Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Şifâ İlâçta mı?.
Şifâ İlâçta mı 
 
 
Şifâ İlâçta mı? 
 
Şifânın ilâçta olup olmadığı 
sorusunun bilimsel cevabını plâsebo'da bulabiliriz. Plâseboyu sözlükler "hastayı 
tatmin etmek için verilen etkisiz madde" veya "hastanın faydasına olmaktan çok, 
onu memnun etmek için uygulanan madde" olarak târif ederler. Yeni bulunan bir 
ilâcın başarılı olup olmadığı denenirken plâsebolardan faydalanılır. Hastaların 
bir kısmına, tesir ettiği iddiâ edilen madde; diğer kısmına ise içinde bir şey 
olmayan, tadlandırılmış boyalı su veya haplar verilir. İşte bu sahte ilâcın adı 
plâsebodur. Plâsebo, diğer maddeyle aynı ambalâj ve görünüşle sunulur. Ve 
aradaki tedâvi farkı değerlendirilerek, yeni ilâcın tesirli olup olmadığı ispat 
edilir. 
Baş ağrısı, uykusuzluk, 
anksiete (yersiz endişe), çeşitli ağrılar, korku, sıkıntı, deniz tutması gibi 
pek çok rahatsızlıkta, plâsebo ile oldukça iyi sonuçlar alındığı dikkati çeker. 
Plâsebo verilen 10 hastadan 6'sının başağrısı geçmişse, analjezis (ağrı 
dindirici) alan 10 hastadan yine 6-7'sinin düzeldiği hayretle müşâhede edilir. 
(Bu durum, halk arasında "grip ilâçla bir haftada, ilâçsız yedi günde geçer" 
şeklinde dile getirilir.) 
Doktorlar, uykusuzluk şikâyeti 
ile gelen hastalara, alışkanlık yaptığından dolayı uyku ilâcı vermek istemezler. 
Bunun yerine verilen plâsebonun genellikle ilâçlar gibi iyi sonuçlar verdiği 
görülür. Yani, tıbben uykuyu kolaylaştırıcı hiçbir tesirli maddeye sahip olmayan 
haplar, hastayı mışıl mışıl uyutabilmektedir. Tabii hasta, hapların kendini 
uyutacağına iknâ edilmişse... 
Âcil servise bazen şiddetli 
sıkıntı, başağrısı, sancı gibi bir krizle ve "falanca" iğnenin kendisine 
vurulduğu zaman düzeldiğini söyleyen hastalar gelir. Bunlara, kendilerine iyi 
gelen iğnenin o olduğu söylenerek, "serum fizyolojik" adlı plâsebo enjekte 
edildiği zaman, hastanın gerçekten düzeldiği dikkat çeker. Krizi ilâç değil; 
hastanın inancı yenmiştir. Şu tip hastalarla sık sık karşılaşılaşılır: Hastanın 
iddiasına göre, bir doktorun verdiği ilâç yaramazken, bir başka doktorun yazdığı 
ilâcı "bu beni iyi etti" diye gösterirler. İki ilâç karşılaştırıldığında, sadece 
piyasa isimlerinin farklı olduğu ve içlerinde aynı maddeyi taşıdıkları görülür. 
Plâsebonun tesiri üzerine 
çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Başarıda; tedâviye olan inançla, iyi olma 
arzusu ve irâdesi büyük bir rol oynar. Plâsebonun tesir edişinde, doktora 
güvenmenin veya hastaya bakan hemşirenin davranışlarının da rolü büyüktür. 
Meselâ hekimin öğretim üyesi olması, hastasını bıkmadan dinlemesi ve özenle 
muâyene ederek ona güven vermesi, tedâvinin başarısını büyük ölçüde arttırır. 
 
Köylünün biri müzminleşen 
hastalığı için, ünlü bir doktora gitmişti. Doktor, hastasını muâyene etti ve 
reçeteyi yazarak: "Bu ilâcı kaynatıp suyunu günde üç kere içeceksin, bir şeyin 
kalmayacak" dedi. Bir süre sonra iyileşen köylü, doktora teşekküre gelerek, 
"Doktor bey, dedi. Tavsiyenize aynen uydum ve verdiğiniz kâğıdı (reçeteyi) 
kaynatıp günde üç kere suyunu içtim. Tamamen düzeldim, sağolun." 
Ağrı veya ıstırapların plâsebo 
ile birdenbire kaybolmasının, kuruntudan ibâret olmadığı da gösterilmiştir. 
Plâsebolar ve daha başka yardımcı araçlar, vücutta ölçülebilen tesirlere sebep 
olurlar. Plâseboya inanç, birtakım ağrı hafifletici maddeler (beyindeki 
endorphinler gibi) üretilmesine sebep olmaktadır. Bugün vücuttaki hastalıkların 
hepsinin % 50-80 oranında rûhî sistemimizle alâkalı olduğu kabul edildiğine 
göre, plâseboların bu geniş ölçüdeki tesirleri de şaşırtmamaktadır. 
Plâsebonun bu kadar etkili 
oluşu, bize şifânın ilâçlardan olmadığını ve Allah'tan geldiğini göstermektedir. 
İlâç sadece vesiledir. Cenâb-ı Hak şifâ murâd ettimi, boyalı su bile faydalı 
olmakta, etmediğinde ise hasta için ne yapılsa fayda etmemektedir.[1] 
 
Şâfî olan, şifâ veren sadece 
Allah'tır. O, hastalanan kimseye şifâ verendir (26/Şuarâ, 80). Kur'an 
sûreleri ve âyetleri de, mü'minler için şifâ ve rahmettir (17/İsrâ, 82). ?(O 
Allah) Hastalandığım zaman bana şifâ verendir.? (26/Şuarâ, 80). 
 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 Sefâ Saygılı, Şifa İlâçta mı? Merak Ettiklerimiz, s. 181-183.



