Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Dünya Hayatının Değeri

Dünya Hayatının Değeri

Dünya
Hayatının Değeri:

?Dünya'
kavramından herkesin ne anladığına da bakmak gerekir. İnsanlar onu, kendi meslek,
arzu, istek, hedef ve gayelerine göre değerlendirirler. Herkesin kendine ait bir
dünyası vardır. Dünya, bir çiftçiye göre ekmek-biçmek, bir ilim adamına göre
ilim (bilgi) alanı, bir abide (çok ibadet edene) göre bir ibadet yeri, bir
sarhoşa göre içmek zamanı, nefsinin esiri olan bir kimseye göre de gönlünce
eğlenme mekânıdır.
Kimileri onu
geçici bir zaman olarak görür ve ona göre değerlendirir. Kimileri de hiç
ölmeyecekmiş gibi ona sarılır, ölüm ve ötesini hesaba katmaz.
Bir çok Kur'an
âyetinde ve bir çok hadiste ?dünya hayatı' ve ona olan tutkunluk yerilmekte,
bazen de ?dünya hayatı' övülmektedir. Aslında bu iki yargı arasında bir çelişki
yoktur. Her iki kaynak ta ?dünya'yı, onu hangi ölçüde sevenlere göre
değerlendiriyor. Ahireti hesaba katıp güzel bir hayat yaşayanlar için ?dünya'
övülmüş, sefihçe ve Ahireti hiç düşünmeden, nefsinin arzularına uyarak
yaşayanlar, dünyayı Allah'a kulluk yapmaya tercih edenler için de yerilmiştir.
Kur'an ?dünya'
ile Ahiret arasında bir tercih olursa, elbette Ahiretin tercih edilmesini
emrediyor. Çünkü Ahiret hayatı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.[1]

?Dünya hayatını
Ahirete tercih edenler, uzak bir sapıklığa düşerler.[2]
Allah'ın hükümlerine kulak vermeyip, Ahireti unutanlar; dünyaya karşılık
Ahireti satanlardır. Böyle bir alış-veriş hiç te kârlı değildir.[3]

Müslümanlardan
bazıları da Ahiretlerini kazanmak için dünyalarını satarlar. Kur'an, Allah
yolunda cihad etmenin bu anlama geldiğini ve böylelerinin büyük bir sevaba
kavuşacaklarını haber veriyor. Allah yolunun şehitleri bu çok kârlı alış-verişin
canlı örneğidir.[4]

Kur'an-ı
Kerim'e göre ?dünya hayatı', bir oyun (oyalanma) ve bir eğlencedir,[5]
aldatıcı bir meta' (fayda, alınıp-satılan şey)[6],
geçici ve önemsizdir.[7]

?Dünya hayatı'
yağmurla biten ve yeşeren, sonra da bir afetle yok olup giden ekin gibidir.[8]
Oyun, oyalanma, eğlence ve bir süs olmasının yanısıra; mal ve çocuk bakımından
bir övünme ve bir çoğalma yarışıdır. O, aldatıcı bir geçinme aracıdır.[9]
Mal sahibi olmak çocuk edinme ve diğer sahip olunan şeyler aslında ?dünya
hayatı'nın süsüdür. Ancak varılacak yerin en güzeli, mutluluğun en şahanesi
Allah'ın katındadır.[10]

?Dünya hayatı',
bu gibi özellikleriyle aldatıcı, oyalayıcı, gaflete düşürücü, asıl maksattan
uzaklaştırıcı, gelip-geçici ve vefasızdır.
Peygamberimiz
de bir çok sözünde ?dünya hayatı'nın bu özelliklerini anlatıp, onu aşırı sevip,
ona bağlanmaktan mü'minleri sakındırmıştır. Buyuruyor ki:
?Dünya
sevgisi her çeşit hatalı davranışın başıdır. Bir şeye karşı olan sevgin seni kör
ve sağır yapar.?[11]

?Eğer dünya
Allah'ın yanında sivri sineğin kanadı kadar değer taşısaydı, tek bir kâfire
ondan bir yudum su içirmezdi.?[12]

Zeyd b. Sabit
(ra) Allah'ın Rasûlü'nden şöyle işittiğini anlatıyor:
?Kim dünyaya
çok önem verirse, Allah (cc) onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün
arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar. (Halbuki) dünyadan ona ulaşacak olan
kendisi için yazılandan başkası olamaz. Kimin de niyeti Ahiret (i kazanma) ise
Allah (cc) onun işini toparlar (kolaylaştırır). Onun kalbine zenginliği koyar.
Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır.?[13]

İnsanların
hangisinin daha iyi amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan Allah
(cc)[14],
insanların içerisine dünya malına ve geçimliklerine karşı bir meyil, bir tutku
koymuştur. Yaratılan bütün mal ve geçimlikler ?dünya hayatının' süsüdür. Onları
kazanmaya çalışmak, onlara sahip olmak ve kullanmak suç değildir. Kişide yeme
içme, barınma ve giyinme ihtiyacı olduğu müddetçe; mala ve eşyaya olan arzu ve
meyil bitmeyecektir. Bir de buna insanın aşırı ihtirasını ve başkalarına
hükmetme arzusunu da eklersek, dünyalıklara karşı olan sevgi daha da anlaşılır
olacaktır.
İslâm, her
konuda olduğu gibi bu konuda da insan hayatına ve arzularına bir denge
getiriyor. Allah'ın insanlar için yarattığı zinetleri (süsleri ve geçimlikleri)
kimsenin yasaklamaya ve haram kılmaya hakkı yoktur. Ancak insan bu zinetleri
helâl yoldan aramalı, harama harcamamalı, mal ile şımarmamalı, malı haksızlık
aracı olarak kullanmamalı, mal ile meşgul olarak Allah'tan ve Ahirete
hazırlanmaktan uzaklaşmamalı, üzerinde (zekât, sadaka ve nafaka gibi) hakkı
olanların hakkını vermeli.
Peygamber (sav)
dünyadan yüz çevirerek, devamlı ibadetle meşgul olup, kendisinin ve ailesinin
ihtiyaçlarını bile karşılamayan sahabelerin tutumunu tenkit ettiği gibi,
dünyalık ve mal sevgisini kalbe yerleştirip kulluk görevlerini ihmal edenleri de
uyarmıştır.
?Dünya hayatı'
ve ahirete hazır olma arasında bir denge olmalıdır. İslâmın hoş görmediği ?dünya
hayatı', insanı Allah'tan uzaklaştıran yaşama anlayışıdır. Mal, servet, makam ve
mevki tutkusu, şöhret hastalığı, şehvetlere esir olma, lüks ve israf anlayışı,
malla şımarma ve dünyalıklara köle olma akılsızlığıdır.
Şüphesiz
yerilen, tenkit edilen ?dünya hayatı'; ona ait şeyleri ilâh haline getirme, mal
peşine koşmaktan başka bir hedef tanımama, geçimlikleri kutsal hale getirme
aldanmaktır, cahilliktir.
Ve insanın
yaratılış amacı da bu değildir.
İslâm, her
türlü meşrû çalışmayı övmüş, onu ibadet saymış ve insanın ancak çalışmasının
karşılığını alabileceğini belirtmiştir.[15]
?Hiç kimse elinin emeğinden daha hayılısını
yememiştir? diyerek el emeği ile geçinmeyi; yani
çalışmayı teşvik etmiştir. Buna karşın İslâm, insandaki fıtrí bir takım
meyilleri inkâr etmemiş, insanın dünyalıklara karşı arzusunu baskı altına
almamış, ancak bu arzunun dengelenmesini, nefsin isteklerinin kontrol altına
alınmasını istemiştir. Bunun da yollarını ve prensiplerini açıklamıştır.
Peygamberimiz
(sav), ?Uhud dağı kadar altınım olsa onu üç günden fazla saklamazdım
(insanlara sadaka olarak verirdim)?,[16]
buyurarak dünya geçimliklerinin ne kadar değerli olabileceğini haber veriyor.
İnsanın dünya hayatını ise şu nefis benzetme ile değerlendiriyor:
??Dünya
(hayatı) ile benim ilgim, bir ağacın altında gölgelenip sonra da bırakıp giden
yolcunun durumu gibidir.?[17]




[1] Duhâ:
93/4.


[2]
İbrahim: 14/3.


[3]
Bakara: 2/86.



[4] Nisa:
4/74.


[5] En'am:
6/32, Muhammed: 47/36 vd.


[6] Âli
İmran: 3/14, 185; Tevbe: 9/38 vd.


[7] Nisa:
4/77.


[8] Yunus:
10/24; Kehf: 18/45.


[9] Hadid:
57/20.


[10] Âli
İmran: 3/14.


[11]
Beyhakí, Şuabü'l İman'da, nak. Kütübü Sitte: 7/242.


[12]
İbni Mace, Zühd: 11,
Hadis no: 4110, 2/1377; Tirmizí, Zühd: 13, Hadis no: 2321, 4/560.



[13]
İbni Mace, Zühd: 1, Hadis no: 4104, 2/1378.


[14]
Mülk: 67/2.


[15]
Necm: 53/39.


[16]
Buharí, Zekât: 4, 2/135; Müslim, Zekât: 9, Hadis no: 94, 2/687.


[17]
İbni Mace, Zühd: 3, Hadis
no 4109, 2/1386; Tirmizí, Zühd: 44, Hadis no: 2377, 4/588;
Hüseyin K. Ece, İslam'ın Temel Kavramları,
Beyan Yayınları: 157-159.