Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Peygamberlerin Günahsızlığı; İsmet
Peygamberlerin Günahsızlığı 
 
Peygamberlerin Günahsızlığı; İsmet 
 
Bütün insanlar için düşmeleri 
daima mümkün olan günah karşısında, İlâhî te'yit ile desteklenen, insanları 
kemâl ve olgunluk yoluna çağıran ve bu gâyeyle de bir mesaj sahibi olan 
peygamberlerin günah karşısındaki durumu konusu, akaid kitaplarında 
?ısmetu'l-enbiyâ? adı altında ele alınmıştır. Meselenin teorik olarak 
açıklanmasına dâir Kur'ân-ı Kerim'de hiçbir açıklamaya sahip değiliz. Sadece 
günahla ilgili kavramlar, meselâ, günah, af, tevbe vb. şeyler, bazı 
peygamberlere nisbet edilerek zikredilmektedir. 
Hıristiyanlıkta, bu yoldaki 
kanaat, insanların günahsız olmadıkları, ancak bundan Hz. İsa ile annesinin 
müstesnâ olduğu şeklindedir. Bu mâsumiyet/günahsızlık, ?kilisenin ve İsa 
hakikatinin muhâfızları olan papazları ve kutsal kişileri? de içine almaktadır. 
Dolayısıyla, İslâmiyet'te sadece peygamberlere has olan bu nitelik, 
hıristiyanlıkta Hz. İsa dışındaki peygamberlere verilmezken, kiliseye ve din 
adamlarına verilmiştir. 
Sünnîlerin peygamberlere, 
şîîlerin de, peygamberlerle beraber imamlara (12 imam) atfettiği ismet kavramı, 
akaid kitaplarınca şöyle tanımlanır: ?Kudretin itaat etmeye tahsis edilip günah 
işlemeye verilmemesidir.? Başka bir tarifte, ?günah işlemeye kadir olmamak ya 
da günaha mâni bir engelin yaratılması? olarak tanımlanan ismet durumunda, bir 
cebr ve irâdenin yokluğu sözkonusu değildir. İsmet, peygamberler için Allah'ın 
bir lütfu olup, o kimseleri hayır ve yapmaya sürüklerken, kötülük yapmaktan da 
men eder. 
İsmet hali, önce günah 
işlemenin ayıplarını, itaat etmenin de faydalarını bilmekle başlarken, vahyin 
emir ve nehiyleri ile de kuvvetlenip kök salar. Gerçekleşmesi için: a- İffet 
melekesinin varlığı, b- İtaattaki saâdet ve isyandaki şekavetin bilinmesi, c- 
Bu bilginin, allah'ın vahyi ile tamamlanıp te'yit edilmesi ve d- İtâba mâruz 
kalma korkusu gibi dört şartın olması gereken ismet sıfatının peygamberlerde 
bulunması hakkında farklı yorumlar sözkonusudur. 
?Önce şunu ifâde etmek gerekir 
ki, günah kelimesini, kullanılan örfî anlamda alırsak -bu takdirde irâdî ve 
kasdî bir isyan anlaşılır-, Allah'ın, bizi doğru yola iletmekle görevlendirmiş 
olduğu kimseler için bunun problem olmadığını söylemeliyiz. Hukuken olduğu 
kadar, fiile de bu şahısların ahlâkî korunmuşluklarının, basit bir akıl için 
bile her türlü şüphenin dışında olduğu açıktır. Bizim onları izlememiz bir görev 
olduğundan, nazarî olarak böyle bir günaha düşseler bile, bu bize bir görev 
anlayışı içinde yansımaktadır. Şayet günah kelimesini, faziletlerin 
artırılmasında geçici bir duraklamayı, küçük bir gecikmeyi gösteren ince bir 
mânâda ele alırsak, başka bir durum sözkonusu olur. Bu anlayışta günah, öbür hal 
şekli geçekte daha uygun iken, seçkin kişinin kendisine göre o anda iyi veya 
güzel olanı seçmesinden ibâret olacaktır. Bu son çözüm şekli, kendisine âşikâr 
olunca, katlanmış olduğu üzüntü ve pişmanlık, ciddî bir günah işlediğinde normal 
insanın duymuş olduklarına eşittir. İsyan (20/Tâhâ, 121), zulüm (27/Neml, 2) ve 
zenb (günah) (48/Fetih, 2) gibi, Kur'an'ın zaman zaman peygamberlere nisbet 
ettiği ve Peygamberimiz'in de dışında kalmadığını terimler bu anlamda 
yorumlanmıştır. Normal insanlara tatbik edildiğinde, çok çirkin hataları 
gösteren bu terimler burada, çok ince bir mânâya sahiptirler. Umum nazarında pek 
anlamı olmayan hareketler, seçkin kimselerin vicdanında bir tür büyütülmeye, 
mübâlağa edilmeye uğrarlar.? (Muhammed Draz, Kur'an Ahlâkı, İz Y.) 
Nübüvvet için gerekli 
şartlardan birisi olan ismet konusunda ehl-i sünnet bilginleri bir ittifak 
halindedir. Peygamberlere günah nisbet etmek kesinlikle câiz görülmezken, dinî 
konularda sehven (yanılarak, yanlışlıkla) dahi olsa onlardan bir hatanın ve 
yanılmanın çıkmayacağı kabul edilir. Nübüvvet esnâsında onlardan, yanılarak 
küçük günahın çıkabileceği söylenmekte ise de, bunun, -bir lokma çalmak veya bir 
hurma ağırlığınca dahi olsa, tartıda hile yapmak gibi- düşüklüğe delâlet eden 
şeylerden olmaması ile kayıtlandığını görmekteyiz. Tercih edilen görüşe göre, 
peygamberler nübüvvet esnâsında mutlak olarak büyük ve küçük günahlardan mâsum 
iseler de, günahların onlara nisbeti peygamberlikten önce ve sonraya göre 
değişmektedir. 
Müslümanların büyük çoğunluğu, 
ister peygamberlikten önce olsun, isterse nübüvvetten sonra, onların büyük 
günahtan mâsum oldukları hususunda hemfikirdirler. Hatta çocukluk dönemlerinde 
bile, ebeveynlerine uyarak kâfir ve müşrik olmaları câiz görülemez; onlar 
mü'mindirler ve Allah'ı bilirler. 
Mâturidiyye akaidinde, vahiyden 
önce peygamberlerin nâdiren günah işleyebilecekleri, ancak bu halin, 
peygamberlik esnâsına iyiliğe ve istikamete dönüşeceği kabul edilmektedir. 
Peygamberlikten sonra ise, büyük günahların ve bilerek küçük günahların vukuu 
câiz görülmemiştir. Anca el-Bâkıllânî, dine taalluk eden tebliğin dışında, 
ismetin aklen vâcip olmadığını söylemektedir. 
Bile bile küçük günahlar değil 
de, sehven ve yanılarak küçük günahların işlenebilece Eş'arî, Mâturîdî ve 
Mu'tezilîlerin çoğu tarafından kabul edilmiştir. Ancak, sahibini rezillik ve 
sefehliğe ilhak eden âdî küçük günahlar müstesnâ... İster amden olsun isterse 
sehven, bu gibi küçük günahların da onlardan çıkması asla câiz görülmez. Genel 
bir tarzda söylersek, peygamberlerden günahın sâdır olması şu şıklardan birine 
dâhildir: 
a- Peygamberlikten 
önceki durum sözkonusudur, 
b- Daha uygun olanı terk 
(terk-i evlâ) vardır, 
c- Yanılarak küçük günah 
işlenmiştir, 
d- Veya kerih bir şey 
işlenmişse, ümmete bunun câiz olduğunu ve bu takdirde kendilerine Allah'ın 
kolaylık gösterdiğini açıklamak gâyesi bulunur. O zaman bile onlar, mubah olan 
bir şeyi yapmışlar gibi ecir kazanırlar, 
e- Günah işlemekle 
alâkalı şartlı sîgalar, meselâ ?le in eşrakte -şirk koşarsan-? (39/Zümer, 
65) şarta konu olanın mutlaka gerçekleşmiş olmasını gerektirmez, 
f- Veya günah işleme 
peygamberlere nisbet edilerek, ümmet ve muhâtap terbiye edilir, 
g- Yahut da, hitaba 
muhâtap olan yalnız ümmettir; yani ?kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit!? 
nüktesi kasd edilmiştir.[1] 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 Sadık Kılıç, Kur'an'da Günah Kavramı, s. 301-307.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.