Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Vedîanın Hükümleri

Vedîanın Hükümleri

Vedîanın Hükümleri:


Mûda' vedîayı teslim aldığı zaman bir takım
yükümlülükler altına girer. Bu yükümlülüklerle ilgili esaslar bu akdin
hükümlerini teşkil ederler. Bunlar:

a- Mûda', kendisine emânet bırakılan malı örfün
öngördüğü ve kendi malını koruduğu şekilde korumak zorundadır (el-Merğınânî, el-Hidâye,
III, 215; İbn Rüşd, Bidâyetit'l-Müctehid, II, 312; el- Aynî, el-Binâye, VII,
734). Mûda' malı bizzat kendisi koruyabileceği gibi ailesi efradından birisi
veya hizmetçisi eliyle de koruyabilir. Ama aynı çatı altında kalmayan bir
yakının eliyle koruyamaz. Her malın muhafazası için ayn bir 'mekân veya kap
vardır. Mesela para ve mücevherin korunacağı kap kasa, at ve benzeri bir
hayvanın korunacağı mekân ahırdır. Dolayısıyla mûda' kendisine emânet edilen
malı örfen o malın korumağa uygun bir yere koyarsa görevini yapmış olur. Aksi
halde kusur söz konusudur. Kusur varsa ve mal telef olursa mûda' bu malı
tazminle mükelleftir.

Emânet bırakan şahıs, mûda'a malı verirken onun
muhafazası için bir takım şartlar koşabilir. Şâyet bu şartlar faydalı ise ona
uymak zorundadır. Mesela mal sahibi vedîa bırakırken, "bu malı evinde koru"
dese, ama vedî buna önem vermeden malı yanında taşısa ve mal telef olsa o malı
tazmin eder. Fakat bir zarurete binaen şarta uyamazsa tazminle mükellef
değildir. Yukarıda verilen misalde, şâyet malı evine götürürken yolda giderken
telef olsa tazmin etmez.

b- Mûda' vedîayı kullanamaz. Şâyet kullanırsa bu
teaddî sayılır ve elinde emânet olan mal, mazmûn durumuna düşer. Dolayısıyla bu
durumda telef olacak olursa o malı, özelliğine göre, mislini veya kıymetini
ödemek durumundadır. Mesela elinde emânet olan bir elbiseyi giymek, kendisine
emânet bırakılan bir arabaya binmek o malı emânet olmaktan çıkarır, mağsub mal
hükmüne sokar. Eğer mûda' emânet malı kullanır, sonra da bir daha kullanmamak
niyetiyle korunduğu yere koyarsa ve bir daha da kullanmazsa bu mal tekrar emânet
hükmüne döner. Şâyet emânet bırakan şahıs, mûda'a malı kullanması için verirse,
bu akit vedîa olmaktan çıkar âriyet'e dönüşür (el-Merğınânî, a.g.e., III, 216;
Ali Hafif, a.g.e., 434).

Mûda' vedîayı kullanamamanın yanı sıra onda
herhangi bir tasarrufta da bulunamaz. Yani onu satamaz, kiraya veremez, rehin
bırakamaz; kendi ailesi dışında bir başkası vedîa veya ariyet olarak veremez.
Şâyet emânet malda bir tasarrufta bulunur da kazanç sağlarsa bu kazancın kime
ait olduğu ihtilaflıdır; İmam Ebû Yusuf, İmam Mâlik ve Leys'e göre, malın aslını
sahibine iade edince, edilen kâr kendisi için helaldir. İmam Ebû Hanîfe, imam
Muhammed ve Züfer'e göre aslını sahibine iade eder, kazancı da fakirlere
dağıtır. Bir gruba göre hem aslı hem de kârı asıl mal sahibinindir. Bir başka
gruba göre kazanç alım satım yoluyla elde edilmişse bu tasarruf geçersizdir (İbn
Rüşd,-a.g.e., II, 312).

c- Sahibi istediği zaman mûda' vedîayı geri
vermek zorundadır. Böyle bir talep halinde vermeyi geciktirmeye hakkı yoktur.
Zaruret olmadığı halde geri vermez de mal telef olursa onu ödemek zorundadır.
Mûda'nın malı geri vermek zorunda olduğu şahıs, vedîanın sahibi, vekîli veya
elçisidir. Bir başkasına veremez, verirse sorumlu durumuna düşer.

Vedîa olarak bırakılan mal, mûda'ın elinde
emânettir. Dolayısıyla mûda'nın kusuru veya teaddîsi olmadan bu mal telefi
doğrudan bu kusur veya teâdîye bağlı olmasa bile mûda' bu malı tazmin edecektir.
Telef olan malın tazmini, mal mislî ise (ölçü veya tartı ile alınıp satılan veya
taneleri arasında fiyata tesir edecek derecede fark olmayan mallar) misli ile,
kıyemî ise kıymeti ile tazmin edilir.

Mûda'ın evinde veya ambarında yangın, göçük gibi
tabii bir âfet olur ve emânet bırakılan mal telef olursa bundan dolayı tazminat
gerekmez (Merğınânî, a.g.e., III, 215; Zeylaî, Tebyînu'l-Hakâik Şerhu Kenzi'd-Dekâik,
V, 76).