Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İslâm'ı Yaşamayanlara Cezâ Hayatın Zorlaşması

İslâm


İslâm'ı Yaşamayanlara Cezâ: Hayatın Zorlaşması:


Bunca teknolojik imkân ve
araçlar, hayatı kolaylaştırması gerekirken, para ve şehir hayatının rahat
şartları... hayatı daha zorlaştırdı. Köyde-kentte bunca imkânsızlıklara rağmen
eskiden hayat daha sade, daha kolay, daha bereketli ve huzurluydu. Bu, Allah'ın
nimetidir; İslâm'ı yaşayan insanlara kolaylıklar lutfedilir, yaşamayan her çeşit
imkâna rağmen zorluklar içinde bocalar durur. İslâmî hayat hem huzur verir, hem
kolaylık... Evde, işte, ihtiyaç kabulünde, tüketimde, eğitimde, insanlar arası
ilişkilerde... kolaylıklar, fıtrata uygun durumlar. Kolaylık, fıtrata uyum
demektir. Kolaylık, güçtür, potansiyele uymaktır. Bir kovayı taşımak, iki kovayı
taşımaktan zordur. Tek kanatlı olmak daha zayıflıktır. Kanat, yük değil,
imkândır/kolaylıktır. Boş durmak, tembellik, lüzumsuz işler veya gayri İslâmî
uğraşlar... daha zor, daha harap edicidir:
?Fe izâ ferağte fe'nsab
(İşlerinden boşaldığın vakit, tekrar çalış -boş durma-!)? (94/İnşirâh,
7).
İslâm, insanın kapasitesini,
gücünü arttırır.
Sürekli antrenmanla güçlenen
kimseye, antrenmansız kimsenin zorlanacağı şeyler kolay gelir. "Kolay"
değerlendirmesinin psikolojik yönü de unutulmamalı; Allah'ın zorluk
yüklemediğine inanan, dünyanın imtihan dünyası olduğu bilincinde olan ve sabır
gibi, kanaat gibi olgunluklara sahip olan kimse için başkalarının gözünde
büyüttüğü ve onlara zor gelen hususlar çok kolay gözükecektir. Allah'ın
yardımını düşünen ve onu hak etmeye çalışan kimse, hiçbir zaman güçsüz olmayacak
ve gözüne hiçbir şey zor gözükmeyecektir. ?Allah dağına göre kış verir.?
?Kim Benim zikrimden (Kur'an'dan,
Allah'ı anmaktan) yüz çevirirse şüphesiz onun için dar bir geçim vardır ve Biz
onu, kıyâmet günü kör olarak haşrederiz.? (20/Tâhâ, 124).
Âyette geçen ?maîşeten dank?;
dar bir geçim veya geçim sıkıntısı şeklinde iki türlü anlaşılabilir. Allah'ın
zikrinden gâfil, zikrin esası olan Kur'an ve namaz gibi ibâdetlerden uzak
yaşayanlar için hayat sıkıntılarla, zorluklarla, darlıklarla geçecektir; Bu,
Allah'ı unutanlara esas olarak vereceği âhiret cezâsının dünyadaki avansıdır.
Kalp Allah'ın zikriyle huzura kavuşur (13/Ra'd, 28).
?Allah kimi doğru yola
iletmek isterse onun göğsünü (kalbini) İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse
onun göğsünü daraltır ve göğe çıkıyormuş gibi meşakkatlendirir. Allah
inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık indirir.? (6/En'âm, 125).

Takvâ sahiplerine Allah furkan
(hak ile bâtılı, hayırla şerri, kolaylıkla zorluğu ayırdedecek bir anlayış)
verir:
"Ey iman edenler, Allah'tan
ittika ederseniz (korkarsanız), O size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış
verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir."
(8/Enfâl, 29).
Âyette geçen "iyi ile kötüyü
ayırdedecek bir anlayış" olarak tercüme edilen "furkan" kelimesi, "takvâ"
gibi mutlak ve kapsamlı bir kelimedir. Takvâ'yı meyve veren ağaca benzetirsek,
furkan da onun meyvesidir, diyebiliriz. "Furkan" lügatta, iki veya daha çok
şeyler arasını açmaktır. Buna göre âyetin mânâsı şöyledir: "Dini, şeriatı ve
yaratıkların nizamı konusundaki sünneti (kanunu) gereğince, korkulması gereken
her şeyde Allah'tan korkarsanız, bu takvâ sebebiyle Allah size hak ile bâtılı
ayıracak ilmî bir meleke (bilgi ve yetenek), hidâyet ve kalplerinizde nur verir;
Bu sâyede insan hakkı bulur ve yolunu şaşırmaz, bâtıl da onu aldatamaz.?
Takvâ sahiplerine Allah, çıkış
yolu gösterir. Sıkıntılardan kurtarır, güzel ve temiz rızık verir:
"Kim Allah'tan ittika ederse
(korkarsa), (Allah) ona bir çıkış (yolu ve kolaylık) yaratır. Ve onu ummadığı
yerden rızıklandırır. Kim Allah'a güvenirse, O, ona yeter." (65/Talâk,
2-3).
Yani, Allah, emrettiğini
yapmak, yasakladığından kaçınmak sûretiyle Allah'tan korkan kimseye her türlü
sıkıntıdan (kurtulacak) bir çıkış yolu ve kolaylık verir, ummadığı yerden onu
rızıklandırır ve verdiği şeylerde bereket nasib eder. Kim Allah'a tevekkül eder,
yani işini O'na havâle ederse, önemsediği şeyleri temin konusunda Allah ona
yeter:
"Kim Allah'tan ittika ederse
(korkup sakınırsa), (Allah) ona işinde bir kolaylık verir." (65/Talâk, 4).
İktisadî mânâdaki refah ve
bolluk, iman ve takvâ iledir:
"O ülkelerin halkı iman edip
ittika etselerdi (günahtan sakınsalardı), elbette onların üstüne gökten ve
yerden nice bereket (bolluk) kapıları açardık; fakat yalanladılar, biz de
ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik." (7/A'râf, 96).
Yani, kent halkı Allah'a iman
edip, O'nun haram kılarak yasakladıklarından kaçınırsa, yağmur ve bitki vererek
yerden ve gökten bereket kapılarını açarız. Fakat, peygamberlerini yalanlayınca
Allah, küfür ve mâsiyetlerinin bir cezâsı olarak, onları kuraklık ve kıtlıkla
yakalayıp cezalandırdı.
"Eğer ehl-i kitap iman edip
takvâ sahibi olsalardı (kötülüklerden sakınsalardı), elbette onların
kötülüklerini örter ve onları nimetlerle donatılmış cennetlere sokardık. Eğer
onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden kendilerine indirileni (Kur'an'ı) doğru
dürüst uygulasalardı, şüphesiz hem üstlerinden, hem de ayaklarının altından
(sayısız nimetleri) yerlerdi (yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden istifade
ederek refah içinde yaşarlardı). Onlardan aşırılığa kaçmayan (mu'tedil) bir
zümre vardır; fakat çoğunun yaptıkları ne kötüdür!" (5/Mâide, 65-66).
Dini uygulamak, takvâ sahibi
olmak; medenî ve iktisadî bakımdan toplumları geri bırakmak şöyle dursun, refah
ve mutluluğun zirvesine çıkarır. Dini bırakıp menfaat felsefesine göre hareket
edenler, zayıfları, başka ulusları sömürme yoluna gittikleri için gerilik,
sefalet, savaş ve kargaşalara sebep olmaktadırlar. Allah'ın hâkimiyetine boyun
eğildiği takdirde yeryüzünde hiçbir kimse zerrece zulme uğramayacak, herkes
hakkını alacak, zenginlik, bolluk ve refahı meşrû yollarda arayacak ve işte o
zaman gökten nimetler yağacak, bolluk ve bereket olacak, yerden de zenginlikler
fışkıracaktır.
"Sizden herhangi biriniz
hevâsını benim getirdiğime tâbi kılmadıkça iman etmiş sayılmaz." (İmam
Nevevî, Kırk Hadis).
Nefsin sürekli olarak kullukla
ilgili görevlerle, hayırla uğraşması gerekir. Çünkü nefsi kirlerden,
paslardan temizleyecek olan şey bunlardır. Şayet nefis, hayırla meşgul olup
uğraşmazsa, bu takdirde insanı şer ve kötülüklerle meşgul eder. Hayat, boşluk
kabul etmez. Çünkü kişi devamlı ibadet halindedir: Ya Allah'a, ya da Allah'ın
dışındakilere.
Ebu Zerr (r.a.) anlatıyor:
Rasulüllah (s.a.s.) buyurdular ki:
"Ben bir âyet biliyorum.
Eğer insanların hepsi onu tutsaydılar, hepsine kâfi gelirdi." Ashab,
"Ey Allah'ın Rasulü, bu hangi
ayettir?" diye sordular. Peygamberimiz:
"Ve men yettekıllahe yec'al
lehû mahracen (Ve kim Allah'tan korkarsa -takva sahibi olursa- Allah o kimseye
bir çıkış yolu ihsan eder.)" (65/Talâk, 2) âyetini okudu. (Kütüb-i Sitte,
hadis no: 7297, c. 17, s. 591).