Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Cihad Emîri

CİHÂD EMİRİ


CİHÂD EMİRİ

Arapça'da "cihâd" kelimesi; bir
amaca ulaşabilmek için, kişinin elinden gelen her türlü çabayı sarfetmesi
anlamına gelir. "Kutsal savaş" ile eş anlamlı değildir. Bundan daha geniş bir
anlamı vardır ve her türlü çabayı içerir. Savaş, cihadın bir bölümü veya yerine
göre bir safhasıdır. Dille, kalemle, malla veya bizzat savaşa katılarak Allah
yolunda yapılan tüm mücadeleler, hatta kişinin; Allah'ın emirlerini yerine
getirme hususunda kendi nefsiyle mücadelesi, ıstılah olarak cihâd kavramına
girer.
"Emîr" ise, bir kavmin veya
memleketin başı, reisi, genel vali ve ordu komutanı gibi anlamlara gelir.
Buna göre "cihâd emîri"; cihâdı
başlatmak veya yönetmekle görevli kimse demektir. Duruma göre, devlet reisi bu
işi yürütebileceği gibi, kendi yerine bir başkasını görevlendirmesi de
mümkündür. Bu durumda "veliyyü'l-emr=(devlet reisi)"nin, savaşta askeri sevk ve
idare etmesi için ordunun başına tayin ettiği kimseye "cihâd emîri" denir.[1]

Savaş için tayin edilen
kumandanın makamına "İmâre ale'l-Cihâd = Cihâd Emîrliği" denir.
Cihâd emîrliği iki kısımdır; Biri "imâret-i hâssa (özel
anlamda emîrlik)"tir ki, yalnızca orduyu idareye ve harp işlerini yönetmeye
mahsustur. Diğeri, "imâret-i âmme (genel emîrlik)"tir. Savaşı idare, ganimet
mallarını taksim, barış sözleşmesi imzalama gibi bütün cihâd işlerini kapsayan
emirliktir.[2]

Harbe lüzum görülüp de bir ordu
veya bir seriyye gönderileceği zaman "veliyyü'l-emr"in ilk yapacağı iş, bunların
başlarına bir "emîr (komutan)" tayin etmektir. Çünkü askeri sevk ve idare etmek,
yönetimindekileri gözetmek, orduda birlik ve beraberliği sağlamak, gerekli
hükümleri uygulamak için bir "emîr"e ihtiyaç vardır. Zira her hâdisede devlet
başkanına müracaat edilmesi bir takım zorlukları doğurabilir.[3]

Savaş; cesaret, iyi bir sevk ve idare, ganimetleri taksim
hususunda hakkı koruma, güvenilir olma, hesap ve yazı bilme gibi hasletlere
dayanır. Bu yüzden devlet başkanı; bu iki görevi (savaşı yönetme, ganimetleri
taksim) bir şahsa verebileceği gibi, ayrı ayrı kimselere de verebilir. Bu konuda
ehliyet ve ihtisas aranır.
Şayet "veliyyü'l-emr",
ganimetlerin taksimini "emîr-i harb (savaş emîri)" ile "emîr-i kısmet (ganimeti
paylaştırma emîri)" olmak üzere, tayin edeceği iki şahsa verirse, bu hususta
bunlardan herhangi biri yalnız başına hareket edemez; taksimi birlikte yapmaları
icabeder.
"Cihâd emîrliği"ne tayin
edilecek zatın; adil, iyi bir yönetici, savaş siyasetini bilen, harb usulüne
âşinâ, helâl ve haramı tanıyan, şefkat ve cesaretle muttasıf tehlikeleri
umursamaz bir şekilde atılmaktan sakınan biri olması gerekir. Zira bu
özellikleri taşımayan bir kimsenin, "emîr" tayin edilmesiyle umulan faydalar
sağlanamaz.
Harbe kumandan tayin edilen
zat, ordu içinde bulunma ihtimali olan casusları ve askerin maneviyatını bozacak
zararlı davranışlarda bulunabilecek şahısları temizlemesi, orduyu teftiş ve
kontrol etmekle meşgul olması icabeder.
"Emîr"in soy ve fikir
bakımından kendi soy ve fikrinde olanlara kendi mezhebinde bulunanlara
meyletmemesi, soy, fikir ve mezhepte ayrı olanlara sırt çevirmemesi: ufak tefek
bazı hâdiselere gereğinden fazla önem verip işi büyütmek suretiyle ihtilaf ve
ayrılıklara yol açmaması gerekir."[4]

"Cihâd emîri", devlet
başkanının vekilidir. İslâm'da devlet başkanına itaat bir görev olduğu gibi;
onun vekiline de itaat bir görevdir. Hatta fertler, emîrin emrettiği veya
yasakladığı şeylerin faydalı olup olmadıklarına bakmaksızın ona itaat etmeleri
gerekir. Çünkü bu şekilde içtihada dayanan hususlarda devlet başkanı veya
vekiline itaat gereklidir. Meselâ: Emîr, orduyu teşkil eden su taşıyıcıları, sağ
cenah temsilcileri, sol cenah temsilcileri vb. gruplara "hiç birinin harp
halinde diğerine yardım için bulunduğu noktayı terketmemesini" tenbih edecek
olursa, bu grupların yerlerinden kımıldamamaları gerekir. İsterse bu gruplardan
birinin düşman tarafından yenilgiye uğratılmasından endişe duyulsun.[5]

"Emîr"in emrettiği veya
yasakladığı şeylerin Allah'a karşı bir masiyet yahut helâk olmayı gerektiren,
uygun olmayan bir davranış olduğu herkes tarafından kabul edilirse, bu takdirde
kendisine itaat gerekmez. Çünkü Yaratan'a karşı gelmeyi gerektiren hususlarda,
yaratılana itaat edilmesi caiz değildir. "Üstün, kanuna aykırı emirlerine
uyulmaz" kuralı mâlûmdur. Buna rağmen böyle masiyeti gerektiren bir emir veya
yasaklama durumunda sabır ve tahammül gösterilir, isyandan kaçınılır.
Yukarda anılan durumlar,
müslümanların, kendilerinden olan bir yönetici (veliyyü'l-emr) tarafından
yönetildikleri dönemlere mahsustur. Ülkeleri istilaya uğramış, başlarına
tâğutlardan biri geçmiş olan müminlerin eli kolu bağlı oturmaları kendilerine
yakışmaz. Bu durumda da bir cihad emirinin başkanlığında cihad etmeleri
üzerlerine farzdır. Cihadı terketmeleri Allah'ın emirlerine karşı gelmek
demektir. Bu cihadın mutlaka silâhla yapılması da şart değildir. Zamanı
gelinceye kadar; dille, kalemle, malla, ve akla gelebilen her türlü vasıta ile
yapılabilir. Tâ ki müminler, aralarından kendilerine önderlik yapacak birini
hazırlayıp, onun etrafında birlik olsunlar. Böyle biri görev yüklenince de ona
muhalefet etmek, yahut ona yardım etmemek cihadı terketmek demektir. Normal
zamanlarda devlet reisine itaat nasıl farz ise, bu durumda da müminlerin
çevresinde birleştikleri "lider" yani cihad emirine itaat farzdır.[6]








[1]
Maverdî, el-Ahkâmü's-Sultâniyye: 37; Ö. N. Bilmen, "Istılahatı Fıkhiyye
Kamusu ", 3/341.





[2]
Mâverdî, a.g.e., 37; Ö. N.B. a.g.e., 3/341.



[3]
Ö. N. Bilmen, a.g.e., 3/361.



[4]
Mâverdi, a.g.e., 39.




[5]
Ö. N. Bilmen, a.g.e., 3/362.



[6]
Halid Erboğa, Şamil İslam Ansiklopedisi: 1/312-313.