Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Doğum Kontrolü .

Doğum Kontrolü



Doğum Kontrolü



Doğumun kontrol altına alınması, nüfusun
çoğalmasının sınırlandırılması, istenmeyen gebeliğin önlenmesi amacıyla
uygulanan ve siyasî, iktisadî, demografik, tıbbî, ahlâkî, sosyal ve dinî yönleri
bulunan bir kavram. Âile plânlaması, nüfus plânlaması gibi yaygın
adlandırmalarla yapılan doğum kontrolü, eski çağlardan beri uygulanmasına
rağmen, esas olarak ondokuzuncu yüzyılda Batı Avrupa'da doktrin olarak ortaya
atılmış ve hızla bütün dünyaya yayılmıştır. En eski eserlerde bile bu konuya
dair bilgiler bulunmaktadır. Tarih boyunca hangi millet veya dinden olursa olsun
insanlar, "gebeliği önleme metodları" üzerinde durmuşlardır. Ancak yirminci
yüzyılda dînî ve ahlâkî bakış açılarının değişmesi, ve teknolojinin ilerlemesi
sayesinde, doğum kontrol yöntemleri ve araçları bütün kitlelere yaygın bir
hareket haline gelmiş; serî ve çok sayıdaki doğum kontrol aracı üretimi ve
bunların serbestçe satılması ve alınması, koruyucu hekimliğin gelişmesi, doğum
kontrol ilâçlarının çoğalmasıyla, bu hareket geniş çapta uygulanır olmuştur.

İngiliz iktisat profesörü ve Anglikan rahibi
Thomas Robert Malthus (1766-1834) 1803'te yayımladığı, "Nüfusun Toplumun
Gelecekteki Gelişmesi Üstündeki Etkileri Konusunda Deneme" adlı eserinde; kıt
kaynaklarla, sınırsız ve artan nüfusun ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağını
düşünerek, insan nüfusunun artmasıyla kaynakların tükenebileceğini, bunu önlemek
için çoğalmayı geçim kaynaklarına göre ayarlamak gerektiğini ve doğumu teşvik
edici bütün tedbirlerden kaçınmak ve "fakirler yasası''nı ortadan kaldırmak
gerektiğini ileri sürdü ve cinsel perhizle doğum kontrolünü başlattı. O'na göre
bu yasa, "bir başak veren toprağı iki başak verir duruma getirmeden" halkı
çoğalmamaya teşvik ediyordu. Nüfus artışının işsizlik, düşük ücret, yani
yoksulluk demek olduğunu fakirler öğrenmeliydi. Malthus'un bu fikirleri, kitabı
yayınlandığı yıllarda rağbet görmesine rağmen, teoride kalmıştır. Ancak daha
sonraları Yeni Malthusçuluk veya Malthusçuluk adı verilen doktrin ile bu teori,
sadece cinsel istekleri önlemeyi öğütleyen bir teori olmaktan çıkarak, gebeliği
önleyici tedbirler üzerinde durdu ve giderek uygulanır oldu. "Doğumun isteyerek
kontrol altına alınması" diye tanımlanan Malthusçu doktrin, uzun süre ahlâka
aykırı ve hatta şeytanca bir öğreti gözüyle bakılmasına ve tabiata aykırı olduğu
öne sürülerek tanrı tanımazlarca da kötülenmesine, hayli gürültü koparan Annie
Besant davasına (1877) rağmen, sonunda İngiltere'de kesin olarak kabul
edilmiştir. Bu akım, özellikle dinlerin büyük tepkisine yol açtı. En sert
şekilde Katolikler ve Komünistlerce eleştirildi. Papalar ve rahipler, doğum
kontrolünü Allah'ın işine karışmak şeklinde değerlendirdiler. Komünistler de,
zenginlerin, servetlerini paylaşmamak için nüfusun çoğalmasını istemediklerinden
bu hareketi başlattıklarını söylediler. 1798'de Amsterdam'da ilk klinik açıldı.
Sonra bu hareket Birleşik Amerika'da genişleyerek yayıldı. İlk doğum klinikleri
burada açıldı. (1916) Gebeliği önleyici her türlü tedbir ahlâki sayıldı. Bu
hareket de giderek dînle ilgisiz bir alan oluşturdu.

Çeşitli doğum kontrol yöntemleri gelişip
yaygınlaşmadan önce dinlerde "azl" metoduyla gebeliği önleme bilinmekteydi.
Yahudiler ve hristiyanlar ve sonra da müslümanlar, istenmeyen gebeliklerin
önlenmesinde azl metodunu uyguluyorlardı. Doğu dinlerinde de azl metodu
uygulanıyordu. (Encyclopedia Britannica, "Birth control", III, 705; Moye W.
Freymann, Encyclopedia Americana, "Birth control", mad., IV/4-7; Eski Ahit,
Tekvin, 22/15-17; Ebu'l-Ala Mevdudi, İslâm Nazarında Doğum Kontrolü, İstanbul
1967; M. Esad Kılıçer, "İslâm'da Âile Planlaması", A.Ü.İ.F. Dergisi XXIV, Ankara
1981, 494 vd.; Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, İstanbul 1983,
176-178).

Türkiye'de 1967'de çıkarılan Nüfus Planlaması
Hakkında Kanun'a göre "nüfus planlaması, fertlerin istedikleri sayıda ve
istedikleri zaman çocuk sahibi olmaları" şeklinde tarif edilmiştir. Bu husûsun
gebeliği önleyici tedbirlerle sağlanacağını belirten kanun maddesi, tıbbî
zaruretler dışında gebeliğin sona erdirilemeyeceğini hükme bağlamıştır. Nüfus
planlaması, fertlerin arzularına, karı-koca arasındaki anlayışa bırakılmıştır.
Yine de devlet, sağlık ve nüfus siyasetiyle, koruyucu hekimliğin
yaygınlaştırılması ve kürtajın serbest bırakılmasıyla, doğum kontrolü konusunda
çok ileri kararlar almış, hatta kürtaj meselesi ABD ve Batı ülkelerinde dahi
hâlâ yoğun olarak tartışma konusu olmasına rağmen bizde hemen uygulamaya
konularak bu konularda zaten yeterince cahil ve bilgisiz olan halkın yanlış
yönlere sürüklenmesine sebep olunmuştur. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım
Fonu (UNİCEF), Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) ve diğer çeşitli bakanlık ve
üniversite araştırma ve raporlarında özellikle geri kalmış ülkelerde fakir anne
adayı kadınların ve bebek ölümleri oranının çok yüksek olduğu tespit edilmiştir.
Yine, kürtaj dolayısıyla: ölen, sakat kalan kadınlar da önemli bir yekün teşkil
etmektedir. Tıbbi kontrol, beslenme yetersizliği, işsizlik gibi sebepler âile
plânlaması ihtiyacını karşılamadığı halde, annelerin, cahilce yollarla, zararlı
ve ilkel usullerle doğum kontrolü uyguladıkları, her yıl yarım milyon kadının
öldüğü ve bir milyon civarında çocuğun annesiz kaldığı belirtilmiştir. Geri
ülkelerin fakir sınıflarında cinsellik, gebelik, gebelik süresince nasıl hareket
edileceğine dair çok eksik ve yanlış bilgilenme vardır. Gebe kadınlar yeterince
beslenmemekte ve ağır işlerde çalıştırılmaktadır. Ardı ardına doğum yapılarak
toparlanmasına fırsat verilmemekte veya çok küçük yaşlarda gebe kalınmakta;
yine, çocuk aldırmanın mubahlaştırılması sonucu fuhuşta artışlar olmaktadır. Öte
yandan, her yıl yüzlerce sahipsiz çocuğun sokağa terkedildiği görülmektedir.

