Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Kadın-Erkek Farklılığı

Kadın

Kadın-Erkek
Farklılığı:


Yaratılışta, Allah'a kul olmada, sorumluluk
yüklenmede, yüklendiği sorumlulukları yaşama ve yaşatmada kadın ve erkek
arasında bir ayrımın yapılamayacağını biliyoruz. Ancak insanın kadın ya da erkek
olarak yaratılması, her birinin kendine has fiziksel ve ruhsal farklılıklarla
birbirinden ayrıldığını göstermektedir. Bu durumda zorunlu eşitliğin ötesinde,
birbirini tamamlayıcılık özelliğinin ele alınması ve bu anlamda erkek ve kadının
birbirine eşit olmadığının vurgulanması gerekmektedir. Bu farklılığın gözardı
edilmesi, hele bunun kadın hakkı ve özgürlüğü adına yapılması, öncelikle kadına
zulüm olacaktır. Çünkü eşitlik başka, adâlet başkadır. Kadınla erkek arasında
doğal farklılıkları görmezden gelerek yapılan bir eşitleme, kimlik bunalımına
neden olmaktadır.

Rabbimiz, insan soyunun devamı için farklı
fizyolojik özelliklerle donattığı kadın ve erkeği; birbirlerinde sükûn bulmaları
ve aralarında sevgi ve merhamete dayalı ilişkinin temellendirilmesi için âdeta
birbiriyle örtüşen bir kimlikle yaratmıştır. ?Kaynaşmanız, sükûnet ve tatmine
ermeniz için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp da aranızda sevgi ve
merhamet var etmesi de O'nun (varlığı ve birliğinin) delillerindendir. Doğrusu
bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.? (30/Rûm, 21). Fizyolojik
farklılıkların oluşturduğu bu tamamlanmışlık kadına; anneliği, anneliğe
hazırlayan biyolojik farklılıkları ve dış görünümünden kaynaklanan çekiciliği
tanırken, erkeğe; fizikî güç ve gücün hayata geçirilmesine imkân sağlayan
özellikleri tanımıştır. Kadının erkeğe oranla daha çekici olduğu gerçeğini
Kur'ân-ı Kerim belirtmiştir: ?Kadınlardan, oğullardan, yığın yığın
biriktirilmiş altın ve gümüşten, salma atlardan, sağmal hayvanlardan ve
ekinlerden gelen zevklere düşkünlük ve bağlılık insanlar için bezenip süslendi.
Bunlar, dünya hayatının metâıdır. Nihâyet varılacak güzel yer, Allah'ın
huzûrudur.? (3/Âl-i İmrân, 14)

Cennet tasvirlerinde kadının cinsel kimliğinin
kullanılması (44/Duhân, 53-54; 52/Tûr, 20; 55/Rahmân, 56; 56/Vâkıa, 35, 38),
Âl-i İmrân Sûresi, 14. âyette bahsedilen ?züyyine -süslendi-? ifâdesiyle
daha iyi anlaşılmaktadır. Bu âyetlerde kadının erkeğe sunulmasının temel nedeni
kadındaki bu câzibedir. Zâten bunun farkında olan kadınlar, insanlık tarihi
boyunca bu özelliklerini erkeklere karşı kullanmışlardır. Ancak, burada sorun,
kadının bu âyetlerde câzibesinin vurgulanmasıyla, onun onuruna bir eksiklik
gelip gelmeyeceğidir. Kanaatimizce âyetlerdeki tasvirler, kadının yaratılış
itibarıyla câzip kılınmışlığının anlatımıdır.

Cinsellik, hem kadın ve hem de erkek için
?...Onlar (Kadınlar) sizin için birer elbise, siz de onlar için birer
elbisesiniz..." (2/Bakara, 187) âyetinde görüldüğü gibi nikâh akdi
ile meşrûlaştırılmıştır. Bu noktada, salt kadın ya da erkeği öncelemekten öte
bir birliktelik, birbirleriyle huzura kavuşma ve aralarında sevgi ve merhametin
olduğu bir beraberlik (30/Rûm, 21) sözkonusudur. Ayrıca Kur'an toplumsal ahlâkı
da gözönünde bulundurarak kadının câzibesinin istismarını örtünme emri ile
engellemiştir. Hıristiyanlıkta görüldüğü gibi cinselliği lânetleme yerine
olumlarken, bir taraftan örtünme emredilmiş ve bir taraftan da cinslere irâde
eğitimi tavsiye edilmiştir (24/Nûr, 30-31). Ancak, şu tekrar vurgulanmalı ki;
kadın-erkek farklılığını birinin diğerine üstünlüğü olarak almak, üstünlüğü
takvâ çizgisinde değerlendiren İslâm'ı değil; maddeci görüşün güç anlayışını ön
plana çıkarmak olacaktır. (6)

İslâm, saâdet asrında, kadınlara yüzyıllardır
gasbedilen haklarını tam olarak vermiştir. İslâm öncesi kadın aleyhindeki
statüyü, yeni düzenlemelerle kadın lehinde değiştirmiştir. Bu düzenlemelerle
İslâm tarafından kadına temel insan hakları tanınmış, yaratılışının farklı
oluşundan ileri gelen farklı haklar ve sorumluluklar da akılcı ve gerçekçi bir
biçimde düzenlenmiş, böylece erkeklerle kadınlar arasında hak ve görevler
itibarıyla bulunması gereken dengeler âdil bir şekilde ve her iki tarafın
yararına olacak şekilde ortaya konmuştur.

Ancak, ayrıntılar itibarıyla sözkonusu durum, o
döneme ve o dönemde toplumda geçerli olan geleneklere ve görüşlere göredir. O
zaman, o bölgede ve o toplum için biçilen hak ve sorumluluklar elbisesi, başka
zaman ve mekânlarda ve farklı toplumlardaki kadına bol veya dar gelebilir.
Elbisenin kumaşı tarihe karışmış, modeli terkedilmiş olabilir. Bu takdirde
Kur'an ve Hadiste açık ve kesin biçimde ifâdesini bulan kadınla ilgili temel ve
genel esaslar korunarak kadın-erkek ilişkileri ve aralarındaki haklar ve
görevler dengesi gözden geçirilerek yeniden kurulabilir.

Sadece kadının değil; erkeğin de hakları ve
sorumlulukları (Kur'an ve Sünnet prensipleri doğrultusunda) yeni baştan ele
alınarak çağın gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına uygun hale getirilebilir.
Buna şiddetle ihtiyaç vardır. (Kadının tarihî süreç içinde ve genelde hâlâ devam
eden çok çeşitli zulümlerine keffâret şeklinde kadının lehine olumlu ayrıcalık
yapılarak) erkeğin hak ve görevlerini, âilenin yapısını dikkate alarak
kadınların haklarını geliştirmek ve genişletmek kaçınılmazdır.

Müslüman kadının sosyal durumunu belirlemede
başvurulan kaynak eserler olan fıkıh kitapları bazı konularda kadınlara
gerçekten mâkul ve faydalı haklar tanımıştır. Bu takdir edilecek bir husustur.
Ancak, bazı yerlerde de kadın haklarını ve özgürlüğünü (fitne endişesi ve sedd-i
zerâi gerekçesi ve ataerkil örf-âdet yaklaşımıyla) gereğinden fazla kısıtlamış,
onu erkeğin bir uydusu haline getirmiştir. Kadınların, Allah'ın kendilerine
bahşettiği yetenek ve nitelikleri sonuna kadar serbestçe geliştirmeleri erkekler
kadar onların da haklarıdır. Onların bu haklarına saygı göstermek, bunların
gerçekleşeceği sosyal ortamı hazırlamak, bu konuda kadınlara destek olmak,
erkeklerin görevleridir. Sosyal imkân ve fırsatlardan yararlanmayı sağlayan
ortamın hazırlanması, erkekler kadar hatta onlardan daha çok kadınların
görevidir. Kadınlar buna tâlip olmalı, bu uğurda mâkul bir mücâdeleyi/çabayı
bile göze almalıdırlar.

Kadının haklarını ve sosyal hayattaki hareket
alanını kısıtlayan fıkıh kitaplarından çok; gelenekler, töreler ve Doğu
zihniyetidir. İslâm'la ilgisi bulunmayan, çoğu zaman İslâm'a zıt düşen sözkonusu
gelenekler, töreler ve zihniyet dinî bir renge, İslâmî bir kıyafete sokularak
sunulduğundan; bunlara karşı olan, İslâm'a da karşı çıkmış gibi
gösterilebilmektedir. Sözünü ettiğimiz Doğu zihniyeti ve onu yansıtan kadın
aleyhinde oluşmuş gelenekler ve görenekler baskıcıdır, kadına karşı şüphecidir,
ona güvenilmemesini ister. Kadını kayıtsız şartsız erkeğin egemenliğine sokar.
Onun bir gölgesi ve uydusu haline getirir. Kadının da, toplumun da doğasına
aykırı olduğu gibi, İslâm'ın da reddettiği ve zulüm saydığı bu anlayışı ve ona
bağlı uygulamaları kaldırmak veya etkisiz hale getirmek kadın-erkek her mü'minin
görevidir.

Hak ve sorumluluklarını bilen, kişilikli, aydın
ve bilgili müslüman bir kadın, İslâm toplumunun güvencesidir. Bu nitelikteki
kadınların bulunduğu bir toplumun erkekleri de daha kişilikli olur. Yüce Allah:
?Sizi eşler olarak yarattı? (35/Fâtır, 11) diyor. Kadınlı-erkekli
yaratılmış olmayı büyük bir lütuf ve nimet olarak gösteriyor. Eşlerin ayrı
cinsten olmalarını kalp huzurunun, ruh sükûnunun sebebi olarak zikrediyor
(30/Rûm, 21). O halde eş sahibi olmak en büyük nimet, eşi mutlu etmek en büyük
görevdir. Babasız, kardeşsiz, oğulsuz, kocasız, amcasız, dayısız ve dedesiz bir
hayat bir kadın için anlamsız ve çekilmez olduğu gibi; annesiz, bacısız, kızsız,
karısız, halasız, teyzesiz ve ninesiz bir hayat da bir erkek için anlamsız ve
çekilmezdir.

Mutlak kemâl, Cenâb-ı Hakk'a mahsustur. Kadın
da, erkek de noksan ve kusurlu tarafları olan varlıklardır. Kadında bulunan bazı
özellikler ve nitelikler erkeklerde, erkeklerde bulunan bazı hususlar da
kadınlarda yoktur veya zayıf olarak vardır. Bu durumda, evlilik bağı ile bir
araya gelen bir kadınla erkek birbirinin eksiğini tamamlayarak daha mutlu, daha
huzurlu, daha güvenli bir hayat yaşama imkânına sahip olur. ?...Kadınlar
sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz...? (2/Bakara,
187). Kadın-erkek birbirinde kusur arayacağı yerde, varolması tabiî olan bu
kusurları/eksiklikleri tamamlamanın yolunu ve çarelerini ararlarsa daha mutlu
olurlar.

Kur'ân-ı Kerim'de: ?Bunlar Allah'ın koyduğu
sınırlardır, onları aşmayın.? (2/Bakara, 229) ?Allah'ın koyduğu hudûdu
aşanlar zâlimlerdir.? (2/Bakara, 229) buyuruluyor. Allah'ın koyduğu sınırlar
vardır, erkeğe erkeklik tabiatının koyduğu sınırlar vardır, kadına ise kadınlık
tabiatının koyduğu sınırlar vardır. Bu sınırlarda durmak, sınırları zorlamamak,
sınırları aşmamak mutluluğun temel şartlarından biridir. Kadın kadın olduğu
için, erkek de erkek olduğu için memnun, bahtiyar ve mutlu olmalı ve şükretmeli,
biri öbürüne özenmemeli, onun gibi yaratılmadığı için kendisini talihsiz veya
talihli saymamalı, Allah'ın kendisi için seçtiği cinsiyeti şükür ve iftiharla
kabullenmeli, bu konudaki İlâhî takdîre râzı olmalıdır.

Bir kadının bir erkeği sırf erkek olduğu için
ayıplaması ne kadar saçma ve sakat ise, bir erkeğin de sırf kadın olduğu için
bir kadını ayıplaması o kadar saçma ve gülünçtür. Aslında bir kadını kadın
olduğu için ayıplamak onu kadın olarak yaratan Allah Teâlâ'yı ayıplamak anlamına
gelir ve bunu ancak aklen ve fikren nâkıs, mantıken zayıf kimseler (din ve akıl
yönünden eksik) kimseler yapar.

Kadınlar hür ve serbest olmalıdır, diyoruz.
Ancak, Allah Teâlâ'nın, Rasûlullah'ın ve kadınlık fıtratının koyduğu sınır
zorlanmamalı, bu sınır aşılmamalıdır. Bir insanın haddini bilmesi, durması
gereken noktada durması özgürlükten beklenen faydaların hâsıl olmasını sağlar.
Özgürlük; başıboşluk, keyfîlik, sorumsuzluk değildir. Özgür olmak isteyen İlâhî
ve tabiî kurallar çerçevesinde nefsine hâkim olmalı, kendini disipline
etmelidir. Haklar ve özgürlükler konusunda anlamı ve içeriği olmayan bir
eşitlikten söz edip kadını erkekle yarıştıranlar ona en büyük haksızlığı
yapmaktadır. Kadın-erkek birbiriyle yarışsın, birbiriyle rekabete girsin diye
değil; birbirini tamamlasın, birbirine destek olsun diye farklı iki cins olarak
yaratılmışlardır (Beşerî ve İslâm dışı bir anlayış olduğu kadar, adâlete ters
yanlış bir eşitlik savunusu olan feminizmin yanlışlığının temeli de bu fıtrî
farklılık ve tamamlayıcılığı inkâr etmesidir.). Kadın ve erkek tabiatını ve
fıtratı bilmeyenler, onların gereklerini dikkate almayanlar er geç bu tabiatın
hışmına uğrarlar. (7)

Kadın hakları konusunda aşırı davrananlar da
olmuştur. Bu ifratçılar, Allah'ın koyduğu kanuna ve kadının durumuyla ilgili
İlâhî yasalara karşı çıkmışlar, kadını her konuda erkekle yarıştırmışlardır.
Tefritçiler kadını Doğunun çürümüş taklitçiliğine terkederken, ifratçılar da
Batı taklitçiliğine mahkûm etmişlerdir. Bu ifratçıların amacı, erkekle kadını
her konuda eşit kılmaktır. Onlara göre her konu ve konumda kadın erkekle
eşittir. Ama şunu unutuyorlar: Allah'ın fıtrat kanunu, bu iki cinse bazı
hususlarda farklı özellikler vererek onları birbirinden ayrı ve birbirini
tamamlayıcı kılmıştır. Yüce Allah'ın hikmeti gereği, fizikî yapıları farklıdır.
Her birinin yeteneğine ve tabiatına uygun bir görevi vardır. Bütün özellikleri,
güzellik, fazîlet ve zorluklarıyla birlikte annelik görevi kadına aittir. Bu
nedenle kadın, genel olarak erkekten daha fazla evde kalır.

Fıtrattaki bu ayrılık, kadının eğitimini ve
çalışmalarını ihmal etmemizi gerektirmez. Kadın hakları konusunda ifrâta giden
modernist yaklaşımdaki bazıları, Yüce Allah'ın, adâleti sağlamak gibi bazı zor
şartlarla birlikte erkeklere bir'den fazla kadınla evlenme müsâadesi vermişken,
onlar bunu uygun ve câiz göremiyorlar. Kur'an'ın genelde kadınla erkek
arasındaki miras paylarındaki âdil taksimine rızâ göstermiyorlar; kızlara da
erkek gibi eşit miras takdir ediyorlar. Yine onlar Allah'ın kanununda haram
sayılan şeyleri helâl göstermek için Kur'an ve Sünneti bilmiyorlar veya
bilmezlikten geliyorlar. Neticede mevcut bâtıl düzeni temize çıkarmaya
yelteniyorlar, yahut da yöneticilerin helâli haram, haramı helâl kılma gibi
sapkınlıklarını görmezlikten geliyorlar. (Zinâyı hoş gören kanuna karşı
susarlarken, şeriatta mevcut olan bazı esasları inkâr ediyorlar veya olmadık
te'villerle kâfirlerin hoşlanacakları bir din oluşturmaya çalışıyorlar. Meselâ,
bayanların başını açmasının haram olmadığını, hele üniversitelerde okumak için
rahatlıkla baş açmak gibi teferruat sayılacak konularda mevcut düzenin
kurallarına uyulması gerektiğini iddiâ ediyorlar.) Yine, ?Allah, peruk takana
ve taktıran kadına lânet etsin!? (Buhârî, Libâs 86, Tıbb 36; Müslim, Libâs
119, hadis no: 2124; Nesâî, Ziynet 25) hadis-i şerifi varken; kadınların peruk
takmasına fetvâ veriyorlar. Ayrıca, bu modernistlere göre "kadının ev dışında
(pardösü vb. şekilde) dış elbise giyme zorunluluğu yoktur; kol, boyun ve başı
açıkta bırakan ve çok uzun olmayan elbiseler giymek câizdir!" Onların bu
tutumları, namaz ve benzeri ibâdetleri inkâr etmekten farksızdır.

Bu düşünceye sahip olanların câhilliğini veya
hâinliğini ispat eden en önemli belge, Hz. Peygamber'in ?elbise giydiği halde
çıplak gibi görünen kadınları, Cehennem ehlinden? saymış olmasıdır (Müslim,
Libâs 125, hadis no: 2128). Hz. Peygamber, bunların Cennete giremeyeceği gibi,
Cennetin kokusunu dahi alamayacağını belirtmiştir. Bunlar şeriatın koyduğu
ölçülere uymayan, yani şeffaf ve uzuvları gösteren elbiseler giyen ya da
vücudunda örtmesi gereken yerleri örtmeyen kadınlardır. Kadınların bu şekilde
giyinmesi, küçük günahlardan olsaydı, Hz. Peygamber, onları Cehennem ehlinden
saymaz, Cennetin kokusunu dahi alamayacaklarını söylemezdi. Farzedelim ki,
sözkonusu şekilde giyinmek, küçük günahlardandır. Bu durumda küçük günahlarda
ısrar etmenin, günahı büyüteceğini bilmiyorlar mı? Âlimler bunu şöyle ifâde
etmişlerdir: ?Sürekli yapılan hiçbir günah, küçük; tevbe edilen hiçbir günah da
büyük değildir.?

(Müslümanlara karşı acımasız ve hor görülü,
kâfirlere karşı ise zelil ve hoş görülü bu televizyon şeyhülislâmlarına göre
kamusal alanlarda, üniversite ve diğer eğitim kurumlarında başörtüsü yasağı
zulmü diye bir problem yoktur. Düzen ve tâğutların ?irticâ? adıyla İslâm'ın
sosyal hayata yansıyan her görüntü ve düzenlemesine düşmanlığına karşı bunlar
kör ve dilsiz kesilmişlerdir.) İfratçı modernistler, geleneksel örfe ve Doğu
hayranlığına karşı çıkarlarken, Batı hayranı olmuşlardır. Her iki zümre de
aynıdır. Yüce Allah, ne Doğuya ne Batıya uymamızı; ne eskinin, ne de yeninin
peşinden gitmemizi istiyor. En doğrusu Hz. Peygamber'in yoluna, hak dine tâbi
olmaktır. Bu nedenle ifrat ve tefritten uzak, azgınlığın ve bozgunculuğun
bulunmadığı, İslâm'ın gösterdiği sırât-ı müstakîmde, orta yolda yürümek gerekir.
?Tartıyı adâletle yapın, terâzide eksiklik yapmayın.? (55/Rahmân, 9)

Toplumumuzda kadının konumu, erkekle uyumu,
-istisnâlar dışında- insanî alanların hemen tümünde eşit hak ve yetkileri,
adâletle ele alınmamış, kadın ya çok yüceltilerek(!) Batı ve bâtıl oyunlara âlet
edilmiş veya Allah'ın verdiği, erkeğinkiyle benzer hakları elinden alınmıştır.
Yani ya ifratla veya tefritle bakılıp değerlendirilmiştir. Kadınlara alaylı ve
de yüksekten bakanlara göre de kadın, erkekle insanî konularda eşit olmak bir
yana, şeytanın tuzağı, İblis'in oltasıdır. Aklı ve dini noksan bir yaratıktır.
Bu geleneksel yaklaşıma göre de kadınların ehliyeti noksandır. Erkeğin câriyesi
konumundadır. Erkek dilerse onunla evlenir; ona bir miktar mal vererek her
şeyine sahip olabilir. Dilediğinde keyfî olarak boşar. Boşanma sonucunda kadın
ne mal, ne de tazmînat alabilir. Derler ki: ?kadınlar ayakkabılara benzer. Erkek
dilediğinde bu ayakkabıları giyer, dilediğinde çıkarır.? Kadının çapkınlığı
fâhişelik kabul edilirken, erkeğin çapkınlığı suç bile sayılmaz, hatta
açıkgözlülük olur.

Kadın, evlendiği erkeği sevemese, sabretmekten
ve kendisine zehir olan hayata katlanmaktan başka çaresi yoktur. Kurtuluşu,
erkeğin boşamasına veya elinde avucunda ne varsa ona vererek boşanmaya râzı
olmasına kalmıştır. Aksi halde ona kul olmaktan başka hiçbir çıkar yol yoktur.
Kimileri câhiliyye anlayışlarına dönerek kız çocuklarına mirastan hiç pay
vermezler. Terekesini alış-veriş yoluyla erkek çocuklarına aktarırlar ve böylece
kadınlara mirastan pay kalmamış olur (veya hiçbir gerekçe göstermeden sadece
erkek kardeşler kendi aralarında miras taksimi yaparlar. Bazıları, kız
çocuklarını evlâttan bile saymazlar. ?Kaç çocuğun var?? sorusunun cevabı olarak,
erkek çocuklarının sayısını söyler. Ayrıca sorarsanız, utana sıkıla ?sözüm
meclisten dışarı, şu kadar da kızım var!? diye cevap verir.)

Müslümanların çoğu, günümüzde hanımlarını
evlerine hapsetmiş, ilim öğrenmelerine müsâade etmeyerek topluma faydalı olan
hiçbir aktif faâliyete sokmamışlardır. Kimileri sâliha bir kadının evinden ancak
iki defa çıkabileceğini belirtmiştir: Babasının evinden kocasının evine,
kocasının evinden de kabre... (Tabii, bu tefrît, ifrâtı doğurmuş, böyle
kimselerin kızları evlerine zor girer hale gelmiş veya evlerinde bile Allah'a
isyan etmenin bin bir yolunu icat etmişlerdir.)

Müslüman kadın, çoğu kez hayat ortağı olarak
eşini seçme hakkından bile mahrumdur. Velîsinin dilediği eşi kabul etme veya
reddetme hakkı bile yoktur. Kimi babalar, kızlarının rızâsını almadan ve hatta
istişâre bile etmeden, görüşünü bile sormaya lüzum görmeden evlendirme hakkını
kendilerinde görürler. (8)

"Kadınlar, erkekleri
tamamlayan diğer yarılarıdır."
(Câmiu's-Sağîr, hadis no: 2329). Kadın ve erkeğin bir elmanın iki yarısı gibi
kabul edilmesi, kadın-erkek arasındaki adâlet, toplumun büyük kesimi tarafından,
bırakın uygulamayı; teoride bile kabul edilmez: "Kadınların saçı uzun, aklı
kısadır", "Kadın yüzünden gülen, ömründe bir kere güler", "Kadını sırdaş eden
tellâl aramaz", "Kadının sofusu, şeytanın maskarasıdır", "Kadının yüklediği yük
şuraya varmaz" "Karıdan korkmayan yanılır", "Kızı olan tez kocar", "Kız yedi
yaşından sonra ya erde, ya yerde", "Kızı kendi arzusuna bırakırsan ya davulcuya
varır, ya zurnacıya." Bunlar, kadın aleyhtarı onlarca atasözünden/atesözünden
birkaçı.

ÂİLE VE EŞLERİN GEÇİMİ
Âile; Anlam, Mâhiyet ve Önemi
Âile Bireyden Cemaate, Düzensizlikten Nizâma, Günahlardan İbâdete Geçiş .
Çocuk Cennet Kokusu, veya...
Âilede Haklar ve Görevler
a- Kadının Âiledeki Görevleri
Kocanın Âiledeki Görevleri
c- Ana Babanın Çocuklarına Karşı Görevleri (Çocuğun Ana Baba Üzerindeki Hakları) 1- Güzel isim
2- İyi terbiye
3- Evlendirme
4- Eşit muâmele
d- Çocukların Anne ve Babalarına Karşı Görevleri
e- Kardeşlerin birbirlerine karşı görevleri
Ana-Babanın En Büyük, En Kutsal Görevi Çocuklar, Çocuklar, Çocuklar!
Çocuk eğitiminde şu dört şeye özellikle dikkat edilmelidir
Kadının En Saygın, En Mübarek Konumu; Annelik
Gerçek Eğitim Yuvası Ev, Esas Öğretmen de Anne ve Babadır
Neler Yapılabilir? .
Kur'ân-ı Kerim'de Âile ve Eşlerin Geçimi
Hadis-i Şeriflerde Âile ve Eşlerin Geçimi
Âilede Sağlıklı İletişim ..
Varlığın Tanınması
Değer Duygusu
Emniyet/Güven Duygusu
Sorumluluk Duygusu
Paylaşma ve Dayanışma Duygusu
Mücâdele Duygusu
Mutluluk Duygusu
Ahlâkî Davranış ve Adâlet Duygusu
Saf ve Temiz Bir İman
Sağlıksız Kurallar Sağlıksız Âileyi Doğurur
Eşler Arası İlişki
İnsan-İnsan İlişkisi
Din Kardeşliği İlişkisi
Sevgili İlişkisi
Bedenî-Cinsî İlişki
Akrabâ İlişkisi
Dost İlişkisi
Arkadaş İlişkisi
Sırdaş İlişkisi
Yoldaş İlişkisi
Kader Birliği İlişkisi
Sağlıklı İletişim ..
1. Muhâtaba Saygı
2. Doğal Davranış
3. Empati
Âile Hayatı ile İlgili Haramlar Eşler Arasında İlişkide Haramlar a- Hayız ve lohusalık hallerinde birleşme
b- Kadınlara anüslerinden yaklaşma
c- Yatak odasında geçenleri başkalarına anlatma
d- Çocuk düşürmek ve kürtaj (çocuk aldırma)
e- Çocuğun haklarına riâyetsizlik
f- Ebeveynin haklarına riâyetsizlik
Doğum Kontrolü .
Düşük Yapma .
Kadın-Erkek İlişkileri ve Âilede Geçim .. Karı-koca haklarına riâyet
Geçimsizlik
Erkeğin Yöneticiliği ve Dövme Yetkisi
Meşrû Sebep
Cezânın Usûl ve Miktarı
Kadın-Erkek Eşitliği mi, Adâlet, Uyum ve Birbirini Tamamlama mı? .
Kadın-Erkek Farklılığı
Teaddüd-i Zevcât/Poligami
Birden çok Kadınla Evlenmenin Şartları
1- Eşler arasında adâletli davranmak.
2- Eşlerin geçimini sağlamaya gücü yetmek.
Çok evliliğe İslâm'ın izin vermesinin Hikmetleri
Genel sebepler
Özel sebepler
Kadınlarla; Özellikle Ev ve Çocuklar Konusunda İstişârenin Önemi
1- Kur'an'a Göre
2- Sünnete Göre
Sünnette Nazarî Beyan
Sünnette Fiilî Örnekler
Tefsirlerden İktibaslar
Sâliha/İyi Kadınlar
Özetlersek;
Kavvâm
Nüşûz
Âile ve Geç im Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar