Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

es-SABÛR

Yeni Sayfa 1


﴿ اَلصَّبُورُ ﴾
es-SABÛR


?es-Sabr?
(=sabırlı) ismine gelince,[1]
yüce Allah, bu ismi, yaratanların en bilgilisi ve en yücesi olarak mübalağa kipi
kullanmak sûretiyle kendisine vermiştir. Bu ?es-Sabr? ismini kendisine verme
işi, Buhârî ile Müslim'in

?Sahîh?lerinde
Ebu Musa el-Eş'arî'nin Hz. Peygamber (s.a.v)'den rivayet ettiği şu hadiste
geçmektedir:


مَا أَحَدٌ أَصْبَرُ عَلَى أَذًى سَمِعَهُ مِنَ اللَّهِ يَدَّعُونَ لَهُ الْوَلَدَ
ثُمَّ يُعَافِيهِمْ وَيَرْزُقُهُمْ


?İşittiği ezaya Allah'tan daha sabırlı hiçbir kimse yoktur. Çünkü O'na çocuk
isnad ederler. Sonra yine O, bu kimselere afiyet veriyor ve rızık veriyor.?[2]


Yüce Allah'ın


en güzel isimlerinden (=El-Esmâü'l-hüsnâ'dan) birisi de;
?es-Sabûr?
(=çok sabreden)dir.

?es-Sabûr?
kelimesi, mübalağa isimlerinden olup (mübalağa isimlerinden olan)

اَلصَّابِرُ


?es-Sâbir?

ismi ile


اَلصَّبَّارُ
?es-Sabbâr?

isiminden daha açık bir vaziyettedir.


Yüce Allah'ın sabır sıfatı, kulların sabrından farklıdır. Zira O'nun sabrı,
birçok yönden kulların sabrına benzemez.[3]
Bu yönlerden bazısı şunlardır:


1.
Yüce Allah'ın sabrı, tam bir kudrete sahiptir. Kulların gücü ve kuvveti,
sınırlıdır. Bu sebeple her dilediklerini yapamazlar.


2.
Yüce Allah yardım etmekten çekinmez. Kul ise, korkudan dolayı birisine
yardım etmede acele eder.


3.
Sabretme nedeniyle Allah, hiçbir acı ve üzüntü duymaz, hiçbir yönden bir
noksanlığı bulunmaz. Ancak sabır, kullara acı, üzüntü ve sıkıntı verir.


?el-Halîm?
isminin bu dünyada pek çok görüntüleri olduğu gibi, Allah'ın ?es-Sabûr? isminin
de bu dünyada pek çok görüntüleri vardır. Düşünenler bu görüntüleri rahatlıkla
müşahede edebilirler.


Yüce Allah'ın

?es-Sabûr?
ismi ile

?el-Halîm?
(=ceza vermede acele etmemesi) arasındaki fark ise şu şekildedir:


Sabır, hilmin bir ürünüdür. Halim olmak, sabırlı olmayı gerektirir. Kişinin
sabrı, halim olma derecesine göredir. Dolayısıyla hilmi fazla olanın sabrı da
fazla olur. Yüce Allah'ın bir sıfatı olarak hilm, sabırdan daha geniş ve daha
kapsamlıdır. Bu sebeple Kuran-ı Kerim'de

?el-Halîm?
sıfatı daha çok geçer.

?el-Halîm?
sıfatının kapsamlılığı nedeniyle Kuran'da birçok kez Allah'ın

?el-Alîm?
sıfatıyla birlikte zikredilmiştir. Nitekim yüce Allah bu konuda şöyle
buyurmaktadır:


?Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah Alîm (=hakkıyla bilen)dir, Halîm
(=cezalandırmada acele etmese de ihmal etmeyen)dir.?[4]


Yine yüce Allah bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:


?Allah Alîm (=hakkıyla bilen)dir, Halîm (=cezalandırmada acele etmese de ihmal
etmeyen)dir.?[5]


Hilm ile ilim arasındaki bu ilişki, bir rivâyette ise şu şekilde ifade
edilmektedir:


أَنَّ حَمَلَةَ الْعَرْشِ أَرْبَعَةٌ. إِثْنَانِ يَقُولاَنِ: سُبْحَانَكَ
اَللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ, لَكَ الْحَمْدُ عَلَى حِلْمِكَ بَعْدَ عِلْمِكَ.
وَإِثْنَانِ يَقولاَنِ: سُبْحَانَكَ اَللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ, لَكَ الْحَمْدُ
عَلَى عَفْوِكَ بَعْدَ قُدْرَتِكَ


?Arşın taşıyıcıları dört tanedir. Bunlardan ikisi (Allah'a): ?Allahım! Seni
(noksan sıfatlardan) tenzih ederiz ve sana hamd ederiz. Çünkü ilminden sonra
hilmine göre yapılan hamd, sana aittir' şeklinde dua ederler. Diğer ikisi de:


- ?Allahım! Seni (noksan sıfatlardan) tenzih ederiz ve sana hamd ederiz. Çünkü
kudretinden sonra affına göre yapılan hamd, sana aittir' şeklinde dua ederler.?[6]


Yaratılmış, cehaletinden dolayı ceza vermede acele etmez ve acizliğinden ötürü
bağışlar. Yüce Allah ise, ilminin kemalinden dolayı ceza vermede acele etmez.
Kudretinin tamamına göre affeder. Bir şeyin bir şeye nispet edilmesi, hilmden
ilme ve affetmekten kudretli olmaya doğru daha güzel olur. İşte bundan dolayıdır
ki, yüce Allah, endişe ve korku ile ilgili duada, kendisini,

?el-Azîm?
(=yüce) olmakla birlikte

?el-Halîm?
olmakla nitelemiştir.[7]
Yüce Allah'ın ?Halîm? olması, O'nun zatının gerektirdiklerindendir.


Sabr'a gelince, Yüce Allah, bu ismi; kendisine kullarının küfretmeleriyle, şirk
koşmalarıyla, dil uzatmalarıyla, her türlü masiyet ve günahlarıyla
ilişkilendirmiştir. Bütün bu nedenlere rağmen yüce Allah, ceza verme de acele
etmez. Bilakis kuluna karşı sabreder, mühlet verir, çözüm bulması için onu
düşünmeye sevkeder, ona yumuşak davranır ve imkan tanır. Bu durum, yaratıcı
için başka bir şey kalmayıncaya kadar devam eder. Çünkü yüce Allah, kuluna,
gerekli uyarı ile nasihati yaptıktan ve kendisine her türlü şekilde dua
edebileceğini bildirdikten sonra daha hâlâ bağışlanması için Rabb'ine gelmiyor,
huzuruna girmiyor ise o zaman Allah'ın, o kula; ihsanda bulunma, nimet verme,
bela ve sıkıntıdan kurtarma gibi durumlarda ona karşı mühlet vermesi, yumuşak ve
iyi davranması uygun olmaz. Onu, yüce ve güçlü bir şekilde yakalar? İşte bu,
tamamen, yüce Allah'ın ?Halîm? olma sıfatının gerektirdiklerindendir. Bu sıfat,
yüce Allah'a ait sürekli bir sıfattır.


Sabr'a gelince, bu sıfat, hikmetinin varlığıyla var olan ve hikmetinin yok
olmasıyla yok olan diğer fiiller gibi devamlı değildir. Dolayısıyla da bunu iyi
düşün. Çünkü bunda ince bir nüans farkı vardır. Bilgili ve kabiliyetli kimseler
bu konuda tökezlemezler. Konu ile ilgili bu ince nüans farkını bilen ve bundan
haber veren kimseler çok azdır. İnsanların çoğu,

?es-Sabûr?
isminin Kur'an'da geçmemesinden[8]
dolayı bu ismi anlama hususunda problem yaşamıştır. Dolayısıyla da bu ismin
gerçek anlamını görmezden gelerek bu isimle meşgul olmaktan uzak durmuşlardır.
Bunun yerine kulun sabrı ve bu sabrın kısımları hususunda söz etmekle meşgul
olmuşlardır. Eğer bu ismin hakkını vermiş olsalardı, elbette yüce Allah'ın,
el-Alîm, er-Rahîm, el-Kadîr, es-Semî', el-Basîr, el-Hayy, yaratılmışlarla ilgili
diğer Esmâu'l-Hüsnâ ile ilgili isimlere daha layık olması gibi, bu isme de,
diğer yaratılmışlardan daha layık olduğunu bilirlerdi. Allah'ın sabrı ile
kulların sabrı arasındaki farklılık; O'nun diri olması ile kulların diri olması,
O'nun bilmesi ile kulların bilmesi, O'nun işitmesi ile kulların işitmesi
arasındaki farklılık gibidir.


Konu ile ilgili bu anlatılanları kavrayan kişi, Allah'ın yarattığı kulun sabrı
ile ilgili olanı daha iyi bilir ve şöyle der:


?İşittiği ezaya Allah'tan daha sabırlı hiçbir kimse yoktur.?


Basiret sahibi kimselerin, yüce Allah'ın sabrını bilmeleri; O'nun rahmetini, af
edici oluşunu ve iffetli oluşunu bilmeleri gibidir. Bununla birlikte sabır;
ilmin, kudretin, büyüklüğün ve izzetin kemaline göredir. Böyle bir sabır, her
türlü sabrın üstündedir. Çünkü samimi bir şekilde iyilikte bulunan kimsenin
yaptığı iyilik; son derece çirkin, günahların en büyüğüyle ve iğrenç şeylerin en
berbatıyla yapılan her türlü iyiliğin kat kat üstündedir. Yüce Allah'ı, uygun
olmayan her türlü şeye nispeti; kemali, isimleri ile sıfatlarını zedeleme,
âyetleri hususunda sapma, peygamberlerini yalanlama; sövmek, sataşmak ile eziyet
etmek sûretiyle peygamberlerine karşılık vermeleri, dostlarına zarar vermek,
onları öldürmek ve onlara ihanet etmek, ancak kendisinden daha sabırlı olamayan


?es-Sabbûr?
olan Allah'ın sabredebileceği bir iştir. Dolayısıyla ilk insandan son insana
kadar bütün insanların sabrı, yüce Allah'ın sabrıyla aynı oranda değildir.


Kulun sabrı, Allah'ın kendisiyle beraber olmasına göredir. Allah o kulla beraber
olunca, kul, başkalarının sabredemeyeceği şeylere sabretme imkanı bulur.


Ebu Aliye bu konu ile ilgili olarak şöyle der: Sabredenler, dünya ve ahiret
mutluluğunu elde edip Allah ile beraber olma şerefine nail olmuşlardır. Nitekim
yüce Allah bu konuda

?Şüphesiz ki, Allah, sabredenlerle beraberdir?[9]
buyurmuştur.


Burada çok ince bir sır ve nüans farkı vardır. O da, her kim Allah'ın
sıfatlarından bir sıfata sarılacak olursa, o sıfatın, o kimseyi Allah'a
ulaştırmasıdır.


Yüce Allah,

?es-Sabbûr?dur.
Hatta kullarından işitmiş olduğu ezaya Allah'tan daha sabırlı hiçbir kimse
yoktur.


Denilmiştir ki: Yüce Allah, Hz. Dâvud (a.s)'a:


- ?Benim ahlakımla ahlaklan. Çünkü

?es-Sabbûr?

(=çok sabırlı) olmak, benim ahlakımdandır' diye vahyetmiştir.


Yüce Allah, isimlerini ve sıfatlarını sevdiği gibi bunların eserini kullarında
da görünmesini sever. Çünkü Allah, güzeldir ve güzel olmayı sever. Allah,
affedicidir ve affedenleri sever. Allah, cömerttir ve cömert olan kimseleri
sever. Allah, Alîm (=her şeyi hakkıyla bilen)dir ve dolayısıyla ilim ehlini
sever. Allah, tektir ve tek olan şeyleri sever. Allah, Kaviyy (=çok kuvvetli)dir
ve dolayısıyla Allah katında kuvvetli mümin, zayıf müminden daha sevimlidir.
Allah,

?es-Sabbûr?

(=çok sabırlı)dır ve dolayısıyla sabredenleri sever. Allah,

?eş-Şekûr?
(=az bir amele karşılık büyük
mükafat veren)dir ve dolayısıyla şükredenleri sever.


Yüce Allah, kendi sıfatlarının eseriyle vasıflanan kimseleri sevince, kullarının
bu sıfatlardan vasıflandıkları kadarıyla Allah onlarla beraberdir. Yüce Allah,
işte bu özel birlikteliği şu sözüyle açıklamıştır:


كُنْتُ لَهُ سَمْعاً وَبَصْراً وَيَداً وَمُؤَيِّداً


?Ben, kulumu (bir sevdim mi, onun işite)n kulağı, (gören) gözü, (alıp tuttuğu)
eli ve onun destekleyeni olurum?[10]


Bazı alimler, sabrın kısımlarına, üçüncü birkısım daha ilave ettiler. O da,


Allah'la beraber olan sabırdır.
Bu sabır türünü, sabır çeşitlerinin en yükseği kılıp buna

?Vefâ?
ismini verdiler. Eğer Allah'la beraber olan sabrın hakikati sorulacak olursa,
bunun, daha önce geçen üç çeşit sabırdan başkasıyla açıklanması mümkün değildir.
Bu üç çeşit sabır ise;


1.
Takdir edilenlere sabır,


2.
Emredilenlere sabır,


3.
Yasaklananlara sabır.


Eğer

?Allah ile beraber olan sabrın?;
kulun, Allah'ın hükümleri üzerinde sebat edip hiçbir zaman bu hükümlerden
ayrılmayarak ?kendi nefsiyle birlikte olması değil, O'nu sevmesi ve O'ndan gelen
şeye razı olması' şeklinde daima Allah'la beraber olmak anlamında olduğu ileri
sürülse, bu mana doğrudur ve az önce geçen sabrın üç çeşidini de kapsamaktadır.


Eğer

?Allah ile beraber olan sabrın?;
?sabrın bütün çeşitlerini toplayıcı' olduğu da ileri sürülse, bu mana da
doğrudur. Dolayısıyla bu sabır türünü, sabrın çeşitlerinden dördüncüsü yapmak,
doğru değildir.


Bilesin ki,

?Allah ile beraber olan sabrın?

hakikati; ?kalbin, doğrulukta Allah'la beraber sebat edip Allah'a yönelmesi ve
Allah'a bağlanması'dır. Bu, tilkinin şaşırtmak için oraya buraya koşmayıp
dosdoğru yoldan sapmaması gibidir.


Bazı alimler, sabrın kısımlarına, başka bir kısım daha eklemişler ve bu sabır
çeşidine de,

?Allah uğrunda sabır?
ismini vermişlerdir. Fakat bu sabır çeşidi, az önce geçen sabır çeşitlerinin
dışında başka bir sabır çeşidi değildir. Dolayısıyla

?Allah uğrunda sabır?
çeşidinin manası,

?Allah için olan sabrın'
manasından başka bir şey değildir.[11]
Bu, ?Allah hakkında ve Allah için bunu yaptım? denilmesi gibidir. Nitekim yüce
Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:


?Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz.?[12]


Yine yüce Allah bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:


?Allah uğrunda (=fillahi) cihad edin.?[13]


Bu husus, Câbir'in rivayet ettiği şu hadiste şöyle geçmektedir:


?Yüce Allah, Câbir'in babasına hayat verip ona:


- ?Benden ne dilersen, onu yerine getireyim'
dedi.

O da:


يَا رَبِّ تُحْيِينِي فَأُقْتَلَ فِيكَ ثَانِيَةً


- ?Rabb'im! Bei dünyaya döndürüp ikinci defa ?senin uğrunda' öldürülmeyi
istiyorum' dedi.?[14]


Resululla (s.a.v)'de bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:


وَلَقَدْ أُوذِيتُ فِي اللَّهِ وَمَا يُؤْذَى أَحَدٌ


?And olsun ki, ?Allah uğrunda' bana yapılan eziyet, hiçbir kimseye
yapılmamıştır.?[15]


?Allah uğrunda?
sabrın iki manası vardır:


Birincisi:
Allah'ın rızasında, taatında ve yolunda sabır. Bu, insanın kendi isteğiyle
yapmış olduğu işlerdeki sabrıdır. Nitekim Resulullah (s.a.v) konu ile ilgili bir
hadiste şöyle buyurmaktadır:


تَعَلَّمْتُ فِيكَ الْعِلْمَ


?Senin uğrunda ilim öğrendim?[16]


İkincisi:

Allah'tan gelen musibetlere sabır. Bu, kulun kendi isteği dışında başına gelen
sıkıntılara sabırdır.[17]


İbn Kayyim nazım olarak şöyle der:


وَهُوَ الصَّبُّورُ عَلَى أَذَى أَعْدَائِه ِ شَتَمُوهُ بَلْ نَسَبُوهُ
لِلْبُهْتَانِ


قَالُوا: لَهُ وَلَدٌ, وَلَيْسَ يُعِيدُنا شَتْماً وَتَكْذِيباً مِن
الإنْسَانِ


هَذَا وَذَاكَ بِسَمْعِهِ وَبِعِلْمِهِ لَوْ
شَاءَ عَاجلَهم بكلِّ هوان


لَكِنْ يُعَافِيهِمْ وَيَرزُقُُهُمْ وَهُمْ يَؤْذُونَهُ بالشِّرْكِ
والكُفْرَانِ


?O (Allah), düşmanlarının eziyetlerine karşı ?es-Sabbûr'dur.?


?O'na uygun olmayan sözler sarfettiler, hatta O'na iftira attılar.?


?O'nun çocuğu olduğunu söylediler.?


?İnsanların sövmeleri ve yalanlamaları bize dönmez.


?Bu yada şu şekilde söylenen sözler, O'nun işitmesi ve ilmi dahilindedir.?


?Eğer dilese, hissedilmeyecek bir şekilde onları çabucak yakalayıverir.?


?Fakat onları affediyor ve onlara rızık veriyor.?


?Onlar ise şirk koşmak ve inkar etmek sûretiyle O'na eziyet ediyorlar.?


Şeyh Abdurrahman es-Sa'dî, bu beyitleri açıklama mahiyetinde şöyle der: Yüce
Allah'ın isimlerinden birisi de;

?es-Sabbûr?(=çok
sabırlı)dur.

الصَّبُّورُ


?es-Sabbûr?
kelimesi,

صَابِرَ


?Sâbire?
kelimesinden mübalağadır.


Sabrın manası ise şudur: Nefsi, hoş görülmeyen şeylere hapsetmektir. Sabrın
zıddı ise, sabırsızlıktır. Sabır kelimesi, Allah hakkında kullanıldığı zaman
manası; yüce Allah'ın, düşmanlarının; kendisine sövmesi, yalanlaması,
peygamberlerini yalanlaması, âyetlerini yalanlama hususunda onlara ısrarlı
davranmaları, dini ve şeriatı ile ilgili hususlarda, gazabını gerektiren şuçları
işlemelerine rağmen onlara azap etmede acele davranmaması, onlara karşı
nimetlerini peşpeşe getirmeye devam etmesi ve rızkının geri kalanını da onlara
bol bol vermesidir.


Yüce Allah'ın sabrı, en mükemmel olan sabırdır. Çünkü O'nun sabrı; kudretinin,
ganiyy (=hiçbir şeye muhtaç/zengin) olmasının, rahmetinin ve ihsanının
kemalindendir.


Müellif İbn Kayyim, bu yüce ismi, Resulullah (s.a.v)'den gelen şu sahih hadisle
açıklamıştır:


مَا أَحَدٌ أَصْبَرُ عَلَى أَذًى سَمِعَهُ مِنَ اللَّهِ يَجْعَلُونَ لَهُ
الْوَلَدَ, وَهُوَ يُعَافِيهِمْ وَيَرْزُقُهُمْ


?İşittiği ezaya Allah'tan daha sabırlı hiçbir kimse yoktur. Çünkü O'na çocuk
isnad ederler. O ise, bu kimselere afiyet veriyor ve rızık veriyor.?[18]


Yine bu husus,

?Sahîh?te,
yüce Allahı şu kudsi hadisinde şöyle geçmektedir:


كَذَّبَنِي ابْنُ آدَمَ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ ذَلِكَ وَشَتَمَنِي وَلَمْ يَكُنْ لَهُ
ذَلِكَ فَأَمَّا تَكْذِيبُهُ إِيَّايَ فَقَوْلُهُ لَنْ يُعِيدَنِي كَمَا بَدَأَنِي
وَلَيْسَ أَوَّلُ الْخَلْقِ بِأَهْوَنَ عَلَيَّ مِنْ إِعَادَتِهِ وَأَمَّا شَتْمُهُ
إِيَّايَ فَقَوْلُهُ اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا وَأَنَا الْأَحَدُ الصَّمَدُ لَمْ
أَلِدْ وَلَمْ أُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لِي كُفْئًا أَحَدٌ


?Adem oğlu, beni yalanlıyor. Bu, ona yakışmaz. Adem oğlu, bana uygun olmayan
sözler sarfediyor. Bu, ona yakışmaz. Onun beni yalanlaması, ?beni ilk yarattığı
gibi yeniden yaratamayacak' demesidir. Halbuki bana, ilk yaratmak, yeniden
yaratmaktan daha kolaydır. Onun bana uygun olmayan sözler sarfetmesi ise, ?Allah
çocuk edinmiştir' demesidir. Halbuki ben, tekim. Samedim (=hiçbir şeye muhtaç
değilim). Doğurmadım. Doğurulmadım. Hiçbir kimse, bana denk değildir.?[19]


İşte bundan dolayıdır ki, yüce Allah,

?es-Sabbûr?dur.
Dolayısıyla kullarından sabredenleri sever. Her türlü işlerinde onlara yardım
eder. Onların mükafatını hesapsız bir şekilde bol bol verir.[20]





* * *







[1]

?es-Sabûr?
ismi, her ne kadar Kur'an'da bu kalıpla geçmiyorsa da, Allah'ın bu vasfını
ifade eden 70'den fazla âyet vardır. (ç)




[2]
Buhârî, Edeb

71,
Tevhid

3;
Müslim, Munafikîn

49
(2804);
Ahmed b. Hanbel,

4/395,


401,


405
(ç)




[3]
Sabır ismi, Allah'a izafe edildiğinde, O'nun, kendisine isyan edenleri
cezalandırmada aceleci davranmadığını, bu tür insanlara mühlet verdiğini,
kullarının bir bir türlü edep ve saygı dışı davranışlarını görüp durduğu,
onları bir nada cezalandırmaya kudreti bulunduğu halde bunu erteleyişini
ifade eder.


Bu isim kula izafe edildiğinde ise; Allah'ın
emirlerini yerine getirmek, aklın ve dinin hoş görmediği ve nefsin meşrû
olmayan istek ve arzularına mukavemet edebilmek, hayatta elde olmadan başa
gelen ve insana büyük elem ve keder veren bela ve musîbetlere karşı
koyabilmek ve bunların üstesinden gelebilmek için sabırlı olmak ve
sabretmeye alışmak lazımdır.

Sabır,
insan tabiatına aykırı olan zorunlu hallere uymak ve güçlüklere karşı koymak
demektir. Sabrın gâyesi, beklenmedik olaylar, içine düşülen güçlükler
karşısında tedirgin olmamak, paniğe kapılmamak ve tahammül göstermektir.
Allah Teâlâ sabredenlere mükâfatını hesapsızca vereceğini müjdelemiş ve
onları övmüştür. (ç)




[4]
Ahzâb:

33/51




[5]
Nisâ:

4/12




[6]
Beyhakî, Şuabu'l-İmân,

1/327
(364)'de,
bu hadisi şu lafızla rivayet etmiştir:



حَمَلَةُ الْعَرْشِ يَتَجَاوَبُونَ بِصَوْت حَسَنٍ


رَخِيمٍ, يَقُولُ الأَرْبَعَةُ: سُبْحَانَكَ وَبِحَمْدِكَ عَلَى حِلْمِكَ
بَعْدَ عِلْمِكَ. وَيَقُولُ الأَرْبَعَةُ الآخَرُونَ: سُبْحَانَكَ وَبِحَمْدِكَ
عَلَى عَفْوِكَ بَعْدَ قُدْرَتِكَ
?Arşın
taşıyıcıları, güzel ve nameli bir ses(i duyup buna) cevap şöyle
vermişlerdir. (Bunlardan) dördü: ?İlminden sonra hilmine göre seni (noksan
sıfatlardan) tenzih ederiz ve sana hamd ederiz' der. Diğer dördü de:
?Kudretinden sonra affına göre seni (noksan sıfatlardan) tenzih ederiz ve
sana hamd ederiz' der.?

Suyûtî,
Dürrü'l-Mensûr,

7/274'de
bu rivâyeti; İbnü'l-Münzir, Ebû'ş-Şeyh ile Beyhakî'ye dayandırmıştır. Hadis,
mevkuftur. Çünkü hadis, Harun b. Ruâb'dan gelmektedir. Bu şahıs, sika ve
abid bir kimsedir. Bu kişi için b.k.z: Takrîbu't-Tehzîb,

2/311






[7]

?Azîm ve ?Halîm' olan Allah'tan başka ilah yoktur. Yüce Arş'ın sahibi olan
Allah'tan başka ilah yoktur. Göklerin Rabbi ve yeryüzünün Rabbi olan
Allah'tan başka ilah yoktur. Değerli Arş'ın sahibi olan Allah'tan başka ilah
yoktur.?
Buhârî, Deavat

27;
Müslim, Zikir

83
(2730);
Tirmizî, Deavat

40
(ç)




[8]
Allah'ın isimlerinden olan
?es-Sabbûr?
ismi, bu kalıbıyla Kur'an'da geçmemektedir. Fakat sabır kelimesinin
türevleri, Kur'an'ın 70'den fazla yerinde geçmektedir. (ç)




[9]
Bakara:

2/153




[10]
Bu hadis, İbn Ebi'd-Dünyâ'nın, Kitâbu'l-Evliyâ, (1)
ve Hilyetu'l-Evliyâ,

8/319'da
rivayet ettiği hadisin bir parçasıdır. İbn Ebi'd-Dünya hadisi rivayet
ettikten sonra şöyle der: Bu hadis, Enes yolundan garibtir.?

Ayrıca
bu hadisi, Taberânî, İbn Merdeveyh, Hakîm, İbn Asâkir, İbn Receğ el-Hanbelî,
Câmiu'l-Ulûm ve'l-Hikem, s. 338'de, Alauddin el-Hindî el-Muttekî ise
Kenzu'l-Ummâl, (1160)'da
rivayet etmiştir.

Bu
hadisi senedinde, Hasen b. Yahya el-Huşenî vardır. Bu kişi, Sadûk'tur ve
hatası çok olan bir şahıstır. (Takrîbu't-Tehzîb,

1/172).
Seneddeki, Sadeka ed-Dımeşkî ise zayıf bir kimsedir (Takrîbu't-Tehzîb,


1/366).
Heysemî'de, senedde yer alan Hişâm el-Kinânî'nin bilinmeyen bir kimse
olduğunu belirtmiştir (Câmiu'l-Ulûm ve'l-Hikem, s.

338).






[11]
İslam alimleri, ?Allah ile beraber olan sabır? ile ?Allah için olan
sabır?dan hangisinin daha mükemmel olduğu ve aralarında hangi farklılıklar
olduğu hususunda çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Müllif İbn Kayyim,
burada, bu iki sabır arasındaki farkı anlatmaya çalışmaktadır. (ç)




[12]
Ankebût:

29/69




[13]
Hac:

22/78




[14]
Tirmizî, Tefsiru Sure-i Âl-i İmrân (3010);
Hâkim, Müstedrek,

3/204;
İbn Hacer, Fethu'l-Bârî,

6/32.
Tirmizî, bu hadisin, hasen-garip olduğunu, Hâkim'de sahih olduğunu
söylemiştir.





[15]
Tirmizî, Sıfatu'l-Kıyamet

34;
İbn Mâce, Mukaddime

11;
Ahmed b. Hanbel,

3/120,


286






[16]
Müslim, İmare (1905);
Nesâî, Cihad

22;
Ahmed b. Hanbel,

2/322




[17]
Uddetu's-Sâbirîn, s.

274




[18]
Buhârî, Edeb

71,
Tevhid

3;
Müslim, Munafikîn

49
(2804);
Ahmed b. Hanbel,

4/395,


401,


405
(ç)




[19]
Buhârî, Tefsiru Sure-i İhlas

1;
Bed'u'l-Halk

1;
Nesâî, Cenaiz

117
(ç)




[20]
Şerhu'l-Kasîdeti'n-Nûniyye, s.

88

ESMAULLAHİ'L-HUSNA
ÇEVİRENİN ÖNSÖZÜ
KİTABI DERLEYENLERİN ÖNSÖZÜ
ALLAH'IN İSİMLERİNİN MANALARI HAKKINDA YAZILMIŞ ESERLER
İBN KAYYİM'İN ESMÂU'L-HÜSNÂ İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARI
İBN KAYYİM'İN BU KİTAPTAKİ METODU
KİTABIN İÇERİĞİ
BU KİTABIN ASLI
BU KİTAPTA YAPTIĞIMIZ UYGULAMA
YÜCE ALLAH'IN İSİMLERİNİ VE SIFATLARINI TANIMAK
Sıfatların Delillerinin, Kur'ân'dan ve Sünnet'ten Olması  
Allah'ın İsimlerini ve Sıfatlarını Bilmenin, İlimlerin En Yücesi Olması  
Yüce Sıfatlara İmanın, İslâm'ın Esaslarından Olması  
YÜCE ALLAH'IN EN GÜZEL İSİMLERİNİN ASILLARI
Bütün Peygamberlerin, Akidenin Esasları Üzerinde İttifak Etmesi
İsimlere ve Sıfatlara Bakış Açısı  
ESMÂU'L-HÜSNÂ'NIN GEREKTİRDİKLERİ
Güzel Teklifde, Emirde ve Nehiydeki İki Yol
Yüce Allah'ın İsimlerinin, İfade Ettiği Manayı ve Bağlantı Kurduğu Şeyleri Gerektirmesi
Esmâu'l-Hüsnâ ile Yüce Allah'ı Övmenin Üslubu
ESMÂU'L-HÜSNÂ İLE TEVESSÜL
5. ESMÂU'L-HÜSNÂ'YI KORUMADA EDEB  
ESMÂU'L-HÜSNÂ'YI KÖTÜLÜKTEN TENZİH ETMEK  
Rasulullah (s.a.v.)'in ?Kötülük Sana ulaşamaz? Sözünün Manası
YÜCE ALLAH'IN, EN GÜZEL İSİMLERİYLE VE YÜCE SIFATLARIYLA TECELLÎ ETMESİ
ESMÂU'L-HÜSNÂ'NIN, YÜCE ALLAH'IN ZATINA VE BİRLİĞİNE DELALET ETMESİ
Esmâu'l-Hüsnâ'nın, Yüce Allah'ın Hikmetine ve Kudretine Delalet Etmesi         
AHKÂM ÂYETLERİ VE YÜCE ALLAH'IN SIFATLARIYLA İLGİLİ ÂYETLER
YÜCE ALLAH'IN SIFATLARI HAKKINDAKİ ÂYETLERDE TE'VİLİN OLMAMASI
YÜCE ALLAH'IN ZATI, SIFATLARI VE İSİMLERİ HAKKINDA BAHİS
ESMÂU'L-HÜSNÂ VE  ESMÂU'L-HÜSNÂ'DAN SELBİN NEFYEDİLMESİ
ALLAH
er-RAHMÂN - er-RAHÎM
el-MELİK - el-HAKK
el-KUDDÛS
es-SELÂM
el-CEBBÂR - el-MÜTEKEBBİR
el-BASÎR
el-AZÎZ
el-HÂKİM - el-ALÎM - el-ALLÂM
es-SEMÎ'  -  el-BASÎR 
el-ADL
el-LATÎF
el-HALÎM - el-AFUVV
eş-ŞÂKİR - eş-ŞEKÛR
el-ALİYY
el-KEBÎR - el-MÜTEKEBBİR
el-HAFÎZ
er-RAKÎB - eş-ŞEHÎD
el-HAMÎD - el-MECÎD
el-VEDÛD - eş-ŞEKÛR
el-HAYY  -  el-KAYYÛM
el-VÂHİD ?  el-AHAD
es-SAMED
el-GANİYY - el-KERÎM
es-SABÛR
el-CEMÎL
er-REFÎK
el-MUĞÎS
İSİM VE MÜSEMMÂ (=İSMİN İFADE ETTİĞİ MANA) İsimlerin, İfade Ettiği Manalar (=Müsemmâ) İçin Çeşitli Kalıplar İçermesi
İsmin, İfade Ettiği Manayı (=Müsemmayı) Gerektirmesi  
Yüce Allah'ın Sıfatlarının, İsminin (İhtiva Ettiği) Mananın İçinde Olması
Yüce Allah'ın Kelamının, İsminin (İhtiva Ettiği) Mananın İçinde Olması
Allah'ın Güzel İsimleri Hakkındaki Eşanlamlılık ve Farklılıklar
En Üstün Sıfatları Tanıma
SIFATLARI VE NA'TLARI TANIMA Sıfat ve Na't Arasında Üç Yönden Fark Olması
?Allah? İsminin Kökeni
?Allah? İsminin Etimolojisi
?Subhâneke Allahümme? Kelimesinin Anlamı
Duanın Kısımları
?Tebâreke? (=Yüceler Yücesi) Kelimesinin Anlamı
Allah'ın, Kemâl Sıfatları ile Celal Na'tlarının Çok Olması
Yüce Allah'ın, ?Şüphesiz ki, Rabb'im dosdoğru bir yol üzerindedir? (Hûd 11/56) Sözünün Anlamı
Bazı Âyetlerde Geçen (=yakın) Kelimesinin Anlamının Açıklanması
Yüce Allah'ın ?O, her an yaratma halindedir? Sözünün Anlamı
Yüce Allah'ın  ?De ki Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Onlar, ne zaman yeniden diriltileceklerini bilmezler? Sözünün Anlamı
İBN KAYYİM'İN, KİTABI HAZIRLAYANLARIN VE TERCÜME EDENLERİN BAŞVURDUĞU KAYNAKLAR