İslâm dini, kürtajı kesinlikle cinâyet olarak
kabul etmiştir. Aynı şekilde, insana zarar verici her çeşit tıbbî müdahaleyi,
kısırlaştırmayı doğum kontrolünün dışarıdan zorla yaptırılmasını da
yasaklamıştır. Doğum kontrolü uygulanmasının çeşitli sebepleri vardır:

1. Güvenlik endişesi, gelecek korkusu, açlık ve
yoksulluk sorunu.

2. Devletin, nüfusun artması veya azalması
üzerine, doğumları teşviki veya sınırlandırılmasını sağlaması.

3. İstenmeyen gebelikler.

4. Doğumu mümkün en iyi şartlara ertelemek
arzusu.

5. Çok çocuğun rahat yaşamayı engelleyeceği,
ancak ekonomik yönden rahatladıktan sonra çok çocuk yapmayı istemek.

6. Hastalıklar Hastalıkların çocuğa da geçeceği
düşüncesi. AIDS, Verem vs.

7. Câriyenin çocuğu olursa, azad edileceği yani
satılamaması düşüncesi. (Bu sebep, İslâm hukukunun uygulandığı zamanlarda
geçerlidir.)

8. Fazla çocuğun, ibâdete ve ilme engel olacağı
fikri.

9. Yeni bir gebeliğin kadın için tehlikeli
olması veya memedeki çocuğuna zarar verme durumu. İslâmî anlayışa göre,
zaruretler ve hastalıklar dışındaki diğer sebepler anlamsız bulunmaktadır.

Çeşitli doğum kontrol yolları ve araçları
bulunmaktadır, ancak bunların birçoğu kesin olarak gebeliği önlememektedir:

1. Azl, yani erkeğin, cinsî ilişkiyi yarıda
kesmesi.

2. Ritm (takvim) usûlü. Bu usulde, kadının
doğurgan olmadığı tehlikesiz dönemlerinde cima yapılması gerekmektedir.

3. Ağızdan alınan ilaçlar. Bunların çeşitli yan
etkileri vardır.

4. Prezervatif (kondom, kaput).
Spermatozoidlerin dölyatağı boşluğuna inmesini önlemek içindir. Aynı zamanda son
yıllarda resmen propagandası yapılmış ve çağın en korkunç hastalığı olan AIDS'e
karşı en iyi korunma aracı olarak sunulmuştur. Ayrıca kadın kondomları da
vardır.

5. Rahim içine konulan aygıtlar. Diyafram,
kremler, süpozituarlar, tamponlar, spiraller.

6. Kürtaj.

7. Kısırlaştırma. 8. Lavaj. 9. Laparoskopi.

Başta azl olmak üzere, bütün bu doğum kontrol
araçlarının çeşitli yan tesirleri ve tehlikeleri mevcut bulunmaktadır. Hepsi de
fıtrata ters olup, doğal birleşmeyi engellemektedir. Bunlar, orgazmı (doyumu)
önlemekte, psikolojik sinirsel rahatsızlıklara yol açmakta, imtizaçsızlığa sebep
olmakta ve bunalım çıkarmaktadır.

Bunlar, kadının isteği dışında yapıldığında onun
çocuk. sahibi olmasını engellemekte ve tatminsizliğe neden olmakta; nasıl olsa
çocuk olmayacak fikri yaygınlaşarak kadını fuhşa teşvik etmektedir.

İslâm dininde "azl" vasıtası ile doğum kontrolü
meselesinde dört büyük imam, cevaz yanlısıdırlar. Yine de fukaha arasında azl
meselesi ihtilâflıdır. Çeşitli mezheplerde azl için mekruh, câiz, mubah, helâla
yakın mekruh, haram gibi hükümler verilmiştir. Kürtaj ve çocuk düşürmek cinayet
olarak görülmüş; ancak gebeliğin ilk yüzyirmi günü içerisinde, cenin henüz canlı
bir varlık haline gelmeden çocuğun düşürülebileceğini de câiz görmüşlerdir. (İbn
Âbidin, Terc. A. Davudoğlu, İstanbul 1983, VI 32 vd.; Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve
Ehliyet, İstanbul 1985, 116; Melâhat Aktaş, İslâm Toplumunda ve Çağımızda Kadın,
İstanbul 1982, 67)

Azl (kesik cima, meninin kadından
uzaklaştırılması), hakkında Kur'ân-ı Kerim'de bir beyan yoktur. Hz. Peygamber
(s.a.s.)'den bize gelen rivayetlerde de azl konusunda O'nun açık bir yasaklaması
bulunmamaktadır. Bu sebeple azli, cumhur, mubah olarak görmüştür. Azli mubah
görenler onu, zarûrî hallerde câiz bulmuşlardır. Azle karşı olan alimler ise,
ashâbın çoğunluğunun ve bizzat Peygamber'in azle karşı olduğunu, Peygamber'in
azl konusunda soru soranlara "isterseniz yapmayın" demesinin yasaklamaya
daha yakın olduğunu söylemişlerdir. Kıyas yoluyla bazı ulemâ da doğum kontrolü
için şunları söylemiştir: Gazâlî, "Azl, nikâhı terketmek gibidir" der. (Gazâlî,
İhyâu Ulûmid-Din, II, 41 vd.) Caferiye mezhebi, çocuğun millet ve ana-babanın
ortak bir malı olduğunu belirtmiş zarûret sebebiyle doğum kontrolünde azl yolunu
câiz görmüştür. Dürzîler, âilelerin özellikle fakirlerin az sayıda çocuk sahibi
olmalarının iyilik ve takvaya daha yakın olduğunu söylemişlerdir. İbn Kudâme,
azlin mekruh olduğunu, onun darü'l-harb'te câiz olacağını belirtir. İmam Nevevî
de, azli ved'e benzeterek, mekruh olduğunu söyler. İbn Hazm da aynı görüştedir.


Mevdûdi doğum kontrolünün İslâm'la
bağdaşmadığını savunur. O, doğum kontrolünün ümmet çapında bir hareket
olmadığını; birkaç sahabînin bu yola başvurduğunu; büyük çapta bir hareket
olsaydı Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bunu yasaklamış olacağını belirterek, ancak
zarûrî hallerde, kadının gebe kalmasının onun ölümüne yol açması ihtimali veya
memedeki çocuğun ardından hemen ikinci bir doğumun memedeki çocuğa zarar vermesi
durumu gibi zarûret(erde tedbir alınabileceğini söylemektedir. (Mevdûdî, İslâm
Nazarında Doğum Kontrolü, İstanbul 1967) O, fakirlikten dolayı âilelerin
çocuktan kaçınmalarını suç olarak telâkkî eder. Delîl olarak; "Fakirlik
korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyiniz. Sizi de onları da biz besliyoruz. Onları
öldürmeniz büyük günahtır.? (17/İsrâ, 31) âyetini getirir ve En'âm sûresinin
140. âyetine dayanarak helâli haramlaştırmamak gerektiğini söyler Mevdûdî, doğum
kontrolün,ün İslâm'ın temel ilkelerine ve özüne aykırı olduğunu, bunun nüfus
azalması ve fuhşa teşvik yolu olduğunu da belirtmektedir. T.C. Diyanet İşleri
Başkanlığı, devletin resmi politikasına uydurmak maksadıyla 1960'da başkan Ömer
Nasuhi Bilmen'in uygun bulmasıyla "ilkaha mâni tedbir almakta kadının rızası
şart olup, zaman gereği çocuğun kötü yetişeceği, harp veya seferde bulunulması
ve benzer sebeplerle bu şartın da sâkıt olacağı ve dolayısıyla azlin, bir kısım
ashab ve ulemânın kerih görmelerine rağmen, yine bir kısım ashab ve cumhûr-ı
ulemâca câiz görüldüğünü" savunmuştur. Çeşitli fetvâlarda, ulemâ, zarûret yoksa
herhangi bir şekilde gebeliği önlemenin câiz olmadığını, ancak tehlikeli
hallerde azlin de, ilaç almanın da câiz olduğunu söylemiştir. Ancak hiçbir zaman
"devamlı doğum kontrolü"nden yana olunmamıştır. Hz. Peygamber'in "Azl yapılsa
da, yapılmasa da; Allah'ın dilediği her canlının kıyâmete kadar dünyaya
geleceğini" söylemesini (Buhârî, Nikâh 42; Müslîm, Nikâh 1438; Nesâî, Nikâh
107/6; Ebû Dâvud, Azil, 2170-2173; Tirmizî, Bâbu Kerâhiyeti'l-Azli, 1138) kaynak
olarak alan ve doğum kontrolüne istisnai hallerde cevaz veren İslâm ulemâsı,
genel olarak şu delillerle doğum kontrolüne karşı çıkmaktadırlar: Fakirlik
korkusu için: Allah, kadınları sadece hoşça vakit geçirmek için yaratmamıştır.
Kadınla erkek arasındaki ilişki, tarla ile çiftçi arasındaki ilişki kadar
ciddîdir. Çiftçi tarlasına sadece hoşlandığı için değil, onu ekmek ve ürün almak
için gider. Aynı şekilde bir erkeğin de karısına çocuk üretmek amacıyla
yaklaşması gereklidir. Bu, sünnettir ve çocuk, âilenin esas amacıdır. Allah,
"Kadınlar sizin tarlanızdır, o halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın."
(2/Bakara, 223) buyurur. (Ebû'l-Âlâ Mevdûdi, Tefhimû'l-Kur'ân, İstanbul 1986, I,
151). Rızık korkusu, basit bir iddiadır. Allah, milyonlarca canlının rızkını
vermektedir; O, Hâlik ve Rezzâk'tır. İnsan, Allah'ın denge ve düzenine, açlık
korkusuyla müdahale etmemeli, fıtrî yapıyı, tabiî cinsî yakınlaşma yolunu ve
çocuk edinme nimetini kendine kapamamalıdır. Özellikle, kısırlaştırma kesinlikle
düşünülmemelidir. Allah'ın yarattığını değiştirenler müslüman olamaz (4/Nisâ,
119). Ancak Allah dilediğini kısır kılar (42/Şûrâ, 49-50). Fazla çocuk
istenmemesi gerekçesini de İmam Şâfiî şöyle tenkid etmiştir: Allah Teâlâ'nın
Nisâ sûresinde "Aralarında adâlet yapamamaktan korkarsanız. bir kadınla
yetininiz" şeklindeki beyanı, fazla çocuk olup, âile efradınız ve sıkıntınız
artmasın anlamındadır.

İslâm Peygamberi (s.a.s.), ümmetinin çokluğuyla
övüneceğini, doğurgan kadınlarla evlenmelerini ve sünnetinden yüz çevirenlerin
müslüman olmadıklarını, ümmetine öğütlemiştir (İbn Mâce, I, 592). Doğum, bebeğin
dünyaya gelişi, olağanüstü bir olaydır. Âyetlerde buyrulduğu üzere herşey bir
ölçüye göredir, ve insan dokuz ay ana karnında ve memede bu evreyi geçirir
(31/Lokman, 14).

Hz. Peygamber sevdiklerine "mal ve evlât
bolluğu" için duâ ederdi Amellerde esas Allah rızasıdır. Birşey ya helâldir, ya
haramdır. Evliliğin iki ana hikmeti vardır: fıtraten kadın ve erkek olarak
yaratılmış iki karşı cinsin birbirini tatmini ve bu yolla neslin devamı. Zaten
insanlar her ne yapsalar, "....O'nun bilgisi olmadıkça ne meyveler
kabuklarından çıkar, ne bir dişi gebe kalır ve ne de doğurur." (41/Fussilet,
47) şeklindeki İlâhî hükümden uzak değildirler. İnsanlar kendi kendilerine azab
ve zulüm ederler. Meni rahme boşaltılsa bile bazen çocuk olmaz; meniyi rahimden
kaçırmak isteyenin ise çocuğu olabilir. Bu, eninde sonunda Allah'ın kudretinde
olan bir olgudur. Doğal cinsî yakınlaşmayı bozmayan müslüman, çocuk talep etme
niyeti ve eylemi ile ayrıca sevap da kazanmakta; oysa doğum kontrolü yapan, en
azından bir sevaptan mahrum olmaktadır. Doğum kontrolü yapanlar, fıtrî yapıyı
bozmakta, değiştirmekte, iptal etmektedir ki; eğer zarureti yoksa bu, açıkça
sünnete karşı gelmek anlamını da taşımaktadır. Kaldı ki, Rasûlullah, "Nikâh
benim sünnetimdir; kim benim sünnetimi yerine getirmezse, benden değildir.
Evlenin; zira ben diğer ümmetlere sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." (bu
hadisi değişik lâfızlarla Buharî, Müslim, Ahmed b. Hanbel, Taberani, Hakim ve
Beyhaki, İbn Mace kitaplarında yazmışlardır.) Evlenme, bir ibâdet, bir sünnet
olduğuna göre; Şeriata bir bütün olarak bakıldığında, evlenmiş olanların, doğum
kontrolü yapmaları bekârlığın bir başka türü, veya sünnete karşı çıkış olarak
değerlendirilmektedir. İster ana rahmine çocuk düşmesini engellemek, isterse
rahimde teşekkül etmiş cenînin yaşamasına mani olmak olsun, her ikisinde de ana
amaç, istenmeyen bir gebelik veya istenmeyen bir çocuk ise, bunun çelişik, bir
müslümandan zaten beklenmeyecek bir hareket olduğu açıktır.

Hz. Peygamber, emzikli bir kadının yeniden gebe
kalmaması için onunla ilişkiyi ertelemek veya ilişkide kontrol uygulamak
konusunda da ümmetini serbest bırakmıştır. Gîle, Gayl, Gıyal şeklinde geçen
meselede, bugün tıp, memedeki çocuğun sütünün sonraki çocuk için zararlı
olduğunu söylemiştir. Ancak bu konuda, "Anneler çocuklarını iki bütün yıl
emzirirler. (Bu hüküm), emmeyi tamam yaptırmak isteyen(ler) içindir."
(2/Bakara, 233) şeklindeki Kur'ân âyetini, iki çocuk arasında iki yıl müddet
bırakılmalıdır şeklinde yorumlayanlar da olmuştur. Bu çevreler üst üste yapılan
doğumlarda gebe annenin çok yıprandığını, kendisini toparlayamadığını; memedeki
çocuğa gereken önem verilemeden diğer bir çocuğun ardından gelmesiyle, ek yardım
yollarından yararlanmayan çağdaş karıkocadan ibaret olan çekirdek âilenin,
ekonomik açıdan da çok zor durumlarda kaldığını; gelir düzeyi düşük bu
âilelerde, kadının, "çocuk üretim fabrikası" gibi ardı ardına çocuk doğurmasının
başka bir azab olduğunu ileri sürerler. Demek ki, her çocuk arasında en az iki
yıl bırakılmalıdır. Bu mesele her ne kadar erkek ile kadın arasında bir mesele
gibi görünüyorsa da; doğum kontrolü, yani çocuk yapmayı önleyici düşünce ve
uygulamalar, sosyal adâlet, İslâm ülkesi, çocukların bakım ve eğitimi, çevre
şartları gibi etkenlerle de yakından ilgilidir.

Sonuç olarak, "Allah'ın kaderi olmaksızın cinsî
münasebetin çocuğa götürmemesi veya çocuk olması mümkün olmadığına göre, korunma
niye?" diye düşünülsün; isterse doğum kontrolü yapan hakkında, "tarlayı
sürmekten yüz çevirdi, tohumunu zâyi etti, yaratılışı âtıl bıraktı, sünneti
terketti, zürriyetini kuruttu" tarzında hüküm verilsin; veya doğum kontrolü
kavramı, çağdaş bir zorunluluk ve dayatma şeklinde algılansın, bu kabul edilmesi
mümkün olmayan bir düşüncedir. Ama, İslâm'da doğum kontrolü konusu için ictihad
gereklidir. İsteyen müctehid azl veya başka yöntemlerle doğum kontrolü hakkında
câizdir veya değildir gibi ictihad edebilir. Bu da aslında İslâm devleti
âlimlerinin vereceği karara ve ictihada dayalı bir husustur. Çünkü gebeliğin
veya doğum kontrolünün sebep ve sonuçlarına katlanacak olan, âile fertleridir.
(3)

ÂİLE VE EŞLERİN GEÇİMİ
Âile; Anlam, Mâhiyet ve Önemi
Âile Bireyden Cemaate, Düzensizlikten Nizâma, Günahlardan İbâdete Geçiş .
Çocuk Cennet Kokusu, veya...
Âilede Haklar ve Görevler
a- Kadının Âiledeki Görevleri
Kocanın Âiledeki Görevleri
c- Ana Babanın Çocuklarına Karşı Görevleri (Çocuğun Ana Baba Üzerindeki Hakları) 1- Güzel isim
2- İyi terbiye
3- Evlendirme
4- Eşit muâmele
d- Çocukların Anne ve Babalarına Karşı Görevleri
e- Kardeşlerin birbirlerine karşı görevleri
Ana-Babanın En Büyük, En Kutsal Görevi Çocuklar, Çocuklar, Çocuklar!
Çocuk eğitiminde şu dört şeye özellikle dikkat edilmelidir
Kadının En Saygın, En Mübarek Konumu; Annelik
Gerçek Eğitim Yuvası Ev, Esas Öğretmen de Anne ve Babadır
Neler Yapılabilir? .
Kur'ân-ı Kerim'de Âile ve Eşlerin Geçimi
Hadis-i Şeriflerde Âile ve Eşlerin Geçimi
Âilede Sağlıklı İletişim ..
Varlığın Tanınması
Değer Duygusu
Emniyet/Güven Duygusu
Sorumluluk Duygusu
Paylaşma ve Dayanışma Duygusu
Mücâdele Duygusu
Mutluluk Duygusu
Ahlâkî Davranış ve Adâlet Duygusu
Saf ve Temiz Bir İman
Sağlıksız Kurallar Sağlıksız Âileyi Doğurur
Eşler Arası İlişki
İnsan-İnsan İlişkisi
Din Kardeşliği İlişkisi
Sevgili İlişkisi
Bedenî-Cinsî İlişki
Akrabâ İlişkisi
Dost İlişkisi
Arkadaş İlişkisi
Sırdaş İlişkisi
Yoldaş İlişkisi
Kader Birliği İlişkisi
Sağlıklı İletişim ..
1. Muhâtaba Saygı
2. Doğal Davranış
3. Empati
Âile Hayatı ile İlgili Haramlar Eşler Arasında İlişkide Haramlar a- Hayız ve lohusalık hallerinde birleşme
b- Kadınlara anüslerinden yaklaşma
c- Yatak odasında geçenleri başkalarına anlatma
d- Çocuk düşürmek ve kürtaj (çocuk aldırma)
e- Çocuğun haklarına riâyetsizlik
f- Ebeveynin haklarına riâyetsizlik
Doğum Kontrolü .
Düşük Yapma .
Kadın-Erkek İlişkileri ve Âilede Geçim .. Karı-koca haklarına riâyet
Geçimsizlik
Erkeğin Yöneticiliği ve Dövme Yetkisi
Meşrû Sebep
Cezânın Usûl ve Miktarı
Kadın-Erkek Eşitliği mi, Adâlet, Uyum ve Birbirini Tamamlama mı? .
Kadın-Erkek Farklılığı
Teaddüd-i Zevcât/Poligami
Birden çok Kadınla Evlenmenin Şartları
1- Eşler arasında adâletli davranmak.
2- Eşlerin geçimini sağlamaya gücü yetmek.
Çok evliliğe İslâm'ın izin vermesinin Hikmetleri
Genel sebepler
Özel sebepler
Kadınlarla; Özellikle Ev ve Çocuklar Konusunda İstişârenin Önemi
1- Kur'an'a Göre
2- Sünnete Göre
Sünnette Nazarî Beyan
Sünnette Fiilî Örnekler
Tefsirlerden İktibaslar
Sâliha/İyi Kadınlar
Özetlersek;
Kavvâm
Nüşûz
Âile ve Geç im Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar