Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Cennet Ehlinin Dünyadaki Durumları Müminlerin Dünyadaki Güzel Yaşamları

Cennet Ehlinin Dünyadaki Durumları



Cennet
Ehlinin Dünyadaki Durumları:



Müminlerin Dünyadaki Güzel Yaşamları:

Mümin Kur'an'da
sonsuz bir ecir, sonsuz bir mükafat, sonsuz bir mutlulukla müjdelenmiştir. Ancak
çoğunlukla dikkatlerden kaçan önemli bir nokta vardır. O da, sonsuz zaman içinde,
sonsuz güzelliklere uzanan bu müjdenin, mümin daha dünyadayken ona erişmeye
başladığıdır. Çünkü mümin ahirette cennetle müjdelendiği gibi, bu dünyada da
Allah'ın lütuf ve ikramıyla nimetlendirilmektedir. Kur'an'da, salih amellerde
bulunan müminlerin bu dünyada da güzel bir hayatla yaşatılacakları haber verilir:
"Erkek olsun,
kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz
onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en
güzeliyle muhakkak veririz." (Nahl: 16/97)

Ayetin bu
müjdesinin, başta peygamberler olmak üzere salih müminler üzerinde
gerçekleştiğini pek çok Kur'an ayetinden öğrenmekteyiz. Örneğin, Kur'an'da
cennetin en yüksek dereceleri, en üstün makamlarıyla müjdelenen Peygamberimizin
dünya hayatında Allah tarafından zengin kılındığı, "bir yoksul iken seni
bulup zengin etmedi mi?" (Duha: 93/8) ayetinden anlaşılmaktadır. Ayrıca Hz.
Davud'a, Hz. Süleyman'a, Hz. Zülkarneyn'e, Hz. İbrahim ve ailesine bu dünyada
büyük bir mülk ve imkan verildiğinden de birçok ayette bahsedilir.
Hem bir mükafat
ve şevk kaynağı, hem de karşılıksız lütuf ve ihsanının bir göstergesi olarak
salih kullarına dünyada nimet ve güzellik vermesi Allah'ın değişmez bir
kanunudur. Zenginlik, ihtişam ve güzellik cennetin en temel özelliklerinden
olduğu için, Allah sevdiği seçkin kullarına cenneti hatırlatacak, onların
cennete kavuşma arzusu ve heyecanlarını artıracak nimetlerin benzerlerini bu
dünyada da yaratır. Bu yüzden, nasıl inkarcıların ebedi azapları daha bu
dünyadan başlıyorsa, salih müminler için vaat edilen ebedi güzellikler de
kendilerine dünyadaki hayatlarında gösterilmeye başlanır.
Bir mümin, onu
Yaratan yüce varlığın bilincinde olmasından, O'nun emir ve yasaklarına
uymasından, O'nun insanlar için seçip beğendiği dini yaşamasından ve en önemlisi
ölümünden sonrası için çok büyük umut ve beklentiler taşımasından ötürü,
dünyadaki yaşamı boyunca her türlü ruhsal sıkıntı ve üzüntüden uzaktır.
Herşeyden önce Rabbinin yardımı ve desteği kendisiyle beraberdir. Allah "...
elçisi ile müminlerin üzerine güven duygusu ve huzur..." (Tevbe: 9/26)
indirmiştir. Bu, müminlerin her namazda, her salih amelde, Allah rızası için
yapılan küçük büyük her işte Allah'ın kendilerini gördüğünü, meleklerin bunları
amel defterlerine yazdığını ve ahirette tüm bunların karşılığını alacaklarını
bilmelerinden doğan bir huzurdur. Bu, Allah'ın kendilerini görünmeyen ordularla
ve meleklerle desteklediğini, "önlerinden ve arkalarından izleyenleri" olduğunu
ve bunların kendilerini "... Allah'ın emriyle gözetip-korumakta..." (Rad:
13/11) olduklarını, O'nun yolunda yapılan mücadelede galip gelecek olanların,
cennetle müjdelenmiş olanların hep kendileri olduklarını bilmelerinden
kaynaklanan bir güven duygusudur. Böylece salih müminler, Allah'ın meleklere,
"... iman edenlere sağlamlık katın..." (Enfal: 8/12) vahyi doğrultusunda,
asla korkuya ve heyecana kapılmazlar.
Müminler,
"...bizim Rabbimiz Allah'tır deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturan..."
(Fussilet: 41/30) insanlardır. Ve, "onların üzerine melekler iner. 'Korkmayın
ve hüzne kapılmayın, size vaadolunan cennetle sevinin'." (Fussilet: 41/30)
derler. Müminler Allah'ın "... kimseye güç yetireceğinden fazlasını
yüklemeyeceğini" (Araf: 7/42) bilmişlerdir. Kadere ve herşeyi yapıp edenin
Allah olduğuna kesin bir bilgiyle inanırlar ve böylece başlarına gelenlere
"... Allah'ın bizim için yazdıkları dışında bize kesinlikle hiçbir şey isabet
etmez..." (Tevbe: 9/51) ayetince tevekkül ederler. Allah rızasına
uyduklarından, "... Allah bize yeter, O ne güzel vekildir..." (Al-i
İmran: 3/173-174) dediklerinden dolayı da onlara hiçbir kötülük dokunmayacaktır.

Ancak dünya bir
deneme süresi olduğundan elbette müminin karşısına çeşitli zorluklar çıkabilir.
Belli dönemlerde açlık, hastalık, uykusuzluk, kaza, maddi kayıp gibi çeşitli
sıkıntılarla karşılaşabilir. Bakara Suresi, 214. ayette belirtildiği şekilde
fakirlikle ve zorluklarla da denemeden geçirilebilir. Ayette bu imtihan şöyle
bildirilmiştir:
"Yoksa
sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi
sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve
öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın
yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin, şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.
" (Bakara: 2/214)
Kuşkusuz ki bu
zor durum, peygamberin ve yanındaki müminlerin Rablerine olan güçlü imanlarını,
Kur'an ayetlerini uygulamadaki kararlılıklarını kesinlikle etkilememiştir. Zaten
Allah, ayetin sonunda yardımının çok yakın olduğunu da müjdelemektedir. Sonuçta,
"Allah, takva sahiplerini (inanarak ve inançlarını uygulayarak) zafere
ulaşmaları dolayısıyla kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz ve onlar hüzne
kapılmayacaklardır" (Zümer: 39/61)
Mümin
zorlukların imanının denenmesi için özel olarak yaratıldığını, güzel bir sabır
ve tevekkül gösterdiği takdirde bunların ahireti için sınırsız bir ecir kaynağı,
olgunlaşması için büyük fırsatlar olduğunu bilir. Bu nedenle de bu zorluklar
karşısında tevekkül eder, huzur, mutluluk ve neşesinden hiçbirşey kaybetmez. Bu
sıkıntılar onun ruhi dengesini, dirayet ve kararlılığını hiçbir zaman olumsuz
yönde etkilemez. Hatta sabrının ve tevekkülünün karşılığını Allah katında
alacağını bildiğinden şevki ve heyecanı daha da artar.
Bu durum inkar
edenler için tam tersi yöndedir. Allah'ın ayetlerini inkar eden bir kişi, dünya
hayatında çektiği çeşitli bedensel acıların yanında, ruhen de azap çeker. Korku,
üzüntü, ümitsizlik, tedirginlik, karamsarlık gibi negatif duygular onların
cehennemde çekecekleri azabın bu dünyadaki küçük bir başlangıcını oluştururlar.
Allah, saptırdığı bu insanların "... göğsünü sanki göğe yükseliyormuş gibi
dar ve sıkıntılı" kılar ve "iman etmeyenlerin üzerine böyle pislik çökertir..."
(En'am: 6/125)
Allah,
Kendisi'nden içi titreyerek korkan, hatalarından ve günahlarından dolayı
bağışlanma dileyip, tevbe eden salih müminleri ise, dünya hayatlarında da en
güzel şekilde nimetlendireceğini ve onlara ihsanda bulunacağını bildirmiştir.
Hud: 11/3. ayetinde şu şekilde bildirilir:
"Ve
Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş
bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine
kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir
günün azabından korkarım." (Hud: 11/3)
Burada
bildirildiği gibi, Allah'tan bağışlanma dilemek, tevbe etmek salih müminlerin
vasıflarındandır. Bu davranışlar müminin Rabbi karşısında ne kadar aciz ve zayıf
olduğunun farkında olduğunun da bir ifadesidir. Hataları ve eksiklikleri
olduğunu ve dünya hayatı boyunca da sürekli hata yapabileceğini bilmekte, bundan
dolayı Allah'ın rahmetini dilemektedir. Rableri de ayette bildirildiği gibi
onların bu güzel ahlakının karşılığını dünya hayatında vermekte, bu kişileri
ölümlerine kadar güzel bir hayatla yaşatmaktadır. Bir başka ayette de müminlerin
dünya hayatı şöyle tarif edilir:
"Allah'tan
sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde "Hayır" dediler. Bu dünyada güzel
davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır.
Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir." (Nahl: 16/30)
Dünya hayatının
tüm güzellikleri, ahiret yurdu ile mukayese edildiğinde değerini tamamen
yitirmektedir. O halde bir hedef belirlenecekse, bunun sadece sonsuz ahiret
hayatı olması gerekmektedir. Zaten bunu hedefleyen müminlere Allah, dünya
hayatlarında da nimetlerini artırmaktadır.
Müminler
dualarında, ahiretle birlikte dünya hayatının nimetlerini ve iyiliklerini de
Rablerinden isterler. İman edenlerin bu duaları Bakara Suresi'nde şu şekilde
bildirilir:
"(Hacc)
ibadetlerinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız
gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah'ı anın. İnsanlardan öylesi
vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur.
Onlardan
öylesi de vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik
(ver) ve bizi ateşin azabından koru" der. İşte bunların kazandıklarına karşılık
nasibleri vardır. Allah, hesabı pek seri görendir."
(Bakara: 2/200-202)
Kur'an'da
Allah'a gönülden iman eden, ihlas sahibi kulların bu dünyaya mirasçı kıldığı
bildirilmektedir. Aynı vaadin kıyamete kadar gelecek ve Rabbine hiçbir şeyi
ortak koşmayan ihlaslı müminler için de geçerli olduğu, Nur: 24/55. ayetinden
anlamaktayız. Şüphesiz ki Allah'ın vaadi haktır ve gerçekleşecektir:
"Allah,
içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç
şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da
yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği
dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından
sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiçbir
şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır."
(Nur: 24/55)

[1]








[1] Harun
Yahya, Mü'minlerin Asıl Yurdu Cennet, Vural Yayınları: