmek:
20/Tâhâ, 43-44)

Kıssa:
(18/Kehf, 83)

Kitap:
(3/Âl-i İmrân, 58; 16/Nahl, 43; 20/Tâhâ, 99)

Konuşmak:
(21/Enbiyâ, 60)

Kulluk Yapmak:
(20/Tâhâ, 33-34; 23/Mü'minûn, 110; 24/Nûr, 37)

Kur'ân-ı Kerim:
(15/Hicr, 6, 9; 16/Nahl, 44; 25/Furkan, 29-30)

Levh-i Mahfuz ya da Tevrat:
(21/Enbiyâ, 105)

Mükâfatlandırmak:
(2/Bakara, 110, 157)

Namaz kılmak:
(2/Bakara, 198; 29/Ankebût, 45; 62/Cum'a, 9; 7/A'râf, 205; 24/Nûr, 36)

Okumak:
(2/Bakara, 63; 19/Meryem, 16, 41) Bu âyetlerde, verilen kitabın okunup
emirlerine tâbi olunması ve böylece korunulması istenmekte ve Kitab'ta Hz.
Meryem (r.a.) ve Hz. İbrâhim (a.s.)'in okunması tavsiye edilmektedir. Bunlar da
gösteriyor ki zikir, okumak anlamında da kullanılmaktadır. Yoksa, bazılarının
iddia ettikleri gibi, burada zikir kavramı "adını söylemek" şeklinde olsaydı, o
durumda, Kur'an'ın bu ifadesine dayanarak sürekli bir şekilde "Meryem, Meryem",
ya da "İbrahim, İbrahim" denilmesi gerekirdi. Bu ise hem gülünç bir şey ve hem
de şirktir.

Öğüt:
(11/Hûd, 120; 12/Yûsuf, 104; 50/Kaf, 36-37). Zikrin en fazla kullanılan
anlamlarından biri de öğüttür. Bu anlam, kimi yerde Kur'ânî âyetlerin, kimi
yerde kâinattaki olayların ve nizamın öğüt olduğu şeklinde verilmektedir.

Öğüt almak:
(2/Bakara, 221; 24/Nûr, 1)

Öğüt vermek:
(50/Kaf, 45; 51/Zâriyât, 55)

Sevmek:
(38/Sâd, 32)

Söylemek:
(12/Yûsuf, 42; 18/Kehf, 63; 21/Enbiyâ, 10; 94/İnşirâh, 4)

Şeref:
(23/Mü'minûn, 71)

Şerefli:
(38/Sâd, 1, 46)

Şükretmek:
(3/Âl-i İmrân, 41; 7/A'râf, 69). Allah (c.c.) Zekeriyâ (a.s.)'ya bir oğul
lutfettiği için kendisinden şükretmesini (zikretmesini) istemektedir (3/Âl-i
İmrân, 41). Çünkü, verilen bir nimete ancak şükredilerek karşılık verilebilir.
İşte bu nedenle, âyette geçen zikir ifadesi şükür olarak anlam kazanmaktadır.

Uyarı:
(5/Mâide, 14; 6/En'âm, 44)

Vahiy:
(7/A'râf, 63; 21/Enbiyâ, 63)

Yol gösterme:
(21/Enbiyâ, 48)

Erkek
(Zikir kökünden zeker ve müzekker): (3/Âl-i İmrân, 36; 53/Necm, 45).[5]

Kur'an'da bu kadar farklı anlamlarda
kullanılan, dolayısıyla çok boyutlu ve insan hayatının bütününü kuşatan zikir,
aynı zamanda insanın farklı şekillerde icrâ edebileceği ibâdettir. Zikir, dille,
kalple, düşünce ile ve bedenin diğer organları ile yerine getirelebilen bütüncül
bir özelliktir. İnsanın sadece dil ile bazı kelimeleri tekrarlaması, filin
sadece bir organını tutup onu o parça ile değerlendiren körün tutumuna benzer.
Otuzdan fazla anlamından birini almak ve sadece dil ile bazı kelimeleri tekrar
etmek zikir değil; zikirden sadece bir bölümdür. Bu parçacı anlayış, dinin
tahrif edilmesi demek değilse, en azından gaflet ve cehâlet ürünüdür.

Zikir; sadece ?Allah!? demek veya O'nu
hatırlatan kelime veya cümleleri tekrarlamak değildir. Allah'ı, güzel isimlerini
hatırlamak, anmak, O'na hamd ve şükürde bulunmak, O'nu tesbih etmek, tekbir ile
ululamak, Kitabullah'ı okumak, duâ etmek; bütün bunlar zikrin yalnızca lisana
ait olan bölümüdür.. Allah'ın varlığına delâlet eden delilleri, O'nun sıfat ve
isimlerini düşünmek, Allah'ın ahkâmını, emir ve yasaklarını, tekliflerini,
vaadini ve vaîdini, O'na olan kulluk vazifelerini ve bunların hikmet ve
delillerini düşünmek, enfüsî (öznel) ve âfâkî (nesnel) bütün yaratılmışları ve
bunların yaratılış sırlarını düşünmek, varlığın her zerresinde mevcut ilâhî
hikmetlerini görmek... Bu da kalbî ve fikrî zikirdir. Bedenin memur bulunduğu
görevlerle meşgul ve dopdolu olması, kendilerine yasaklanan şeylerden uzak
durması ise, fiilî ve bedenî bir zikirdir.

Her çeşit ibâdette asıl olan ihlâstır,
gönlün Allah'a yönelmesidir. İbâdete değerini veren, onun derûnî boyutudur.
Huşûdan yoksun, Allah'ın rızâsı dışında başka hangi amaçla yapılmış olursa
olsun, şekilce ibâdet zannedilen hususlar, Allah'ın müslümandan istediği kulluk
değildir. Yapılan ibâdetlere Allah'ın ihtiyacı kesinlikle düşünülemeyeceği için,
insanın kalbini, zihnini ve davranışlarını güzele doğru, fıtrat istikametinde ve
Allah'ın hoşnutluğu esas alınarak değiştirme özelliği öne çıkmalıdır. En büyük
ibâdet olan namaz bile kalb-i selîm ile, ihlâsla ikame edilmediği müddetçe
gerçek namaz olmadığı değerlendirilmelidir. Zikir için de aynı durum
sözkonusudur. Sadece dille, alışkanlık kabilinden, tören havasıyla edâ
edildiğinde gerçek anlamda zikir kabul edilemez. Zikir, gönül, tefekkür/düşünce,
dil ve eylem bütünlüğü ile edâ edilmesiyle Kur'an'ın istediği gerçek zikir ve
kulu Allah'a yaklaştıran ibâdet özelliğinde olacaktır. Zikrin esası kalple,
gönülle zikirdir, Allah'dan gâfil olmamaktır. Bu başlıca üç çeşittir:

1-
Allah'ın varlığını gösteren delilleri düşünmek, şüpheleri atarak Allah'ın isim
ve sıfatlarını tefekkür etmektir.

2-
Allah'ın koyduğu hükümleri, kulluk vazifelerini, Allah'ın bildirdiği
sorumlulukları, onlarla ilgili hükümleri, emir ve yasakları, Allah'ın vaadini ve
tehdidini ve bunların delillerini düşünmektir.

3-
Maddî ve mânevî varlıkları, bunlardaki yaratılış sırlarını seyredip düşünmekle
zerrenin kutsal âleme bir ayna olduğunu görmektir. Bu aynaya, gereği gibi
bakanların gözüne, o güzellik ve büyüklük âleminin nurları yansır. Bir anlık
hisle bundan alınacak olan müşâhede zevkinin bir göz kırpacak kadar süren
parıltısı bile dünyalara değer. Bu zikir makamının sonu, zirvesi yoktur.

Allah Teâlâ, bu zikir çeşitlerinden
hangisiyle zikredilirse, O da ona lâyık bir şekilde kendisini zikreden kimseyi
zikrederek karşılık verecektir. ?Beni zikredin; Ben de sizi zikredeyim. Bana
şükredin; sakın nankörlük yapmayın!? (2/Bakara, 152) Allah'ın, zikreden
kuluna zikirle cevap vermesi konusunu izah için çeiştli açıklamalar yapılmıştır.
Bunları şöyle özetleyebiliriz:

Beni, Bana itaatla zikredin; Ben de
sizi rahmetimle zikredeyim.

Beni duâ ile zikredin; Ben de sizi,
duânızı kabul ile zikredeyim (40/Mü'min, 60).

Beni övgü ve itaatle zikredin; Ben de
sizi övgü ve nimetle zikredeyim.

Beni dünyada zikredin; Ben de sizi
âhirette zikredeyim.

Beni gizli yerlerde zikredin; Ben de
sizi geniş yerlerde ve yalnızlıkta zikredeyim.

Beni ibâdetle zikredin; Ben de sizi
yardımla zikredeyim.

Beni, Benim yolumda cihadla zikredin;
Ben de sizi hidâyetimle zikredeyim.

Beni refâhınız, rahatınız zamanında
zikredin; Ben de sizi belâ ve musîbete uğradığınız zaman zikredeyim.

Beni doğruluk ve samimiyetle zikredin;
Ben de sizi kurtuluş ve size tahsis ettiğim şeyleri artırmakla zikredeyim.

Beni, önceden ilâhlığımı kabul ile
zikredin; Ben de sizi sonunda rahmet ve kulluğa kabul ile zikredeyim.

(Görüldüğü gibi, zikir hem insan
açısından ve hem de Cenâb-ı Hak tarafından farklı şekillerde açılımlarla
değerlendirilmiştir. Sesli bir şekilde ismi tekrarlayıp durmak şeklinde
anladığımız zaman, bunun Allah tarafından kulunu bu şekilde zikretmesi
düşünülmemesi gereken bir durumdur. O yüzden zikrin anlamını daraltmaktan
şiddetle sakınılmalıdır.)

Zikir, mârifet ve bilgi ile olmalıdır.
Allah'ın zikir emri karşısında ilk duyulan şey, âcizlik ve Yaratıcı'nın
kudretine teslim olma arzusudur. ?Sana lâyık olduğun şekilde ibâdet/kulluk ve
zikir yapamadık.? İmanın ve kulluğun başı, bu anlayıştır. En güzel zikir de
?Lâ ilâhe illâllah (Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur? kelime-i tevhîdidir. Bu
tevhidin ve teslimiyetin gereği de, bu âcizlik içinde kendini, Allah'ın
emirlerinin tek yürütme vâsıtası bilerek, istenilen görevleri en güzel şekilde
ve âzamî derecede yerine getirmek için yalnız Allah'tan yardım dileyip en iyi
şekilde yapmaya çalışmaktır. İşte bu da, zikrin ve şükrün ta kendisidir. Yani,
yüklenen sorumluluk, imkân ve kabiliyet şartına bağlanmıştır. Fakat o yetenek,
Allah'ın bir yardımı olduğu için onun da işin aslında bir sınırı ve sonu yoktur.
Bundan dolayı kul, Allah'ı zikirle O'ndan yardım diler ve kendine verilen
kabiliyeti sarfeder. Şu halde, her mü'min ?Beni zikredin!? emri
karşısında âcizliğini hissederek önce: ?Ancak Sana ibâdet/kulluk eder ve
ancak Senden yardım dileriz.? (1/Fâtiha, 4) şeklindeki kesin sözünü
hatırlayacak; zikir ve şükür için Allah'tan yardım isteyecektir.[6]



[1]
Mahmut Çanga, Kur'ân-ı Kerim
Lügatı, Timaş Y. s. 193-195

[2]
Ramazan Yılmaz, Kur'ânî
Kavramlar, s. 145

[3]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.

[4]
Bkz. Bakara: 2/269; Âl-i
İmrân: 3/7; İsrâ: 17/41.

[5]
Ramazan Yılmaz, Kur'ânî
Kavramlar, s. 145-164

[6]
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Azim Y. c. 1, s. 445-447